• bir onedio postu ile denk geldiğim ilginç site.
    onedio haberi: https://onedio.com/…or-yalniz-yurumeyeceksin-837349

    başı islamcı aileleri tarafından çocuk yaşta kapatılan, fikri dahi sorulmayan kızların başlarını isyan ederek, dışlanma kovulma pahasını açışlarını anlatan, içinde pek çok mektubun olduğu bir site. linki de şu: yalnizyurumeyeceksin.com
    twitter adresleri de var: https://twitter.com/yalniz_yurume

    çocukluktan itibaren zarar verilen hayatları, baskıları ve ailelerin çocuklarına ettikleri zulümleri görmek için okumanızı tavsiye ederim.

    insanın içi acıyor ama ülkenin geldiği durum bu.
  • twitter’dan, bir rica üzerine, yazayım da insanlar ne hayatlar yaşanıyor görsün dediğim site.

    (bkz: up)
  • twitter üzerinden az önce gördüğüm oluşum. destek olmak lazım kızlarımıza.
    up up
  • emeği geçenler tebrik edilesi, cesaret yükseltici oluşum. bir de el birliğiyle mobil uygulamasını yapsak ne güzel olur.
  • aile ve mahalle baskısı yüzünden başı örttürülen kızların, envai çeşit güçlüğe karşın gerçekleştirdikleri, esaretten kurtulma süreçlerini ve duygularını yazdıkları dayanışma sitesi, gönüllülük platformu.

    yalnız yürümeyeceksiniz.
  • türban ve/veya başörtüsünün tarihselliğinin ötesinde, daha çok günlük yaşamda kadını kısıtlayan, engelleyen özelliklerini vurgulayan bireysel çıkışlar üzerine kurgulanmış, dayanışma iddiasına sahip sayfa.

    şimdiden yeteri kadar gerici saldırısına maruz kaldığını gördüğümüze göre, devlet müdahalesinin de muhtemelen yolda olduğunu söyleyebiliriz. o yüzden sayfaya akıl vermeye çabalamak, eleştirmek ya da desteklemekle vakit kaybetmektense tarihsel bir yorumu aktaralım, okumayı, dinlemeyi sevenlere:

    nereden çıktı bu türban?

    farklılıkları ve istisnaları yadsıyıp, genellemeler üzerinden anlatarak başlayalım:

    mülkiyetin olmadığı ilkel komünal toplumda kadın da erkek de çok eşliydi.

    köleci ve feodal toplumda ise tarım sayesinde artık bir köle alabilir, onu çalıştırarak hem kendinizi hem de köleyi doyurabilirdiniz. mülkiyet yokken sorun da yoktu. mülkiyetle birlikte ilişkiler karmaşıklaşıyor, çatışmalar derinleşiyordu. şimdi başlıca sorun genişleyen, çoğalan mülkiyeti korumak kadar, geleceğini de garanti altına almaktı.¹ bir ailede çocuğun doğduğu anneyi belirlemek için doğum anında yanında bulunmak yeterli. babayı belirlemekse ancak bu çağda mümkün olabildi, o zamanlar beyaz babanın siyah çocuğu olmazsa (şaka bir yana) elbette imkansızdı. mirası belirlemek için artık kadının çok eşliliğine son vermek gerekiyordu. nihayetinde köleci toplumda (çocuk yapma nesnesi haline gelen) kadın eşinizi kafese kapatıp işleri yine de yürütebilirdiniz.

    feodal toplumda ise artan rekabet tekrar değişen mülkiyet ilişkileri(doğru örnek olmasa da yakın örnek olacaktır: malikane, iltizam, tımar sistemlerini düşünün) ile kadınları da çalışmaya sokmak zorunda kalacaktınız. bir farkla. kadını dışarıda da kafese sokmanın bir yolunu bulmak gerekliydi (bu benzetme hangi makale veya kitaptan hatırlamıyorum, maalesef "(:" bana ait değil), bu noktada imdada çarşaf yetişti. türban, kadını toplumsal yaşamda kafes içinde tutmanın aracıydı.

    kapitalist toplum, feodal mülkiyet ilişkilerini değiştirdi. genç burjuvazi, ezilenlere liderlik ederek koskoca topraklara hükmeden bin yıllık çınarları devirdi. özgürleşme, yeni zorunluluklara da paralel olarak ortaya çıkıyordu: şirketler işçileri daha ucuza çalıştırmak için daha çok işsize ihtiyaç duyuyordu artık ve köylüler işçileşip ekmek talep ediyordu. ülkelerden büyük sermayelere ulaşan patronlar uluslararası alanda rekabet edebilmek için toplumun yalnızca çalışabilir erkekleri ile yetinemezdi ve ülke içinde sömürülen işçi için kendi ulusal sermayesinden aldığı pay hayatını sürdürmeye yetmez durumdaydı. burjuvazi için de kadın çalışmalıydı ama yedek işsiz ordusu olarak. o yüzden de gelir eşitsizliği hiç dengelenmedi.

    iyi ama bu devirde neden bu (türbanı rüzgara savuran kadınlara ait) hikayeleri okuyoruz? çünkü burjuvazi önüne geçip yönettiği ezilenlerin, daha paris komünü yıllarında, kendisini (burjuvaziyi) de silip süpürebileceği ve eşit bir dünya yaratabileceği iddiasıyla sarsıldı. bu daha sonraki yıllarda yeni mülk sahiplerinin başına gerçekten bela olmuştu.

    aydınlanma ve onun en gerçek eserleri olan laiklik, özgürlük düşüncesi kolay yönetilebilir değildi. yobazlığın da ne kadar yönetilebileceği tartışma konusu olsa da kendisinin(yobaz bir iktidarın, mesela ışid) doğru dürüst bir şey yönetemeyeceği ve bilim düşmanlığından mehter takımından öte bir anlam ifade etmeyeceği ve gerçek bir tehdit oluşturmayacağı açık. nihayetinde bilimsel araştırmayı reddeden bir düşmanı kim istemez? öyleyse kullanışlıydı. mahalle baskısını görmeyip burka giymede başkaldırı arayan ideologları(bkz: nuray mert), türbana özgürlük eylemi yapan enteresanları (ne desem bilemedim) burada es geçelim ve sadede gelelim.

    işte bu çağda, bu hikayeleri hala okuyoruz, çünkü aydınlanmayı engellemek, durdurmak başka türlü mümkün değil. kadını da, ek olarak kadını sefilleştirirken sefilleştiğinin farkında olmayan zavallı, sömürülenler dünyasında doğmuş erkeği de kafese sokmak gerekiyor. birini diğerine çoban yapıyorsunuz.

    savurun saçınızı rüzgarda, özgürleşmek sadece birlikte mümkün!
    (bu söz bana ait :)

    1- eğer mülkiyetin geleceğine karar verip sıkı kurallar ve cesur korumalar yetiştirmezseniz, mülkiyeti ölmeden önce de koruyamazsınız. gelecekte karşımıza dinler, hukuk sistemi, devlet gibi çok komplike yapılar çıkıyordu.
  • başlığı yukarıda tutma amacıyla geldim.

    bırakınız kadınlar anlatsınlar dinlediklerini.

