• 3 saat 8 dakika süren ve florian henckel von donnersmarck imzalı alman yapımı film. süresi itibarıyla tam odaklanarak izlemek çok zor. bir yerde illa ki 5-10 dakikalığına ipleri gevşiyor ama mecburen bir daha geriyorsunuz.

    entrynin buradan sonrası ağır spoiler ve yorum içerir.

    --- spoiler ---

    film üçüncü reich'ın zirvesini yaşadığı yıllarda başlıyor ve nereden baksanız 20 yılı aşkın bir süreci işliyor üç saatte. kitleler selamı bırakıp "adolf hitler" diyerek selamlaşıyor. büyük bir bağlılık var. reich'ın sanata bakışını da filmin girişinde özetliyor. parti-devletin ideolojisine uymayan sanat onlar için gereksiz ve ucube. elisa'nın hastaneye götürülmesi ve tedavi(!) altına alınması adolf hitler'in t4 operasyonunu baz alıyor. zihinsel ve bedensel engelli binlerce kişi hitler'in kamplarında doktorlar gözetiminde ölüme mahkum ediliyor. kurt ve elisa arasındaki yeğen-teyze ilişkisi aslında elisa'nın ölümünden sonra daha bir irdelenir hale geliyor. bana kalırsa elisa aslında jinekolog profesör seeband'ın kampa yolladığı bir hastadan ziyade kurt'un sanata olan bakışını simgeliyor. kurt'un ailesinin diğer üyelerine johan hariç fazla değinilmiyor. savaş da hızlı şekilde sadece dresden bombardımanı birkaç sahnede verilerek geçiliyor. bir yandan hikayenin diğer tarafı hala azılı bir nazi olmasına rağmen bunu gizleyen profesör üzerinden işliyor. onun tutuklanıp sonra rus binbaşı murayov'un oğlunu doğurtmasıyla onun koruması altına girmesini anlatıyor ve hızlı şekilde ana karakterimiz kurt'un doğu alman güzel sanatlar akademisi'ne girişine geçiyor film. yani 1950'li yıllara.

    buradan itibaren de sscb'nin başı çektiği yoğun bir komünizm havasını çekiyorsunuz. doğu alman-komünist düşüncenin de modern sanata olan agresif bakış açısını görüyorsunuz. picasso çok yoğun şekilde eleştiriliyor mesela. burada işte ellie ve kurt arasındaki aşk filizleniyor. gerçi ellie'nin annesi daha önce haberdar oluyor ancak ses çıkarmıyor. bir klasik olarak bu ilişkiye ellie'nin babası profesör seeband karşı çıkıyor. pasif bir direniş gibi dursa da nazi damarı tutuyor ve soyunun bu birliktelikle devamını bir daha torunu olmaması pahasına bile istemiyor. ellie'nin bebeğini kürtajla bizzat alıyor. seeband'ın artık general olan murayov'un tayin olmasıyla korumasız kalacağını öğrenmesi filmde bir dönüm noktası. çünkü seeband ile birlikte film bambaşka bir dünyaya, batı almanya'ya taşınıyor.

    kurt'un gerçeklik arayışı film boyunca sürüyor aslında. sürekli onu arıyor. bu gerçeklikten kasıt bir kimlik aslında. ne doğu almanya'nın ne de batı almanya'nın sanatına ait. batı'ya geçerken doğu'daki tüm çalışmalarını imha ettiriyor. batı almanya'nın modernist sanatı ona ters geliyor ve ayak uyduramıyor. çareyi bitti gözüyle bakılan resim sanatını canlandırmakta, kendi yolunu çizmekte buluyor. bu süreçte kayınpederinin onu hastanede tıpkı kurt'un intihar eden babası gibi merdiven temizliği işine başlatıp kızı ve damadı üstünde tahakküm kurması bir nevi sovyet güdümündeki doğu almanya'ya gönderme. ellie ve kurt'un bebeklerinin olması bu tahakkümü kırıyor. çünkü nesiller ilerledikçe baskının vidaları gevşiyor. yeniden bazı doğal kurallar yürürlüğe giriyor. t4 operasyonunun bir numaralı sorumlusu kroll'un yakalanması da aslında kurt'un içindeki arayışa bir şekilde çözüm buluyor. profesör seeband'in kurt'un yaptığı resimleri görmesi buna işaret. kurt'un sergisinin basın toplantısında yaptığı gerçeklik vurgusu da kendi yolunu çizdiğine delalet. en sonunda film aslında başladığı yerde bitiyor. elisa’nın ve kurt’un aynı şekilde gerçeği bulduğu yerde.

