• basörtüsünü cikarmark isterken baski gören kandinlarin dayanisma platformu.

    platformun editörünün verdigi röportajdan bir kesit.

    "ben 13-14 yaşlarında kendimi çok yalnız ve mutsuz hissederken, benden başka bu durumda olan tek bir kişinin bile olmadığını düşünürken eğer böyle bir platformu görseydim, bana doğrudan bir fayda sağlayacak olmasaydı bile ruhsal olarak beni çok daha ileri bir noktaya taşırdı"

    eger bu siteyi takip ediyorsaniz, o onlarca hikayeyi okuyup üstünüze bir agirlik çöktügünü hissediyorsaniz, belki biraz yardimci olabilirsiniz.

    bu platforma yazan kimi kadinlar basörtülerini cikardiklari icin zor durumda kalabiliyorlar. aileleri ekonomik destegi komple kesmis olabiliyor. burs verme imkani olan, ya da burs verebilecek kisi veya kurumlar taniyorsaniz suraya bir göz atin:

    https://www.yalnizyurumeyeceksin.com/burs/

    bu platform eksisözlük muhafazakar kesim tarafindan anti-islam bir site olarak gözükse de, kanimca tek amaçlari baskici bir cevrede bunalan insanlarin sesi olmak. bu baski her tip çevreden gelebelir tabii. herhalde bunu düsünerek, sitede serbest kürsü diye bir kategori açmislar. mesela bu islam'i ailesi yüzünden istedigi gibi yasayamayan bir kizin hikayesi.
    basta ekledigim röportajda da, sitenin editörü bu konuya deginiyor:

    "sanırım şu anlaşılmıyor; kadınların bir şeyle mücadele etmeleri için tek bir hikaye veya ortak bir hikaye olmak zorunda değil. tarih boyunca pek çok hikaye ve mücadele oldu, bu da onlardan biri. bizim verdiğimiz bu mücadele de diğer mücadeleleri, yani mesela başörtüsü yasakları olduğu dönemdeki verilen mücadeleyi değersiz kılmıyor. "
  • içine doğduğu hayatı kabul etmeyip kendi hikayesini kendi yazan tüm kadınları başta kendim olmak üzere bu başlık altında selamlıyorum. düşünen kadınlara ilham olması dileğiyle.
  • “projedir efenim geçiniz...” diye bilmiş bilmiş bok atılmaya çalışılan oluşum.

    hahahahha e zaten proje tabii ki, ne zannediyordunuz kardeşim? hani farklı farklı yerlerdeki insanların birbirlerinden habersizce beyinlerinden kendi imkanlarıyla internete filan bağlanıp, site kurup, düşünce gücüyle akıllarındakini yazıya döküp, bunları twitter’da filan paylaşcak halleri yok ya? proje tabii ki, oturmuşlar, düşünmüşler, site filan kurmuşlar, ilan vermişler, gelen yazıları edit’lemişler...

    ha sizin beyniniz amariga israyilin memleketin -maaaaazallah- dinini imanını kültürünü geleneğini göreneğini bozmak için sabah akşam oturup ”projeler” ürettiğini söyleyen komplo teorilerini dinleye dinleye süngere dönmüşse bilemem... allah kurtarsın öyleyse, makinayı şöyle bi rektifiye ettirin iyisi mi siz... hani memlekette her şey güllük gülistanlık ve asla ve asla ve asla ve asla kimse böööyle -aman allah korusun- terbiyesizlik, gelenek görenek sallamama, ana baba tanımama, -hatta çok ama çok afedersiniz ama söylemek zorundayım- ateyizlik filan yapmaya teşne değil ama hep bu dış mihraklı projeler filan işte, di mi?

    abi bu arada proje yapmanın neresi kötü ya hahahahhaha halen gülüyorum
  • tesaduf eseri denk geldigim ve paylasilan hikayeleri okudukca iyi ki bulmusum dedigim websitesi. bir kere daha anladim insanlari yargilamak cok kolay ama iclerinde neler donuyor hic bir fikrimiz yok.
  • internet sitelerine girdiğimde okuduğum hikayeler beni gerçekten derinden etkiledi. kadın olmak harbiden zor bu ülkede.
  • kendilerini direkt olarak attıkları ilk tweet ile tanımlıyorum.

    ''merhaba. bu twitter hesabı hayatlarının herhangi bir kısmında başörtüsü takmış, başörtüsünü çıkarmış ya da henüz bunun için mücadele eden kadınların hikayelerini paylaşıp birbiriyle dayanışacağı bir platforma aittir.''

    twitter'da kadınların başörtüsüyle ilgili sorunlarının anonim olarak paylaşıldığı hesaptır. toplumun göz ardı ettiği büyük bir soruna parmak basmaktadır. umarım kısa zamanda sesini daha çok duyurabilecek duruma gelir.

    https://twitter.com/yalniz_yurume
  • nefis, çok önemli bir iş yapan hesap.

    türbanın nasıl zorla takıldığının (en azından bazı kişiler için), nasıl bir aile ve toplum baskısı altında kabul edildiğinin kanıtlarını yayınlıyorlar her gün.

    bugünkü hikaye şu şekilde:

    dişiliğim ve bedenimle barışmak daha yeni başarabildiğim bir şey.

