• insanı derinden sarsan başarılı bir durum ve karakter tahliline sahip,ayn rand kitabı.ayn rand ve fikirleri söz konusu olunca unutulmaması gerekn bir nokta olduğunu düşünüyorum.şöyle ki bir nevi otobiyografisi olduğunu açıkladığı bu kitabı da göz önüne alırsak,biz normal fanilerin,hayal dahi edemeyeceği değişimlerden inanılmaz hız ve acı ile geçmiş kimselerin insanı bazı duyguları haklı olarak güdük kalabilir.bu nedenle ayn rand'i fazla bencil olarak eleştirmek,yaşadıklarını hafife almak ve en önemlisi onu anlamamak olur.
    kira ayn rand'in da dediği gibi yetenekleri,kararları ve inançları ile ayn rand'in ta kendisidir. leo ayn rand'in belki bir zamanlar çok sevdiği bir sevgili,bir dost,bir kardeş olabilir aynı özgürlük fikri ile devrime ve getirdiği acımasızlıklara savaş acan ama yenilen,yenildigi icin ayn rand'i hep eksik bırakan.andrei ayn rand icin devrimin görmek istediği yüzüdür,hatasının farkına varan ve bu hatanın telafisi icin kendini yok eden,aynen devrimden de beklediği budur ayn rand'in.
    vasili eniste,yaşlı ve yordun avrupadır demokrasiye inanan ama sadece hayal kurabilen onları gerçekleştirecek gücü olmayan.
    dedim ya derinden etkileyen bir kitap,durusuma sıkı sıkı sarılmamı sağlayan bana neye neden inandığımı yeniden hatırlatan kitap...
  • kitabın 2. bölümünün başında yazarın st.petersburg şehrini tasviri, bir şehrin nasıl anlatılabileceğine en güzel örnektir. hiç görmediğim bir şehri bana sokak sokak gezdiren bir anlatımdı. sadece bu 5 - 6 sayfalık bölüm için bile tüm kitap okunur.
  • diktatörlükle yönetilen toplumlarda bireylerin nasıl ezildiğini anlatan, belki de ilk eseri olması nedeniyle, ayn rand'ın daha yumuşak yaklaşarak yazdığı, hayatın kaynağındaki kadar keskin karakterler çizmediği kitap. her kitabındaki katı bireycilik savunması bunda da vardır, ama vur deyince öldürmemiştir. kitap, rus ihtilali sırasında kira ve leo isimli iki karakterin her şeye rağmen tek gerçek olarak aşklarını kabul edip, hiç bişeye aldırmadan o aşkı yaşayabilmelerini anlatır.
  • kira ile andrei nin tartışmaları arasında " devlet dediğin şey nedir? büyük bir kitlenin hesabına çalışna hizmetçi...kitleyi rahat ettirmek için düşünülmüş bir kolaylık. bu elektrik ya da su tesisatından başka bir şey değil. insanlara musluk suyu için yaşamalarını söylemek komik olmaz mı?" dialoğu geçeniyle iyice saran kitap.
  • plato film yayınları'nın özensiz baskısına rağmen severek okudum. bir aşk romanı deyip geçebilir kimileri ama komünist devrimin akabinde yaşanılanların gerçekçi bir dille anlatıldığına inanıyorum ben.

    kitabın beni en çok etkileyen kısmı eski bir burjuva olan vasili ivanovitch'in, komünist partideki konumunu güçlendirmek adına kız kardeşini sibirya'ya sürgüne yollayan oğlu victor'a yaptığı konuşmadır.

    --- spoiler ---
    "victor, neler söyleyeceğimi biliyorsun. ama bunları söylemeyeceğim. soru da sormayacağım. yaşadığımız zaman çok acayip. yıllar önce düşüncelerimden emindim. ne zaman haklı olduğumu ne zaman başkalarını mahkum edeceğimi bilirdim. bunu yapamıyorum artık. kimseyi herhangi bir şeyden dolayı suçlamaya hakkım olup olmadığı bilemiyorum. etrafımızda o kadar dehşet ve acı var ki kimseye 'suçlu' demeye dilim varmıyor. hepimiz de zavallı şaşkın yaratıklarız. fazla acı çekiyor ve çok az şey biliyoruz. yapmış olduğun bir şey için seni suçlu bulamam. bu işteki sebeplerini bilmiyorum.sormayacağım da. çünkü bunları anlamayacağımın farkındayım. bu günlerde kimse kimseyi anlamıyor. sen benim oğlumsun victor. seni severim. sevmememe imkan yok. elimde değil bu. tıpkı senin böyle bir insan olduğunu değiştirme imkanım olmadığı gibi.

