• bleachers'ın son derece güzel şarkısı.

    sözleri de şöyle:

    they closed the parkway late last night
    and as ı sat with the echoes of lies that ı told
    ı felt young never change my crooked heart
    so put your shotgun back in the glove
    ı'm only waiting another year for the dream far away
    to come home to be brave

    well everything has changed
    and now it's only you that matters
    ı will find anyway to your wild heart

    they boarded up the windows and the doors to my house
    no one will ever read the letters of the lies that ı told
    from the years ı was changed my crooked hearts
    why did they have to go and do us like that
    why did they have to go and run from a dream far away
    we'll be there was that grave?

    to think everything must die for anyone to matter
    got to find anyway to your wild heart
    ı will find anyway to your wild heart

    ı will find anyway
    now everything has changed and ı can't tell what matters
    ı will find anyway to your wild heart
  • fifa 15'in dikkat çeken soundtrack'lerinden bir saint raymond şarkısı.

    if it was mine to give
    she'd think i'd give it up
    you call it what you want
    i know its not enough
    it's just the fool i am
    to look the other way
    it seems i'm lost again
    it seems i've lost my way

    because i'm searching for something i hope in my heart i will find
    and though its testing my patience i'll wait i'll be biding my time

    you know it's fine i've got all day
    maybe there isn't a right way
    gotta believe that i'won't stray
    i don't wanna play these games
    all i know is i don't ever want to tame this wild heart
    competing for another

    it could be mine to keep
    it's only out of sight
    you call it what you want
    i know that its high time
    to walk the open road
    under a dark grey sky
    with total faith
    in what i'll find

    because i'm searching for something i hope in my heart i will find
    and though its testing my patience i'll wait i'll be biding my time

    you know it's fine i've got all day
    maybe there isn't a right way
    gotta believe that i won't stray
    i don't wanna play these games
    all i know is i don't ever want to tame this wild heart
    competing for another

    and i won't turn off the light
    and i won't put out the fire
    and i won't turn off the light
    and i won't put out the fire
    and i won't turn off the light
    and i won't put out the fire
    and i won't turn off the light
    and i won't put out the fire

    you know it's fine i've got all day
    maybe there isn't a right way
    gotta believe that i won't stray
    i don't wanna play these games
    all i know is i don't ever want to tame this wild heart
    competing for another

    you know it's fine i've got all day
    maybe there isn't a right way
    gotta believe that i won't stray
    i don't wanna play these games
    all i know is i don't ever want to tame this wild heart
    competing for another

    https://www.youtube.com/watch?v=kyobigvgens
  • stevie nicks'in 83'te yayınladığı the wild heart albümünün açılış şarkısı.

    something in my heart died last night
    just one more chip off an already broken heart
    ı think the heart broke long ago
    that's when ı needed you
    when ı needed you most
    that's when ı needed you
    when ı needed you most

    ı run around like a spirit in flight
    fearlessness is fearlessness
    ı will not forget this night
    dare my wild heart
    dare my wild heart

    where is the reason
    don't blame it on me
    blame it on my wild heart
    as to the seasons
    you fought from the beginning
    long before ı knew it
    there was a danger
    and the danger was
    to fall in love

    ın dark sorrow
    they gaze down into the darkest heart
    ıf ı leave you
    you say not even you can tear us apart
    say you're leaving
    you say you don't even know
    how to start... how to start... how to start
    well... believe it then
    and don't blame it on my soul
    blame it on my wild heart
    ooo... on my wild heart... ooo

    fire on fire... rain on my face
    fever goes higher... what can you do
    wild in the darkest places of your mind
    that's where ı needed you
    where ı needed you most
    that's where ı needed you
    where ı needed you most

    where is the reason
    well don't blame it on me
    blame it on my wild heart
    there is a reason
    why even the angels
    don't give up at all
    where are the children
    well are they hopelessly enchanted
    blame it on the angels
    where are the reasons
    don't blame it on our wild hearts
    wild heart... wild heart... wild heart

    on my... wild heart
    on my... wild heart
    even in the darkest places of your mind
    wo... are the children are they hopelessly enchanted
    wild in the darkest places of your mind
    no... don't blame it on me, baby
    blame it on my wild heart
    blame it on my... blame it on my... blame it on my
    blame it on my wild heart
    (even in the back of your... even in the back of your mind..)
  • hikaye:

    stefan zweig bir kitabında suçluluk psikolojisi uzerine bir kaç sayfalık bir anlatım vardır, suçlunun neden suskun olduğuma ve hatta mahkeme sonrası rahatladığına dair. suçlu olmadığım halde “utanmadığım” halde neden 2 sene sustuğumu anlatıcam ve evime kapandığımı. mahkeme sonrasında belki gerçekler açığa çıkar diye , insanlıktan beklenti içinde susmayı seçtiğimi anlatıcam.

