dersten çıkmış yolda yürüyordum. biraz ilerimde okuldan tanıdığım görme engelli bir adam vardı. yolları ezberlemiş olmalı ki önünde sopası, gayet seri gidiyordu.
karşıdan da bir çift geliyordu. adamcağız görme engelliydi. onun koluna girmiş olan karısı eşlik ediyordu.
derken bu iki adam yolun ortasında omuz omuza çarpıştılar. yanında eşi olan adam, kızdı ve öbürüne: "önüne baksana!" diye bağırdı.
diğeri bunu duyunca kaşları çatıldı ve o da kızgınlıkla: "asıl sen önüne bak!" diye bağırdı.
ben gülsem mi ağlasam mı karar veremedim. ama o olaydan iki ders aldım:
1- hayatta çok zaman sadece kendimizin "yapamaz" durumda olduğunu, masum olduğumuzu, başkalarının ise yapabilecekken yapmadıkları için suçlu olduğunu düşünür, kendi masumluk karinemizi yaratırız.
misal: şu halk sesini yükseltse memleket düzelir.
- e peki sen niye sesini çıkarmıyorsun?
ya da: insanlar yalancı olmasa hiçbir sorun olmaz.
- ama seninkiler hep beyaz yalan. di mi?
(bkz:
gider bu böyle)
2- yolda tek başına ilerlemeye çalışan ve hayatını alnının teriyle kazanmaya çalışan, hayatın ona oynadığı oyun karşısında destan yazan bir görme engelli gördüğünüzde, tanısanız da tanımasanız da koluna girip yardım önerin. insanı insan yapan, bundan başka birşey değildir.