    senden daha gençtim. o zamandan beri oğlum olsun istemiştim. gururla yüzüne bakabileceğim bir oğlum... şu anda sana baktığım gibi. victor, sen küçük bir çocukken parmağını kesmiştin. derin bir yaraydı bu. kemiğin görünüyordu. yaranı sarmam için yanıma geldin, ağlamıyordun. sesin çıkmıyordu. ben neşeli neşeli güldüm diye annen çok kızmıştı. ama ben seninle övündüğüm için gülmüştüm. seninle daima övüneceğimi biliyordum... neyse bunların bir önemi yok artık. sadece senin aleyhinde bir şey söylemiyorum victor. aleyhinde bir şey düşünmeme de imkan yok. onun için seni sorguya çekmeyeceğim. sadece senden bir şey rica edeceğim. kardeşini kurtarmana imkan yok. bunu biliyorum. fakat arkadaşına söyle, bunu yapabilecek arkadaşların olduğunu biliyorum. onu da sasha'nın gittiği hapishaneye göndersinler.hepsi bu kadar. bunun onların verdiği hükümle ilgisi yok.sen de müşkül durumda kalmazsın. kardeşine bir iyilik yap. ölüm döşeğinde kalan kardeşine son iyilik. victor, çünkü sen de onu bir daha göremeyeceğini biliyorsun. bunu yap ve bu kitabı kapatalım. bir daha geriye bakmayacağım. görmek istemediğim bazı sayfaları okumaya kalkmayacağım. böylece bütün hesaplarımızı görmüş olacağız. bir oğlum olduğunu düşünmeye devam edeceğim. bazen bu çok zor gelecek ama bu günlerde insan böyle şeyleri yapabilir. bana yardım edeceksin. bütün... bütün geçmişe karşılık küçük bir iyilik...
    --- spoiler ---
  • ayn rand'in ayak sesleri, hafif otobiyografik, biraz da objektivizme bulanmis 3'lu ask hikayesi. sevenlerine tavsiye edecegim, kararsizlara ise "denizde daha cok balik var" diyecegim bir kitap.
  • rusya'da burjuvazinin yıkılışını, komünizmi ve insanın içini sızlatan bir aşkı anlatır. 5 kere okuduğum roman. insanın hayata bakışını etkiler, yaşamını sorgulatır.

    1942'de noi vivi adıyla italyanlar tarafından filmi çekilmiştir ancak ayn rand'ın haberi olmamasından ve faşizme karşıt fikirleri savunduğundan dolayı mussolini yönetimindeki italyan hükümeti tarafından yasaklanmıştır. 1986'da ele geçirilen bu film ayn rand'ın da rızasıyla yayınlanabilmiştir.

    dilerim yakın zamanda yeniden beyazperdeye aktarılır ve biz de izleme imkanı buluruz.
  • 'it was as if she had kicked a dead animal in the road and saw it jerking in a last convulsion. but she knew it was only a last convulsion.' gibi etkileyici cumleleri barindiran ayn rand romani. romani okuduktan sonrainsan niye ayn rand'in kendini kapitalizm ve bencilige adadigini anlayabilir.
  • once yasamın kaynagı nı okumus olan biri olarak we the living de ilk dikkatimi ceken sey, ayn randın bu kitapta da baska isimlerde bir howard roark ve bir peter keating yarattıgı ve aslında bunların iki zıt mesrepte hayatın iki en sık gorulen karakteri oldugudur. ancak bu kitabın sonunda kira nın karlar uzerinde yuruken her seye ragmen gelecegini, ozgurlugunu ve mucadelesini tek bir kelimede toplayarak, leo, diye fısıldaması ic burkan bir zafer gibi gozukse de bize, akıllardan cıkmayacak, burun sızlatacak kotu bir son ve acı bir gercektir.
  • belki saint petersburg'da geçmesi ve karakter analizleri itibariyle bana on küsür yıl sonra dostoyevski'nin ecinniler'ini tekrar yaşatan kitap olmuştur. yine dostoyevski'nin insancıklar romanından aklımda kalan "nevsky caddesi" bana artık saint petersburg'u gezme vakti geldiğini hatırlattı.

