• üniversite son sınıftayım, mezuniyete 5 ay kalmış. ameliyat gününü stajlara denk gelmesin diye dönem arasına aldım, hem dedim arkadaşlarım gelir refakatçi olur, hem de ikinci dönem daha sağlıklı olurum.

    neyse geldi ameliyat günü, gittim hastaneye, yatış yapılacak, yaptırdım neyse, refakatçi olmasını söylediğim arkadaşa mesaj attım nerdesin ben yatış yaptırdım diye, ya kusura bakma kanka ben onu unutmuşum dedi. bi' şey diyemedim tabi zaten az sonra da hasta bakıcı ameliyata gidiyoruz dedi, kimse yok mu yanınızda dedi, dedim gelmediler.

    anesteziye girdik, doktor sohbet ediyor hangi fakültedensin falan, dedim dişteyim, oo bizden o zaman sana başka bi şey yapalım uçuralım seni dedi, 3 saat sonunda odada uyandım, hemşire geldi, kimse yok mu dedi, yine aklıma geldi, yok dedim, doktor geldi, kimse yok mu dedi, yok dedim.

    sonra beni vip odaya aldılar, bölüm başkanı yanındaki vizit heyetiyle geldi, sohbet ettiler, 30 dk boyunca benimle ilgilendiler, herhalde diğer doktor hocalarına söylemiş.

    ondan sonra zaten kendi kendime yetmeyi öğrendim. kimseye minnet eylemeden yaşadım.
  • naz yapacak kimseleri olmadığından eften püften hasta olmazlar. rahatsız olduklarında kendi kendilerine idare etmeyi bilirler. duruma sitem etseler de en azından bu durumda kimseye bir şey açıklamak zorunda değillerdir. yalnızlıktan korkmayın. sizi "hasta edenler" daha tehlikelidir sosyal hayatta.
  • kimse bakmıyor maalesef.

    geçenlerde çok fena hasta oldum ve 2 gece hastanede yattım. şansım varmış ki acil servise giderken lazım olan her şeyi yanıma almışım o haldeyken bile. ve gene şansım varmış ki yattığım odanın içinde 24 saat boyunca bir hemşire bulunuyordu. bu sayede tek başıma idare edebildim. her ne kadar evden temiz kıyafet falan getirtemesem de...

    hakikaten yalnızlığın en derin hissedildiği anlar hastalık zamanları oluyor. "emergency contact" sorduklarında bile kimi söylesem diye düşündüm epey. her ne kadar yaşadığım şehirde türk arkadaşlarım olsa bu farklı bir durum.

    böyle zamanlarda, insan hayattaki tercihlerini sorguluyor biraz. örneğin, belki biraz da kibir sebebiyle, bazen bir şekilde insanları beğenmiyor ve yalnızlığı tercih ediyoruz. tabii ki bir insanla hayatı paylaşmak çok katmanlı bir şey olduğu için yalnızlığın sebebi sadece kibir veya daha iyisini aramak da değil. ama bu gibi hastalık durumlarında, belki de hayattan ve insanlardan beklentiyi düşürmek gerektiği üzerine ciddi ciddi düşünüyor insan. bir de yaşlılık döneminde daha ciddi hastalıklarla uğraşmak durumu var ki üzerine düşündüğümde huzurum kaçıyor.

    örneğin, annem bir süredir kanserle mücadele ediyor. her ne kadar babam uzun yıllar önce rahmetli olsa da eğer çocukları olmasaydı maddi ve manevi olarak nasıl baş ederdi bu amansız hastalıkla, bilmiyorum.

    hayat bazen o kadar karmaşık geliyor ki insanın acizliğini hissetmemesi mümkün değil.
  • yatağa girip ölmeyi bekliyorum. iyileşirsem çıkıp devam ediyorum.
  • yeterince yalnız bir insan ne zaman hasta olacağına bile karar verebilir.
  • cevabı kişinin kendisi olan sorunsaldır. mutfağa kadar yerlerde sürünerek çorba yapmaya gittiğim zamanlar geldi aklıma. normalde odadan mutfağa gitme süresi 7-8 saniye gibi bir süredir. hasta olduğum o gün mutfağa gitmem 5 dakika falan sürmüştü. mağusa limanı şarkısını mırıldanıyordum en son.