    film performanslarına gelirse film çoğunlukla dört karakter üzerinden yürüyor. kurt, ellie, profesör seeband ve elisa. tom schilling kurt karakterini fena oynamamış. özellikle paul auster romanlarında sık sık rastlayacağınız sanata düşkün, romantik karakteri güzel canlandırmış. 36 yaşındaki aktör aynı karakterin 20 yaşında ve 34 yaşındaki haline hayat veriyor. paula beertransit'ten sonra bir başka tatlı karakterle karşımıza çıkıyor. sebastian koch inanılmaz karizmatik bir adam.bütün o nazi acımasızlığını, kendini gizleme zorunluluğunu, damadı ve kızı üzerindeki egemenliğini muazzam gösteriyor. ben filmdeki hallerini richard nixon'a benzettim. müthiş ötesi oynamış. elisa'yı canlandıran saskia rosendahl'ın da hakkını vermek lazım. kısa süreli rolünde hem normal bir öğrenciyi hem de şizofreni canlandırıp ikisinden de yüzünün akıyla çıktı. bir de kurt'un 6 yaşını canlandıran küçük oyuncu cai cohrs da gelecek vaat eden aktör adaylarından. bu yaşta bu beceri takdir edilesi.

    --- spoiler ---
  • yönetmenliğini florian henckel von donnersmarck'ın yaptığı, başrollerinde tom schilling, paula beer ve sebastian koch'un yer aldığı 2018 yapımı film.

    film, dünya prömiyerini geçtiğimiz sene gerçekleştirilen 75. venedik film festivali'nde yapmış ve burada ''arca cinemagiovani'' ödülü ve ''leoncino d’oro agiscuola'' ödülünün sahibi olmuştur. film ayrıca dolby theatre'da 24 şubat'ta gerçekleştirilecek 91. oscar ödül töreni'nde almanya adına ''yabancı dilde en iyi film'' ve ''en iyi görüntü yönetmeni (caleb deschanel)'' olmak üzere iki dalda ödül için yarışacak.

    filmi, das leben der anderen ile oscar kazanan yönetmen florian henckel von donnersmarck’ın yıllardır beklenen geri dönüşü olarak da nitelendirsek yanlış olmaz. film, doğu almanya'dan kaçarak batı almanya'da kendine bir hayat kurmaya çalışan fakat nazi rejimi altında geçmiş çocukluğunun izlerinden kurtulamayan alman sanatçı kurt barnert'in hikâyesini anlatıyor. 1930'ların nazi almanyası'nda başlayan ve 30 yıllık bir döneme yayılan epik hikayesi, insanları karanlıktan sanatın gücünün çıkarabileceğini gözler önüne seriyor. gerçek olaylardan esinlenen filmde, kurt ve ellie üniversitede tanışır tanışmaz birbirlerine aşık olurlar. ellie'nin babası, profesör seeband kızının erkek arkadaş seçiminden memnun değildir ve bu ilişkinin bitmesi için elinden geleni yapmaya hazırdır. fakat bilmedikleri şey, kurt ile seeband'ın yaşamlarının zaten yıllar önce profesörün işlediği korkunç bir suç nedeniyle bağlantılı olduğudur. kurt, ne kadar sanatına odaklanmak istese de, nazi rejimi altında geçen çocukluğunun ve komünizmin gölgesinde kalan gençliğinin yarattığı travmalardan kurtulmak kolay olmayacaktır.

