• yaklaşık 5 aydır yalnız yaşıyorum, başta çok korkmuştum, baş edemem sanmıştım ama zor yanları olduğu kadar harika taraflarının da olduğunu görüp, bi de belki de sadece çaresizlikten kabullenip alıştım yalnızlığa.
    şikayet etmez oldum zaman içinde.
    ama bazı anlar var ki sanki hiç yalnız kalmamışsın gibi..

    annem geldi 2-3 gün önce bir iş için, o günden beri birlikte takılıyoruz, ben işten geliyorum annem evde beni bekliyor oluyor, eve bi giriyorum televizyon sesi açık -ki ben tv izlemem-, ışıklar yanıyor, içerde yemek kokusu buram buram, ev mis gibi temizlik kokuyor, ben masayı hazırlıyorum, yemeğimizi yiyoruz, tv'deki bi programa kahkahalarla gülüyoruz, o sadece bahanesi oluyor aslında nasıl da gülesimiz varmış. dışarı çıkıyoruz gezip, eve gelip, tekrar çay koyup oturuyoruz falan filan...

    bugün yolcu ettim annemi ama dalgınlık ya işte aklımdan çıkmış, eve bir geldim her yer kapkaranlık, ışıklar haliyle sönük, yemek kokusu yok sadece temizlik kokusu sürüyor, ısıtıcı açılmamış soğuk yüze vuruyor, mutfağa girdim mandalina almış bana annem, tabağa hazırlamış gelince yerim diye. dolabı doldurmuş aç kalmasın benim uyuşuk kızım diye.

    geliyorum oturuyorum odama. o an bir şeyler ağır geliyor, sapıtıyorum. sanki 7 senedir ailesinden ayrı yaşayan hatta 5 aydır evde tek başına yaşayan ben değildim de dedemdi. -selamlar dedem-

    ilk ağırlığı üstümden atıyorum, biliyorum yine alışacağım, çok değil ertesi gün.
    şimdi televizyonu açtım, izlemesem de evde ses oluyor. güzel bi şey bu. evet.

    (bkz: yalnızlığa alışmak)
  • uyandığımda yine kendimi bok gibi hissediyordum. ödemeyi unuttuğum faturalar yüzünden elektiğimi de kesmişlerdi zaten. dün gece sızdığımda daha mum bitmemiş meğer. şansıma yangın çıkmamış. ya da kedinin şansına... gözlerimin halini sorana alerji derim diyerek evden çıktım. okulun son dönemi, devamsızlık hakkı yok. intörnüz diye makineyiz ya... belki hastalandım, ne olacak? fakültenin önüne kadar gittim. banka oturdum. birini aramak istedim. eğer olsaydı arayabileceğim birisi, orada herkesin içinde deli gibi ağlardım konuşurken. rehberi dolaştım. boğazıma bir şey düğümlendi. herkes kendi sıkıntılarının içinde sürüklenip gidiyor. arayıp da ben çok kötüyüm diyebileceğim kadar nazımın geçtiği kimsenin olmadığını düşündüm. kendi kendime gülsem, deli der geçerlerdi. kendi kendime ağlasam... tuttum kendimi. durağa geri döndüm. ders dinleyecek halim yoktu. hastayım. belki fiziksel değil. ama canım yanıyor.

    faturayı ödemek için tedaş'a gittim. sıra beklerken bir kadınla tanıştım. daha doğrusu o benimle zorla tanıştı. sıra beklerken sıkılıyor insanlar. sen kalk amerika'dan öğretmen olmak için tekrar türkiye'ye dön, hem de buralara gel. çok fazla deli var, dedim kendi kendime. elektrik saatine metal ip gibi bir şey bağlamışlar. benim yaşlarımda genç bir çocuk vardı görevli. üzüntümün elektiğimin kesilmesinden olduğunu zannetti galiba. birilerini aradı, çok acil açılması gerekiyor, dedi. siz gidip teli kesin, kullanmaya başlayın, bugün gelirler ama beklemeyin akşama kadar, dedi. sorun olmaz mı, dedim. adını söyledi. sıkıntı olursa gelmemi söyledi. hatırlamıyorum şu an ismi neydi. kadınınkini de hatırlamıyorum zaten çok umrumda da değil.

    tedaş'tan çıkınca biraz sokaklarda dolaştım. bir arabanın altında kalıyordum nerdeyse. adam bağırınca fark ettim karşıdan karşıya geçtiğimi. kızım sen benim başımı belaya mı sokacaksın, dikkatli olsana!!! dikkatli olmak lazımdı. doğru... dikkatli olmak... hiç yapamadım ki bunu. babacan bir uyarı olmasına rağmen adamdan nefret ettim. bir erkeğin ağzından çıkan kızım kelimesinden hiç hoşlanmam. belki babam söylese kızmazdım o kadar. o genelde ''babacığım'' derdi benimle konuşurken. biraz daha dolaştım. başımın ön kısmı uyuşup midem bulanmaya başlayınca bayılmak üzere olduğumu anladım. hep böyle olur. üzgünsem ve açsam bu uyarıdan sonra vücut kendini kapatacak demektir.