    isveçli şarkıcı hanım, korkmuyorum senden. benim ne iyi niyetli bir “insan” olduğumu en iyi sen biliyorsun. ben o konsere gittiğimde beni kameraya alırken özellile kameraya bakmış adamım hanımefendi, o gece acaba siz gelicek misiniz diye beklemiş adamım. siz mikymouselu bir tshirtle görünmez fareyi, hiç kimseyi anlatırken özdemir erdoğan parçasından ilam alıp umut besleyen , sizin arkadaşınız uğruna da olsa çiğ tavuk yemeyeceğinizi düşünen o salağın tekiyim ben. ne de olsa albumler şarkılar takipçiler konserler vs. tek bir cevap yeterliydi halbuki bu işkenceyi sonlandırmaya, birçok çiçek var derken benim o raddeye o mekanda nasıl getirildiğimi kimse merak bile etmedi. ablası yahu ablası, ben hakikaten deliyim ki ablasından kardeşine rağmen adalet beklemişim, hakikaten hayal gücüm çok yüksek, uçuyorum adeta.

    suçluluğu asla kabul etmedim, utanmadım da, karakolda tek bir cümleydi beni evime hapseden: arkadaşları ile iletişim kurmayacağıma dair imza & kadın beyanı esastır.

    tüm mahalle tüm sokakta karşılaşacağın tüm ekmeğinin peşinde susan susmak zorunda kalanları bana empati besleyecek kadar tanımadığım , başkaları benim kadar erdem budalaaı olmadığı ve işine baktığı için itibar suikastı ile izole edilen ben hiçkimseye derdimi anlatamazdım. bunu ancak yaşayan bilebilir. etrafında sürekli birbiri ile ilişkilendirilen bir laf çarpma tekrarına ben kim olduğumu biliyorum düsturu ile kayıtsız kala kala en sonunda çığ altında kalmıştım.

    herkesin bir ucundan bilip de konışmadığı bir kurguda zaten olan biteni anlatacak birileri işler bu raddeye gelmeden çok önce çıkardı.

    misal bir senarist kebapçıda “ben götüm” dediğinde durup dururken, bunun nedenini açıklardı. ama ben sormuyordum ki? önü de sürekli bir korelasyon gerçekleşiyor ben neden sonuç ilişkisi kurmuyordum asla. ne kimin kimi tanıdığını bilirim, ne de ben uzeine oyun oynanacak gizemli ve sırları olan bir adam değilim, neysem oydum.

    çünkü daha birkaç gün önce mekanda aşık olduğumu yapmaması gerektiği halde bağıran dostumu, raşit 2-3 metre ötede aslanın ustune oturup dinliyordu. ben de ona götlük yapma dediğimi hatılıylrum, güya dost meclisi ve samimi konuşma ve üstü kapalı kendine gel uyarısı yapıyorum, dinleyen kim. farkında bile değilim değerimin ne olduğunun o dönemde.

    ama bu tesadüfler hep benim algıda seçiciliğim hep ekmek kaşe yedirmeyen it serseri olmamın sonuçları. kaderimin bu olacağını, birilerinin beni kolay lokma zayıf bulup çoğunluğun içinde gizlenerek ezmekten zevk alacağını bilseydim karsız da olsa kendini çevirecek bir iş kurardım, kendi yanıma muttefik çekerdim, hiç kimse olmanın tehlikesini yaşayarak öğrendim , çok pişmanım.

    daha sonraları “sırrımı sakla lütfen, yükü sen taşı en az birisi bilsin ne kadar sevdiğimi” dediğim meşhur bir şarkıcı, hala anlamış değilim neden benden nefret ettiğini, dolmabahçe yolunda gördüğümü sanıyorum taksi dolmuştan sarkıp gülümsemiştim. benim ne ilgim alakam olabilirdi ki? yan masada elifin köpeğini robin diyerek sevmeseydi? nasıl umitlenmiştim, elifle tanışıyorlar, demek ki güvendeyim ve elif benim kim olduğumu biliyor(mu?) , hiç önemsemiş mi? çok aptalcaydı safçaydı çok “wishful” idi.

    çok sonra robin ted barney vs. gibi tekrarlarla bişekilde karşılaştım diyeyim, bana benim ted olduğum ve ona uygun olmadığım mı anlatılıyordu hala emin değilim.

    kurban verdim dediğim tek bir dostumun da aslında hiçkimse olduğunu öğrendim karakoldan çıktığım gece. çünkü o gece gelip bugünkü eşi için “ o yönetmenle iş yapıyormuş banane, ben de böyle adamım adaletse adalet” dediği geceden sonra kenara çekilince gerçekle yüzleştim. aile bütçeleri. çocukların geleceği.

    ben bheindbiggate artık geçmişte kalması gereken, eski bekar ulaşın hayatında kalan, yani ileriye taşınması fizibl olmayan adamdım.

    ve ben tek başımayım. karşımda ise farklı katmanlarda kendisini bir alışveriş zincirinde yer bulan, kimisi iş için kimisi sadece mahallede kendine yer edinmek için susan, biat eden bir güruh var.

    kimdi ki iletişim yasağı kurulan arkadaşları? o kadar muğlak bir ifadeydi ki en ufak hatada direk soluğu silivride alacaktım. karakoldaki ifade şuydu: burdan silivriye gönderdiğimiz çok oldu. bu üstü kapalı bir tehdit ki zamana yayıp nasıl olsa biirleri çıkar konuşur diyorsunuz :)))))) , bakın nasıl gülüyorum artık acı vermiyor bu gerçek, 2 senede hiç kimse çıkmadı. yanına oturup belki serin bir sohbet yakalarım dediğim prestijli psikiyatrist bile balkon kültürü üzerine kitap hazırlıyorum derken benden bahsediyormuş ben öyle bir malım ki anlamıyorum. o masadakiler belki inanmaz ama anlamadım, dexter karakterinden bahsediyor birden bire ve ben hiçkimsenin bir seri katille özdeşleştirildğini anlamıyorum. çok çok sonraları kafama dank etti, sen nörobilimci ol ama bu overall absürt tiyatro her ne ise bunun işinde yer al!! 2 sene önce böyle bir ortam böyle bie mahalle olurmu derdim şimdi ise şaşırmıyorum, işi oyunculuk sanat sepet olanlar deliliğin sınırında koşuyor hergün ama farkında bile değiller. aslında farkındalar ama modernitede çözümü ezber ve belli, parasını verip bu yanımda arzı endam eden ünlü nöroloji uzmanına gidip seana ücreti ödüyorsun, şarj oluyorsun, delilik çizgisinden yzaklaşıyorsun, e herşeyin bedeli var veya bedeli olmayanın değeri yok, değersiz bişey de yok hükmünde. işte ben en değersiz idim.

    öyle bir kafa karşıklığı ki , ertesi gün annemin arabası ile yoldan geçerken naz hanım bana nefretle bakıyordu. hiçbir anlam veremiyordum, hangi dengeleri sarsmıştım ben? sizin yegane mudavim mekanınızı riske mi atmıştım? o zaman bir adam susmalı veya silivriye gitmeli, adalet de neymiş. daha önce bir kere bile merak edip bakmadığım sosyal medya hesabına girdim ve o da ne, kameraya öfkeli bişeyler anlatıyor işeyinin kapısında! ben bunu bugün denk geliyorsam belki kaç zamandır bu garip videoları çekiyor mu? e raşit? raşitin soyadı neydi vs. onu da buluyorum, aha o da ne? kedi mama kabı, karasevdalı. bu da tesadüf.

