• "aşık hiç yalnız kalır mı hafız? yâr çıksa kapıdan, hasreti gelir."
    serdar tuncer
  • hayat beni yanıltmazsa bundan sonra ben de ölene kadar yaşayacağım durum. bazen birinin ölmesine mi daha çok üzülüyorsunuz yoksa onsuz bir hayat geçirmek zorunda kalacağınız için kendinize mi, karışıyor.

    böyle olmaması gerekiyordu. mantıksız. ama sikeyim ne mantıklı ki zaten.
  • annemin bel fıtığı var, çok uzun yıllardır. ben çocukken ikide bir tutulur günlerce yatak döşek yatardı. o yatarken evin bütün işi ile ben ilgilenirdim. okuldan gelince yemek yapar, süpürür silerdim. derslerimi sonra yapardım. yaşım 12, bir gün öğretmenim ellerine ne oldu demişti. mevsim kış, annem bazen öyle 10 gün filan yatardı, kim bilir kaç gündür bulaşık yıkamaktan ellerim çatlamış, çocuk aklı bir şey sürmek de bilmiyorum ki. nedense utanıp bir şey diyemedim. bulaşık yıkıyorum desem böyle bir fakir edebiyatı olacak gibi geldi. serde gurur da var tabii. neyse bundan çok daha kötüsünü gören var, acıyın diye anlatmıyorum, çok büyük bir olay değil. asıl geleceğim konu şu : 37 yaşındayım, ben de anne oldum, ben de bel fıtığı oldum. bugün ilk kez belim tutulacak gibi oldu. anne benim belim tutuluyor, kötü oluyorum dedim. o saate kadar torunu istiyor diye bizde kalmaya karar vermiş olan annem öyle bir ışık hızıyla hazırlanıp kaçtı ki, uğruna bizde kalacağı torununa hoşçakal demeyi bile unuttu. heh işte o an hayatımda hiç hissetmediğim kadar yalnız hissettim kendimi.
    ben kendi kızıma bu yalnızlığı yaşatmayacağım, sözüm olsun, yazayım buraya.
    anne, elleri çatlak içindeki o 12 yaşındaki kız şu kadarcık hakkı varsa sana onu helal etmiyor, haberin olsun.
  • boğazda bir yumru ile gerçekleşen.
  • görüş mesafende senden başkasının olmaması ile alakalı bir durum değildir.

    bazen ebedi bir hismiş gibi ağırlığı çökerken bazen çöldeki kum tanesi kadar ufak bir şey bunun böyle olmadığının farkına varmanı sağlar.

    yanılma payın hep var.
  • eninde sonunda herkes yalnız olduğundan, arada sus pusu silip fark etmenin tuhaf olmayacağı haldir.
  • ne ait ne dahil olabilmektir.

    "i am nobody's no one."
  • koca şehirde 5. seneniz olmasına rağmen tek başınıza olduğunuzu fark ettiğiniz durumdur.
    arkadaşlık ilişkilerinizi zaten bir türlü oturtamamışken, sürekli kazık yediğinizi fark etmeye başladığınızda bu hissi en içten hissediyorsunuz. hele bir de en yakınım, canım dediğiniz insandan en ufak şeylerde size tepkisinin ne kadar büyük olduğunu gördüğünüzde iyice çaresizleşiyorsunuz.
  • jehan barbur dinlettiren durumdur.
  • daha beteri de var elbet,
    yapa-yalnız olduğunu hissetmek.

    hayat bizi kırmıyor,
    dünyaya kızmıyorum da;

    dünya üzerinde yaşayan insanlarla sorunumuz oluyor işte bazen.
    nedendir bilmem,
    kırıyorlar,
    kırılıyoruz.

    bazı insanlar kolay telafi ediyor,
    kolayca affediyor,
    olmamış varsayıyor kırgınlıklarını,

    ama bazılar da işte,
    benim gibi,
    bizim gibi hazım zorluğu yaşıyorlar.

    bir çırpıda siliyoruz insanları.

    birinci,
    ikinci,
    o, şu bu derken,
    bir de bakıyoruz;
    sile sile silinecek insan kalmıyor hayatlarımızda.

    yalnızlığımı en çok ne zaman hissediyorum biliyormusunuz?
    her arayın işi düştüğünde.

    yani "merhaba"ların, "nasılsın"ların azalıp tamamen bittiği,
    telefonun ve whatsapp gibi uygulamaların sadece bir işi düşen insanlarca kullanıldığı anlar.

    belki ben de,
    belki biz de,
    diğerleri gibi bu kadar insanı hayatımızdan bir çırpıda silip harcamayabilirdik.
    ama olmadı;
    yapamadık.

    yalnızlık elbette kötü şey ancak;
    alışıyor insan bir süre sonra buna da.

    asıl kötüsü;
    insanın kendini yalnız, yapa-yalnız hissetmesi.
    o his yok mu o his;
    bu daha beter bir şey.
hesabın var mı? giriş yap