• dizinin gidişatını çok beğenen birisi değilim. hatta bana soracak olursanız dizi 1. sezonda bırakmalıydı çünkü ben westworld'ü felsefesinden ötürü, anlam dünyasından ötürü seviyordum. çok katmanlı yapısını tamamen aksiyon dizisi haline getirme yolunda emin adımlarla ilerliyor. buna rağmen üçüncü sezondaki ed harris diyalogları (daha doğrusu monologları) efsane olmuş ve sırf bu yüzden izlediğime pişman olmadım.

    dizinin hayatıma etki ettiği en önemli iki diyalogu sizlerle paylaşmak istiyorum.

    --- spoiler ---

    ilk sezonun 5. bölümünün 50. dakikalarında ford (anthony hopkins) ile man in black (ed harris) arasında şöyle bir diyalog geçiyor.

    mib: hikâyelerini biraz süsleyerek şekillendirdim.bu yerde gerçek bir kötünün eksikliğini daima hissettim. bu yüzden naçizane bir katkı yaptım. hayal gücümün senin gibi birini yaratmak için bile yetersiz olduğunu kabul etmeliyim.

    ford: bununla birlikte aciliyet karaktere pek uymuyor. belli bir kaygıyı açığa vuruyor. diğer yandan wyatt yeni bir şey.

    mib: turistlerin evdeki duvarlarını süsleyecek başka bir karakter mi? yoksa sonunda şayan bir düşman mı yaptın? beni labirentin merkezini bulmaktan alıkoyabilir mi? orada ne bulmayı umuyorsun? varlığının sebebini biliyor musun teddy? senin hiç görmeyeceğin dışarıdaki dünya bereketliydi. hayatlarına sıkı sıkıya bağlı şişman, yumuşak memeli insanların biri hariç tüm ihtiyaçları giderilir: amaç, anlam. bu yüzden buraya gelirler. biraz korkarlar, biraz heyecanlanırlar... ...bazı olumlu saçmalıklardan nazikçe hoşlanırlar. sonra da siktiriboktan bir fotoğraf çekip evlerine dönerler. ancak ben tüm bunların altında daha derin bir anlam yattığını düşünüyorum. bunu yaratan adamın belirtmek istediği bir şey. hakiki bir şey.

    --- spoiler ---

    yukarıdaki diyaloğa ilk başta çok normal bir diyalog gibi bakabilirsiniz fakat bunun derinine indiğinizde hz. adem yaratıldığı zaman tanrı ile iblisin konuşması olduğunu göreceksiniz. wyatt diye bahsedilenin adem veya insan olduğunu anlamak zor olmasa gerek. şeytan öyle kibirli bir varlık ki, tanrının adem'i bile kendisini kıskandırmak için yarattığını ve tüm senaryonun sırf kendisi için yaratıldığını düşünüyor ve tanrısının da zevkine güveniyor. westworld'ün ilk sezonunda bunu rahatlıkla görebiliyoruz. şeytanın da tüm herkes gibi bir anlam arayışı mevcut.

    --- spoiler ---

    3. sezon 6. bölümün 8. dakikasında da man in black grup terapisindehayatın anlamı üzerine yapılan sohbette şunu diyor.

    mib: bence, insanlık boşluğa çarpıp duran çamur topunundaki sikik bakteri katmanından başka şey değil. şayet bir tanrı var olsaydı, sanırım uzun zaman önce bizden umudunu keserdi. bize bir cennet verdi kazıp çıkardık ve yaktık. sarf edip atarız, kullanıp yok ederiz. bu gezegenden değerli her şeyi koparıp aldıktan sonra... ...burada küçük bir kül yığınının üzerinde oturmuş... ..."niye buradayız?" diye kendimize soruyoruz. amacınızın ne olduğuyla ilgili düşüncemi bilmek ister misiniz? çok aşikâr. bu gezegenin entropik ölümünü hızlandırmak için... ...diğer herkesle birlikte buradasınız. keşmekşe çanak tutmak için. bir cesedi yiyen larvalarız.
    --- spoiler ---

    1. sezonda umutla bir şeyler arayan şeytan ve her şeyin kendisi için yaratıldığını düşünen şeytan hayatın anlamsızlığını kabullenen hakikat yolcusu olmuş. bence en iyi karakter gelişimi man in black'te oldu. hayatta böyle işte. ilk başta kendini inandırıyorsun, şeytan da olsan insan da olsan ne olursan ol bir anlam arayışına giriyorsun. büyük ihtimalle bu arayışa girenlerin çoğu kendisini bir şeye inandıramıyor ve böyle bir sonuca varıyor. 3. sezonu sırf bu diyalog yüzünden izlemek beni oldukça memnun etti.
  • fena dizidir.
  • sezon 1 çok çok iyi iken , 3. sezon ile birlikte 1. sezondan da koptuk. o dünyadan uzaklaştık. farklı bir boyuta geçtik. yapımcılar neden bu şekilde bir değişime gittiler anlamak mümkün değil.

    sezon 1 de ki o tat sezon 3 de bitse de gitsek moduna bıraktı.
  • 1. sezonun yayınlandığı 3 ekim – 5 aralık 2016 tarihleri arasında hakkında 1355 adet,
    2. sezonun yayınlandığı 22 nisan – 24 haziran 2018 tarihleri arasında hakkında 686 adet,
    3. sezonun yayınlandığı 15 mart - 3 mayıs 2020 tarihleri arasında hakkında 556 adet,
    entry girilen dizi.
    reyting ölçümü niyetine...
  • anthony hopkins'in ayrılışıyla birlikte izlemeyi bıraktığım dizi.
  • ilk sezonunu izlemeye devam ettiğim yapay zeka ve geleceği ile ilgili keyifli bir bilimkurgu gerilim dizisi. fakat dizide anlayamadığım bazı kısımlar var.

    --- spoiler ---
    dolores hikaye dışında bir düşlem yaşadığında bu westworld’de çalışan ekip tarafından hemen tespit edilebilirken, maeve’nin core kısmı ve yetenekleri 2 çalışan tarafından değiştirildiği halde ve bu durumun hikayenin gidişini de etkilediğini düşünürsek bunu nasıl tespit edemediler? kaç bölüm oldu hala maeve robotunda yapılan değişiklik fark edilmedi. maeve sürekli kabuslar görüyor. önceki sürümündeki kız çocuğunu anımsıyor. 1. sezon 8. bölümü izlemekteyim. bu durumu çözemedim.

    edit: detaylı açıklama yapan yazarlara teşekkür ederim. dizide zaman atlaması olduğu için bu durumu anlayamamışım. aslında dolores ve maeve’nin yaşadığı bu olaylar aynı zaman diliminde değilmiş. westworld benim için daha anlaşılır oldu.
    --- spoiler ---
  • ilk 2 sezon kusursuz ve özgündü; izlediğim en iyi dizilerden biriydi. 3 sezonun ise person of interest ana fikri üzerinden işlenmesi klişe ve hayal kırıklığıydı.

    edit: harf hatası.
  • çok keyif alarak izlediğim dizi. fakat ne zaman tabldota bağladı, o zaman kabak tadı vermeye başladı.

    --- spoiler ---
    spoiler içerebilir
    --- spoiler ---

    anthony hopkins dizide öldükten sonra onun o özlü sözleri, shakespeare alıntıları da bitti. o bitince dizide de bir şeyler eksik, yavan kaldı. tıpkı nesiller boyunca inandığın dinler ve tanrı kavramının radikal bir düşünce değişimi ile birlikte reddedilmesi gibi. e haliyle bu ret ile birlikte insanın içindeki anthony hopkins de ölüyor. bu ölüm kişiyi yapay bir yalnızlıkla baş başa bırakıyor. bunun sonucunda da dizi gibi yavan ve eksik kalıyor westworld sakinleri. o boşluğu doldurmak için de çeşitli disiplinler geliştirme ihtiyacı hissediyor insan. varolan bir felsefeyi benimsemek daha kolay ve ilgi çekici geldiği için, kendi disiplinini yaratma çabası zor ve uğraştırıcı oluyor. bu da pek tercih edilmiyor.

    --- spoiler ---
    spoiler içerebilir
    --- spoiler ---
  • jonathan nolan, rehoboam ismi için, john brunner'ın hugo ödüllü bilim kurgu romanı stand on zanzibar'dan esinlendiklerini söylemiş. görüntü olarak kuantum bilgisayarın giyinik haline benzetmiştim ama ismi hiçbir şeye benzetememiştim. meğer kral davut'un oğlu kral süleyman'ın oğluymuş. bazı türkçe kaynaklarda rehovam olarak geçiyor. ama dediğim gibi dini hikayelerden değil de yukarıdaki kitaptan esinlenilmiş. hatta dolores acı, keder, caleb da sadık takipçi, köpek anlamlarına geliyormuş. link

    dizi, genel olarak benim en sevdiğim dizilerden biri. gözüme batan sahneler oluyor illa ki ama halihazırda var olmayan bir teknolojiyi inandırıcı şekilde göstermek hiç kolay değil. bunlar da insan. en basitinden, sen porselen ciltli bir robot göstermek istersin, oyuncunun yüzünde sivilce çıkar. daha güzel olsun ben de isterdim ama imkansızı istemek de biraz haksızlık oluyor. o silahların, arabaların gerçekçi görünmesi bile ne kadar uğraştırıcı olmuştur. uçan arabalar, tesla cybertruck'dan daha inandırıcı geldi bana. en sevdiğim ilk sezon olsa da diğer iki sezonu da bitmesin isteyerek izledim.
  • 3. sezonu tahammül edip izleyebilen cindir. teknoloji çok gelişecek, robotlar götümüzü elleyecek klişesini sıfır yaratıcılıkla işlemişler resmen.

    en basitinden kapıları şeffaf araba kimin aklına geldi olm? bugün arabaların kapılarını şeffaf yapmıyor olmamız gerçekten teknoloji izin vermediği için mi sizce? arabanın kapısı şeffaf olunca müthiş ileri birteknoloji mi oluyor? kimin aklına geldi bu saçmalık? sanat tasarımcılarını yoldan buldular sanırım, ya da işini son güne bırakan senarsitler, yönetmenler, tasarımcılar çoluğuna çocuğuna sordu oğluşum buraya ne koyalım diye. başka bir açıklaması olamaz.
hesabın var mı? giriş yap