• ayrica michelle pfeiffer'in, türkiye'de iktidar olsa ülkeyi tek başina ab'ye sokabilecek kadar taşakli bir kadini oynadiği güzel film...
  • 432. sayfası sayfanın ortasından değil, olması gerektiği gibi başından başlasa, 444 sayfa sürmüş olacak (epsilon çevirisinden bahsediyorum) kitap.

    kitaptaki anne (hani beyazla, zakkumla imlenen kadın, arada bir paris sokaklarında süt olup şişe içinden dökülüp dağılıyor) öyle kelamlar ediyor ki, onun mektuplarını okumaktan özel bir zevk alıyor okuyan.

    yine mektuplarında anne arada bir söylediğinin tersini söyleyebiliyor. yazıktır, günahtır, hücreye tıkmışlar, normaldir diyoruz.

    bir yerde: "nelere katlanmayı öğrendiğini biliyorum. yapacak bir şey yok. yalnızca hiçbir şeyin boşa gitmediğinden emin ol. notlar al. her şeyi, her hareketi, her gözyaşını hatırla. beynine kazı. hayatta her türlü zehiri bilmek çok önemlidir. sana daha önce de söylediğim gibi, hiç kimse mecbur kalmadıkça sanatçı olmaz." diyor misal.

    başka yerde fikrini değiştiriyor: "geçmiş sıkıntıdan başka bir şey değildir. önemli olan insanın kendisi ve öğrendiği şeylerden yarattıklarıdır. hayal gücü ihtiyacı olan şeyleri kullanır, diğerlerini atar-senin bir müze kurmayı düşündüğün yere." diyip hem kızını hem okuyanı delirtiyor.

    öyle tavsiyeler veriyor ki, utanmayıp (usanmayıp) bütün önerdiği kitapları okumak lazım.

    yalnız bu arada çeviren kardeşe birkaç söz söylemek lazım. sonradan okuyan (son okuyan) kişiler de kızım sana söylüyorum gelinim olarak anlasınlar. kitapta büyük çoğunlukla isimler yanlış yazılmış. misal barbara stanwyck, "barbara stanwyk" olmuş. germaine greer "germanie greer" olmuş. hatunun eseri hadım edilmiş kadın * "hadım edilmiş kadınlar" olmuş. bak, schoenhauser allee diye yazdığın şey schönhauser allee imiş, bvg.de öyle diyor. az biraz özen...
  • --- spoiler ---

    beyaz zakkum anlamına gelmektedir. kuran'a göre cehennemin yedi kat altında, ya da cehennemin yer seviyesinden aşağı doğru sayarken yedinci katında zehir saçan zakkumlar olduğunu, akdeniz bölgesinde yetişen bu çiçekli dev çalılıkların genel inanışa göre uğursuz sayıldığını herkes bilir, hatta aramızda "madem cehennemde alevler, lavlar, ateş öbekleri, grejuva, magma var, zakkum nasıl yetişecek?" diye soranlara bile rastlanır. 2002 tarihinde çok satan bir romandan sinemaya uyarlanan ve öncelikle iddialı oyuncu kadrosuyla dikkat çeken bu holivud yapımında ise, beyaz zakkum tamlaması, olay örgüsünde bir cinayet aracı olan zehirli bitki kadar, hikayenin çevresinde odaklandığı sapsarışın, meleksi anne-kızın güzel görüntüsü altındaki, kurcalandığında tehlikeli olabilecek mizaçların sembolü olarak da kullanılıyor. yoksa zakkumun pembe ve sarı çiçeklisi de var.