    filmi bugün kadıköy sineması'nın küçük salonunda, salonun büyük çoğunluğunu dolduran sinemasever ile izledim ve üç saatlik müthiş bir deneyim yaşadım adeta. dönemi, içinde bulunduğu sanat akımları, yan karakterleri ve oyunculukları ile film bizlere üç saatliğine gerçek hayattan koparıp adeta hikayenin içinde yaşatmayı başarıyor. hikayesi ve anlatımı ile seyirciye muhteşem bir sinema deneyimi yaşatan film bütününe bakıldığında bir sanat eserinden fazlasını vadediyor. başrol karakterinin küçüklüğünden başlayan filmin hikayesi o denli ilmek ilmek işlenmiş ki karakterin küçüklük hikayesinin olduğu bölüm dahi başka bir filmin hikayesi olabilecek düzey ve kalitede işlenmiş. karakterimizin bu dönemini izlerken ilk olarak sürecin bu kadar uzatılması acaba gerekli miydi diye düşünürken filmin ilerleyen sürecinde yaşanan tüm olayların bu bölümle bağlantılı olması karakterin çocukluğunun ayrıntılı bir şekilde işlenmesini tamamı ile destekliyor. filmin esasen üç ana bölümünden birincisinin ardından karakterimizin etkilendiği kız ile tanışması ve ilerleyen süreçte evliliğe giden süreç ile bu süreç içinde yaşadıkları yine muazzam bir şekilde anlatılıyor. bu bölümün ardından gelen üçüncü ve son süreçte ise karakterimizin sanat hayatını ve üretkenliğine etki eden olay yaşanıyor ve bu kısım da etkileyici bir şekilde tablo gibi sunuluyor seyirciye. filmdeki tüm bu olay örgüsünün filmin belli başlı noktalarında birbiri içine geçerek neden-sonuç ilişkisi içinde seyirciye sunulması ve olayların da bu bağlamda gelişerek filmin ana iskeletini oluşturması son derece akıllıca ve ustalıkla kotarılmış. sanat denen şeyin insan hayatından şekillenen bir gerçek olduğunu ve bazılarımızın her ne kadar bu gerçekliği görmezden gelse de kaderin cilvesi ile bir anda ana malzememizin o yaşanmış gerçeklik olduğunu ve sanatımızın ondan beslendiğini yönetmen ve oyuncular çok başarılı bir şekilde vurgulamış. nitekim başrol karakterimizin derste hocasına sayılar ile ilgili verdiği örnek de filmin gidişatında önemli bir görev üstlenerek sanat eserinin üretim sürecine olanak sağlıyor. filmin hikayesi içinde resim sanatı her ne kadar öne çıktıysa da dönemin koşulları gereği nazi yönetiminin aryan ırk yaratma çabaları ve savaş sonrasında doğu almanya'daki resim sanatı ve verilen eserlere karşı da son derece ayrıntılı bilgiler edinebiliyoruz. bunun yanı sıra karakterimizin batı almanya'ya geçmesi ile tanıştığı öznel, özgürlükçü ve modern resim, heykel ve çeşitli sanat eserleri de film boyunca bilgilendirici bir nitelik olarak öne çıkıyor. üç saatlik uzun süresine rağmen bir an olsun sıkmayan ve her daim sonuca varıp bir sonraki bölümün kilidini açan anahtarları ile oldukça rahat izlenen bir seyir zevki sunan film, oscar ödülleri'nde hiç kuşku yok ki alfonso cuaron'un kazanmasına kesin gözüyle bakılan roma'sını en çok zorlayacak film olarak dikkat çekiyor. karakterlerin muhteşem uyumu çatışan özellikleri ile tez-antitez kısmının senteze rahatlıkla ulaştığı filmde görüntü yönetmenliği ve prodüksiyonu ile de göz kamaştırıyor. kişinin yaşamı boyunca karşı karşıya kaldığı çatışmalar üzerinden sanat eserini üretmesi ve hayatımız boyunca yaşadığımız anılarımızın bir şey üretirken ne derece etkili olduğu filmden çıkarılabilecek en önemli nokta olarak dikkat çekiyor. filmin başlarına selam çakan son sahnesi ile seyircinin tüylerini diken diken eden bir sona sahip film mutlaka beyazperdede izlenmesi gereken ve uzun yıllar unutulmayacak ve efsaneleşecek bir kaliteye sahip yapım olarak hafızalardaki yerini koruyacak.

