• uyku problemi ceken insanları muhteşem tekdüzeliği ile uyutabilen seslerin genel adı. android kullanicilari play store'dan aratirsa bu isimle, muhteşem programlar bulacaklar. ben saç kurutma makinesi, çamaşır makinesi, gök gurultulu şiddetli yağmur, fan, şömine ve buharlı tren seslerini tercih ediyorum.

    ve evet, gayet normal bir insanım. kurallara uyup vergilerimi veriyorum.
  • yeni doğmuş bebelere anne karnındaki uğultuyu hatırlattığından, acayip bi huzur veren ses/gürültü.
    bildiğin böyle uykusu olup da mırın kırın eden bebe, bunu duyduğu an pili çıkarılmış oyuncak gibi düşüveriyor. abartmıyorum, anında susup dalıyor.

    türlü çeşit app'leri yapılmış, ayfona filan inridilebiliyor.
    bizim düdük makarna önce yağmura hastaydı, bu ara favorisi elektrikli süpürge. böyle küt diye gidiveriyor çok komik.
  • bebeginiz olduysa selaleden yagmura dereden dusa her çesidini bol bol dinleyeceginiz gurultu.
    araliksiz 4 saat selale videosu izlemek zorunda kaldim gergedan huzursuzlanmasin diye. hem de yuksek sesle. sesi kisinca viyaklama basliyor. kafanin içine karpuz salip sogutasin geliyor bir yerden sonra.
    her sey piril piril.
  • bazı filmler vardır ve bu filmler "pringles" ya da fast-food gibidir; mideye indirdikten sonra kalanları çöpe atarsınız ve bir saat sonra tüm yemeği unutursunuz.

    bazı filmler de bir evlilik yıldönümü yemeği gibidir, çaba, emek ve zamanlaması önemlidir. yemeğin kendinden çok, yemeğe atfedilen fikir önemlidir.

    bu da evlilik yıldönümü yemeğine benzeyen filmlerden. arka planda beyaz gürültü olsun diye izlenecek bir film değil.

    film, içinde bulunduğumuz sonu giderek yaklaşan hayatlarımıza cesur sorular yönelten filmlerden. ölüm bir gerçeklik ve bu gerçeklik çok rahatsız edici. eminim içinizde ölümden korkmadığını düşünenleriniz vardır fakat adını hatırlayamadığım bir yazar ya da bir şairin de dediği gibi; her ölüm erken ölümdür.

    ölümden herkes korkar. işte bu korkudan kaçınmak için hayatımız boyunca, kırılgan varlığımız ile dans ederiz. kendimizi ölümden ve ölüm fikrinden soyutlamak için her şeyi yaparız.

    bu filmde de başroldeki karakterlerin ölümle dansını izliyoruz; farklı danslar, farklı kaçınmalar, farklı yüzleşmeler.

    --- spoiler ---
    filmin sonunda bu dansı beraber yapabileceklerini kavrayan iki karakteri izliyoruz. film boyunca bu sorunla kendi başlarına yüzleşiyorlar; kadın karakter yani babette bu korkusunu yardım alarak gömmeye çalışırken, erkek karakter yani jack korkusunu gizlemeye çalışıyor. ikisi de ölümden cidden korkuyor ve bu iki karakter aslında izleyiciyi taklit ediyor; yani bizi. arka planda alakasız konular hakkında konuşan çocuklar tam bir beyaz gürültü; yani bir anlamda huzur verici küçük diyaloglar. çünkü insanları varoluşsal sorgulamalardan ve ölüm fikrinden uzaklaştıran her şey teskin edici bir ses gibi. odağımızı kırıyor ve iç sesimizi susturuyor. başlarına gelen ve ölüme en çok yaklaştıkları sahnelerde bile bu beyaz gürültü onları bir anlığına da olsa ölüm fikrinden uzaklaştırıyor ve rasyonel davranmaya itiyor. film mükemmel bir dansla bitiyor; bizi ölüm fikrinden uzaklaştıran, hızlı tüketim sayesinde üzerine fazla düşünmemize gerek kalmayan son derece yüzeysel ve beyaz gürültünün bol olduğu bir yerde yapılıyor üstelik bu dans: süpermarkette.
    (süpermarkete kasap reyonunun geleceğini tasvip etmeyen ve bunu iğneleyici bir biçimde söyleyen murray (siyahi öğretmen), aslında bize ölümü hatırlatan kasap ile süpermarketin hoş gitmeyeceğini söylemeye çalışıyor)

