• bunu kabullendiğimden beri depresif günlerim neredeyse sıfıra indi. yalnızlığım da sosyal çevre olmaması değil de daha çok bir “eş” bulamama şeklinde. sorsan bulabilmek için gram çaba sarfediyor musun diye, hayır derim. o değil bunun için çaba sarf etmek de çok saçma ama neyse.

    uzun lafın kısası, her insan dünyada eşini bulacak diye bir şey yokmuş. ben bu konuda yalnız olduğumu kabul ettim ve artık üzülmüyorum. hayırlısı.
  • insan kabul etmese de kafasinda yalniz oldugunu; eve gidince ne yiyecegini saatler oncesinden du$unup tasarliyorsa, anahtari evde unutmuyorsa sabah i$e giderken, evde ses yapsin diye radyodan yardim almaya ali$tiysa, koymuyorsa artik hic calmayan telefon, evi toparlamanin anlami sadece kendine ait odayi toparlamaksa artik, yalnizligi soylem olarak kabullenip kabullenmemek pekte bi$i ifade etmeyecektir. yalnizlik modu coktan on olmu$tur.
  • ani çevre****değişiklikleri sonucu yalnız kalmak ve/veya yalnız hissetmek; yeni ortama alışmaya çalışırken yeni insanlarla tanısmak; aralarından yakın arkadaş, eş, dost çıkar mı diye bakınmak; olması gereken bu sosyal çalışmalar sonucunda gönül rahatlığıyla "aramaya inandim mamafih bulamadim" demek ve yalnızlığa alışmak şeklinde özetlenebilecek bir sürecin ardından varılan noktadır.

    bakteri kolonileri gibi öbeklenmiş insanlar arasında kalındığında bile elalemin
    eşini, dostunu, arkadaşını, sevgilisini kıskanıp krizlere girmek yerine "çok da tın" diyebilmektir.

    velhasıl; ambalajı kötüdür ancak içinde kendine güven ve etrafı sallamamanın verdiği huzur saklıdır.
  • ya paşa paşa olur zamanla, ya da kafana çakıla çakıla!..

    "duvarlar üstüme gelmiş, duramıyorum evimde. ne arabayı kullanacak gücüm var oysa, ne yapılması gerekeni yapacak cesaretim -onu bekliyorum, 1 saatliğine bile olsa bana kaçabilmesini. ancak o zaman becerebilirim-... evin 2 sokak ötesine park ediyorum. dizlerim tutmaz, ne yapacağımı bilmez haldeyim. kardeşimden ötem arıyor, aklı bende. "hadi bana gel diyor, beraber hallederiz. hem toparlarız seni, şu halde ne yapacaksın tek başına?". tek başına... tek...

    büyük şehirlerin laneti... o kadar uzağa gidemem o an, beynim bacaklarıma, kollarıma hükmünü geçiremiyor... evden kaçıp 200 metre uzağa gidebildim işte en fazla. taksiye atlasam cebimde kuruş yok... hem "o" kaçıp gelebilse vakti yolda telef olacak. telefonun iki ucunda çaresiz kalıyoruz.

    çok arabesk olacak ama şuymuş, şimdi geldi aklıma, cuk da oturdu;

    'gidecek yerim mi var?
    diyecek sözüm mü var?
    bunu eller anlamaz sana ihtiyacım var'

    o an radyoda bu şarkı çalıyor olsa, herhalde kurtuluşum da yokmuş...

    arabanın içinde anlamsızca bekliyorum... vakit ilerledi, bu saatten sonra gelmesi imkansıza yakın. ben kadın kısmının yüzkarasıyım zaten -o da ayrı kısımda incelenmeli- çağırmasını bilmiyorum, hatunca bir görme kaprisi sanıyor olmalı. arkadaşım "telefon melefon söyle artık ve yanında olsun" diyor... yapamıyorum...
    sadece biliyorum... biraz daha bekleyip döneceğim evime, ve tek başıma uyuyacağım günlerdir içinden çıkamadığım bilinmezin içinde... onunsa, haberi bile olmayacak saçma sapan günlük dertlerinin içinde...

    tarih... tam bir ay önce..."
  • sevilmedigini kabullenmek ten daha az mesai isteyen bir kabullenmedir.
  • yalnızlık içsel bir şey, bir his, başkalarının varlığıyla, sevenlerle sevilenlerle ilgisi olmayan bir ruh hali; tohumları küçük yaşlarda atılır; bu yüzden yazgıdır yalnızlık. yine bu yüzden yalnızlığa alışılmaz, alışılıyorsa da hatırlanmayan zamanlara ait olmalı, fakat tek başınalığa alışılır belki. ve aslında tek başınalığa da alışmaktan çok katlanılır.

