• "2 haftadır aynı tişörtü giyiyorum gideyim de karfurdan üstüme başıma giyecek bir şeyler alayım" diye evden çıkıp 2 saat mağazaları gezdikten sonra bir adet kablosuz router, bir adet 1gb'lık mmc hafıza kartı, 3 kitap, 4'lü traş bıçağı ve kestane şekeri alıp geri dönmek. hala aynı tişörtü giyiyorum evet.
  • cok ucuz diyerek aldigim tavsan kostumu... neden nasil hangi ruh hali ile aldıgımı hala bakar bakar anlayamam.. hani kucuk beden olsa bi cocuga verip sevindirecegim.
  • az sonra anlatacağım olayın diğer faili neyse ki sözlük yazarı veya okuyucusu değil:

    kanka ve ben capitol alışveriş merkezi polo garage mağazasındayız. benim arkadaş siyah, hafif uzun bir kaban beğeniyor. kaban da sayılmaz daha çok kalın bir trenchkot'u andırıyor. sene de 2007 yanlış hatırlamıyorsam. bakıyoruz etiketine fiyatı bugünün sıfırı atılmış parasıyla 50 tl. o kadar ucuz olduğunu görende benim kanka bir soğuyor kabandan. "ay çok mu basit, pazar işi mi duruyor, demode mi" diye mızırdanmaya başlıyor ama ben kabana resmen hasta olmuşum. dokunuşu yumuşacık, ellerimi alamıyorum üzerinden, böyle kedi sever gibi. bedeni olsa kendime de alacam. sonunda "polo'da bu fiyata bu kaçmaz, salaklaşma" diyerek kabanı aldırmayı başarıyorum. o zaman da karar vermiştik, 100 tl'nin altına taksit yaptırmayacağız. sonra önümüzü göremiyoruz canım, bütçemiz şaşıyor yaaaeeee!

    15 gün sonra...

    kanka can havliyle arıyor. özetle feci sıçmışız. ikimiz de kabanın fiyatının 500 tl olduğunu fark etmediğimiz gibi bir de tek çekimle alınmış. kredi kart borcu aylık maaşı geçiyor. skandal!!!polo'yu arıyoruz telefonla ve öğreniyoruz ki kaban çok nadide bir kaşmirden üretilmiş olup, italya'dan ithal edilmiş. bin küsür liradan 500tl'ye inmiş, aslında gerçekten çok ucuza almışız falan filan. hala o kabanı giydiğinde "ya basit mi duruyor neee" diye dalga geçerim.
  • "gerzek alisveris yoktur; basarili pazarlama stratejileri vardir."
    - ahmet pazarpayi, roterdam, 1935
  • yaklaşık bir aydır belirgin bir özelliği olan bir bluz arıyorum. sırtı açık, önü kapalı, siyah olacak, olay bu. öyle çok kaliteli olmasına da gerek yok. gittiğim mağazalardaki satıcılara aynen bu üç özelliği söylüyorum. önce uzaklara bakıp bir "hımmm" diyorlar sonra bana hiç alakası olmayan şeyler getiriyorlar. peki ben ne yapıyorum, "ya aslında benim aradığım böyle bişey değil ama yani bu da güzelmiş" deyip alıyorum.

    hatta bir arkadaşımın yönlendirmesiyle gittiğim bir yer var ki başlı başına bir olay. sahibi trans ve bildiğiniz fetiş kıyafetler satan bir dükkan. bana kıyafetleri giydirip giydirip eğlendiler ve sonunda da bana ayıp olmasın diye, zaten kimse bunu almaz diye düşündükleri dükkandaki tek kapalı bluzu hediye ettiler.

    bu süreçte, beyaz balıkçı yaka bir bluz, haki yeşil bir yelek, antrasit kırçıllı bir kazak, üzerinde "kiss this" yazan bir t-shirt, püskülleri olan ip askılı ve nerede nasıl giyeceğim hakkında en ufak fikrim bile olmayan bir tuhaf şey* ve en son bugün, yapılmış en gerzekçe alışverişler zincirimi, çingene pembesi bir ceket alarak taçlandırdım.
    10 gün sonra aradağım bluzu giymem gerekiyor ama ben bu 10 gün içinde kendime bir döpiyes, kukuletalı bir şapka, payetli bir pantalon, tıslayan bir leopar ayakkabı almayacağımın garantisini veremiyorum.
    elinizde kimseye satamayacağınızı düşündüğünüz, dünyanın en saçma şeyi var ve bunu seve seve alacak bir gerzeğe mi ihtiyacınız var? belki de aradığınız kişi çok uzakta değildir.
  • koskaca cennet karşılığında bir elma almaktır.
  • alışveriş yapması için gönderilen kişinin, alacağı şeyi tam olarak tanımamasıyla etkisi büyüyebilir. yaşanmışından bir kuple örnek vermek gerekirse:

    kahramanlar:

    enişte: e
    enişte'nin ablası: ea
    eniştenin annesi: ean
    manav: m

    e kişisi, 14-15 yaşlarında, annesi çağırır;

    ean: e, oğlum! manava git de bir demet soğan al da gel.
    e: tamam anne.

    manava varılır.

    e: ben bir demet soğan alacağım.
    m: soğan kalmadı.
    e: nasıl kalmadı?
    m: kalmadı abicim yok.
    e: (pırasaları göstererek) var ya işte orda.
    m: abicim pırasa onlar.
    e: beni mi kandırıyosun, soğan o bildiğin, ver hadi.
    m: sen kaşındın.

    hikayemiz burada bitmez, yaşanmış en büyük salaklık düzeyinde bir sona ulaşılacaktır...

    e, evine varır, zili çalar. kapıyı ablası açar.

    ea: aaa, e. bunları sen niye aldın? biz kereviz yemeyiz ki?!?!?
  • korsan yasasından önceki bir zamanda, bir müzik mağazasının 7,50 ytl. gibi fazla bir fiyata kendi hazırladığı karışık bir kaset satması. arkadaşımla gidip birer tane bu karışık kasetten almamız. kasedin komple radyo çekimi olduğunu görmemiz bi tarafa, iki ayrı kaset alıp 7,50 ytl.'den 15 ytl. para vermemiz. iki tane üniversite okumuş eşşek kadar adamın bir adet karışık kaset, bir adet de boş kaset alıp kendileri çekmeyi akıl edememesi (hayır kasetler orijinal olsa feda olsun, helal olsun 15 ytl. ama radyo çekimi sikindirik bir kaset işte). üzerinden seneler geçmesine rağmen bu iki kişinin hala olayı hatırlayıp hatırlayıp pişmanlık duyması.
  • bir kere yapılırsa çok da önemi olmayan, hani yaptık bir hata boşver denilen türden olmasına rağmen, asıl gerzeklik alışkanlık haline getirilmesidir. özellikle açık hava kurulan alışveriş merkezleri diye kibarca tabir edeceğim bildigimiz 'pazar'lara gitmek bu alışverişlerin en büyük nedenidir. hele salı pazarı en tehlikelisidir.
    amaçsızca iki erkek salı pazarına gider ve olaylar gelişir...

    arkadas: lan vinny, çiçeğe bak. ne güzel dimi ?
    ark: (satıcıya dönerek) kaça bu ?
    vinny: abi saçmalama ya! onlar ölüyor iki günde.
    ark: dur lan alcam. gel sana da alcam.
    yesil, kirmizi, mor, turuncu renkte açan çiçeklerin tohumu alınır.
    not: çiçekler hiç açmadı.

    başka bir gün-
    arkadaş: olum gel yine salı pazarına gidelim.
    v: iyi lan, hem sivil polisleri normal vatandaştan ayırt etmeye çalışırız. (pazarda sıkılmamak için uydurduğum bir oyun)

    -beş dakika sonra
    v:oha lan yastık kılıfına bak spiderman'li
    satıcı: (bağırır) gel abi gel! 3 lira.
    v: superman'lisi var mı ?
    arkadas: dur lan bozuk var ben de.
    yastık kılıfı alınır.
    not: kılıf hiç kullanılmamıştır.

    -yine başka bir gün
    ark: olm ben lazımlık alcam.
    v: ( şaşkın) ne? napcaksın lan lazımlığı?
    ark: bir gün lazım olur diye kullanırım.

    not: lazımlık hiç lazım olmamıştır.
  • "nasi olsa kilo veririm,girerim bi kac gune buna" diye alinmis kucuk beden pantolon..
    2 sezon gecmesine ragmen magazadan alinmis haliyle asili durmaktadir..
hesabın var mı? giriş yap