    az önce parantez içinde verdiğim küçük alegoriler filmde tonla var, ve eminim bir çoğunu da gözden kaçırdım. bir ara tekrar izlemem gerektiğini düşünüyorum.
    --- spoiler ---

    bu film, dediğim gibi emek ve zamanlama isteyen bir film. şu an sevmeseniz bile 10 sene sonra sevebilirsiniz; bu sizin varoluşsal sorgulamalara olan alakanıza göre değişebilir.

    ama siz siz olun, herkese bu filmi önermeyin. sonuçta evlilik yıldönümü yemeklerine herkes çağrılmaz.
  • amerikan toplumundaki, medyanin karsi gelinemez heryerdeligi, tuketimin karsi konulamayan cekiciligi ve takintili olum korkusunu konu eden postmodernist don delillo romani. 1985te ilk kez piyasaya cikan roman icin ernest becker'in denial of death adli kitabindan esinlenerek yazdigini soyleyen delillo'nun, baudrillard'in simulations'indan da etkilendigi bir gercek.

    kitabin guzel bolumlerinden birisi de "the most photographed barn in america"dir (turkceye cevirisi nasildi emin degilim ama soyle diyelim: amerika'nin en cok resmi cekilen ciftligi.) burada baudrillard varligini hissettirir; onemli olan ciftlik midir? ciftligin resmi midir? yoksa resmini cekme eylemi midir? zaten resmi cekildikten sonra ciftlik ayni degildir, resmi cekilmeden onceki ciftlik artik varligini yitirmistir.

    delillo burada, 'kendi basima gelmedigi surece beni ilgilendirmez' mantaliteli, savas ve savas sonrasi donemlerinin (ki bu simdiki amerika icin de gecerli) amerikan toplumunun haberlere karsi hissizlesmesi (bkz: desensitization) sonucunda dustugu durumlarla ince ince dalga gecer.

    kimisine gore postmodern zirvasi olan bu kitabin yeri populer kulturde oldugu gibi akademide de (ozellikle medya, televizyon ve kulturel calismalar) onemlidir. bu nedenle michael keaton'un basrolde oldugu deli sacmasi, 'verdigin paraya yazik, hatta televizyonda oynasa bile seyretme' dedirtecek filmden daha fazla entry hakeden yapittir.

    ayrica alakasiz bilgi olaraktan; bu kitabin ismi white noise olmasaymis "psychic data," "mein kampf" veyahut "panasonic" olabilirmis.
  • senaryodaki kötü ruhlarıyla kopmama neden olan film.
    ----------spoiler------------

    sürekli ekranda gözüken yanyana duran o 3 kötü ruh film boyunca bana mfö' yü hatırlattı. filmin sonlarına doğru kaset çıkarıp meçhul şarkıcılar adıyla piyasaya çıkacaklarını sandım.