    "yalnızlık insanlığa en yakın haldir. insanın en yalnız olduğu an, en insan olduğu andır. çünkü insan en çok yalnızken özlemekte, yalnızken korkmakta, yalnızken sevmektedir. insan en çok yalnızken kendidir."*

    yalnız ve yalnızlık simbiyotik bir beraberliktir ya da yanlış ekilmiş, bu yüzden birbirine dolanmış iki sarmaşık..
    tamamlarken eksik bırakan, mutlu ederken düşündüren bazen de hüzünlendiren, onsuz olmanın seçenek olmadığı bir denklem.
    "yalnızlık, bilincinde olmaktır. başınızı yastığa koyduğunuzda değil, her sabah gözünüzü açtığınızda yaşadığınızdır. güzel bir haberi paylaşmak için annenizi arayamama halinin kendisidir. ağırdır. babanın sesinden mahrumiyet, kardeşin sıcaklığından azade olmaktır. acıtır." *

    eh, bazen acıtabilir ama bu kadar dramatik, öyle sanıldığı gibi acınası değildir. yalnızlık bir yaşam biçimi; kitabı, kullanım kılavuzu yok. zannımca her yalnız yalnızlığını kendince yaşıyordur; tahminen, kendisiyle olan hesaplarını kapatmış, barış anlaşması imzalamış, iç sesine katlanabilen hatta mutlu olabilen insanlara has bir yaşam biçimi. çünkü böyle değilse, yalnızlık duygusu patolojik boyuta geçerek, cehenneme dönüşebilir.
    yalnızlar için "asosyal" deniyor. sosyal olamadıkları için değil, sosyal olmayı istemedikleri için öyleler.
    ne diyordu adonis, "birey sonsuzluktan oluşan bir yalnızlıktır
    topluluksa yalnızlıktan oluşan bir sonsuzluk.".
  • önceleri, kabullenmenin imkansız, daha da kötüsü yalnızlığın da geçici olduğunu düşünürsün..
    zaman geçer..geçer, geçer, geçer..
    önceleri her dakikanın "yeni" bir şey getireceğini, "bu"nun asla sonsuza kadar sürmeyeceğini düşünürsün..
    zaman geçer..geçer, geçer, geçer..
    sonra pes edersin bir yerde..kendine "kendinden" bir dünya kurarsın..hoşuna da gitmeye başlar aslında..

    ne zaman ki, eskiden çalsa diye gözünün içine baktığın telefon ya da kapı zilinden ses gelmesi, kendine kurduğun ve içinde huzurlu olduğun o dünyaya, kontrolün haricinde bir "şey"lerin girmeye çalışmasının simgesi haline gelir, o zaman tehlikeli olur işte..
  • insanın, yalnızlığı iyileşmek zorunda olunan bir hastalık olarak görmekten vazgeçtiği andır. bazı insanların da hayatta yalnız olabileceği fikrine aklı yatmıştır artık. bununla mücadele etmekten yorulmuştur. sırf yalnız olmamak için içine sinmeyecek insanlarla bir arada olmaktan vazgeçmiştir. aklının bir kısmının sürekli bu düşünceye hapsolmasından bıkmış, üstesinden gelmese bile ardında bırakmıştır.

    yalnızlık kelimesi insanlara da ithaf edilir. yalnız insanlar hep olmuştur ve hep olacaktır. insan kendisinin de bunlardan biri olabileceğini kabullendiğinde, rol yapmayı bırakır, inanmadığı herhangi bir fikri savunmayı bırakır, hoşlanmadığı herhangi bir eylemi yapmayı bırakır, cumartesi akşamı sırf yapmak zorunda hissettiği için dışarı çıkmayı bırakır. yalnızlıktan kaçmasına yardım ettiğini düşünerek sarıldığı herkesi, herşeyi bırakır. artık istediği gibi görünür, istediği gibi konuşur, düşündüğünü söyler ve insanların düşüncelerini umursamak zorunda olmadığını bilir.

    yalnızlığı kabullenen insanlar özgür insanlardır. sahip olmadıkları bir çok şeye karşın, bu ayrıcalık onlarındır. beklentileri arkasında bıraktığında oluşan boşluğu hüzünlü bir özgürlükle doldurur..

    doğaya aykırı bir eylemdir bu. topluluklar halinde yaşaması için yaratılmış bir yaratığın, o topluluğun bir parçası olmaya çalışmaktan vazgeçmesi insanın tüm sistemine aykırıdır. varlık sebeplerinden bir tanesini terk etmiş insan paylaşmak ihtiyacından kurtarır kendisini. tüm motivasyonunu paylaşmaktan alan insanların arasında, kendisine yeni bir motivasyon bulmak zorundadır. çünkü artık yapacağı hiçbir şeyi, paylaşmak , anlatmak için yapmayacağını da kabullenmiştir. en zor kısmı da burasıdır. insan pek az şeyi anlatmak istemeden yapar, kendine saklar.

    yalnızlığı kabullenmiş insan, tüm hayatını kendisine saklar.
  • şu sıralarda iyiden iyiye uygulamayı düşünmeye başladığım eylem.

    yaş 34 e yol almakta.. kendime uygun bir kadın bulma ihtimalim gerçekten çok düşük gözüküyor, matematiksel olasılıklarla bile ölçüldüğünde. tek istediğim yanımda bir hayat arkadaşı idi, 3 de oğul. henüz doğmamış oğullarımdan da vazgeçmek zorundayım gibi gözüküyor. ne gerek var ki bu zavallı dünyaya sınanmak için getireceğim ekstra üç adet cana. kahrolsun bu içgüdüler.. belki onlar rablerinin istediğini, benim yapamadığımı yaparlardı?
  • özel biri olmadığının fark edildiği anların hangi sıklıkta tecrübe edildiğiyle alakalıdır bazen.
hesabın var mı? giriş yap