    ağır kadın filmi söz konusu olan. yalnız, chick flick tabir edilenlerden değil. sıradan bir anne kız ilişkisinin mikroskop altında yüz kez büyütülmüş halinden elde edilen hikayede, elektra kompleksini yöneltecek bir babası zaten olmayan astrid (astride), annesinin kendisini aldatan (ya da terk eden veya yalnızca sallamayan, orası pek net değil) erkek arkadaşını "zehir zıkkım olsun herif" diye söylenerekten süte zakkum suyu katarak (mümkün mü bilemiyorum) öldürmesinden sonra (kaldı ki hard diskini formatlayıp camları yumruklattığı adama zakkumlu sütü nasıl içirdiği de muamma, white russian olsa neyse), sosyal hizmetler görevlilerine teslim ediliyor ve dolaşmak zorunda kaldığı evlerde farklı insanlar, ama özellikle ve öncelikle çok çeşitli kadınlar -yeni anneler, yepyeni yaşamlar, olasılıklar- tanıyor. hemen hepsi sarışın ve nevrotizm sınırında yaşamakta olan bu kadınlara her seferinde dört elle sarılıp -bu arada "benim hiç babam olmadı ki" dediği bir tanesinin de yakışıklı kocasına sarılmayı ihmal etmiyor- onlar aracılığıyla annesinin iğdişinin şokundan kurtulmaya çalışsa da, annesinin öfkesi ve kızının hayatını kontrol etmekten vazgeçmeyen, onun suretinde kendini yeniden olumlamaya niyetli yaşamayı sürdürme güdüsü, bu aileden kopuş seramonisini başta beyin yıkama seansları, derken sahiplenme arzusunun haklılığı, yönlendirmeler ve tehditler aracılığıyla olabildiğince zorlu hale getiriyor. michelle pfeiffer'ın mükellef bir biçimde öfkelenip gözlerini var gücüyle belertmesine rağmen güzel kalmayı başararak oynadığı anne, yani inrgid, darwin'in bile göğsünü kabartacak bir dişi kurt gibi dişlerini yakaladığı yere geçiriyor, kanları saçarak başını sağa sola sallıyor, benim olmayan yavru olmaz olsun düşüncesiyle astrid'i annesi olmayan her şey olmanın kapı eşiğine kadar getiriyor. işte inanılmayacak şey bence bu noktada gerçekleşiyor ve ingrid, son anda, ben olacaksın derken öldürmeye çok yaklaştığı kızının etinden uzun beyaz dişlerini çekiveriyor. film şu cümleyle bitiyor: "bana ne kadar zarar vermiş olursa olsun, annem beni seviyordu." aslında, bence viking isimli annenin viking isimli kızı işte burada yanılıyor. onun sevgiden sandığı geri adım, aslen bizim dişi kurdun karşısında kendisinden daha güçlü bir yaratık bulunca kuyruğunu kıstırıp kaçmasıydı. ingrid, "bu siyahlara bürünmüş, artık benden olmayan yabancı ve yabani şeyi kendi çıkarım için kullanmaya kalkarsam başıma bela alırım," demiş, "aman mahkemeye de istemez, bakarsın kin tutar, konuşur, yirmi yıl daha yerim" diye düşünmüştür. ama önemli değil.

    astrid ayağını karşı kıyıya atıp geçti mi, kişisel lanetiyle hesaplaştı mı? odur önemli olan. bu sonuçtan sonra aslında savunma mekanizmalarını fazla kurcalamaya da gerek yok, zira yalpalayıp dengeyi bulmak, yanlış şeylere tutunmamak uğruna devrilmekten iyidir.

    --- spoiler ---
  • alison lohman'a cok dikkat etmek lazim, yeni bi yuz, 23 yaslarinda.film gorusmesine gittiginde bi onceki filmden kafasini kazitmis oldugu icin gorusmelere kabak kafa gitmis gene de yuzlerce kisi arasindan secilmistir.
  • " hayatimin filmi " dedigimde insanlarin bana tuhaf tuhaf bakmasina sebep olan film. halbuki o film var ya, beni escinsel yapar.
  • bu filmdeki kızın bindiği sarı otobüs forrest gump'taki otobüs. acaba istanbul'un sarı dolmuşları gibi usa'nın da sarı otobuzları mı meşhur merak ederiz. şoför neden kafasını direksiyona gömmüş ölü taklidi yapar bu da merak konusu.
    rus sigaraları kanser yapmaz, yılan bileğin üstünü ısıramaz gibi enteresan repliklerin de satır arası olduğu bir film.

    --- spoiler ---

    - onunla tanışmak isterdim!
    + neden?
    - çünkü bunu istemiyorsun

    --- spoiler ---

    kötülük zekidir o kötü olamaz.