    bir kahvaltı salonuna girdim. masayı donattılar. iki dilim salatalık yedim, gerisi geçmedi boğazımdan. sadece çay parasını aldılar. kabul etseler hepsinin parasını ödeyecektim. yediğim zaman alırlarmış. teşekkür edip çıktım. bara girdim. yeni açmışlar. öğlene doğru kim içer ki... birkaç bira içip kalktım ben de. temizlik yapan elemanları izlemenin sıkıcılığından çok orada kalırsam birkaç saate beni taşımak zorunda kalacaklarından korktum. her zamanki tekele uğradım. her zamanki şarabımdan yoktu. başka bir şey seçtim. tadı iğrençmiş. keyiften içiyor olsam çoktan dökmüştüm. binaya gelince saatteki teli kestim. eve girdiğimde kedimin annem gelmiş sevincine yarım saat ağladım. bir zaman önce, kimse bakmaz diye önce onu ilaçla öldürmeyi, sonra kendimi uğurlamayı düşünmüştüm. sokakta kalmasın diye canını almak... belki annem astımına rağmen benden bir hatıra diye bakabilirdi bilmiyorum. bunu düşünebildiğim için bile kendimi affedemiyorum. zaten yapamamıştım da. son anda demiştim ki biraz daha deneyelim yaşamayı. belki güzel bir şeyler görürüz. hala göremedim. göreceğime olan inancım da kayboldu. ama yalnız gideceğim. herkes kendi kaderini yaşasın. kedi de...

    insan şu şarabı piyasaya sürmeye utanmalı. dibini görmek üzereyim gerçi de verdiğim paraya acıdım. daha doğrusu annemin parasına... ama en çok kendime acıdım bugün. yeditepe istanbul'da havva ana diyordu... insanın kendine acıması ne kadar çirkin bir şey diye... çirkin. doğru. ama oluyor be havva ana. hem bana çok sık oluyor. az önce kustum. birazcık açıldım. açılmak istemiyordum ki. dolaptaki biralar sidikten hallice hala. biraz daha soğusunlar... uyumamı sağlayacaklar umarım. halimden yalnız uyuyanlar anlar... hangi şarkıda geçiyordu bu? kim söylüyordu, nereden kaldı aklımda? belki şarkı bile değildi, emin olamıyorum. çoğu şeyden emin olamıyorum zaten. sadece yaşamak istemediğimden eminim. ama öyle korkağım ki bitiremiyorum. annem üzülür diye korkuyorum. kedim için korkuyorum. kendim için de korkuyorum aslında. nereye gideceğimi bilsem... ya burayı mumla aratacak bir yerse? belki de gidip görmem gerekiyor. belki bir parça huzur bulabilirim. mutluluk değil, huzur. o kadarına tavım. hiç geçmeyen bir diş ağrısı gibi yaşamak... belki herkes için biraz böyledir. belki herkes benim gibi sadece korktuğu için gidemiyordur. bilmiyorum ki. insan içinde kolay kolay söylenmez böyle şeyler. ölmek isteyen birine bile ölmek istediğini söylesen, sana acımasından korkarsın. söyleyemezsin. hem söylesen ne olacak... kendi isteğini unutup, sana hayatın güzelliklerini göstermeye çalışmayacak mı... biralar soğumuş... kafam uyumaya elverişli. şimdilik hoşçakal sözlük. uyandığımda daha az kötü hissetmek istiyorum. bıktım...

    edit: iyiyim şimdi :)
  • bu genellikle şimdidir. değil mi, değilse niye buradasın?
  • arkadaşlarınız sevgilileriyle dışarıya çıkarken sizin evde oturmanız
  • içi dolu damacana taşırken. en son kapının eşiğinden atlatmaya çalışırken belimden kıtırt diye bir ses geldi, hala doğrulamadım.

    "damacana: son kıç bükücü" diye bir film çekilirse başrol oynayabilirim.
  • babanı 3 sene direndiği kanser illeti nedeniyle 7 ay önce kaybetmiştin, annenin lenfoma teşhisi konulduğu hafta kriz geçirerek yoğun bakıma kaldırıldığı gün kapının önünde hayatının en uzun en yalnız bekleyişini yaşadın tabii tek başına. bu hayatta kardeşin de yoktu, o saatlerde dışarı çıkan doktor, hemşire de... tek başına bekledin dakikalar sonra gelen akrabalarına yalandan sarılana kadar. dakikalar geçmişti sadece ama sana sanki yıllar. yalnızlığın daha ağır geldiği başka bir an var mıdır bilmem ki a dostlar...
  • bilmezler yalnız yaşamayanlar,
    nasıl korku verir sessizlik insana;
    insan nasıl konuşur kendisiyle;
    nasıl koşar aynalara,
    bir cana hasret,
    bilmezler.

    *
  • sonunda yıllardır içinizde birikenleri birisiyle konuşmak isteyip, konuşacak kimsenizin olmadığını anladığınız; çok güzel bir film, şarkı ve ya müziği birileriyle paylaşmak isteyip kimseyle paylaşamadığınız, kelimenin tam anlamıyla kendiniz olduğunuz anlar.
  • gitmeye* korktuğunuz anda size dur, gitme diyecek kimsenin olmadığı anlar..
  • biranizi yudumlayip ,hayatinizdaki keşkeleri dusunurken, morrisseyden su dizeleri duydugunuz an.
    if you're so funny
    then why are you on your own tonight ?
    and if you're so clever
    then why are you on your own tonight ?
    if you're so very entertaining
    then why are you on your own tonight ?
    if you're so very good-looking
    why do you sleep alone tonight ?

    (bkz: i know it's over)
hesabın var mı? giriş yap