    filme puanım: 9
  • "o kadar güzelsin ki, bu neredeyse romantik değil, seni sevmek çok kolay." kurt barnert
  • son yillarin en iyi filmlerinden biri, alman başyapiti. roma'dan sonra vizyonda gördüğüm en güçlü film oldu. akademinin yerinde olsam yabanci film ödülünü kesinlikle bu filme verirdim. aslinda filme bir 2.dunya savasi filmi demek dogru olmaz. bu bir sanat filmi. ancak tarzindan çok içerigiyle "sanata" yapilan buyuk bir övgü niteliginde. oyunculuklar, mekanlar, dresden katliamini hatirlattigi sahneler her sey 4/4'luktu. filmin tek eksisi müziği asiri kullanmis olmasiydi. filmin basindan sonuna kadar arka planda duydugumuz klasik muzik biraz daha ayarli kullanilmaliydi diye dusunuyorum.

    --- spoiler ---

    genetik mirasa inanan doktor, babasi merdivenleri sildigi icin intihar eden damadini "sana iş buldum" bahanesiyle merdivenleri silmek zorunda birakmasiyla damadinin intiharini bekledi. kurt'un gosterdigi direnç ve karisiyla butunlesmesi muhtesemdi.
    --- spoiler ---

    imkaniniz varsa bu basyapiti mutlaka sinemada görün 9/10
  • insanın sinir uçlarını yıpratan nitelikli bir kötülüğün, sanatın kadife sarılışıyla biraz olsun ehlileştirilmeye çalışıldığı, üç saatten fazla süren panzer saldırısı. filmin iniş çıkışlarıyla heder olurken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. filmin geçtiği dönem, sanata olan bakış, sanatçının buhranı, sanatın hangi şartlarda özgünleşerek tam olarak sanat olduğu iç içe harika işlenmiş bu filmde. malum dalda aday beş filmi seyretmiş biri olarak benim adayımın kesinlikle bu film olduğunu söyleyebilirim, roma'nın bu dalda ödül almayacağını düşünüyorum.
  • --- spoiler ---

    -filmin ana omurgasına etki eden şeylerden biri küçük çocuğun teyzesinin öldürülmesi. ve bu nazilerin sağlıklı alman toplumu 'planından' ileri geliyor. bu yönüyle oldukça öğretici ve kaydadeğer. çünkü hollywood'un etkisiyle nazizm holokost'a eşitlenmiş durumda bugün için. oysa sayısız sıradan alman vatandaşı öldürüldü bu rejim tarafından, salt, sağlıklı olmadığı için. yıllardır izlediğimiz okuduğumuz onca yahudi soykırımı öyküsü sonrasında bunları görmek güzel. belki kpd, spd üyelerinin kitleler halinde kırımdan geçirildiğini de anlatır bir gün birileri. elser, anthropoid gibi.

    -kurt'un batıya yerleşmesinin ardından sanat enstitüsünü ziyaretiyle başlayan birkaç dakika yarıp kırıp geçiriyor. rehberin "işte şu şekil şeyler yapıyoruz" diye anlattığı kısa gezintide modern sanat kusursuz şekilde alaya alınıyor. patates sarkacı çevirenden duvara püre yapıştırana aylarca aynı tahtaya çivi çakandan tuval bıçaklayana ne ararsan var.

