• philippe lioret'nin en iyi filmlerindendir. politik olarak önemli bir filmdir. fransa'da göçmen yasasını sorgulatacak kadar politik, ırkçı fransızları bile sarsacak kadar insan odaklıdır.
    filmde en etkili olaylardan biri, ingiltereye yerleşmiş sevgilisi mina'ya ulaşmak için manş denizini yüzerek geçmeye çalışan bilal'e yardımcı olan simon calmat'nın eski karısına, "adam sevgilisine ulaşmak için denizi geçiyor ben ise sana gitme demek için yolun karşına geçemedim" dediği diyalog idi.
  • az butceli, gercek insanlarin hikayelerini anlatan filmlere ac ve asik bunyeler severler saniyorum. harika bir film. tavsiye ederim.

    ozetle: kuzey irak'tan 17 yasindaki bir cocuk kacak olarak ingiltere'ye gidip, alti aydir orada olan sevgilisiyla bulusmak ister. fransa'ya gelir, kacak yollardan tabii, calais'de tikanir yolu, tuneli karadan gecemedigi icin yuzerek gecmeye karar verir ama yuzme bilmiyordur. bir yuzme hocasiyla arkadas olur ve olaylar gelisir. asklari icin mucadele veren iki erkegin drami. ama oldukca gercekci, aglaya aglaya bir hal oldum gecenin bir yarisi.
  • kapılarının önlerine "welcome" yazılı paspaslar serenlerin, kendilerinden olmayanları ne evlerinin içine ne de ülke sınırlarına sokmak istememelerinin incelikli öyküsü...

    yönetmen philippe lioret'in hikâyenin konumlandığı kent olan manş kıyısındaki liman kenti calais’te kızılhaç’ın kurmuş olduğu, 67.000 kaçak göçmene barınak olan sangate kampı'nın kapatılışı sonrasına değindiği; fransa'da göçmenlere yardım edenlerin yargılandığı, ağır hapis ve para cezasına çarptırıldığı sistemi sorguladığı filmi...
  • sanırım yeterince kürtçe bilen türkiyeli ya da ıraklı kürt oyuncu bulamadıklarından kelli türkçe konuşan bir adamı küçük bir yan role koymuşlar, filmin musullu olan ana karakteri yine ıraklı olan arkadaşıyla kaçak yolculuk ederken bir diğer eleman türkçe lafa dalıyor, kimi sahnelerde ana avrat düz gidiyor ve bizim musullu kürt bilal bu adamı anlıyor gibi davranıyor...avrupalı izleyici türkçe ve kürtçeyi birbirinden ayırdedemediği için izleyiciyi mi yiyorlar yoksa anlıyor gibi davranan bilal aslında anlamıyor ve anlıyor gibiymiş mi yapıyor filmde kestiremedim. biraz boratta ermenice konuşan adamı kazak diye okutmaları gibi bir vakâ ile karşılaşmıyoruzdur umarım

    tanım icâbı; yasadışı göçle avrupada yükselen yabancı düşmanlığını ve düşmanlığın devletin gündelik politikasına yansımalarını konu alan çarpıcı bir film. zoraki konmuş romantik ögeleri nedeniyle siyasi söylemini yeterince oturtamamış, mültecilik ile yabancı düşmanlığı ile ilgili etkiliyici sahnelere yer vermekle beraber buna karşı duruşu hiçbir yere temellendiremeyen, "alın görüntü bu düşünün bakalım naabıcaksınız" deyip bırakan film. buna da şükür
  • başrolünde türkiyeli oyuncu fırat ayverdi'nin oynadığı süper film.
    yönetmen phlippe lioret'in çektiği film vicent lindon'un oyunculuğu ve buğulu gözleri filme ayrı bir seyir zevki katıyor.

    kapısının önünde welcome yazan adamın yabancı birini, bırak evine ülkesine kabul etmemesiyle nezaketin yüzeyselliğini irdeliyor.
    welcome yazılı paspaslarımız olsada yabancılara karşı olan nefretimizi gideremeyişimizi yüzümüze vuruyor.
    dikkatimi özellikle çeken şey ise simon calmat'in boşanmak üzere olan eşi marion calmat filmin bir sahnesinde markete alınmayan mültecileri savunup markette görevlilere bağırıp çağırmıştı.
    simon yanında sessiz sessiz dururken simon'a sende bişeyler söylesene ayrımcılık yapıyorlar ben ayrımcılık yapılmasına karşıyım gibi bişeyler söylemişti.
    daha sonra simon yardım etmek için eve mülteci getirdiğinde buna karşı çıkıp başına iş alacaksın -yasalara uygun değil- diye tepki gösterdi.
    o markette onları çığlık çığlığa savunmak sana zarar vermez -yasalar buna karşı değil- hatta yüceltir. daha ileri gidiyorum onları orda savumak bence onları daha aşağılayıcı. bi nevi 'ben senden üstünüm bak seni nasıl savunuyorum'.
    ama simon'un yaptığı hem ona zarar verebilir -yasalara uygun değil- hem hiç bi çıkar gözetmiyor.

    peki simon neden bu kadar göze aldı her şeyi.
    onu etkileyen şey bilal'in mina'ya olan aşkı, her ne kadar zorluklar içinde yaşasada simon'un asla elde edemiyeceği bir aşka sahipti bilal.

    "ona kavuşabilmek için binlerce kilometre yolu yürüyerek gelmiş ve şimdi denizi geçmek istiyor. bense sen giderken, karşı caddeye bile geçememiştim
  • sevdiğine ulaşmak için aşılmaz mesafeleri aşmaya kararlı bir genç ve eşiyle arasında büyüyen görünmez mesafeleri nasıl aşabileceğini bilemeyen bulamayan bir adamın manş denizi kıyılarında kesişen öyküsü. siyasi yönü tartışılır, ama insani yönü oldukça etkileyici bir film.
  • -thank you.
    -you're welcome.

    -saol.
    -hosgeldin.
  • fransız yönetmen philippe lioret'in kürt ve fransız oyuncularla çevirdiği film. film 2009 mart ayında fransa'da gösterime girecekmiş. türkiye'de gösterime girip girmeyeceği henüz belli değil.
    filmin künyesi hakkında kısa da olsa bilgi edinmek isteyenler için:

    http://www.nord-ouest.com/
  • fırat çelik'in de rol aldığı film. bu filmde küçük rolü olan fırat çelik'in türkiye'de yıldız olması başroldeki fırat ayverdi'nin ise silinip gitmesi (belki de kendi tercihidir) de ironidir.
  • film; mülteci mevzusu ile zaten gayet güzel dokundurmaya başlamışken, aşkı da - fransız romantizminin en ince detayına kadar - konunun içine sokup bizi sağdan soldan bi güzel dövmüştür.
    (çok uyanığım ya!) darlandıkça kendime filmin ismini hatırlatarak teselli bulduğumdan, beni ters köşeye fena yatırmıştır. *
hesabın var mı? giriş yap