    geçenlerde ecinniler diye bir edebiyat dergisi olduğunu gördüm. yazarlarından biri uzaktan arkadaşım olduğu için instagram üzerinden ne yaptıklarını takip edebiliyorum. eminim çok iyi niyetli insanlar güzel yazılar yazıyordur ama kendilerini ecinniler romanında sürekli bir araya gelip felsefe siyaset konuşan gruplarla özdeşleştirmiş olmaları, bana ecinniler kitabını hiç anlamadıklarını veya okumadıklarını düşündürüyor. zira dostoyevski o karakterleri yeriyordu. ben ecinniler'i çok doğru bir yaşta (17) okumuştum. bu yüzden kollektivizm iddiasıyla gelen insanların öncelikle samimiyetini sorgularım. bu anlamda iki kitabı benzer buluyorum.

    içinde bulunduğumuz şu günlerde hepimiz birer kira argounova'yız arkadaşlar. belki komünist bir diktatörlükte yaşamıyoruz ama sistem "kabaca" birbirine çok benziyor. donanımlarımıza rağmen liyakatla istediğimiz yerlere giremiyoruz. boğazımıza kadar vergi ödüyoruz. "parti"den tanıdıklarımız yoksa, devletten para akmıyorsa ilerleyemiyoruz. hepimiz avrupa'ya amerika'ya dubai'ye kaçma planları yapıyoruz. bizler yeni sermaye altında ezilen beyaz türkleriz ve hepimiz çok büyük bir bunalım yaşıyoruz.

    kitaptaki yolsuzluk eleştirisinden de kimse bahsetmemiş. kollektivist olma iddiası ile yola çıkan partinin yeteneksiz fakat sadık üyelerinin önünde tüm kapılar açılırken, kira ve ailesinin yüzüne tüm kapılar kapanıyor. çünkü gücü ele alanlar mutlaka bir noktadan sonra zorbalık yapmaya başlıyor ve göz göre göre yolsuzlaşıyorlar.

    aslında kitaba anti komünizm propagandası demek sırf romandaki andrei ve stefan gibi karakterler sebebiyle bile yanlış olur. zira parti içindeki dürüst adamların harcanması çok güzel işlenmiş ve dürüst olanlar hakikaten okuyucuda hayranlık uyandıracak şekilde kaleme alınmış. aksi görüşte olanlar benim nezdimde üçüncü dünya ülkelerindeki stalin hayranı komünist ergenler olabilir. zamanında basıldığında abd'deki sol çevreler bile öyle düşünmüşler. ben katılmıyorum. sırf romandaki onlarca troçki atfı bile bunu anlamaya yeter.

    tabi ki o günün şartları farklıdır ama bana sorarsanız "burjuvazi"nin malına mülküne çöküp halka dağıtmak yamyamlıktır. bugünün şartlarında işid'in rakka'da yaptığına (farklı saiklerle de olsa) benzemektedir. insan haklarına saygılı bir düzen oluşturmak yerine mala mülke çöküp herkesi devlete köle etmek en azından bugünün şartlarında kabul edilebilir değildir. mülkiyet de şükür ki avrupa konseyinin 1 mumaralı protokolü uyarınca bir insan hakkıdır ve devletin haksız müdahalelerine karşı her zaman korunmalıdır.

    kaldı ki ayn rand bir eczacı çocuğudur, leo da bir general çocuğudur. bu ikisinin zaten ne kadar burjuva olduğu tartışılır. orta sınıfların mağduriyeti gözden kaçmasın. kitaptaki tabiriyle parti üyesi olan "peasant"lar devrimin kaymağını yerken fırsat eşitliği kisvesi altında partiden olmayan herkes dışlanmıştır. ayn rand'a inanmıyorsanız "biz çocukken muz yoktu" diyen polonyalı litvanyalı arkadaşlarınıza sorun, sovyetleri yaşayanlar anlatsınlar.

    ben ayn rand'ın başka bir kitabını okumamıştım. hatta on beş yıl önceki fountainhead popülizmi sebebiyle özellikle uzak durmuştum. ama son zamanlarda twitter'daki cihangir network takımının twitlerinde "ayn rand seven insan değildir" tadında yazışmalar görünce inadına okumak istedim. belli ki individualism hakkında görüşlerini içeren yapıtlarından hareketle bunları yazıyorlar. ancak iddia ediyorum, we the living kitabını okusalar bugünün türkiyesinden çok fazla kesit yakalayacaklar.

    ayn rand'ın kitaplarını okumaya devam edeceğim ama her zaman aklımda şu olacak: devletin ajanları ailenden ve senden her şeyini alır, kendini geliştirmen için sana hiçbir fırsat vermez, üstelik bunların hepsini kollektivizm kisvesi altında yapar, üstüne yolsuzluklarıyla krallar gibi yaşarsa kendini nasıl bir duygu ve düşünce dünyasında bulurdun?
hesabın var mı? giriş yap