    (bkz: up)
  • you’ll never walk alone. liverpool diye geldim ama farklı bir yere çıktım.
  • çoğu mektup başını küçük yaşta çevre baskısıyla örten kızların sonradan okula gidince bu hayatı ve görüntüyü istemediğini anlamasını ve ailesiyle,
    çevresiyle çatışmaya girmesini anlatıyor.
    çevre baskısı dediğim her zaman zorla olmuyor, yavaş yavaş ilmek ilmek, yap demeden ama yapması gerektiğini hissettirerek kimi zaman aşağılayarak, başka çaresi olmadığını düşündürerek oluyor.
    bu durum çoğunlukla küçük bir kızı kendi bedeninden korkutarak, sanki bedeni utanılacak bir şeymiş gibi saklaması gerektiği durmadan öğütlenerek vuku buluyor, birisi her an ona bakabilir ve zarar verebilir, değerli yerler açıkta kalmamalı diyen bir bakış açısı, kapatmazsa ahlaksız olur yanlış yapar bakış açısı. ama açık da olsa kapalı da olsa tacize uğradığında erkeği değil kadını bedeni yüzünden suçlayan görüşle kardeş bir anlayış aslında, ve bu düşüncelerle büyütülüyor bu kadınlarımız.
    büyüdüklerinde kapalı oluyorlar ama içlerindeki his onları araştırmaya başka bir şekilde de olur mu acaba demeye itiyor. okula ve okumaya devam ediyorlar -iyi ki başörtüsü yasağı kalkmış böylece aileleri onları okula göndermeye razı olmuş yoksa o aileler okula bile müsade etmeyecekler- okuyan kızlarımız, kadınlarımız başörtüsüyle uyum hissetmiyorlar kendilerini yansıtmadığını düşünüyorlar sonra çatışma başlıyor çünkü ilk önce kendileriyle ters düşüyorlar.
    çünkü öyle bir inanmışlar ki kendilerinin bunu istediğini düşünüyorlar, durmadan tekrar ediyorlar çıkarmak çok günah, ben dindar bir kızım, örtümü seviyorum, ailem çevrem hiç hoş karşılamaz. sonra istemediklerini gerçekten fark edince bile başörtüsünden kopamıyorlar, çünkü alışmışlar onların bir parçası olmuş, kimliği olmuş, insanların bakar bakmaz onlar hakkında ilk görüşünü oluşturduğu sosyal hayatın daimi bir parçasından ayrılmak hiç kolay değildir.
    aileleri öyle çok sindirmiş ki bazılarını, öyle korkmuşlar ki aylarca belki yıllarca bu fikri alıştırmaya çalışmışlar açılmak için, saçlarını rüzgarda savurmak için kaç kez dil dökmüş bu kadınlar ve kavga etmişler, bazen de şiddet görmüşler. kimisi gizlice açılmış öyle yaşamış bir süre haber vermemiş, bazısı hiç bahsetmemiş bağını koparmış, bazısına ailesi alışmış ama uzun süre küs kalmış, bu liste böyle gider.
    toplumun insafına bırakılmış her konu zordur, açılmak kolay olsaydı bi gün açık bi gün kapalı insanlar görürdük her yerde ama değil, sanıldığından çok daha zor, bir insan hayatında kaç kez toplum karşısında açılabilir ya da kapanabilir ki? çoğu kez namazı bırakabilir ya da orucu ya da zekatı ama örtünme dinin üzerinde toplumsal bir boyut kazanmıştır ve bunu kabul etmemiz gerekir.
    bu site spesifik bir konuda baskı içinde yetişmiş kadınların içlerini döktüğü, hikayelerini anlattığı yerdir,
    ben üye değilim ve kurmadım hikaye de yollamadım, ama okudum her bir mektubu tek tek. kötü bir amaç ve propaganda görmedim. kadınların yasa çerçevesinde saf özgürlük hisleri var sadece- ama onedio içeriği bile kaldırılmış kimler rahatsız olduysa eğer- birileri küfretmiş sözlükte , aşağılamış, onların hislerini değersiz göstermeye çalışmış, lütfen bunu yapmayın herkesin hislerine ve özgürlüklerine sahip çıkalım başını kapayanı asla zorla açmasın kimse, ama açık olmak istenen de zorla kapanmasın bunun için kadın olmaya veya kapalı olmaya gerek yok, sadece insan olalım, insan olmanın değerini bilelim. yaşamın büyük bir kısmında istemediğin bir kıyafeti giymenin büyük bir konu olduğunu fark edelim
  • ara ara açıp okuyorum, ne pis insanlarsınız lan siz el kadar çocuğunuza artık kapan, örtün diye baskı yapıyorsunuz. iğrenç, boktan, köylü aileler.
hesabın var mı? giriş yap