    çok çok uzun yazdığımın farkındayım ama yayınlarsanız cidden sevinirim. kendi yazdığım yazıyı bile bir kez olsun geri dönüp okuyacak cesaretim yok; ama bu sitede “başarısızlığın” hikayeleri de olsun istiyorum çünkü tek çaresiz hisseden insan ben değilim, biliyorum.

    aslında bu yazıyı özgürleştikten sonra yazmayı planlıyordum ama şu anki tutsak halimle de içimden geçenleri yazmak istedim. umarım özgürleşme fırsatı bulur ve hikayemin devamını paylaşabilirim.

    ben çok tutucu bir ailede doğdum. aileyle kalsaydı iyiydi; üzerimde baskı kuran sadece anne babam olsaydı durum daha farklı olabilirdi belki ama işin ucunda amcalar, yengeler, babaanne falan olunca karşında birbirinden beslenen, birbirini dolduruşa getiren ve birbirine göre hareket eden bir insan sürüsü buluyorsun. sülalenin diğer “kız” fertlerine göre en iyi durumda olan kendi hikayemi anlatacağım, varın benden kötüsünü yaşayanı siz tahmin edin.

    benim tek bir halam var, ailenin en küçüğü kendisi. abileri okumadığı için kendisi okula gönderilmemiş. halam okula gitmediği için ondan dört yaş küçük kuzenim, halan okumadı seni de okutmayız, denerek, ondan sonraki iki kuzenim de, halan ve ablan okumadı sizi mi okutacağız, denerek okutulmamışlar. dedim ya, birbirine göre hareket eden insan sürüsü… amcalar burada başrolü oynamışlar biraz; sonucu resmen zincirli kaza. sülalede okuyan ilk kız çocuğuyum. aslına bakarsanız oğlanlar da okutulmamış ama tek farkla; kendileri istemedikleri için. kızlar ise iyi notları, okumaya hevesleri olmasına rağmen okutulmamış ve ortaokuldan sonra hepsinin okulla ilişikleri kesilmiş.

    benim hikayem burada başlıyor:

    ben günün birinde kapanacağımı bilerek büyüdüm, bu benim içimi daraltıyordu daha küçükken. sülalemizde her ailede bir kız çocuğu vardı, gerisi erkekti, benim yaşıtlarım da erkekti. yaşıtım olan kuzenlerimle oynarken: “sen kızsın, oğlanların arasında ne işin var, hemen ablanın (benden altı yaş büyük kuzenim) yanına git” dediklerini hatırlıyorum bana birilerinin. o zamanlar bu kız-erkek ayrımını sorgulamaya başlamıştım; kadınların karınca gibi sürekli bir şey yapmaları, erkeklerinse kadınların hizmetini beklemesi bana hiç mantıklı gelmemişti. bunun dışında bir aile tarzının var olmayacağı inancı da vardı aklımda. okula başladıktan ve yeni bir yere taşındıktan sonra farklı insanların olduğunu görmüştüm. büyüyünce başını kapatmayacak insanların varlığı beni aşırı derecede şaşırtmıştı mesela.

    bu sırada büyüyordum ve babamın şaka adı altında: “kızlar okumaz, ben seni okutmayacağım” laflarıyla korkup ağladığım zamanlar oldu. akıbetimin diğer kızlar gibi olmasından, okutulmamaktan, evde görücü bekleyip ev işi ve el işi yapmak dışında başka bir şey yapmayan biri olmaktan o zamanlarda da çok korkmuştum. normalde istemediğim bir şeydi zaten, üstüne bir de başka hayatlar yaşayan insanlar görmüştüm, tv’de de görüyordum ama gerçek hayatta görmek bambaşka bir şey. böyle bir hayata mahkum olmak istemiyordum elbette. bu sırada sürekli, sen kızsın, diyerek bastırıldığımdan dolayı kendimi ispatlama çabasına girdim; bunu erkekleşerek yaptım. gücümü göstermek için sınıftaki oğlanlara şiddet uyguluyordum, erkek gibi davranıyor ve giyiniyordum. ancak yıllar sonra bu davranışımın aslında ispat çabası olduğunu anladım. keşke erkek olsaydım, diyordum oysa ben kız olmaktan memnundum ki, sadece erkeklerin hakkına sahip olmak istemiştim. kendi dişiliğim ve bedenimle barışmak da daha yeni yeni başarabildiğim bir şey.