    yalnız yaşayan biriyseniz sağlığınıza daha da dikkat etmek zorundasınız. çünkü bilirsiniz ki hasta olursanız boku yediğinizin resmidir.

    edit: mağosa yazmıştım, mağusa olarak düzeltildi.
  • elimizde çok iyi bir koz var; hasta olmamak

    ben mesela hasta olmuyorum o yüzden ihtiyaç kalmıyor
  • yalnızlığa alıştıysan kendi kendine iyileşiyorsun. çok dramatik.
  • hastalıktan kasıt grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklar ise; kendi kendimize iyileşiyoruz. mesela ben domuz gribini yalnız atlattım. doktora, ordan eczaneye, sonra da yanı başımda terleyince değiştirmek için pijama, su, ilaç ve iki kediyle yatağa. acıkınca yemek sepetinden bol acılı herhangi bir çorba, acılı ekşili uzakdoğu mutfağı, tavuk suyuna şehriye veya et suyuna mercimek tercih ediyorum.

    bir keresinde bel fıtığı sebebiyle kitlenip kalmıştım, o kitlenmeyi de; ağlayarak kendimi 4. kattaki merdivenlerden aşağı yuvarlayıp, acilde kas gevşetici yaptırarak açmıştım.

    bir keresinde de sakarlığımdan avucumun içine meyve bıçağı sağlayıp, bıçağı çeksem kan çok çıkar mı diyip bıçağı bir türlü çekmeye cesaret edemeyip, bayılacak kadar içimin çekilmişliği var. sonrası yine hastane.

    böyle böyle idare ediyoruz işte.

    ben de isterim hayatım acıdı mı diyip avucumu öpeni ya da kucaklayıp hastaneye götüreni, grip olunca hiçbir şey yapmasa bile arada ateşime bakıp, saçımı okşayanı... ama bi de şöyle düşünün ya beter ol diyen olursa, daha beter ol, sana bi
    şey olmaz domuz gibisin vb.

    kendi kendimize iyileşiyoruz.
  • yillar once karadeniz'in kucuk bir ilcesinden memleketim olan nevsehir'e dogru aracimla yolculuga baslarim. hava buz gibi eksi bes vardir.

    yolda giderken bir anda bacaklarim uyusmaya baslar. gece 11 gibi, susehri yada zara'da kendimi bir hastaneye atarim.

    bacaklarim uyustugu icin arac surebilmem mumkun degildir. yalniz zorda olsa yurumede problem yasamam.

    acildeki doktor kas gevsetici igne ve krem yazar. ertesi gun poliklinige gelip randevu almami soyler.

    durumumu anlatinca da acilde bir yatak ayarlar bana. zaten alti yatagi bulunan acilde uc yatak doludur.

    aksi gibi birde gece trafik kazasi oldugu icin sedyelerde bile hastalar yatmaya baslar. hemsirenin ricasi ile tuvalete gittim bir an beni yataktan kaldirip sedyeye yatirmayi teklif ederler. rahat edemem.

    aracima gecerim. rahmetlik anneme goturdugum cift kisilik battaniyeme kendimi durum yaparak, iki bina arasina park ettigim aracta sabah etmeye calisirim.

    yalnizlik, aclik, yorgunluk bir aradadir.

    neyse uzatmayayim. sabah olur ve ellerim cebimde corba icecegim bir yer aramaya baslarim. bacaklarimin agrisi gecmistir ve artik aracimla yola devam edebilirim.

    bir evin onunden gecerken bir annenin oglunu dovdugunu gorurum.

    hic bir anne evladina oyle vurmamali!

    umursamadan yurumeye calissamda aklim cocukta kalir. arkamdan annesi olacak kadinin sozlerini duyarim "yarin babana soyleyecegim seni yetistirme yurduna yatiracak!"

    arkami donerim. soguk havada kazaginin koluna gozundeki yaslari silen cocukla goz goze gelirim. cocuk kafasini cevirir.

    bir an once oradan uzaklasmak isterim.

    sonradan yalniz kalmak hastalanmak falan mesele degilde, hayata yalniz baslamak buyuk problem.
hesabın var mı? giriş yap