    -filmin kendi içindeki en önemli tutarsızlığı profesör seeband'ın o ilk "fotoğraftan resmi" gördüğünde sarsılması ve kendini koyvermesidir. çünkü, sovyet kurmay tarafından yüksek infaz ihtimali altında ilk sorguya çekildiğinde çözülemeyen, doğum hikayesi sonrası koca bir ömür doğu'da efsaneleşerek yaşayan, halk sağlık devlet nişanı alan, o tablo içinde seneler sonra dahi kısırlaştırma-öldürme komitesi yöneticilerine toplantılarına dair hala ağzından söz alınamayan profesör. buradan hareketle kimliğini yerin dibine gömmeyi başarmış eski nazi önderini bir anda hislileştirmek kolaycılıktır.

    -paula beer ikidir (transit) nefis işler çıkarıyor. kimi sekanslarda yüzü kederden ibaret bir ifadeye bürünüyor. ve bu beni inanılmaz çeken bir şey.

    -sonunda bir doğu bloku ülkesini sanki yerküredeki tüm renklerin terk ettiği berbat bir atmosfer olarak resmetmeyen batılı film izleyebildik. misal kurt'u yetiştiren sanat üniversitesi, oldukça eğlenceli tasvir edilmiş gerek öğrencileri gerek hocasıyla.

    -filmden bağımsız olarak yönetmene ilişkin bu da sürekli doğu almanya-batı almanya çelişkisi işliyor eleştirisi kanımca yersiz, zira oldukça yakın zamana dek yarım asır boyunca ortadan ikiye bölünmüş bir vatandan bahsediyoruz. ve bu etnik ya da dini temelli bir bölünme değil salt siyasi. ve buralarda yönetim kültür ekonomi insan maddesi iki esas karşıt ideolojide konumlanmış. bir zahmet bunu anlatsın o yüzden. ben olsam iki katı şey üretirdim.

    bir film hakkında daha izledikten epey sonra aklıma gelenlerin azıcık bir miktarını mahkeme dönüşü sözlüğe döşemenin haklı gururunu yaşıyorum. iyi seyirler.

    --- spoiler ---
  • nazi subayı doktorun ruslara esir düştükten sonra elinde bir kalem ve kağıt parçasıyla rusça çalışması muhteşem bir detay olmuş. üstteki alman askeri sigara sararken, doktorun işine yarar diye rusça çalışması; işte dedim insanların arasındaki fark bu!
  • olağanüstü güzellikte bir film. sadece his olarak değil görüntü olarak da her şey herkes güzel. das leben der anderen'den sonra takipe aldığım yönetmenin bu filmini de izlemeyi heyecanla bekliyordum. yüksek beklentimin hakkını yine verdi.
    almanlarin ekonominin yani sıra düşünce, hümanizma ve sanat anlamında bu kisacik zaman diliminde katlettikleri yolu böyle kompakt izlemek yine vay anasını dedirtti. nereden nereye. bu arada 2. dünya savaşında yahudilerin dışında acı çeken ve yok edilen arada sıkışmış kalmış çaresiz almanlari görmek de iç burkuyor. korkarim ki bu manyak naziler gerçekten de ülkeleri için iyi şeyler yaptıklarına canıgönülden inanıyorlardi.
    filmde geçen her cümle insanı düşünceden düşünceye itecek cinstendi gerçekten.
    özellikle sanat profesörünün hikayesi ve sanat ve sanatçı hakkında söyledikleri. bu arada bu karakterin gerçek hayattaki karşılığı için (bkz: joseph beuys). savaş hikayesi 100% gerçek midir bilemem ama arka planını öğrenince işlerini anlamlandirabildigim ve sevip kabullendigim bir sanatçı oldu.
    şiddetle tavsiye ettiğim bir film ayrıca.
  • 189 dakikalık, 2018 yapımı film. 9 / 10.

