• zevkle seyredilecek bir konusu var. adaletin saglam isledigi bir ulkede, yasamak guzel. adalet insanlar icin, insanlik icin var. ulkeler icin adalet yoktur. sinirlar insanligin, adaletten isteklerine karsi engel olmamali.
  • seyredilmesi gereken, hikayesi gerçek olan bir filmdir. avusturya, nazi'ler, sanattan anlayan, destek veren, kendileri de müzik aleti çalabilen yahudi elitler, gustav klimt'e resim siparişi verebilmek, nazi işgali sonrası, insan doğasının güçlü karşısında hemen nasıl dönebildiği gibi güzel konularda bir bilgi deposudur.
    filmdeki avukat, soyadından da anlaşılacağı gibi ünlü besteci arnold schoenberg'in akrabasıdır. filmin avusturya'da geçen bir bölümünde, avusturya'lı bir yetkili avukata, "12'li besteleme tekniğine hayranım.." gibi bir cümle sarf etmektedir. adam hayran, bizim haberimiz yok daha...
    hukukun nasıl bir şey olduğu da bu filmde görülmesi gerekli sahnelerden birini oluşturur. (kendisiyle dalga geçen bir hakim?)
    bir de benzerlik: avusturya'dan uçakla kaçma sahnesindeki dehşet, bir çok filmde iran'dan kaçış sahneleriyle aynı neredeyse, demek ki faşizmin dini, ülkesi yokmuş.
  • helen mirren, ryan reynolds, katie holmes, tatiana maslany, daniel brühl, charles dance gibi oyuncuların yer aldığı, gerçek yaşam öyküsü üzerine bir drama

    fragman
    poster
  • --- spoiler ---

    avusturya devleti'ne karşı abd yüksek mahkemesine taşınan davada geçen konuşma:

    bay franks abd hükümetini temsil ediyor. açılış konuşmanız lütfen:

    -sayın başyargıç, eğer bu yasa geçmişe dönük uygulanırsa birkaç ülkeye karşı iddiaların açılmasına neden olabilir. bu da ileride uluslararası ilişkilerimizi güçleştirebilir...

    başyargıç: - bir örnek verin.

    franks: - şuanda, japonya ve fransa gibi ülkelere karşı bekleyen davalar var.

    başyargıç: - yani diyorsunuz ki bayan altmann, japonya ile ilişkilerimizi etkiler diye tabloların iadesini istemesin mi?

    franks: - bu da muhtemel bir sonuç sayın yargıç.

    başyargıç: - bayan altmann, öyle görünüyor ki davanız devam ederse dünya diplomasisi çökecek ve tek sorumlusu siz olacaksınız.
    --- spoiler ---

    öncelikle film güzel. şunu da belirtmek gerekir ki bu yahudi acılarının istismar edilircesine sürekli filmlerde yer almasına rağmen, yahudilerin ve israil'in yaptığı pisliklerin sinemada yer bulmaması oldukça iğrenç ve ikiyüzlü bir amerikan ahlakı ortaya koyuyor. sadece kendileri için insan hakkı ve hukuk talebi olan batı dünyası içinde az da olsa namuslu entelektüellerin bulunması hakikat ve insanlık için ciddi derecede önemli. filmle çok alakalı olarak söylüyorum, amerikan yahudi örgütleri amerikan devletinin desteği ile almanya, isviçre gibi ülkelerden gerçek dışı deliller ve uluslararası baskılar ile inanılmaz paralar almış, ve bu paraların çoğunu da mağdur olan, kamplardan sağ kurtulan insanlara ve ailelerine değil de açgözlü yahudi örgütlerine, israil devleti'ne aktarmışlardır. bunları yazan kişi anne ve babası kamplardan sağ kurtulan bir yahudi olan, norman finkelstein'dır. kitabının adı soykırım endüstrisi ; alt başlık yahudi acılarının istismarı.

    --- spoiler ---

    finkelstein'ın ana ve en harap edici suçlaması, amerikalı yahudi elit ve örgütlerin, avrupa ülkelerinden ve tüzel kuruluşlarından "ihtiyaç sahibi soykırımzedeler" adına, soykırım programlarının, soykırım anılarının, soykırım çalışmalarının, soykırım literatürünün ve en genelde "yahudi cemaatinin" harcamalarına karşılık para sızdırdığı iddiasıdır. bunların hepsi bir araya gelerek "belli bir sınıf ve politik çıkara" hizmet eden bir ideoloji etrafından sadece bir kota endüstrisi değil, "soykırım endüstrisi" oluşturur. finkelstein bu davranışların yahudi davasına hizmet etmek yerine, aç gözlü yahudi imgesini yayarak "avrupada antisemitizmin tahrikçisi" haline geldiğini ileri sürüyor. victor frölke , 30 ağustos 2000 (röportaj) s.169

    eski antlaşmalara baktım, 50'lerdekilere, lüksemburg anlaşmalarına. alman hükümeti 50 milyar dolar ödeme yaptı. ve buna ek olarak 1953 ve 1965 arasında `conference on jewish material claims against germany` (almanya'ya karşı yahudi hakları mücadelesi örgütü)'ye 10 milyon dolar verdi ki bu da bugün 1 milyar dolar yapar. almanlar bu paranın ancak %15'inin kurbanlara gittiğini söylüyor. bu konuda bir uzman olan ronald zweig'e göre bu paranın çoğu arap dünyasındanki yahudi topluluklarına ya da israil'de yad vashem'e gidiyor. peki bunu neden hayatta kalanlara vermediklerini biliyor musunuz? çok eğlenceli, onlar artık yeni kurban kalmadığını söylüyorlar. onların tüm ihtiyaçları karşılandı. 50'lerde alınan parayı artık kurban kalmadı diyip cebe indirenler, şimdilerde tüm bu ihtiyaç sahibi soykırım kurbanlarının almanların paralarını vermemesi nedeniyle açlık içinde zayıf düştüklerini iddia ediyor. ben bunun çok komik olduğunu düşünüyorum. s.176 (soykırım endüstrisi - holocaust industry , norman finkelstein, söylem yayınları, şubat 2011)
    --- spoiler ---
  • film için stealing klimt adlı belgeselinden esinlenilmiştir. filmde çok basit bir şekilde geçilsede aslında tüm durumu ortaya çıkaran kişi yani filmin gerçek kahramanı avusturyalı gazeteci hubertus czernin'dir . ayrıca filmin adandığı kişilerden biridir. davanın neticelendiği yıl, elli yaşında ölmüştür.
  • ikinci dünya savaşı sırasında avusturya’yı terk etmek zorunda kalan maria altmann’ın, ölen kardeşinin mektuplarıyla hatırladığı adele bloch-bauer ı başta olmak üzere gustav klimt’in yaptığı beş tabloyu avusturya hükümetinden geri alma hikâyesinin işlendiği, keyifle izlenen bir film.

    --- spoiler ---

    nazi dönemine geriye dönüşlerle desteklenen filmin senaryosu epey akıcı ve hikâyenin gerçekliği göz önüne alındığında merak uyandırıcı. ayrıca çeşitli sekanslarla avusturya’yı izleme olanağı filmin diğer önemli güzelliği bana göre ve müziklerin filmle uyumu oldukça iyi.

    helen mirren maria altmann kompozisyonuyla yine harikalar yaratmış, bu kadına bugüne dek hemen her rolünde bayıldım ve hayranlığım devam ediyor. ryan reynolds maria’nın avukatı randy schoenberg rolünde (aynı zamanda arnold schonberg’in torunu) harikalar yaratmış diyemem ama zaten kendisinden beklediğim oyunculuk performansı eşiği pek yüksek olmadığından hayal kırıklığına da uğramadım. filmde helen mirren’dan sonra en sevdiğim oyunculuk performansı hubertus czernin rolündeki daniel brühl’ünkü oldu

    --- spoiler ---
  • otobüs yolculuğu sırasında izlediğim film. helen mirrer çok iyi oynamış gerçekten. bütün o duyguları hissettirdi , gözlerim doldu. bu tarz filmleri sevenler için güzel, sıkıcı değil .
  • helen mirren'e tekrar hayran bırakmıştır. acayip tearjerker bu arada. güzel ama. the monuments men'den bir hayli ötede en azından.
  • güzel bir film canlar, izleyin.

    öncelikle hayvani bir itiraf gelsin;

    daha önce hiç helen mirren filmi izlemedim.

    evet, adını çok duydum, evet çevremde kendisine hasta insanlar var ve evet nedense yıllarca çok iyi bir oyuncu olduğuna inandığım bu kadının bir filmini bile izlememiştim düne kadar. dün izledim.

    filmin konusu belli, naziler tarafından aslında değerli eşyalarının neredeyse tümüne el konulmuş bir kadının eşyalarının bir kısmını* geri alma çabası. derdi para değil.

    --- kesinlikle spoilerdeğil ama ben yine de önlemimi alayım ---

    yukarıda "naziler de olmasa holivud ne yapacaktı?" denmiş. kabul çok işlenmiş bir konu olabilir ama yani öyle bir dönemin anlatılmaması mümkün mü? bu filmde sevdiğim şey işin vahşi kısmının vahşetle gösterilmeyişi oldu. daha çok korku ve hüzün hakin filme. daha çok flaşbeklerde. günümüze* gelindiğinde ise maria'nın kırgın ama alaycı tavrı biraz düze çıkarıyor moralleri.

    kısaca çılgınlar gibi duygu sömürüsü yapmayıp kendi halinde ilerlediği, kendi halinde ilerlerken bile arada gerilimi bir hayli arttırıp akıcı olduğu, helen mirren ve ryan reynolds bal gibi oynadığı için sevdim bu filmi cankuşlar.

    --- kesinlikle spoilerdeğil ama ben yine de önlemimi alayım` ---

    bence siz de izleyebilin.
  • ikinci dünya savaşı’nın çok başka bir yanını gösteren film. gerçek bir hikaye duyguları sömürmeden anlatılıyor. yaşananlarının ağırlığı olağanca sadeliği ile sunuluyor.

    benim filmde dikkatimi çeken şey yahudi’lerin kullandığı dil oldu. bu filme mi özgü bilmiyorum ama vedalaşırken “bizi unutma” yerine “bizi hep hatırla” demeleri, sürekli olarak “anıları canlı tutmaktan” bahsetmeleri çok hoşuma gitti.

    geçmişle olan bağlarının kullandıkları dile de bir etkisi var gibi geldi. bundan sonra bu tarz filmlerde buna dikkat edeceğim. her şeye rağmen geçmişe yönelik olumsuz bir dil kullanmamaları ona duydukları saygının çok güzel bir yansıması gibi...

    sanat tarihine ilgisi olan arkadaşlara tavsiye ederim. klimt’in bu tablosunu ve beraberindeki hikayesini çok seveceksiniz...
hesabın var mı? giriş yap