    --- spoiler ---

    sütyen giyer misiniz. 9 yaşında giydi benim kızım. sonra 30 yaşında göğüsleriniz sarkmasın?

    --- spoiler ---
  • ahmet necdet sezer'in haberlerde aldığı söylenen ve sonrasında patlayan 2 kitaptan biridir bu.

    2000 falandı sanıyorum okuduğum tarih ve benim henüz kaşımaktan büyüyen yaralarım dışında pek yaram da yoktu. ama bir cümlesini tuhaf bir şekilde sevmiş ve kendime saklamıştım: "yaralarım benim yüzümdü. onlar olmadan ben neye benzerdim ki?"
  • etkileyici bir roman. filmi ise kitabindan bambaska aslinda ama yine de basarili. ozellikle kadin oyunculari dikkat cekici ve hepsi birbirinden iyi.

    --- spoiler ---

    anne ile kizinin en sondaki diyalogu iliskilerinin ozetidir direkt.

    a: ben sana izin verene kadar hicbir yere gidemezsin.
    k: o zaman birak gideyim. bana bakiyorsun ve gordugun sey hic hosuna gitmiyor. ama bunun bedeli bu anne. sana ait olmanin bedeli bu.

    (bkz: borderline personality disorder)

    --- spoiler ---
  • (bkz: mother knows best)

    garibimizin filmdeki analari sirasiyla:

    narsisistik, histrionik, depresiftir.. ve de sarisinlardir… sonuncusu dismissive ve kumraldir hani.. ama ona pek attach olamamistir tabii.. kitapta daha bi fazlasi varmis… soyle en derinden bi etkilenmisimdir… yarisinda sinead o’connor roportajlari izleyip aglamisimdir.. annemin bahceden yasemin koparip getirmesi de “ulan, yoksa?” dedirtmistir…
  • anne kız arasında geçen diyaloglardan oldukça etkilendiğim tuhaf film.

    --- spoiler ---

    film şu güzel replikle başlıyor.

    "herkes neden sondan başlayıp başa doğru gittiğimi soruyor. sebebi çok basit. ben sona varana kadar başlangıcı anlayamamıştım."
    --- spoiler ---

    böyle hissetmemde oyunculukların etkileyiciliği çok büyük. ve sanırım astrid karakterinin yaşadığı kişisel gelişim beni büyüledi. kızı zarar görmesin diye sürekli doğru yolu gösteren bir annenin aslında çok da haklı olmadığını, astrid'in kendini bulma yolculuğunda tanıdığı diğer kadınların hayatına nasıl yön verdiklerini izliyoruz film boyunca. balık burcu aktris, akrep burcu astrid'in onunla çok iyi anlaştığını söylediğinde annenin kızını kıskandığını, onun annesi kalabilmek için balık burcu aktrisi manipüle etmekte ne kadar başarılı olduğunu gördüğümüz o sahnede hangimiz üzülmedik? bu olaydan sonra güzeller güzeli, masum yüzlü astrid'in kötü tarafa geçip saçını siyaha boyaması, deri ve seksi kıyafetler giymesi dikkat çekiciydi. film boyunca alison lohman'ın upuzun sarı saçları ile enfes gözüktüğünü de belirtmek isterim. nazik ve naif bir yürekle doğmuş bu güzel genç kız, hayatın iniş çıkışlarını derinden yaşıyor. ve bir şekilde huzur bulacağı hayatı yaratıyor. ve hiç konuşmadan, kelimelere bile ihtiyaç duymadığı bir genç adamla. sadece hayatın kendisini kağıtlara çizerek...

    geçmişte erkeklerden büyük darbe yemiş ve kalıcı hasarlar görmüş her kadın gibi anne karakteri, savunmasız ve iyiniyetli gördüğü kızını korumaya çalışıyor aslında.

    --- spoiler ---

    - asla bir erkeğin gece kalmasına izin verme. asla özür dileme. ve asla açıklama yapma. fakat şimdi kurallarını bir bir yıkıyordu. ve bu her şeyi değiştirecekti.

    - bakmıyorsun. göremezsen bir sanatçı olamazsın. sence neden harikalar?

    - yapma bunu astrid. yalnız olduğun için sana ilk ilgi gösteren insandan hoşlanıyorsun.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap