• size hayatımda tanıdığım en eğlenceli insanlardan biri olan jamaikalı kymani ile nasıl tanıştığımı anlatayım.

    önce baştan başlayalım. 2007 yılında 3 arkadaş virginia beach'e work and travel'a gittik.

    amacımız 3'ümüzün de aynı yerde çalışmasıydı. o zamanlar iş mi yoksa kalacak yer mi isterseniz diye soruyorlardı. biz de işimiz belli olsun dedik ve restoranda çalışmak istediğimizi söyledik. kalacak yeri kendimiz oraya gidince bulacaktık.

    virginia beach'e vardığımızda geçici olarak bir hostele yerleştik ama hem hostel pahalı hem de hostelin sahibi aksi mi aksi bir adamdı ve bir an önce oradan çıkmamız lazımdı.

    sonra çalışacağımız yerleri öğrenmek için aracı kuruma gittik. orada bizi bir sürpriz bekliyordu çünkü diğer 2 arkadaş hilton'un restoranında, bense ramada'nın restoranında çalışacaktım. önce karşı çıktık tabi ama değişiklik yapamayacaklarını söyleyince mecbur kabul ettik.

    ilk iş günü geldiğinde ben armada'nın, arkadaşlar da hilton'un yolunu tuttu. tabi hepimizde çekingenlik de var çünkü ilk kez yurtdışına çıkıyoruz, hatta ilk kez maaş karşılığı bir işte çalışıyoruz. bir de üstüne ben tek başıma gideceğim.

    ben mahi mah's seafood restoranında çalışıyordum. ilk hoş geldin bilgisinden sonra başladık işe. benim işim müşterilerden gittikten sonra masaları toplayıp mutfağa götürmek. tabi sonradan ne iş yaptın diye sorduklarında hep garsonluk yaptım diye cevapladım orası ayrı konu. oradaki şef garsonlardan biri daha önce izmir'e gitmiş amerikan ordusundayken. bana fotoğraflarını gösteriyordu, benim ismimi de telaffuz edemediğinden bir gün sordu ozzy osbourne'u tanıyor musun diye, ben de evet biliyorum dedim , o zaman senin takma adın ozzy olsun dedi, o zamandan beri her yurt dışına gittiğimde adım ozzy olarak kaldı. hatta bu garson şef o kadar kafa dengi çıktı ki bir gün birisi ozzy ozzy diye sesleniyor, bakıyorum kimse yok, sonra yine sesleniyor, meğerse kaç yaşında adam saklambaç oynuyormuş benimle.

    neyse laf lafı açıyor. gel zaman git zaman mutfaktaki aşçılarla da muhabbet etmeye başladım. çünkü işimizin yarısı orada geçiyordu. işte jamaikalı kymani ile orada tanıştım. daha ilk tanışmamızda kanım kaynadı adama. sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibiydi.

    tabi bu arada ev bakmaya devam ediyoruz. ben bir gün internet cafe gördüm gezerken. tabi o zamanlar internet cafe'ler türkiye'de çok meşhur, az oynamadık age of empires, counter strike, warcraft veya dota. vay be dedim teknoloji üssü amerika'ya bile gelsen yine internet cafe var. yalnız internet cafe'nin içine girdiğimde çok tanıdık bir şarkı çalıyordu. başta anlam veremedim ama bildiğin manga'nın bir kadın çizeceksin şarkısı çalıyordu. tabi önce şok oldum haliyle. baktım mekanın sahibi türk'e benzemiyor ama konuşmak için yaklaştım. biraz muhabbet ettik sonra buralarda başka türk var mı diye sordum. bunu sorar sormaz internet cafe'deki herkes bana döndü meğerse internet cafe'dekilerin hepsi türk'müş.

    dışarı çıktığımda bir kadın ev isteyen var mı diye soruyordu. hemen atladım tabi biz arıyoruz dedim. kadın evi anlattı önce, yerinden bahsetti sonra kilit bir konuya değindi. evde ruslar vardı ve onlarla birlikte kalacaktık. dedim baştan bahsetsene bunu başka bir şey söylemene gerek yok. telefonunu aldım, kadın da iranlıymış bu arada, iran'daki baskıdan kaçmış, uzun süredir amerika'da yaşıyormuş.

    ben müjdeyi arkadaşlara vermek için hostelin yolunu tuttum. koşar adımlarla gidiyorum yalnız. hostele vardığımda arkadaşlar odadaydı. dedim böyle böyle hazırlanın ruslarla kalacağız. yalnız bunu der demez arkadaşların bir sevinmesi var, yani görmeniz lazım. ikisi birden zıplamaya başladı, ben de katıldım onlara nasıl zıplıyoruz ama yerimizde duramıyoruz. bizi o anda biri görse delirdiler herhalde diyecek. ben hayatımda bu kadar sevindiğimizi hatırlıyorum başka.

    hemen iranlı kadınla konuştum ve evde kalmak istediğimizi söyledim. sonra kadınla buluştuk, işte evrakları vs imzaladık, bize evin anahtarlarını verdi. bu arada muhabbet koyulaştı ve kocasının da memleketinden buraya göç ettiğini söyledi ve aşçı olduğunu söyledi. biraz daha sohbet edince kocasının kim olduğu öğrendim ve bir şok daha yaşadım, evet kocası bizim jamaikalı'ydı. dedim ben onun çalıştığı restoranda çalışıyorum, arada muhabbet ediyoruz. o da tesadüfe bak, daha iyi anlaşırsınız artık dedi.

    ne olduysa ondan sonra oldu. jamaikalı ile kankaydık artık. zaten aramız iyiydi, bu da tuzu biberi oldu. son model mustang'ı vardı, bir gün dedi gel arabayla seni gezdireyim. uzun bir cadde vardı, bir keresinde hiç kırmızı ışığa yakalanmadan geçeceğiz bak şimdi dedi. kırmızıya takılmamak için gazı bir kökledi bizim jamaikalı ve hiç kırmızıya takılmadık dediği gibi. sonra otoparka geldiğimizde mustang'ın önü de alçak olduğundan otopark girişindeki bariyerden yavaş yavaş girmeye başladı. bir yerden sonra bariyer sanki içeride bir araba var zannedip kendi kendine açıldı ve bu şekilde para vermeden girdi içeri.

    en bombası da artık her gün bana yemek yapmadı başladı. aslında herkes yemeğe para verirken bana en güzelinden burger'lar hazırlıyordu ve birlikte yemek yiyorduk. yemeğe arkadaşları da geliyordu, kendimi harlem'de gibi hissediyordum, artık yo madafaka, şattıfakap, wats up maaan, asshole, dickhead, bloddy hell, ooo şşit, bullshit, jackass gibi sözleri ilk kez bire bir orada duyuyordum.

    tabi bu arada büyük ihtimal ruslarla olan durumu merak ediyorsunuzdur. eve gidip yerleştik ama baktık da 3 rus kızı varsa 6 tane de erkek rus var. bize yine hayaller yani anlayacağınız. 3 tane oda vardı evde, 1 odada 6-7 rus kalıyordu, diğer odada da bir çift vardı. bu çiftin sevişme sesleri sabaha kadar susmuyordu, duvarları inletiyorlardı, neyse o da başka bir hikaye.
  • success yurt disi egitim pismanliktir. su an programim devam ediyor vakit bulursam editlerim. eger onumuzdeki sene icin dusunenler varsa izmir ve eskisehir'de faaliyet gosteren success firmasindan uzak durun.

    edit: öncelikle gecikme için özür dilerim. çok mesaj da geldi konuyla ilgili. ben sadece yaşadıklarımı anlatıcam firmayı karalamak yada kötülemek gibi bir amacım yok.

    ben de bir work and travel katılımcısı olarak bir şekilde o amerika denen yere gittim ve bir de ne göreyim! gittiğim yerde 26 tane sadece erkek work and travel katılımcısı ve bunların 22'si türk, evde kaldığım 4 tane adam da türk. arkadaşlar bu programın asıl amacı kültürel değişimdir ben cinsiyetçilik yada ırkçılık yapmıyorum ama kimse oraya doğduğundan beri her yerde gördüğü türle takılmak için gitmez, bence de gitmemeli. 22 tane türk erkekle birlikte kültürel değişim yapmaya çalışmak da oldukça güç. herşey yine insanın kendisinde bitiyor tabi sen ne kadar girişken olursan işler o kadar iyi gider ama gitmeden önce şartlardan haberdar olmak ve bir nebze bunları iyileştirmeye çalışmak her katılımcının hakkıdır. tabi orda bunu whatsapp'dan mesaj olarak sözlediğim zaman da bu mesajıma dönüş alamadığımı da belirteyim. bana kalırsa ilgisiz ve sorumsuz bir firma yada bana ilgisiz davranıldı, bilemiycem. şahsi fikrim başka firmaların da araştırılmasından yana.

    tabi bunların öncesinde vize ve job offer sürecinde de bazı sıkıntılar yaşadım bu firmayla. job offer içeriğim tamamen açıklanmadı garsonuz diye gittik patetes kızarttık orda. vize sürecinde de bazı sorularıma terslenerek bile cevap aldığım oldu. ancak ben firmayla bu kadar sorun yaşamama rağmen amerika güzel memleket gidin, gezin, görün. her şey insanın kendisinde bitiyor sonuçta şartlar kötü de olsa kendiniz bir şeyleri değiştirebilirsiniz. benim tavsiyem, amerika'da şartlarınızı iyileştirmekle uğraşmak yerine direkt keyfini çıkarmaya başlamanız için firmanızı dikkatle seçmenizdir.
  • ----- yeşillendirme alert----
    ocakta erken kayıt yaptırıp , 2018 yazında gitmeyi düşünüyorum ve para biriktirmeliyim.
    ne kadar biriktirmem gerektiği konusunda ve şirket önerisi konusunda yeşillendirirseniz çok sevinirim sözlükçü dostlarım.
  • hakkında trump yönetiminin özel olarak verilen j-1 vizesini kaldırmayı düşündüğü ile ilgili haberler çıkan program.

    iyice araştırıp emin olun gençler. eşeğinizi sağlam kazığa bağlayın, mağdur olmayın.
  • amerikan hükümetinin kontrolünde yapılan, dünyanın değişik yerlerinden üniversite öğrencilerinin yaz tatilleri boyunca amerika'da çalışıp ingilizcelerini geliştirme imkanları buldukları, dünyayı ve farklı kültürleri tanımalarını sağlayan bir öğrenci kültürel değişim programıdır.
  • kısaltma olarak wat
  • neymiş efendim ağır çalışma şartlarıymış. neymiş efendim kölelikmiş. bak gerizekalı kardeşim gel bakalım buraya bir şey anlatacağım sana.

    ben 2015 yazında bodrumda bir otel'de garson olarak çalıştım. o sıralar hükümet kurulamıyordu, tartışmalar vardı vs. 1 kasım seçimlerinde asgari ücreti 1400 yapma vaadi falan verdiler ama o sıra asgari ücret bin küsür liraydı.
    ben 3 ay boyunca günde en az 12 saat çalıştım güzel kardeşim.
    ve sürekli hareket etmek, sürekli hizmet etmek zorundaydım. aldığım para ise bin türk lirası idi. kaldığım yer konteyner gibi bir yerdi. hatta gibi demek saçma, direkt konteynerdı.
    bahşişler vs ile hadi maaşım 1200 olsun. gezmeye tozmaya zaten vakit yok.
    böyle geçirdim ben yazımı.

    2016 yazında ise wat ile maryland'e gittim. cankurtaran olarak çalışmaya.
    bazı günler 8 bazı günler 11 saat çalıştım. (11 saatlik iş için yırtınıyordum bana versinler diye, overtime oluyordu çünkü)
    ve bu işte çalışırken yerimden kıpırdamadım bile. sıfır efor. arada sırada bizi teste sokarlardı bakalım öğrettiklerimizi hatırlıyorlar mı diye, o sırada falan biraz yüzüyorsun o kadar.
    chick fil a diye bir restoran vardır. (bak hava atıyorum kardeş, sen bilmezsin öyle bir restoran var diyorum, 3 ay gittim götüm kalktı ya hani) gittim oraya bir gün üzerimde cankurtaran üniforması var, hava çok sıcaktı, kola istedim. büyük boyundan verdiler ücret de almadılar. "gereği yok efendim" dedi eleman. böyle bütün yaz boyunca beleş kola içtim. ulan garson olarak çalışırken çalıştığım yerde kola içmeye kalksam beni direkt kovarlardı. anlıyorsun değil mi farkı? mevzu boktan bir kola değil, mevzu başka götünden anlayan kardeşim.

    gelelim maaşa.
    2 haftalık maaşlarım ev kirası ve vergiler kesilmiş halde direkt cebime giden para olarak 500-600 civarı idi. yani aylık 1000-1200 dolar direkt benim cebime kalıyordu. kira-vergi bok püsür hariç.

    sosyal hayata gelelim

    ben 2015'te bodrumda garson olarak çalışırken, türk insanının garsonlara yaptığı muamele neyse onu gördüm. kısacası getir köpek muamelesi gördüm. eh, doğaldır diyelim buna.

    amerika'da cankurtaran olarak çalışırken ise yetki bendeydi, artistlik yapanı havuzdan kovabiliyordum, her saat başı 10 dakikalık mola alabiliyordum. bu molalarda havuzu tek başıma kendim kullanabiliyordum.
    garsonluk yaparken mola (?)'da yüz bakalım ne oluyor :))

    başlıkta daha önce de bahsedilmiş. work and travel yapan adamlar zaten üniversite öğrencisi, lise mezunu yani. burada da bulabileceği işler yine garsonluk, cankurtaranlık falan. "vasıfsız" işler.
    bunu amerika'da yapıyorsun. yeni insanlarla tanışıyorsun, ev arkadaşların oluyor. yeni kültürler tanıyorsun, ingilizcen iyiyse özellikle inanılmaz etkileşime geçiyorsun insanlarla, onlara kendi kültürünü öğretiyorsun.
    ssn almak için sabah gidip sıra bekliyorsun. walmart'a gidip ucuz ve boktan olmayan malları seçmek için karış karış dolaşıyorsun.
    subway'e gidip sandviç yaptırıp işe yetişmeye koşturuyorsun.
    akşam eve geliyorsun ev arkadaşların çay hazırlamış oluyor onlarla oturup muhabbet ediyorsun, şirket içi dedikodu yapıyorsun.
    yani orada bir hayatın oluyor 4 aylığına. alışıyorsun oraya. anlatabiliyor muyum?

    gelelim travel kısmına

    çalışırken bokunu çıkarmayıp para biriktirdiysen travel'da çok rahat 4 şehir gezersin.
    lale arkadaş bunun sadece new york'tan ibaret olduğunu söylemiş.
    ben san fransisco, new york, dc (amerikaya gittim diisi diyorum götüm kalktı çünkü lale reis) ve philadelphia'ya gittim. virgina'ya falan da gittim de orasını saymıyorum küçücük yer zaten.

    şimdi sözüm sana lale reis, sen orada bir sikim bilmeden ahkam keseceğine şu programa bir katıl, ha katılıp da bunu yazıyorsan senin vizyonunu sikeyim ben.

    ben new york jfk'den bindim, indiğimde darbe girişimi geçirmiş bir çomaristan vardı karşımda. dedim ki kendi kendime, hay yollarımı sikeyim ne diye geldim buraya. evet, götüm kalktı 4 ay orada kalınca. evet, türkiye'de de "köle" gibi çalıştım amerika'da da "köle" gibi çalıştım ve anladım ki lale reis, oranın köleleri, buradaki köleleri köle yapar kendine aq. yaşam kalitesi farkı tam olarak bu düzeyde işte.

    amerika özlenir, amerikayı özleyenin değil özlemeyenin götü kalkmıştır. kendini ingiltere prensi falan sanıyordur. sen kimsin de amerikayı özlemiyorsun ulan lale.

    özledim ulan. çok özledim.
  • 3 ay 21 günlük maceranın ardından bitirdiğim, buram buram kapitalizm kokan kültürel ağır işçi değişim programı. neden böyle tanımladım derseniz, size amerikalılara yaptıramadıkları işi asgari maaşın biraz üstüne affedersiniz ama köpek gibi çalıştırarak yaptırıyorlar. evet ciddi anlamda amerikalılara yaptıramıyorlar çünkü halk o işin o maaştan daha fazlasını hak ettiğini biliyor ve bir de aşırı tembeller orası ayrı konu. ben bir waterparkta cankurtaran olarak 3 ay 10 gün çalıştım. en sevmediğim kişilik özelliklerimdendir ki, neredeyse hiçbir kurala uymadım. haliyle bir kere işten uzaklaştırıldım, bir kere de kovulmanın eşiğinden döndüm. (manager acıyıp işine devam et zaten 15 günün kalmış dedi) hayatımda ilk defa yorgunluktan uykumda bacağıma kramp girdi, yataktan nasıl sıçradığımı ve o anki acıyı bir ben biliyorum. topuklarım ve dizlerim artık ağrıma aşamasını geçmiş, acımaya başlamıştı. acıdan ağlama derecesine gelmiştim. beni yollayan sponsor firmaya neler neler yazmadım... her gün sabah işe küfür ede ede gittim. yeri geldi yüzlerine bağıra bağıra küfür ettim. huniyi takıp dolaşacaktım neredeyse. neyse bu kadar yeter işte bunlar en çok yoran, bezdiren ve yeter artık dedirten yanlarıydı, az çok anlamışsınızdır. yoksa sayfalar dolusu isyan edebilirim buraya.

    işte gelelim en can alıcı soruya: o kadar sövdün durdun, pişmansındır herhalde?
    - kesinlikle hayır. hatta seneye tekrar gitmenin planlarını yapıyorum.

    çünkü şimdiye kadar geçirdiğim en güzel yazı orada yaşadım. tüm wat öğrencilerinin kaldığı housingte kaldığımız için her gece birden fazla odada parti, her gece bir yerlerde olaylar, 7/24 zaman fark etmeksizin konuşabileceğiniz arkadaşlarınız, yeni kültürler öğrenebileceğiniz dünyanın her yerinden kamyon dolusu arkadaşınız oluyor. özellikle de benim gibi ilk yurt dışı deneyiminiz ise türkiye'de nasıl bir baskı altında yaşadığımızı, toplumun ve medyanın bizi nasıl yönlendirdiğini, duygularını açıkça ifade etmenin aslında ne kadar da kolay bir şey olduğu, insanları hatalarında yargılamak değil de yardım etmek gerektiğini... ve bunların hepsini o "yurt dışına çıkınca ufku genişliyor insanın" diyenlerden değil de bizzat yaşayarak öğrenmenin tatlı şaşkınlığı insanı çok değiştiriyor.

    konuyu da çok da uzatma gereği yok aslında. demem o ki fırsatınız varsa gidin. gidin ve chicago'da riverwalk'ta bir şampanya için, skydeck'ten şehri izleyin, los angeles'ta gtav anılarınızdan yön bulun, hollywood walk of fame'de ünlü kovalayın, hollywood sign için iki saat güneşin altında dağa tırmanın, universal studios'a gitmeden sakın ama sakın dönmeyin, tema parkı nasıl olur görün, santa monica'da okyanusa girmeye çalışıp soğuktan giremeyin ama plajın uzunluğuna ve temizliğine hayran kalın, sanırım adam öldürmek dışında her şeyin serbest olduğu las vegas'ta oceans eleven'dan çıkmış edasıyla bellagio'da poker masasına oturup o duyguyu tadın, bir taraflarınızı yırtıp kazandığınız o dolarcıkların avcunuzun içinden uçuşunu tadın, sadece kart görmek için yüz binlerce dolar koyan dayıları ağzınızı açık izleyin, şehrin rahatlığına yok artık ... deyin, central park'ta şehrin ortasında o park nasıl avmye dönüşmeden kaldı hayret edin, empire state'in balon olduğunu hatta navigasyon falan olmasa yanından geçerken fark edemeyeceğinizi görün, brooklyn bridge'de klasik pozları verin, times meydanının reklam panosundan ibaret olduğunu görün falan filan... gidin görün gezin gelin. mümkünse gelmeyin.
  • hayatımda verdiğim en büyük karar oldu bu programa katılmak. 2017 mayıs sonundaki benle 2017 ekim başındaki ben arasında dağlar kadar fark var. yardım isteyenlere yardımcı olabilirim.
hesabın var mı? giriş yap