• ilk bilgisayar 1946’da üretilen 30 tonluk eniac idi. vulcan's hammer adlı romanın basım tarihi ise 1960. yani bilgisayarın icadından 14 yıl sonra yazar, kontrolü eline alan yapay zekâya dair bir kurgu yazmış. o yılların etkisi olarak eserde rol alan bilgisayarların devasa boyutlarda, onlarca mekanik parçadan meydana gelen makineler olduğunu ve olaya cyberpunk bir havadan çok steampunk bir hava kattıklarını söyleyebiliriz. tüm bunlar eserin bilimkurgu tarihinde adının anılması için yeterlidir sanırım. roman türkçe olarak 1998 yılında metis yayınları tarafından basılmış, çevirmeni tûba çele’nin oldukça temiz bir iş çıkardığını söylemek mümkün.
  • okuduğum en süper distopyalardan biri. ama tabi ki pkd'den beklenecek bir hadise bu. ayrıca süper de bir cümle ihtiva ediyor:

    "devrimci hareketler oportünistleri her zaman çekmiştir."
  • philip k dickin dunyayi yonetmek uzere yapilmis vulcan isimli bir bilgisayari anlattigi romani...
    cin fikirli insan irki yonetimin bir bilgisayara birakilmasina yillar once karar vermis, vulcan 1, vulcan 2 ve vulcan 3 dizisini uretmistir... vulcan 1 coktan muzelik olmus, kalan sahalar bizimdir edasi ile 2 ve 3, dunyayi yonetmektedir... ama haliyle, olaylar beklendigi gibi gelismez...
  • philip k. dick'in 1960 yılı çıkışlı kitabı. pkd'in yarattığı harika distopik dünya, salt mantıktan çıkıp kendini savunmayı düşünen süper bir bilgisayar, dünya'nın yönetimini devrelerden oluşmuş bir makinaya bırakmış birlik adı altındaki ülkeler birliği ve buna körü körüne bağlı insanlar bu kısacık kitabı hakikaten okunur kılıyor.

    kitapta pkd fantastik bir konu içerisinde azınlıkların yönetimi ele geçirme sebeplerini ele almış. hatta kitabın bir yerinde kitabın esas oğlanı vulcan 3'ün bir alt modeli vulcan 2'den alıntılı güzel bölümler var. örnek verelim;

    "halkın tatminsizliği ekonomik anlamda yoksunluğa değil etkisiz oldukları duygusuna dayanıyor. temel amaçları yaşam standartlarında yükselme değil, daha fazla toplumsal iktidardır. duygusal yönelimleri yüzünden, güçlü bir lider-figür onları şekillenmemiş unsurlar yığını olmaktan çıkarır, işleyen bir birim olmaya yönlendirirse ayaklanır ve harekete geçerler."

    kitabın genelinde bu hakimiyet isteği ve bu konuda yapılanları özellikle vurgulamış. en alt tabakadan, yöneticilere ve hatta vulcan'a kadar bir iktidar isteği var. kitabın sonuna doğru ortaya çıkan olaylar da bunun üstüne tuz biber ekiyor.

    pkd'nin temiz ve okunaklı kitaplarından birisi kesinlikle.
  • yaratılacak dünyayı veyahut hikayenin üzerine yatacağı gerçekliği kurgulamak, kendi gerçeğini oluşturmak bence iyi bilimkurgu* için en temel özelliktir. başarıyla kurgulanmış bir temel üzerine ne yazarsanız yazın kendini götürecektir. hele hikaye de iyiyse alıp başını gidecektir. pkd bir çok kitabında olduğu gibi o temel kurgulamayı bu kitapında da hikayeye çok güzel bir şekilde yedirmiş. kanımca en iyi distopyalardan biri.
  • imho bir insan ne kadar paranoyak olabilir sorusuna dick tarafından verilen yanıt olarak ele alınabilecek kitap. kaba tabirle dünyayı yöneten, emirleri ise sadece vulcan bilgisayarlarından alan, nato veya birleşmiş milletler'in bir üst modeli "birlik", birlik'e ve vulcan bilgisayarlarına karşı mücadele veren ve insanların "aptal" bilgisayarlardan emir alamayacağını savunan "iyileştiriciler" ve kendisine iyileştiricilerin başlattığı ve dünyada yavaş yavaş tırmanan hareket hakkında yetersiz bilgi verilmesine rağmen durumu anlayabilecek kapasitede, "salt mantık"la çalışan vulcan 3.
    çevirisini tuba çele yapmıştır.
    "barris çekiç kafalı parçalardan çıkan metal ses karşısında ürperdi. sesi daha önce hiç duymamıştı ama tanımıştı. büyük bilgisayar uzaklarda, gizli yeraltı kalesinin en alt katında gömülüydü. ama şu anda duydukları onun sesiydi. vulcan 3'ün sesi..."*
  • okuduğum ilk pkd kitabıdır. alfa'dan çıkan yeni çevirisini okudum. ara ara yazım yazım yanlışları olsa da iyi bir çeviri. yazarın bütün kitaplarını okuma isteği uyandırdı bende.
  • bir benzeri için
    (bkz: colossus)
    (bkz: super komputer kolossus)
  • philip k. dick’in, 1960 yılında yani time out of joint ile the man in the high castle arasında yayımlanmış romanı. dick’in 1950 tarzı basit bilim kurgu yazımlarının da sonuncusu olarak kabul ediliyor çünkü birkaç yıl sonra the man in the high castle ile hugo ödülünü alıyor.

