• yönetmenliğini john michael mcdonagh'ın üstlendiği film, 15. filmekimi'nde yer alacak. festivaldeki tanıtım şöyle:

    sinemanın gelmiş geçmiş en iyi polis ikilileri listesine yeni bir madde ekleyen bu film, iki yoz polisin maceralarıyla hiç bitmeyen bir kahkaha tufanı sunuyor. britanyalı yönetmen john michael mcdonagh, the guard ve festivalde gösterilen calvary’de sergilediği eşsiz mizah anlayışını abd’ye taşıyor ve siyaseten doğruculuğu bir kenara atarak izleyiciyi “suçlu bir zevke” davet ediyor. birlikte çalışan iki yoz polis, kendilerini 1 milyon dolar kazanabilecekleri bir suç hikâyesinin içinde bulduklarında parayla aralarında duran herkese savaş açıyor ama işler beklendiği gibi gitmiyor. polisleri canlandıran alexander skarsgård ve michael peña arasındaki uyumu, fiziksel ve sözlü komediyle birleştiren film, berlin film festivali’nin gözdelerinden olmuştu.
  • son zamanlarda izlediğim en keyifli komedi.
  • filmekimi kapsamında "gelirse ekime" yapıp izlediğim film. bu ay izlediğim en iyi sinema filmi olabilir. film hakkında değinmek istediğim bir kaç nokta var tabi ki.

    öncelikle filmin yönetmeni sanırsınız film çalışmaları ya da iletişim tasarım gibi bir bölümde master yapıyor da bitirme projesinin konusu tarantino sineması. absürdlüğüyle, suç ve illegal işlerle, filmin ısrarla kendini trollemesiyle, western'e kaçan sahnelerle, müzikleriyle ve çok olmasa da kan revan içindeki sahneleriyle bile izlerken aklıma yer yer pulp fiction ve kill bill gelmedi değil. ama bunu negatif açıdan söylemiyorum. hani tarantino'dan direk hacılamış demek ayıp olur. tarantino'ya öykünerek gayet güzel bir iş kotarmış yönetmenimiz.

    --- spoiler ---

    ikincisi ise theo james ve alexander skarsgard. theo'yu underworld'den sonra ikinci izleyişim, lakin birine kötü adamlık bu kadar mı yakışır. bir yanında erkek, diğer yanında kadın olan yataktan çıkıp kelle uçurmaya gittiği sahnede karızma olayını başka noktalara taşıdı.alexander skarsgard zaten gülüşüne yandığım... istisnasız her sahnesinde iç geçire geçire kendisine baktım kaldım. ikisi de yakışılılıkta, seksilikte, karizmada uzaydılar film boyunca. keşke üstsüz oldukları sahneleri aynı zamanda da donsuz oynasaydılar. ve gayet gerçekci ve inandırıcı performansları vardı. skarsgard'a komedi, o cüssesine rağmen, çok iyi gidiyor.
    --- spoiler ---

    sonuç olarak, gidin izleyin. sıkmıyor da kendisi. epey sağlam bir film.
  • gülerek izlediğim komedi polisiye.
    alexander skarsgårdın kambur kambur yürümesi ve deli deli araba kullanması, michael peñanın bilmiş konuşmaları... hele o sandalye hikayesinde çok güldüm.
    dizisi olsa izlerim bunların diye çıktım sinemadan.
  • keyifle izlenilen komedi polisiye. standart kalıpların dışında bir film
    karakterler özellikle bu oyuncular için yazılmış gibi
  • yüzde gülümseme bırakan, izlediğime pişman olmadığım, güzel bir kara komedi.

    ama çok büyütmeye de gerek yok, ne gözleriniz yaşarana kadar gülüyorsunuz, ne de izleyiciyi düşündüren, derdi olan bir film olduğunu söyleyebilirim.

    -spoiler-

    bu arada,

    hot-dog dükkanı tabelasını gördükten hemen sonraki sahnede, karakter meth çekiyor. kabak gibi bir breaking bad göndermesi.

    -spoiler-
  • filmekiminde izlediğim beni en mutlu eden film. bir çok sahnesinde eşimle beraber gözlerimizden yaş gelene kadar güldük diyebilirim. hayır imdb notuna bakıp war on everyone yerine swiss army men'e gidecektim de yönetmenin the guard'ın yönetmeni olduğunu görüp son anda vazgeçtim ki iyi vazgeçmişim. gördüğüm en iyi ikili polis filmi diyebilirim sadece filmin süresini doldurmak adına türk dizisi tadında şarkılı kısımlar azaltılsaymış daha iyi olurmuş. gülmek istiyorsanız mutlaka izleyin. bu filme gülenler ve başka film olsa da gülsek diyenler için "in china they eat dogs" ve yönetmenin diğer filmi "the guard"'ı da şiddetle önerip gideyim.
  • mcdonagh kardeşlerin (john michael mcdonagh ve martin mcdonagh) filmlerini seviyorum. tarantino ve ritchie'nin izinden gidip eğlenceli, absürt, bol şiddetli, çok diyaloglu filmler yapıyorlar. war on everyone, michael mocdonagh'ın 3. filmi. daha önce calvary ve the guard filmlerini yazmış ve yönetmişti. war on everyone kendi filmlerinden ziyade kardeşi martin'in filmlerini (seven psychopaths, in bruges) hatırlatıyor. gene çenesi düşük, kahramandan ziyade anti-kahraman olan iki karakter merkezde (in bruges'da iki katil, seven psychopaths'te de pek çok anti-kahraman yer alıyor). gene bu iki karakter ortalığı epeyce karıştırıyor, bolca absürt olaya yer veriliyor, gene şiddet mizahla harmanlanıyor vs. filmi izlerken tarantino'nun, ritchie'nin ya da diğer mcdonagh'ın filmlerini hatırlamak mümkün ama ben 2016'da izlediğim the nice guys'ı hatırladım. iki film de benzer aslında.

    film eğlenceli. diyaloglar gene güldürüyor. michael'ın da, martin'in de kalemleri mizah açısından kuvvetli. ama biter bitmez, hatta bitmeden unutulan filmlerden war on everyone. bunun nedeni anlattığı öykünün sıradan olması. yukarıda yazdığım gibi bu öykünün benzerini nice guys'ta, tarantino'nun filmlerinde vs izlemiştik. kirli-buddy (dost) polisler teması da zaten 80'lere damgasını vurmuş bir tema. hatta bu filmin başrolü olan michael pena her yıl böyle bir film yapıyor. end of watch'ta da benzer bir roldeydi. chips'te karşımıza gene polis rolünde çıkacak. neyse, neticede iyi bir film değil. keyifli vakit geçirtiyor ama tarantino'nun filmleri kadar iyi olamamış. michael çıtayı düşürmüş. halbuki önceki filmi calvary kaliteliydi. martin de seven psychopaths'te çıtayı düşürmüştü. umarım iki kardeş ileride daha iyi filmler yaparlar.

    son not: alexander skarsgard'ı izlemek keyifliydi. ama en keyiflisi fazla görünmeyen tessa thompson.
  • "imdb götümü yesin; aslan gibi film!"
  • sinematografisi, sanatı ve bazı karakterleri gerçekten iyi kotarılmış film. vaktiniz varsa izleyin, yoksa çok da şeetmeye gerek yok yani.
hesabın var mı? giriş yap