    ulan bu nasıl iş böyle? ben aşık olduğum kadının etrafındakilere her derdimi anlatmaya çalıştığımda aslında onun beni çevresine yem ettiğini asla anlamamışım. öyleki ablası nasıl tesadüfse küçük köpeğine sürekli “ my love” diye story koyuyor, ben asla ama asla üzerime alınmıyorum. allaha inanmıyorum ama doğan yeğenimin ömrü üzerine and içerim ki , ne ben köpek olduğumu anladım ne askılı çantası ile gelene aşık olduğum kadının bacaklarını sallamasını kafa çevirmesinin anlamını. vallahi de billahi de ben masumum. yeşilçam filmi gibi eşsiz bir hikaye demiştim, so improbable that its plausbile, bu da sedaya “ben 3 aydır hata yapıyorum” demem gibi bir zarftı.

    zarfları atıyordum çünkü bu eşsiz kadını benim keşfetmiş olmam başkalarının göremediğini düşünmem hatta yusufun pas vermemesi (öyle sanıyordum) beni mutlu ediyordu. bencildim. ve arsızlık bu ya, yücelttiğim kadının bu zarflara artık pes edip daha fazla oyun oynamayacağını veya etrafındaki o ödüllü yönetmenin o delikanlıdır denilen adamın artık suracağı umidi.

    ben mekandan aforoz edilmişim kaşrıdaki kahveciye geçmişim, ödüllü mekan sahibi tek başına oturmuş ama sinsi sinsi gülüyor. beni mi taklid ediyordun? vallahi anlamamıştım, çapraz masada sedat ve 3 kişi daha oturuyordu.

    iyi de naz hanım, siz değilmiydiniz hala bayram günü kahvecide ben olan biteni anlamıyorken daha önce selam verip muhabbet açan ve şimdi birden bire görmezden gelen, iyi bayramlar dileğime “a sende mi burdaydın görmemişim” diyip tavır alan. ben hala anlamıyordum, sana ne yapmıştım? başıma gelecekleri bilmediğim işin herkesin kendine göre bir fikri vardır diyip olan bitenin ardına düşmüyordum asla, akışına bırakıyordum hep. bu akışta sürüklenen bendim ve bunun cezasını bedelini bugün bile çekiyorum. belki bu ülkede sayemde ekmek yemiş sokakta rasrladığım figuranlar bile olabilir , çünkü artık hiç şaşırmıyorum, tam cennetliğim, cennetlik bir deli. ben utanmıyorum, bu toplumdan çıkan bu ilişkiler ağı utansın.

    ben suçlu değildim, utanmadım, çaresizdim (evet stefan zweig okurum)

    avukat hakkım olmadığını söyleyen sivil polisin evimden beni alıp götürdüğü karakolda imzaladım o belgeyi o gün. herkes için değil ama. öle bu ülkede her önüne gelen için sivil polis gelmez. imtiyazlı nüfuslu siyasi partili (partileri parti hiyerarşisini idealize ederiz, muahelefet partisi misal, öyle bir dünya yok) hatırlı bu ülkedeki bazı zumreler için evinden adam aldırılabilen şehirde, istanbulda.

    eğer o gün karakola gidip imza atmasaydım herşey ama herşey farklı olabilirdi, neden susturulmak istendiğimi hala bugün bile anlamadım. bazı insanların (toplumda kahraman veya ideal aydın kisvesindekiler, özgürlükçüler, feministler falan filan) gerçek karakterleri ile toplumdaki isimleri cisimleri arasında çok büyük çıkar çatışmaları çelişkiler mevcuttur. mealen “bakarsın adam sanırsın” yavaş yavaş anlatıcam, çok yazacak şey var.

    hikayeye dönelim, canım kafamdan hayal ürünü olaylar sallamak istiyor bugün, hepsi tesadüf, kurgu, isimler olaylar mekanlar:

    *******************
    bir şarkıdaki bir dizede geçer, “what makes your heart beat? whatever makes you happy, whatever makes you smile for me”

    bir yüz görünce dünyan değişir. ben bunu tadabilen şanslı erkeklerdenim. bir kaç gün önce. ve bu şarkıda dk sanırım 2 3 arası, bu dizeye gelince de o yüzü görürsün önünde. beyin ne tuhaf, şarkıcı ve paslaştığı bir iskandinav enstrumanı çalan icracı adeta onu ve beni temsil ediyor, dünya bu sahneden ibaret, şarkı bir ömür sürüyormuş ve hep ilk defa dinleniyormuş gibi.

    yahudinin kızı, sen benim için yahudileri temsil etmiyorsun asla. ve ne yaparsan yap benden bu deneyimimi çalamayscaksın, ben onu bu şekilde hatırlamayı kabul etmiyorum. geçmiş 2 senemde bir gün olmadı ki arkadaşlarından birisi bile gerçekleri merak etmedi, anlatılanla yetindi ve bu deneycilik benim gibi meraklı bir adamı ölesiye cezbediyordu. neyse daha çok var oralara.

    işte o günlerde sen bulutlarda uçuyorsundur. günlerden çarşambadır, artık kronik sorunlu hale gelmiş mimarla ve güner beyle buluşup ev hakkında net bir çizgi çekmişsindir. ilk defa bu kadar kararlısın, bu ne özgüven? binayla ilgili sorunları geride bırakıp ilgini alakanı onunla yollarını kesiştirecek işlere yöneltmek istemiştim çünkü. zihnimi yoran diğer herşeye artık dur dedim kendimce ve çıktım.

    hem çabuk bitsin, belki öğle yemeğine yetişirim hayali var. hemen eve yetişirsin, saat daha 1 olmamış, gözünde rayban gözlük , bir havalar falan. etkilemek için elden ne gelirse artık, şarkıda onu görmüşsündür ya belki o da bu türü seviyordur, belki ortak noktalarınız çıkar, umut işte.

    mekana ulaşırsın, giderken bile bugün denk gelirmiyim diye her adımda.

    ilk adımda farketmiştim, hemen sağım da.

    davudi ses tonuyla sabah neşeli akşam pardon diyip beni yoksayan kadına bir refleksle merhaba diyebilmiştim. o da merhaba dedi, aynı o fotografındaki gülüşü ile. hala şaşırıyorum merhaba diyebildiğime, o cesareti nasıl yakalamışım, pardon denmiş bana, lavabo sırasında garip bakışlar ama şimdi tekrar merhaba diyor bana. bu iyiye mi işaret?

    yüzündeki gülümseme o resimdeki kadar samimiydi, insan inanmak istemiyor bunun bir oyun kurgu olduğuna. bu karşılaşmanın şahidi o ödüllü yönetmen ve sibel hanımdır hala çalışıyorsa orada.

    benziyordu ve bugün ancak anlayabiliyorum ki hepsi bir tiyatrodan ibaret. kafamı dönüp hoşgeldin diyen sibele hoşbulduk derim imalı şekilde , yan masaya geçerim, bu erkek yönetmen nedense hep yanındadır bir anlam veremem.

    onun ses tonu değişir, soğuklaşır, anlarım aslında şansım olmadığını da madem öyle neden uzuyor? dışarı çıkıp oturur, renkli bir şahsiyet “noldu aşık mı oldun?” diye sorar, bazen çok hoşlanır insan derim gururumla halbuki sırılsıklam aşığımdır. renkli adam dışarı çıkar, onun dikkatini çekmek için elini dirseğine vurur.

    o an o renkli adam olmaktan başka hiçbirşey istemezsin.

    ileride o mahalleden giçbir çıkarı olmayan bir adam bana “şimdiye kadar olsaydı olurdu” der, ben hala govalaklık yaparak birşeyler söylerim ki bana devamında “ çok özel birşey görmüş” der ve ben beni anladığını söyleyip onaylarım. ne elini tutabilmişim, ne o ödüllü yönetmenin masadan masaya laf çarpmalarından kurtulmuşum ama hala umudum var.

    ama iş işten çok geçmiştir, bu saçma akıl oyunları artarak devam eder.

    devamı haftaya...

    *****
    ne safmışsın lan sen big gate, kurt sürüleri içinde tatar ramazan misali kuyruk havada bir andavallı! nasılda harcadılar seni! halbuki antalyadaki kadın söylemişti, cemali vuracaklarını, hala bağlamını anlamasam da ablasının kafa kesilen tecvüzün intikamı tasviri yağlı boya resmiyle bunca rezilliğğ yaşadıktan sonra bağdaştırabiliyorum. ankaradan abim geldi, evde bir bayram havası. ankara kim miş hala bilmiyorum ama bu çevreden herkesin her türlü gücünü networkunu çıkarları için bir insanı ezip bitirme pahasına kullanabileceğini öğrendim.
  • love, simon filminde nefis bir sahnede duyduğumuz, insanın içine umut dolduran şarkı.
hesabın var mı? giriş yap