    ----------spoiler------------
  • tdk tarafından şu aralar yazılmakta olan ekonometri terimler sözlüğünde, türkçe'ye "saf rastsallık" olarak çevrilmiş olan terimdir.
  • hayatımda biraz olsun huzur hissedebiliyorsam bu tür sesleri açıp saatlerce hiçbir şey yapmadan durduğum ya da uyuduğum anlar sayesindedir.
  • bir noah baumbach filmi.

    roman uyarlamasıymış ben okumadım, hatta yazarı da romanı da ilk kez duydum. filme genel olarak chuck palahniuk içeriğinin daha sürreel bir biçimde aktarımı diyebilirim. filmde 3 ayrı bölüm var ve bu üç bölümün içeriği birbiriyle çok ilgisiz göründüğü için filmi, izlerken sevmek çok zor. aynı ailenin oynadığı üç farklı film gibi filmin bölümleri ama aslında derinde amerikan yaşam tarzının köklerini anlamak bakımından düşündğüğünüzde bağlantıları görebiliyorsunuz: ölüm korkusunu bertaraf etmek için liderlerin, rock starların peşinde çılgınca tüketen, felaketlere karşı korkunç bir iyimserlikle kurumlarına güvenen, bunalımlarından kaçmak için de antidepresanlara sığınan bir prozac toplumu. 2022'de gerek var mıydı bu filme? bence yoktu. 90'larda american beauty ve fight club ile biz bunları içselleştirmiştik. bu kadar takibi zor bir filmin sonunda da karşıma bu çıkınca, ister istemez yüzüm ekşiyor benim. adamın 1985'te yazdığında yeni ve çarpıcı bir konuyu 40 sene sonra çekip önüme koyarsanız, ben de hadi küflenmiş bu demeyeyim de, çok bayat bu derim.

    kötü değil, boş hiç değil ama çok geç.
  • kişilerde -özellikle adhd'den muzdarip olanlarda- bilişsel fonksiyonları, dikkati ve odaklanmayı artırdığı düşünülen ses. günümüzdeki hızlı verişi akışı ve etraftan gelen uyaranların sayısının artması neticesinde, bu akışa yetişememekten kaynaklı odaklanma sorunu yaşıyorsanız kulaklığınızla beyaz gürültü dinlediğiniz vakit, hiperfokus durumuna geçebileceğiniz iddia ediliyor.

    tedavinin mekanizmasına kabaca baktığımda; white noise'un stokastik rezonans (sr) denilen bir fenomenle açıklandığını gördüm. stokastik rezonans elektrik-elektonik mühendisliğinde de kullanılan bir olgu. sinyal iletimi ve haberleşmelerde sinyal kalitesini artırma çalışmalarında kullanılıyor.

    sr; uygun gürültü seviyesinde sinyal-gürültü oranının maksimum seviyede olduğunu ifade eden kavram. elektrofizyolojik modellemelerde, membran geriliminde sinaptik gürültü (buradaki gürültü kelimesi elektriksel yük demek) nedeniyle membran dalgalanmalarının daha fazla olduğu; bu nedenle eşik altı sinyallerin güçlenerek biyolojik cevapları güçlendirdiği görülmüş.

    adhd çalışmalarında kullanımı ise; ortamdaki bir miktar gürültünün sinaptik aralıkta dopamin miktarını yükselttiği düşünülmüş. yapılan çalışmalarda adhd'lı hastalarda kontrol grubuna kıyasla daha fazla gürültüye ihtiyaç duyulduğu tespit edilmiş.

    olayın elektrofizyolojisine çok girmek istemiyorum, girersem çıkamam; çünkü muhteşem detaylar var. konu ile alakalı çok teknik bilgiler var literatürde. neuroscience'a ilgi duyanlar araştırabilir. bu makalelerden birkaçına baktığınızda, birazcık biyofizik ve biyokimya bilen bir insansanız, insan fizyolojisinin tam tamına bir mühendislik dehası olduğunu çok net göreceksiniz. sinir sistemine ilgisi olan mühendisler görecektir ki; nöronal ağlar tamamen elektrik devrelerinden, veri depolama, veri çağırma, bilgileri sınıflama ve yorumlamadan ibaret. bedenimiz ise muhtemelen bir biyomühendislik ürünü. çoklu evren teorilerini kabul edenlerdenseniz, bizlerin başka simülasyonlardaki varlıkların mühendislik ürünü olduğumuzu görebilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap