• üç kovboy teksas ta bir barda masaya oturmuş,
    kafayı çekiyorlar... bir sarhoş girmiş içeri.
    parmağı ile ortadakini işaret etmiş,
    senin anan demiş,teksas'ın en çılgın seks manyağıdır...
    masanın etrafi bir anda boşalmış ama ortadaki
    adam duymazdan gelmiş, içkisine devam etmiş.
    sarhoş çıkmış gitmiş ancak on dakika sonra
    geri gelmiş. gene aynı masanın başında dikilmiş ve,
    senin o fahişe ananı az önce becerdim,harikaydı demiş.
    etraf masalar gene bir anda bosalmış fakat bizim kovboy
    gene kılını kıpırdatmadan içmeye devam etmiş.
    sarhoş çıkmış gitmiş. on dakika sonra gene gelmiş.
    senin anan var ya,senin anan diye başlarken,
    kovboy nihayet lafını kesmiş..
    eve git de yat, gene zurna gibi içmişsin, baba!...

    --
  • büyük şirketlerden birisinin genel müdürü, gerçek bir klasik müzik aşığıymış.

    günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra gelmiş. vereceği konserin en önemli parçası da schubert'in ünlü 'bitmeyen senfoni' siymiş'.
    genel müdür bu eseri dinlemek için çok hevesli olmasına rağmen, işi nedeni ile,konsere gidemeyeceğinden, gelen davetiyeyi şirketin insan kaynakları
    müdürü'ne vermiş ve 'lütfen bu konsere git ve bana izlenimlerini aktar' demiş.

    genel müdür'den aldığı talimatla konsere giden müdürden, ertesi gün bir değerlendirme raporu gelmiş.

    ' sayın genel müdürüm ,

    1- dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. bunların sayısı azaltılırsa konsere daha çok katkıda bulunurlar.
    2- orkestrada on iki kemancı var. bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar, ve aynı notaları seslendiriyorlar. bence ciddi bir yanlışlık.kesinlikle personel tasarrufu yapılmalıdır.
    3- onaltılık notalara ağırlık verilmiş. doğrusu büyük ziyan. seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar arasındaki farkı anlamaz. bu nedenle; onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret alan elemanlar yerine,sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle çalışan stajyerler kullanılmalıdır.
    4- yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. bu durum gereksiz tekrardan başka bir şey değildir.

    dolayısıyla; tekrarlar önlendiğinde, iki saatlik konser yarı yarıya inecektir.

    özet olarak sayın genel müdürüm; eğer schubert bu önlemleri alsaydı 'bitmemiş senfoni' kesinlikle biterdi.

    arz ederim efendim. '
  • bu olayin sagdo solda gercek diye anlatildigini da duydum*

    elemanin biri isyerinde calisirken cay ocagini arayip cay siparis etmek ister. cay ocagini ariyorum diye yanlislikla genel müdürün dahili hattini cevirir:

    - oglum ikinci kata cay gönder
    - ne cayi? git kendin al.
    - ulan ayi senin isin degil mi bu?
    - hayir. sen benim kim oldugumu biliyor musun?
    - kimsin
    - ben genel müdür filancayim.
    - peki sen benim kim oldugumu biliyor musun?
    - hayir
    - hah..iyi (der ve telefonu kapatir)
  • aslinda bu fikra ingilizce anlatilinca daha komik oluyor ama biz yine de deneyelim.

    fikra bu ya, biri straight* biri gay * iki arkadas iciyorlarmis. derken ikisi de deli gibi sarhos olmus ve bizim straight* agzindan baklayi cikarmis:

    s: yaw aslinda erkek erkege seksi de merak etmiyorum degil. ama cekiniyorum
    g: olm gel bi deniyelim. ben yavas olurum, hosuna gitmedigi yerde keseriz.
    s: oyle mi diyorsun?
    g: tabii. bak eger hosuna gitmezse inek gibi "mooo*" sesi cikarirsin. hosuna giderse de bi sarki soylersin. ben de ona gore tavir alirim
    s: iyi, tamam.

    demisler ve muhabbete baslamislar. ilk bir dakikadan sonra straight'ten ses gelmis

    - mooooooo.....oooooonnnriveeeeeeerrrrr!!!*
  • bu olayı canlı canlı yaşadım ancak fıkra gibi bişeydi o yüzden yazmaya karar verdim.

    yuzman ve arkadaşı demlenmek için bira almaya karar verirler ve migrosa girerler. biralar tezgahın üzerindeki banda bırakılır ve sıra bize gelir. bu sırada bizden sonraki müşteri 60-70 yaşları arasında duran hafif sakallı bir amcadır.

    amca - töbe töbe...
    biz - (rahatsızca bakışlar)...
    amca - içmeyin oğlum bunları...
    biz - (hafif gülümseyerek) boşver be amca bişey olmaz...
    amca - içmeyin oğlum alışkanlık yapar...
    biz - e ne içelim peki amca ?

    tam bu noktada adam elindeki siyah poşetin içinden 70'lik rakı şişesini çıkartır. poşet adamın bizden taraftaki değil diğer taraftaki elinde olduğundan dikkatimizden kaçmıştır. poşetten çıkarttığı rakı şişesini tok bir ses çıkartıcak şekilde alışveriş bandına koyar.

    amca - (taaaak) rakı için.
    yuzman'ın arkadaşı - asıl o alışkanlık yapar be amca naptın sen...
    amca - 40 yıldır içiyorum alışkanlık falan yapmadı..
    biz - ahahahahah, yapmamış gerçekten tebrikler...

    kasiyer ayrı koptu biz ayrı koptuk, fıkra gibi olaydı vesselam.
  • karı - koca cumartesi gecesini dışarıda geçirmek üzere hazırlanmışlar,
    ışıkları söndürmüşler, telesekreteri açmışlar, kuşun kafesinin üzeri
    kapatılmış, kedi arka bahçeye bırakılmış, yan duraktan taksi gelmiş,
    tam kapıyı kilitleyip çıkacaklarken kedileri kapı aralığından tekrar
    içeri girmiş..
    evde kimse yokken kedi kuşu yemeye çalıştığı için evde kalmasını
    istememişler, kadın taksiye, adam da kediyi tekrar dışarı çıkartmaya
    gitmiş..
    titiz kadın takside beklerken "ne olur ne olmaz" diye düşünüp şöför
    evin bütün gece boş olduğunu bilmesin diye "kocam da şimdi geliyor.."
    demiş, "annem'e iyi geceler demeyi unutmuş, o da çok kırılır bu tip
    şeylere, onun için gitti.."
    birkaç dakika sonra kocası da taksiye binmiş, "beklettim özür
    dilerim.." demiş nefes nefese, "aptal orospu geleceğimi bildiği için
    yatağın altına saklanmış, elbise askısı ile dürte dürte zar zor dışarı
    çıkardım, kaçmaya çalışınca ensesinden yakaladım, beni tırmalayıp
    zarar vermesin diye battaniyeye sardım, vurdum kıçına tekmeyi biz
    gelene kadar arka bahçede beklesin şıllık."
  • - bu fıkra herkesi çok kızdıracak -

    üniversiteli bir genç iktisat bölümünden bir kıza aşık olur. uzun süre peşinden koşturur ama bir türlü cesaret bulup da konuşamaz. yaklaşık 6 aylık bir platonik aşk döneminden sonra cesaretini toplar ve konuşmaya karar verir. kız anında kabul eder ve bunlar çıkmaya başlarlar. ikisi de mezun olduktan sonra aileler tanışır ve nişanlanırlar.

    iş bulma, para biriktirme, düğün hazırlıkları falan derken bunlar evlenirler. hatta düğün gecesi akrabaların bazıları kendilerinin dans anonslarında adı geçmediği için küsmüşler, darılmışlar falan. hani bilirsiniz "şimdi damat beyin halalarının kuzenlerini piste davet ediyoruz" zırvalıkları falan. neyse evlilik süreci başlamış ama çiftimiz belli bir süre çocuk yapmayı düşünmemişler. hem bu dünyaya çocuk getirmeye hakkımız var mı düşünceleri hem de maddi açıdan buna hazır olmamaları vesaire vesaire.

    aradan iki yıl geçmiş ve bu çift çocuk yapmaya karar vermiş. internetten hamilelik kalma dönemlerine bakmışlar ve hatunun adetinin 10. ve 19. günleri arası paso ilişkiye girmişler. hatta bazen gecede iki üç kez falan. sonra eczaneye koşmuşlar ve gebelik testi istemişler. gebelik testi 3.5 liraymış, adam 20 lira vermiş ve 16.5 lira para üstü almış. hatta 50 kuruş olmadığı için 5 tane 10 kuruşluk veren eczacıya dükkandan çıkar çıkmaz küfürler saydırmaya başlamış. neyse evde hatunun idrarını teste damlatmışlar ve beklemeye başlamışlar ama bir türlü ikinci çizgi ortaya çıkmamış. adam hemen eczaneye geri koşmuş ve testi göstermiş. eczacı bunun hamilelik olmadığı anlamına geldiğini söylemiş. adam bu duruma inanmak istememiş ve tekrar denemek için biraz önceki 16.5 lira para üstünün 3.5 lirasıyla bir test daha almış. eczacının vermiş olduğu 5 tane 10 kuruşu eczacıya geri vermekle yani geri kaktırmakla kendisini çok mutlu ve bir savaş kazanmışcasına gururlu hissetmiş. ama bir yandan da testin sonucu canını sıkıyormuş. eve girmiş ve karısına bir plastik bardak vererek tekrar işemesini söylemiş. kadın tuvalete girmiş ve tekrar işemiş. dualar eşliğinde teste bardaktan bir damla daha damlatmışlar ve beklemeye başlamışlar. bu sırada adam elini saçlarının arasına götürmüş ve "hadi oğlum, hadi oğlum" diye sayıklamaya başlamış. çünkü 2000 yılında uefa kupası finalindeki penaltılarda bu yöntem işe yaramıştı. ayrıca bu duruma eğitimde; edimsel koşullanma yani batıl inanç da deniyor. neyse 2-3 dakika bekledikten sonra ikinci çizgi yine çıkmayınca bu bekleme süresini 10 dakikaya çıkarmaya karar vermişler ve beklemeye devam etmişler. ama malesef bu ek zaman da sonucu değiştirmemiş. en sonunda doktora gitmeye karar vermişler.

    adam internetten randevu aldıktan sonra ertesi gün hastaneye gitmişler. kadın doğum doktorunun odasının önünde sıra beklemeye başlamışlar. kadın hamile kadınları gördükçe iç çekmiş ve hayaller kurmaya başlamış. ta ki adamın kafasına vurarak "şişştt uyuyor musun lan aşkım" demesine kadar. hastanenin kokusu ikisinin de içini baymış ve adam sürekli saatine bakıyormuş. neyse ki sıra kendilerine gelmiş. içeriye girmişler ve durumu anlatmışlar. anlatılanları dinleyen doktor yanındaki hemşireye tıbbi terimlerle bir şeyler söylerken aynı zamanda önündeki kağıtlara bir şeyler yazmış ve "bu tahlillerin sonuçlarını getirin, sonuçlara bakmamız gerek" demiş. bizimkiler kan tahlili, idrar tahlili, portör falan tamamlandıktan sonra sonuçları beklemeye başlamışlar. sonuçları almaları öğleden sonrayı bulmuş. tahlilleri alır almaz doktorun odasının kapısını çalmışlar. gün boyu kadınların çenesinden yılmış olan doktor bardağındaki son yudumu da içip "girin" dedi. uzun bir süre tahlil sonuçlarını inceledikten sonra kadının kısmi kısır olduğunu ama verdiği ilaçları kullandığı ve egzersizleri uyguladığı takdirde hamileliğin gerçekleşebileceğini söylemiş. bizimkiler hemen eczaneden ilaçları almışlar ve evin yolunu tutmuşlar. ilacın birisi eczanede bulunmadığı için onu ertesi gün alabilmişler.

    neyse bir hafta boyunca kadın ilaçları kullanmış ve ilaçlar bittikten sonra tekrar sıradaki adet döneminin 10. gününü beklemeye başlamışlar ve beklenen gün gelip çattığında 9 gün boyunca her fırsatta ilişkiye girmişler. adam çok kilo vermiş ama bunun sebebi yalnızca çok seks yapması değilmiş. adam bu adetin 10. gününü beklediği süreçte sürekli çocuk parkına gitmiş ve oturduğu bankta siyah poşetindeki şaraptan yudumlarken imrenerek çocukları izlemiş. sürekli onlara çikolata falan dağıtırmış. saç sakal birbirine karışmış. artık çocukların anne babaları adamdan şüphelenmişler ve parka eskisi gibi gelmez olmuşlar. çoğu zaman orada sızarmış. her defasında da belediyenin çöpçüleri onu süpürgenin fırçalı kısımlarını dürterek uyandırıp evine yollamışlar. neyse nerde kalmıştık? 9 günlük seks sürecinden sonra tekrar eczanenin yolunu tutmuşlar ve gebelik testi almışlar. adam tekrar elleri saçında "hadi oğlum, hadi oğlum" diye sayıklamaya başlamış. bunun 2000 yılında uefa kupası finalindeki penaltı atışlarından kaldığını ve ayrıca bu duruma eğitimde; edimsel koşullanma yani batıl inanç da dendiğini söylemiştim dimi? evet bu sefer işe yaramıştı. ikinci çizgi sanki kadının kukusunu simgelercesine pembeden kırmızıya doğru belirmeye başlamıştı. adam sevinçten ağlamaya ve kafasını duvarlara vurmaya başlamıştı. bu tepki bir yerden kalmamıştı, bunu ilk defa yapıyordu. hemen doktora gittiler ve durumu onaylattılar. evet kadın hamileydi. artık dokuz ay on günlük süreci beklemek kalmıştı geriye. uğuru bozmamak için çocuğun cinsiyetini öğrenmeyeceklerdi. sabırsızlık duymamaları için kadın kendini televizyondaki kadın programlarına; adam da galatasarayın maçlarına verdi kendini. böylece bu bekleyişi unutacaklardı. çocuğun başına bir şey gelmemesi için gereken tüm aşıları ve kontrolleri yaptıracaklardı.

    kendilerine verdikleri tüm bu sözleri tuttular ve doğumun olacağı gün geldi çattı. ee o kadar beklediler ve bu anı ölümsüzleştirmek gerekti. bu yüzden doğumhaneye kameralar kurulmuş ve adam da yerini almış. adamın yeri, kadının bacaklarını açtığı yerin tam karşısıymış, en özel yer. doktorlar işlemlere, kadın da ıkınmaya başlamış ve nefesler tutulmuş. çocuk yavaş yavaş ışığa doğru yol almış. nasıl ki uzun süre yerinden çıkmayı bekleyen bir sperm en uzaklara fışkırırsa, uzun süredir beklenen bebeğimiz de annesinin rahminden öyle fırlamış. herkes slowmoyşınla çocuğun anasının amından fırlayışını izliyormuş. saniyeler yavaşlamış, tansiyonlar yükselmiş ve bebek havada nereye gittiğini bilmeden uçuyormuş. hemşirelerin ağzından "eyvah çocuk öldü", "yazık lan acaba kimin çocuğuydu", "yuh mnakoyim bu nasıl bi fırlama lan" replikleri dökülürken kadının bacakları karşısında bekleyen baba dizlerinin üstüne çökerek bebeği yakalamış yani kucaklamış. sonra saniyeler tekrar eski hızına geri dönmüş ve "ohhh", "uhhh" sesleri ortama hakim olmuş. bebeği kucağında ayağa kalkan baba, doğumhanedeki herkes tarafından alkışlanmaya başlamış. hatta daha ne döndüğünü bile anlamayan karısı bile alkışlıyormuş. bu alkışlardan etkilenen taze baba birden o 2000 yılındaki uefa kupası final maçına geri dönmüş ve kendisini o dev statta taraftarlar tarafından alkışlanan taffarel gibi hissetmiş. sağ elini "tezahürat istemez" dermişcesine kaldırmış ve bebeği hafiften önüne atarak bir tekmeyle karşıdaki duvara yapıştırmış.

    özet geçmem gerekirse: normalde fıkra bir dakikalık bi şey. ki çoğunuz biliyorsunuzdur. ama otlu ortamlarda bu fıkra böyle bir dakikayla geçiştirilemez. kilitlemek, tribe sokmak gerek. olaya dram katmak gerek.

    ps 1: bu fıkra ayakta anlatılmalı ve bolca mimik kullanılmalıdır. ses kullanımı önem arzetmektedir.
    ps 2: evet biliyorum şu an hepiniz kızgınsınız ve bana küfrediyorsunuz. ama ben uyarmıştım.
    ps 3: işte bu yüzden arkadaşlarım bana piç diye seslenir.
  • (bkz: #24263903)
  • temel bir tarikata girmek için başvurmuş. şeyhin karşısına çıkarmışlar.
    şeyh temel'e:
    -olur, ama 3 hafta karınla yatmayacaksın demiş. neyse aradan üç hafta geçmiş ve temel şeyhin önüne tekrar gelmiş.
    şeyh sormuş: temel tamam mı? sabredebildin mi?
    temel:
    -valla, ilk hafta hiç problem yoktu. ikinci hafta sabrım çok zorlandı ama dayandım.
    üçüncü hafta, markete alışverişe gittiğimizde benim kari üst raflardan bir iki paket almaya çalışıyordu. hatunun bacakları gözükünce içim gitti. daha sonra paketler yere düştü.
    benim kari da paketleri almak için eğilince dayanamadım.
    şeyh:
    -aaaa olmadı simdi. biz seni tarikata alamayız...
    temel:
    -s*ttir et tarikatı bizi artik migros'a da almıyorlar.....!
  • fadime ile evlenen temel'e arkadaşları sorar:
    - fadime yatakta nasıl, memnun musun?

    temel cevap verir:
    - vallahi bilmem ki, kimisi iyi diyor kimisi kötü diyor.
hesabın var mı? giriş yap