    6. veya 7. sınıftaydım; amcam bana artık “büyüdüğümü” ve aile toplantılarında başımı kapatmam gerektiğini söyledi. oysa büyüdüysem bu kararı verecek kişi ben olmalıyım değil mi? ama hayır, öyle olmadı. itiraz etmeden kapandım. sadece onların yanında kapalıydım başta. ortaokulu bitirdiğim günün ertesi bu sefer babam bana temelli kapanmamı söyledi, ben de kapandım. itiraz etmedim, diyorum çünkü itiraz etme gibi bir hakkım olduğunu düşünmüyordum ve ben bu gerçekle büyümüştüm, aksinin olabileceği ihtimali aklımın ucundan geçmemişti.

    liseye geçtim. en büyük şansım olduğunu söyleyebilirim bunun. abilerim okumuş ve nispeten açık görüşlü insanlardı, o zamanlar lise zorunlu diye bir söylenti de çıkmıştı ve ben okuyabilmiştim. şaşırdığım tek şey şu; ailem beni karma bir okula göndermişti. evimizden beş dakika uzaklıkta olmasının etkisi vardı tabii. lisenin ilk yılı dinimi sorgulamaya başladım; küçükken de bana mantıklı gelmeyen tarafları vardı ama çocuk halimle cehennemde yanma korkusundan dile getiremiyordum. 9. sınıfın sonunda inanmayı bıraktım. inanmayı bıraktım deyince bir çırpıda olan bir şeymiş gibi geliyor kulağa ama hayır, öyle değildi. benim ciddi şekilde intihar etmeyi ilk defa düşündüğüm bir süreçti. çünkü eğer dinden çıkarsam sonsuza kadar cehennemde yanmaktan korkuyordum. ama diğer yandan mantığım da bunu kabul etmiyordu. sözel olarak itiraf edememiştim, bu yüzden, tam olarak inanmayı bırakmadım, şimdi intihar edersem cehenneme giderim, günahımın cezasını çekerim ama en sonunda yine cennete girebilirim, diyordum. şu an anlatırken, hele bir de bu tabirleri kullanırken gülüyorum ama o zamanlar intihara meyilli halimle baya acınasıydım. inanmayı neredeyse bırakmışken islam’ı tam anlamıyla öğrenmem gerektiğini düşündüm. hem ailemden uzaklaşmak hem de islam’ı her şeyiyle öğrenmek adına yatılı kursa göndermeleri için ısrar ettim aileme. gönderdiler; ikinci günün gecesi ağlayarak babamı çağırdım, üçüncü günün sabahı da kurstan ayrıldım. o yaz annem sürekli eziyet etmişti bana psikolojik olarak, kursu bıraktım diye. o yaz tatili artık kabullendim inanmadığımı. bir anlığına kendimi özgür hissetmiştim, ta ki islam ibadetlerine zorlandığım gerçeği yüzüme çarpana kadar; zaten istemediğim şey, benim için artık bir işkenceye dönüşmüştü. bu dönemde özgüvenim büyük hasar gördü, zaten yoktu da bu tuzu biberi oldu. dışarıdan dindar biri olarak görünüyordum, insanların beni böyle görüp yargılamalarını -kötü anlamdaki yargılama değil- istemiyordum. insanların benim müslüman olduğumu düşünmelerini istemiyordum. zaten görüşlerimi açıkladığımda -pek dilini tutamayan bir insanım- ortada bir tezatlık olduğu belli oluyordu, bu sefer de: “eee neden kapalısın o zaman?” soruları özgüvenime ket vuruyordu. bunu utanmadan söylemek de zamanımı aldı: “çünkü ailem böyle istedi” diyebilmek…

    şu an on dokuz yaşındayım, ikinci denememde, bu yıl üniversiteye yerleşeceğim. aslında geçen yıl ailemden kaçmak gibi bir hayale kapılmıştım, 15 yaşımdan beri liseyi bitirdiğim yaz ailemden kaçmayı planlıyordum zaten. lisenin son iki yılını da neredeyse bütün harçlığımı biriktirerek geçirdim. bir şekilde o paranın bir kısmı elimden gitti. vakit gelip çattığında da gerçekler yüzüme çarptı ve buna cesaret edemedim. sınava tekrar hazırlandım ve şu an inanamadığım bir şekilde onların olmadığı bir yere, başka bir şehre yerleşeceğim. bu da şaşırdığım başka bir nokta; geçen yıl izin vermemişlerdi çünkü. her ne kadar istemesem de maddi anlamda kendimi toparlayabilecek bir süreye ihtiyacım var. onlara maddi anlamda ihtiyacım olmadığı zaman da onlarla bağımı koparmayı planlıyorum. bu süre zarfında da istedikleri şekilde davranmaya devam etmeliyim tabii.

    bu hikayenin daha çok fazla teferruatı var ama bu kadarını anlatmayı uygun gördüm. umarım bir gün karşınıza özgür bir şekilde çıkma imkanı bulurum. umarım bir gün hepimiz kendimiz olma imkanı buluruz.

    kaynak: https://www.yalnizyurumeyeceksin.com/…igim-bir-sey/
  • hikayelere göz gezdirdiğim anda bile seve seve yanlarında olmak istediğim gruptur. kendi inandıkları uğruna bu şekilde mücadele edenleri seviyorum :)
  • you will never walk alone.
hesabın var mı? giriş yap