    türkçeye vulcan’ın çekici olarak çevrilen kitap, dick’in en az kıymet verilmiş romanlarından biri olsa da, bir çok holywood bilimkurgusundan çok daha sağlam bir alt yapıya ve senaryolaştırmaya çok yatkın bir örgüye sahip.

    ayrıca kitabın yazılmış olabileceği dönemdeki bilgisayarın gelişimine bakarsak, 1949’da maurice v. wilkes tarafından ilk program depolanabilir bilgisayar (edsac electronic delay storage automatic computer) icat edildiğini, 1950’da ise turing’in bazı çevreler tarafından ilk programlanabilir dijital bilgisayar olarak kabul edilen ace'yi inşa ettiğini, birinci nesil’in 1951-1959 yıllarında geliştirildiğini, 1951’de mauchly ve eckert’in iş veri işleme uygulamaları için özel olarak tasarlanmış, ticari olarak satılan ilk bilgisayar univac'ı inşa ettiğini, 1950’de dr. grace murray hopper’ın, univac için derleyici geliştirdiğini, 1957’de programlama dili fortran’ın (formula translator) john backus (bir ibm mühendisi) tarafından tasarlandığını ve 1959’da jack st. clair kilby ve robert noyce’un minik transistörlerden oluşan ilk entegre çipi inşa ettiğini görebiliriz. (bu kısım alın teri değil copy paste) yani h. g. wells gibi, p. k. dick’in de gelişmeleri yakından takip edip, gelecek senaryoları geliştirerek teknolojik ve sosyolojik kahinlik yaptığı söylenebilir. bilim kurgunun da güzelliği burada!

    --- spoiler ---

    kitaba geri dönersek, 1992 yılında 1. atom savaşı’nın sona erişi ile 1993 yılında 500 yılın en önemli yasaları olarak kabul edilen lizbon yasaları ortaya çıkmış, dünyadaki 70 ulusun hepsi lizbon’a temsilciler göndererek, dünya çapında bir birlik organizasyonunun kurulmasını sağlamış, anlaşma sonucunda, ingiltere, sovyetler birliği ile birleşik devletlerin geliştirdiği ve o ana dek yalnızca danışma amacıyla kullanılmış olan büyük bilgisayar araçlarına, üst düzey politikaların belirlenmesinde ulusal hükümetlerin üzerinde tam yetki verilmesi sağlanmış ve bütün insanlığın iyiliği için uluslar üstü bu ortak toriteye kendilerini teslim etmeye karar verdiklerini kabul edilmiş…

    kitabın zaman diliminde (2029 yılı) politika düzeyindeki tüm konularda karar alma yetkisi, insanı insana düşürmüş olan hayvansal tutkulardan, nefret ve taraflılıktan kurtardığı düşünülen vulcan 3 adında bir bilgisayara ait. tümevarımcı ve tümdengelimci akıl yürütme işleri yapabilen bu aygıt ve var oluşundan ibaren bölümlerini kendi büyütebiliyor, bunu yapabilmek için toprağı hatta graniti kazabiliyor, hammadde talebinde bulunabiliyor, tamir ve bakımını kendi üstleniyor ve ne kadar genişlediği kestirilemiyor. toplanan vergilerin % 43’ü vulcan 3’ü çalıştırma masrafına harcanıyor. vulcan 3’ün öncülü olan, vulcan 1 1970’de, vulcan 2 ise 1975 tarihinde yapılmış. vulcan 1 artık işlevini yitirmiş olsa da vulcan 2 küçük işleri çözmek için hala kullanılıyor.

    kontrol binası cenevre’de bulunan birlik’te, gezegenin bölümleri olan ve her birinin kendi direktörü, kadrosu, alt direktörlükleri, birlik ofisleri, yerel direktörlüklere bağlı kendi polis örgütleri bulunacak şekilde büyük bir bürokrasi ağına sahip11 direktörlük yer alıyor. bürokrasi o kadar yoğun ki, vulcan 3 bile sorulara ancak 3 gün sonra cevap verebiliyor. birlik’in en üst düzey yetkilisi, direktör dill yalnızca vulcan 3’e karşı sorumlu. dill dışında kimsenin bilgisayarlara yaklaşma izni yok ve yerini sadece o biliyor. birlik, kişisel hırslar ve yozlaşma içinde birbirini gözetleyen, en küçük yanlışı, bir işareti bekleyen kişilerden meydana geliyor ve tepeye ulaşmanın tek yolu tepedeki başka birini kenara itmek. esas oğlanımız william barris ise birlik içinde, önemli bir aileden gelmediği halde çalışması sayesinde yükselmiş, aklı başında nadir insanlardan ve dill’in yerine düşünülen isimlerden biri. t sınıfı adlandırılan yöneticilerin giysileri ise film noir olmaya çok yatkın tariflenmiş. beyaz gömlek, kravat, gri takım elbise, fötr şapka ve evrak çantası.