    florian henckel von donnersmarck hollywood'a uzak bir yönetmen değil. fakat filmde hikayesini, kendine ait senaryosunu, hollywood değil de alman diliyle anlatmış ve aktarmış olması filmi orijinal kılan unsurlardan. bu bir alman hikayesi ve böyle anlatılmalıydı. tıpkı bir zamanlar anadolu'da ya da ahlat ağacı'nın türk biçimiyle anlatılması gerektiği ve anlatıldığı gibi...

    florian henckel von donnersmarck'ın, insanlık tarihinin gördüğü en büyük savaş ardından almanya'nın yeniden doğuşunu sanatsal üretkenlik (sanatsal özgürlük) ve doğurganlık üzerinden anlatışı; bunu kurt ve ellie'nin kurgu-tarih draması ardına saklama yöntemi filmin en güçlü yanlarından. nazizm ve ardından komünizm tarafından preslenen, şıkıştırılan ve zorla benliğinden uzaklaştırılıp biçimlendirilmeye çalışılan hayatlar, yerlebir olmuş şehirlerde sanat üzerinden varolmaya çalışma, geçmişin gölgesinden ( professor carl seeband - sebastian koch) sıyrılmaya çalışma hikaye içine çok güzel dokunmuş.

    güzel oynanmış, ( elisabeth may - saskia rosendahl yüreğinize oturacak, unsere mütter unsere väter'le ismini duyurmuş tom schilling ve saf güzelliği ile parıldıyan paula beer'in uyumu dikkatinizi çekecek...) biçim olarak kolaya kaçmayan - özenli bir drama sizi bekliyor. 2018'in en iyilerinden.

    ich!

    --- spoiler ---

    bu arada, genel geçer dramatik kaidede bir filmi mutlu ya da kötü sonlu olarak değerlendirebiliriz. filmi görmüş sinemaseverlerin tanık olduğu üzere film mutsuz bitmiyor lakin bu trajik hakkını açılış paragrafında kullanıyor. yani burda bir dramatik kurgu kırılması söz konusu ve kusursuz oyuncu başarısı ile de ( saskia rosendahl) bunun etkisinden kolay çıkamamanız sağlanmış durumda.

    yönetmen, kendine ait senaryosunda başlangıçta zinciri zaten öyle bir şiddetli vuruyor ki, 3 saat boyunca buruk bir şekilde gelişmeleri takip ediyorsunuz. belki de bu biricik açılış mermisiyle; filmin sonundaki hayat ve yeniden doğuş imgeleri; salondan çok da huzurlu ayrılmanızı sağlayamıyor, damağınızda rahatsız edici fakat kendi içinde kusursuz bir trajedi damlası bırakıyor...

    --- spoiler ---
  • 3 saatten fazla olmasına rağmen gayet akıcı, nazi almanyası ve sonrası uzun bir dönemi anlatan almanya'nın yabancı dalda oscar'a aday filmi. filmde gördüğümde bana hassiktir dedirten ve üzen şu sahneyi spoiler olarak da belirtmek isterim:

    --- spoiler ---
    asıl oğlanın babası nazi almanya'sı sonrası (istemeden ailesinin zoruyla nazi partisi'ne katılmıştır) iş bulamamaktadır ve son çare olarak temizlik işi yapıp yerleri silmektedir. nitekim bunun sonu intihar ile bitecektir.

    ressam olan asıl oğlan ise filmin genelinde ss subayı profesör baba tarafından zaten onaylanmamıştır ama kızı ile evlenmiştir. batı almanya'ya göçen çiftimiz maddi açıdan zor durumdadır ve profesör baba, ressam oğlana yardım edebileceğini söyler ve hastanede ona kalifiye ek iş ayarlayabileceğini söyler. nitekim takım elbiseyiyle görüşmeye giden ressam oğlanı, hastaneye girdikten sonra intihar eden babasının bir zamanlar çaresizlikten yaptığı hastanenin yerlerini silerken görmekteyiz...

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap