• white god, 2014 cannes film festivalinde belirli bir bakış açısı kategorisinde en iyi film ödülüne sahip aynı zamanda 51. altın portakal film festivalinde uluslarası film yarışması kategorisinde aday filmlerden bir tanesidir. macar yönetmen kornel mundruczo'nun yönettiği, macar hükümeti tarafından safkan olmayan köpeklerin toplanıp, barınaklara gönderilmesi sonucu 13 yaşında bir kız çocuğunun köpeğini kurtarmak için verdiği mücadeleyi ve insanlarla köpekler arasında çıkan savaşı anlatılan çok çarpıcı bir film olarak kazınmıştır zihnime. film sonrasında, film ekibiyle (sadece 13 yaşıdaki lili yetişebilmişti gösterime) yapılan sohbet sırasında film sahnelerinin dijital değil gerçek olduğunu öğrenince şaşkınlığım biraz daha arttı.

    --- spoiler ---
    zannediyorum ki lili burada dövüş sahnelerini kastetmiyor çünkü yapılan yanlış düzenlemeye dikkat çekmeye çalışan bu filmde insanın içini parçalayan köpek dövüşü sahneleri vardı. eger ki bu sahneler gerçek ise film hiçbir amaca hizmet etmeyecek olup, şiddetle kınadığım bir kategoriye dahil olacaktır. köpek dövüşü sahneleri demişken 'sivas' filmi ile ilgili polemiklere gülmekten kendimi alamıyorum. bir tarafta hayvanlara yapılan işkenceyi ele aldığı için cannes film festivalinde ödül alan bir film, diğer yanda dövüş sahnelerinin gerçek olmadığı belirtilmesine rağmen bir takım türk oyuncular ve hayvanseverler tarafından terkedilen bir türk filmi. varın kararı siz verin.
    --- spoiler ---

    sonuç olarak; sıradan bir başlangıç yapan ve sonlarına doğru macera filmine dönüşen bu dram filmini izlemenizi tavsiye ederim. tabii bir hayvansever olarak salya sümük çıktım filmden o ayrı konu.
  • rüya gibi bir açılış sahnesi ile ters köşeye yatıran, bazı sahneleri ve konusu itibariyle, size farklı farklı hollywood filmlerinin sahnelerini hatırlatsa da hagen'in sokakta kalmasından itibaren insanı içine çeken bir hikaye anlatmayı başarmış filmdir. küçükken ayı'yı izlerken içim parçalanmıştı. bu film de öyle başlayıp beni gerilim dolu bir aksiyonun içine bırakıverdi.
    film boyunca köpek eğitmenlerinin halini düşündüm durdum. onlarca köpeğin nizam içinde rol yapmasını sağlamak kolay olmasa gerek.
    filmin doruk noktasındaki müziklerle görüntülerin uyumu da ayrı bir güzellik olarak zihnime kazındı.
    köpeğimizin melez olduğunun üstüne basıla basıla söylenmesi, filmde karşımıza çıkan bazı karakterlerin de farklı etnik kökenlere sahip olması esas derdin ırkçılığa dair olduğunu düşündürtüyor haliyle. köpeğin içindeki şiddetin ortaya çıkartılması, intikam hırsı, çözümün şiddetten uzak bir yöntemle elde edilmesi ve filmin sonunda köpeklerin akıbetine dair bir fikrimizin olmaması ("biraz zaman tanıyalım") herkesi bir başka noktaya götürür sanırım.
  • öncelikle bu yazıyı telefondan yazdığımı belirtmek istiyor, muhtemel yazım ve anlatım hatalarım için baştan özür diliyorum. en kısa zamanda kontrol edeceğim yazıyı.

    peki niye bu acele? filmi yeni izlemişken her şey tazeyken yazmak istiyorum.

    şimdi...

    yakın bir arkadaşım geçenlerde "bebişim beyaz tanrı filmine 2 biletimiz var ama gidemeyeceğiz. sen giden mi?" dedi. ben de "he ya giderim ne de olsa işsizim" dedim. konusunu azıcık okudum ama işte "bir kiz var bir de onun köpeği sonra barınak varmış" ekseninden çıkamadım. spoiler yemekten ya da kötü yorum okumaktan korktum açıkçası çünkü evden pek çıkmıyorum. sinema da evden çıkmak için güzel bir bahane olduğundan hevesim kırılmasın dedim.

    peki bunlarını niye anlatıyorum, özetlersem:

    1 - bir kere bu filme ben gitmedim, film bana geldi yani beğenilerime ya da önerilere dayanarak bir seçim yapmadım
    2 - konusuna hakim olmamakla birlikte off hayvanlı filmmiş (sanki leslie meh), peff şeklinde olumsuz bir düşünce ile gittim.

    sonuç:

    iki kelime ile "ağzıma s.çıldı".

    tamam aylardır ışid bilmem ne derken korkunç katliamlar duyduk, korkunç ölümler. insan denen varlığın ne kadar korkunç olabileceğini sanırım artık daha iyi kavradık yanı başımızda olanlarla ama bu film yine de korkunç bir tokat vuruyor insanın yüzüne. ağız burun kanatan cinsten hem de. insanlar sadece kendilerine zarar vermiyorlar, çevrelerindeki her canlıya zarar verecek güçteler. zarar vermek sadece canını yakmak da değil, insan denen canavar başka canlıları da canavarlaştırmaya muktedir. işte bu film bunu gösteriyor.

    evet filmin sonunda uyarı var, çekim aşamasında hiçbir köpeğe zarar verilmemiştir diye. vermemişlerdir de orada yenen b.kları yiyen insanlar yok mu? var allah kahretsin ki var.

    film hakkında çok farklı yorumlar var burada. size tavsiyem feher isten başlığı altındakileri de okumanız. ben sanırım sadece insanların zalimliklerine odaklanabildim. başka bir şey görmedi gözüm.

    aynı şeyleri avatar * "appa's lost days"de de hissetmiştim ve size bir şey söyleyeyim mi, o 20 dakikalık bölüm de bu filmden az etkileyici değil. bu karşılaştırmada yerme ya da yüceltme yok, yanlış anlaşılmasın. sadece sevgi dolu bir hayvanken kaçırılıp oradan oraya sürüklenen appa'nın dramı, geçirdiği değişim ve sonunda insanlardan ürken yaralı bir hayvana dönüşümü inanılmaz etkileyici.

    --- spoiler ---

    aynı, kendisini yakalamaya ve barınağa götürmeye gelen görevlinin elini yalayan hagen'in korkunç bir katile dönüşmesi gibi.

    --- spoiler ---

    ay çok yazdım. kısaca azıcık bile düşünürseniz eleştirecek bir sürü nokta bulursunuz filmde. tamam ama bu film kusurlarının toplamından fazla. izlemeye değer bence. işte öyle.

    haaaaa unutmadan, filmin müzikleri de inanılmaz güzel ve her güzel soundtracki burada paylaşmayı görev edinmiş ben görevimi tamamlamak isterdim ama henüz bir şey bulamadım. bulunca koyarım.
  • bu yılın, hatta tüm zamanların en iyi filmlerinden biri.

    hayvanlar üzerinden sınıf mücadelesini, iktidarı, tüketim toplumunu, ayrımcılığı, hoşgörüyü nasıl anlatabildiğine hala inanamıyorum. izleyeli iki gün oldu ve kafamı yeni yeni toparlıyorum.

    --- spoiler ---

    o köpeğin korkularını, kafa karışıklığını, sevincini, intikamını, üzüntüsünü nasıl anlattığını gerçekten anlamıyorum. böyle bir filmin kesinlikle onlara zarar vermiş veya herhangi bir biçimde sömürmüş olabileceğine hiç inanmıyorum. tepede otururken köpeğine numaralar öğretmeye çalışan adamı gördüklerinde lili'nin hagen'e, "ben sana böyle davranmayacağım" demesi bile benim için bunu gösterir. dolayısıyla muazzam bir oyuncu yönetiminden bahsediyoruz.

    sömürdüğüne emin olduğum tek şey benim. ruhum emildi resmen ve bir yerden sonra ağlamak da yetmedi.

    bu yozlaşmayı çözmenin yolunun anlamaya çalışmak ve eşitlikten geçtiğini anlatmanın daha iyi bir yolu var mı ki? solist lili, şef hagen ve köpek orkestrasıyla sahnede aynı şekilde uzanmak kadar estetik bir şey olabilir mi bilmiyorum.

    --- spoiler ---

    izleyiniz.
  • posteri "köpekli köyün trompetçisi"ni andıran filmdir.
  • kornel mundruczo'nun yönettiği, macaristan yapımı film. orijinal adı, (bkz: feher isten).

    filmi izlemeden önce, konusunu okumadım. film başladığında, köpeğinden ayrılan bir kız çocuğu ve birbirlerini bulma mücadelesi izleyeceğiz anlaşılan dedim. filmin ortalarına kadar sıkılmadım değil. "bu filmin nesi ödül almış" diye düşündüğümü itiraf ediyorum. ağır dövüş sahneleri ve köpeklere yapılan eziyetlerden sonra iyice gerildim. ne var ki sonlara doğru, bir aksiyon filmine dönüştü bizim film. temposu biden yükseldi ve son sahneye kadar düşmedi.

    oyunculuklar pek iyi değil, filmin kusurları baya fazla; buna rağmen ödülü gerçekten hak etmiş. lili karakterine can veren kızımız ve başroldeki köpeğimiz, almış götürmüşler filmi.

    köpekler zarar görmediği için ve bu konudaki duyarlılıklarını sık sık dile getirdikleri için, içim rahat izledim filmi.
  • dün akşam cermodern açık hava sinemasında izlediğim ve etkisinden hala çıkamadığım için daha yeni yazdığım bol mesaj veren film. ancak film esnasında alanı terk eden insanlara da saygı mı duysam yoksa beğenmiyorsan baştan gelmeyeceksin mi desem bilemedim.

    film öncelikle kimsenin beklemediği sanki bir köpek ütopyası gerçekleşmişcesine başlıyor ve bisiklete binen kıza köpek sürüsü yaklaşırlarken insanın yüreğini bir ağzına getiriyor. fazla film sahnelerine girmeden öncelikle white god'ın tam olarak neye değindirmek istediğini çözmeye çalıştım biraz ilk önce 2.dünya savaşındaki aryen ırka bir atıfta bulunuyor diye düşünürken sonra insanların köpekleri uyutmak için kullandığı beyaz ilaç mıdır acaba diye düşündüm, en son filmin akışına bıraktığımı hatırlıyorum.

    köpekle kızın yolları ayrıldıktan sonra köpek üzerinde yoğunlaşan bir perspektiften filme devam edileceğini düşünürken kızında hayatındaki değişikliklere ayak uydurma mücadelesi gerçekten başarılı bir şekilde anlatılmıştı. köpeğin hayatta kalma ve yaşadıklarıysa anlatılmaz cinsten güzel betimlenmişti.

    hayvan sever insanlar tarafından seyredilmesi zor olsa da sanatseverler açısından tat veren filmler arasında sayılmalı, filme nereden bakılırsa bir o kadar çeşitli anlam ve metaforla karşılaşıyor insan
  • izlediğim en dehşet verici filmlerden biriydi. tüylerim diken ola ola izledim.

    acun'un yarışmasında laf dinleyen köpeklere ödül veriliyorsa bu köpeğe/köpeklere ne verilmeli merak etmekteyim.

    izledikten sonra boğazda bi yumru bıraksa da mutlaka izlenmeli, birdmanın çekim tekniklerinden aşağı kalan bir yanı olmadığı kesin
  • bir hayvansever olarak hagen reyis'in intikam sahnelerinde içimin yağlarını erittiği film.
  • köpeklere benim gibi özel düşkünlüğü olanların izlemekte zorlanacakları film.
    severek izledim diyemeyeceğim.
    ama etkilendim...

    dünyanın en depresif milletlerinden biri macarlar... adamların her tür sanat ürününe sinmiş bir neşesizlik durumu var. daha bende olumlu hisler uyandırdı diye hatırladığım bir macar romanı, filmi, şarkısı filan yok. böyle de bir istatistiğim varmış, yeri gelmişken yazmış oldum.
hesabın var mı? giriş yap