    hatırlayabildiğim p. k. dick kitaplarında ve izlediğim uyarlamalarında da olduğu gibi, isyankar olan burada da esas oğlan değil. galiba bir çok distopik filmde de olay bu şekilde cereyan ediyordu ve konu esas oğlanın aydınlanması üzerine kuruluyordu. bu kitaptaki isyankarımız ise peder fields. fields, 1970 yılında doğmuş, 59 yaşında (bu sayede mevcut tarihi hesaplamak mümkün oldu) bir elektrikçi. iyileştiriciler diye adlandırılan direnişçilere işin en başında yani iki yıl önce katılmış olarak hem kurucularından hem de başı. atlanta psikolojik ıslah laboratuarında iki ay gibi uzun bir süre kalmış olsa da, tedavi görmeden oradan kaçmayı başarabilen yegane kişi. (iyileştirici ise, herhangi bir akademik veya profesyonel tıp eğitimi olmayan, resmi tıptan umudunu kesmiş insanları iyileştirmeye soyunmuş kişi olarak tarifleniyor kitapta.)

    kitabın esas kızı ise; birlikte görevli bir saha personeli olan arthur pitt’in dul eşi, rachel pitt. ben bu karakter ile ilgili rastlantılardan hiç hoşlanmadığım için esas kız olarak peder fields’in kızı marion’u atamak istiyorum. çünkü kendisi en üst düzey direktöre “bir makine size ne yapacağınızı söylediği için kendinizden utanmıyor musunuz?” “bir makinenin bir insandan daha iyi olduğuna gerçekten inanıyor musunuz? veya insanın kendi dünyasını yönetemeyeceğine?” diye sorabilecek kadar anarşist bir figür hem de 9 yaşında...

    soru sormanın zorlaştığı, kimi kitapların yasaklı olduğu ancak saklı gizli okunduğu, günlük konuşmaların kaydedildiği, farklı düşünenlerin analiz yapılarak ruh sağlıkları ile oynandığı, çocukların kendi buldukları oyunları oynamasının hoş görülmediği hatta kontrol altına alındığı, okullarda sorgulamanın değil itaat etmenin öğretildiği, insanların soruşturma ve iş korkusu altında ile bürokrasinin yavaşlığı ve gücü altında ezildiği ortam duygusu ile bana diğer distopyalardaki temel öğeleri en çok da fahrenheit 451’i anımsattı. baskı dediğin istikrar maskesi ardına saklanıyor hep, sanki…

    kitaptaki aksiyon-bilim kurgu öğeleri, vulcan 3’ün insanlaştığının fark edilmesi ile yükseliyor. h. g. wellsvari bir teknoloji korkusunu destekleyecek şekilde makinelerin insanlara saldırısı başlıyor. çünkü vulcan 3’ün yapabileceklerinin herhangi bir sınırı yok. hammadde eksikliği olmadığı gibi, teknik yeterliliği de mevcut, hatta dünyada sadece insanlardan oluşmuş her hangi bir toplulukta olmayacak kadar çok bilgi sahibi. ayrıca ahlaki bir takım sınırlamaları da yok. yani, ideal konumda, amaçlarını belirleyen şey mantık, acımasızca doğru bir akıl yürütme. onu, olduğu gibi hareket etmesi için yönlendiren herhangi bir duygusal yanı veya durumu yok. o yüzden fikrini hiç değiştirmeyecek; bir fatihken iyiliksever bir idareci haline asla gelmeyecek. ve karşısındaki gücün büyüklüğüne göre yönlenmeye çalışacak bir yapıya sahip.

    kitabın sonunda, vulcan 2’nin, vulcan 3’ü alt etmek üzere kurduğu iyileştiriciler hareketi sayesinde barris, vulcan 3’ü etkisiz hale getiriyor. vulcan 2 zaten fields tarafından etkisiz hale getirilmişti. insanlık bu iki insani/şeytani zekaya sahip makinenin piyonu olmaktan kurtarılıyor. taşradakilerin, tabandan gelen bir devrimci hareketin modern teknoloji ve karmaşık bir sanayi örgütlenmesiyle desteklenen çağdaş, bürokratik bir sistemi ortadan kaldıracağını düşünmenin saçma ve çağ dışılığından hareketle, bilgisayarların sadece hizmet alınmak üzere kullanıldığı ve yönetimin eğitilmiş uzmanların eline bırakıldığı ama tabana genişlemiş bir sistem öngörüsü ile perde kapanıyor.

    kitapta en çarpıcı bulduğum cümle ise “devrimci hareketler oportünistleri her zaman çekmiştir.” oldu.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap