• (bkz: pilot kalem)
  • yaradılışa dair kanıt falan yoktur. kendi kendinizi kandırmayın.

    ben tanrı vardır veya yoktur demiyorum. derdim bu değil zaten. bir müslüman olsam da, dinsiz olsam da yaradılışa dair bir kanıtın olmadığını söylerim. bu 2x2 kadar gerçektir.

    kur'an'da bilimsel gerçekler yazıyor falan demeyin. o konuda sizi fena halde haşlarım, kur'an'da hiçbir bilimsel gerçekten söz edilmez. sözlükte hepsini uzun uzun yazdım, bana entry araştırtmayın.

    eğer tanrı (müslümanlar için allah), varlığına kanıt sunmak isteseydi, "din gönderdiği" zamanlarda peygamberler yoluyla ikna etme çabasına girişmezdi.

    hz musa zamanında mı? o dönemki insanlara, hepsinin duyacağı ve göreceği biçimde varlığını açıklardı. inanan inanırdı, inanmayan inanmazdı. inananlar sonraki nesillere anlatırdı.

    hz isa zamanında mı? o dönemki insanlara, hepsinin duyacağı ve göreceği biçimde varlığını açıklardı. inanan inanırdı, inanmayan inanmazdı. inananlar sonraki nesillere anlatırdı.

    hz muhammed zamanında mı? o dönemki insanlara, hepsinin duyacağı ve göreceği biçimde varlığını açıklardı. inanan inanırdı, inanmayan inanmazdı. inananlar sonraki nesillere anlatırdı.

    hah, hz muhammed zamanında ek bilgi verirdi; bundan sonra kendi varlığımı açıklamayacağım.

    tanrı, varlığına kanıt koymak istese bunu yapardı. yaptığında da inananlar ve inanmayanlar olurdu. ama "varsa" bir tanrının böyle bir amacı yok. varlığına hiçbir delil koymamış.

    şimdi diyeceksin ki, "herkesin göreceği biçimde olsa herkes inanırdı, o zaman sınav olmazdı".

    hayır canım; hitler 10 milyondan fazla yahudi ve çingeneyi herkesin gözü önünde katletti, dünyada milyarlarca insan buna inanmıyor. erdoğan hükümetinin onlarca yolsuzluk iddiasında olan tapesi yayınlandı, herkes dinledi; halkın yarısı "onlar sahte" dedi. japonya'ya atom bombası atıldı, çernobil patladı, millet nükleer isterük diye bağırıyor.

    neymiş; geçen günler, aylar, nesiller herşeyi unuttururmuş.

    inanmak, inanmaktır. "gönülden"dir. kanıta dayanmaz.

    zaten kanıta dayanmadığı için "iman"dır.

    şinto'ya da inanan "iman" eder, ahura mazda'ya da, zeus'a da, allah'a da, apollon'a da, uzza'ya da, brahma'ya da, firavun'a da, amon ra'ya da, horus'a da...

    bunun adı imandır. imanı bilmeyen, "kanıt arar".
  • aslında olan kanıttır. bakın şimdi öncelikle her şeye varım. bir virüsten, bir bakteriden, bir tek hücreden bile milyarlarca yılda evrimleşmiş olabiliriz. maymun filanda olabilir kabul ediyorum. çünkü kimse bilemez aslında. tek hücrelerin milyarlarca yılda evrimleşip en sonunda bu halimize gelmiş olduğumuzu da kabul edebilirim çünkü bilinemez anca tahmin edilebilinir.

    ama işte o ilk canlı hücrenin oluşması olayı bana göre imkansız.

    allah aslında bu dinci zerzavatların düşündüğü gibi fizik dışı iş yapmıyor. her şeyi fizik kurallarına uygun yapıyor. bu dinci zerzavatlar büyüye meraklı oldukları için bayılıyor yok ayı şöyle yardı peygamber yok ağaçlar önünde öyle eğildi filan. gibi mucize ayaklarına. onların aslında hepsi betimleme ve bunlar ilk ayet olan oku' yu bilmedikleri ve uygulamadıkları için gerzek gerzek savunmaya çalışıyolar.

    işte aslında olay o, tanrı tek hücreyi yarattı ve gerisi değişik formlarda evrimleşmesi için ortamları ayarlayıp bıraktı. ve milyarlarca yılda en son maymundan da evrilerek şu halimize gelmiş olabiliriz. böylece hem yaradılış hem evrim iç içe olur.
  • büyük patlama'nın çıkardığı madde ve enerjinin yayılmasından sonra bilmediğimiz çağlar boyunca kozmos şekilsiz ve düzensizdi. ne galaksiler, ne gezegenler, ne hayat vardı. her taraf koyu, aşılamaz bir karanlığa gömülmüştü, hidrojen atomları da boşluktaydı. kah orada, kah burada giderek yoğunlaşan gaz birikintileri fark edilmeyecek biçimde yığılıyordu. madde küreleri yoğunlaşıyor, yağmur biçimindeki hidrojen damlaları güneşlerden daha büyük kütleler oluşturuyordu. bu gaz küreleri içinde maddede hazır bekleyen nükleer (çekirdeksel) ateş kıvılcımlandı. ilk yıldız nesli böylece doğmuş oluyordu kozmos'u ışığa boğarak. o zamanlar ışığı alacak gezegenler, göklerin parıltısını izleyecek canlı yaratık yoktu. göğün derinliğindeki yıldızların fırınlarından nükleer erimeden ağır elementleri sağlayan, hidrojen küllerini yakan, gelecekteki gezegenlerle oradaki hayat şekillerinin atomik yapı harcını hazırlayan bir ilm'i simya belirdi. kocaman kütleli yıldızlar nükleer yakıt depolarını hemencecik tükettiler; büyük patlamanın etkisiyle, yapı harçlarının büyük bir bölümünü, bir zamanlar yoğunlaşmasından oluştukları ince gaza dönüştürdüler. yıldızlar arası kara çamur bulutlarında bir çok elementten yeni yağmur tanecikleri oluşuyordu. bunlar daha sonraki yıldız nesilleriydi. çevrelerinde daha küçük yağmur tanecikleri oluştu. bunlar nükleer ateşi kıvılcımlandıramayacak kadar küçük cisimlerdi. yıldızlararası sistemdeki bu damlacıklar gezegen olma yolundaydılar. bunlar arasında taştan ve demirden yapılmış küçük bir dünya da vardı, adına yeryüzü dediğimiz gezegenin ilk haliydi bu.

    yeryüzü, pıhtılaşıp ısınırken içinde kısılıp kalmış metan, amonyak, su ve hidrojen gazlarını salıverdi. böylece ilkel atmosferle ilk okyanuslar oluştu. güneş'ten gelen yıldız ışığı ilkel yerküreyi aydınlığa boğdu ve ısıttı. fırtınalar şimşek ve yıldırımlara yol açtı. volkanlar lav püskürttüler. bu süreçler ilkel atmosferlerin molekül zincirlerini kırdı. bundan çıkan parçalar birleşip daha karmaşık biçimler alarak yerküreye yenide düştüler ve okyanuslarda eridiler. bir süre sonra denizler sıcak bir bulamacı andırıyordu. killerin üzerinde moleküller örgütlendi ve karmaşık kimyasal tepkimeler belirdi. ve bir gün, bulamaçtaki moleküller arasında bir tanesi tümüyle rastlantı sonucu kendi kopyalarını üretebilmeye başladı. zamanla kendi kopyalarını tekrarlayabilen daha karmaşık moleküller belirdi. kopyalarını daha iyi tekrarlayabilenler daha çok ürediler. ve böylece ilkel okyanus bulamacı giderek koyuluğunu yitirdi. kendi kopyalarını tekrarlayan organik moleküllerin yoğunlaşması sonucu bulamacın harcanmasıyla okyanus çamuru inceldi. aşamalı olarak ve farkına varılmadan hayat başlamıştı.

    tek hücreli bitkiler gelişmiş, hayat kendi besin kaynağını yaratmıştı. fotosentez atmosferi değişikliğe uğratıyordu. cinsel ilişki doğdu. bir zamanlar serbestçe yaşayan hayat şekilleri özel işlevli karmaşık hücreler oluşturmak üzere birleştiler. tat ve koku algılayıcı sinirler gelişti. kozmos artık tadı ve kokuyu biliyordu. bitkiler ve hayvanlar toprağın hayat kaynağı olduğunu keşfettiler. organizmalar vızırdamaya, sürünmeye, paytak paytak yürümeye, kanat çırpmaya, tırmanmaya ve yükselmeye koyuldular. ormanlarda dev gibi hayvanlar kükremeye başladı. deniz kabuğu içinde bekleyeceğine, dünyaya doğrudan doğruya göz açan ve damarlarında okyanuslardaki gibi bir sıvı dolaşan küçük yaratıklar belirdi. bunlar hızlı hareket edebilmeleri ve açıkgözlülükleriyle hayatta kalabildiler. derken ağaçlarda yaşayan bazı küçük hayvancıklar aşağı sıçradılar. ayakları üzerinde durmayı becerdiler ve araç gereç kullanmayı öğrendiler, başka hayvanları ehlileştirdiler. hayvanlarla birlikte bitkileri ve ateşi ehlileştirdiler ve konuşma dilini icat ettiler. yıldızlardaki külü hazırlayan ilm'i simya şimdi artık bilinçlerine işliyordu. son sürat bir girişimle yazıyı icat ettiler, kentler kurmayı akıl ettiler, sanata ve bilime yöneldiler. ve gezegenlerle yıldızlara uzay araçları fırlattılar. bunlar on beş milyar yıllık kozmik evrim süresinde hidrojen atomlarının yapabileceği şeylerden bazıları...

    bu söylediklerimizde destansı bir mitoloji havası var. doğrudur. aslında, günümüz bilimi tarafından açıklandığı şekliyle bir kozmik evrim anlatısı söz konusudur. elde edilmesi zor yaratıklarız ve aynı zamanda kendimize karşı tehlike de yaratırız. fakat kozmik evrimle ilgili olarak yapılan her hesap şunu açıkça ortaya koyuyor ki yeryüzünün tüm yaratıkları, galaksi hidrojeninin en son ürünleri olan yaratıklar yabana atılacak şeyler değillerdir. maddenin gezegenimizdeki kadar hayret verici mutasyonlara uğradığı başka yerler de bulunabilir. bu yüzden göklerden bir ses duyabilmek için can kulağıyla dinlemeye koyulmuşuz.

    öyle garip kavramlarla yetiştirilmişiz ki, bizden birazcık değişik bir kişi ya da toplumla karşılaşınca, onların bize yabancılığı nedeniyle güvensizlik duyuyoruz ya da nefret ediyoruz. oysa her bir uygarlığın anıtları ve kültürü, insan olmanın değişik biçimde anlatımından başka bir şey değildir. yer-küre dışı bir ziyaretçi çeşitli insanlar ve toplumlar arasındaki farklara göz attığında, aramızdaki benzerlikleri farklardan daha çok bulacaktır. kozmos'u akıllı yaratıklar dolduruyor olabilir. fakat darwin'in öğretisi açıktır: ''başka bir yerde insana rastlayamazsınız. yalnızca gezegenimizde vardır insan. bu küçük gezegenimizde. nadir ama tehlikeli bir türüz.''

    kendisi konusunda bilinçlenmeye başlayan bir kozmos'un bölgesel temsilcileriyiz. kökenlerimizi araştırmaya başlamışız: harcında yıldız bulunduran yıldızlar hakkında kafa yoruyor; on milyar milyar milyar atomun örgütlenmiş toplulukları atomların evrimini inceliyor, en azından bizim diyarda beliren bilincin buralara gelinceye dek geçtiği uzunca yolu saptamaya çalışıyor. bizim sadakatimiz türlere ve gezegenedir. biz yerküremiz adına konuşuyoruz. varlığımızı sürdürme yükümlülüğümüzse, yalnızca kendimize karşı değil, aynı zamanda kozmos'a karşıdır da. yaşam kaynağımız olan o eski ve engin kosmos'a.
  • (bkz: laetitia casta)
    bir tek bu, "lan, acaba?" dedirtiyor.
  • eğer yaratılışın tek bir kanıtı olsaydı; inanç diye bir şey olmazdı. hiç kimse size 2+2'nin 4 ettiğine inanıp inanmadığınızı sormaz. 2+2=4'tür. peki formül edilmemiş her bilgi safsata mıdır? hayır. buna safsata diyenler bunu formüle etmeye çalışır, buna safsata demeyenler bir şeylere inanır. inancın gereği de budur. eğer bir kanıt olsaydı, tanrının varlığının veya bizi yarattığının bir kanıtı olsaydı; bunu kim inkar edebilirdi? 0 ile 1 arasında kaç tane sayı vardır? sonsuz değil mi? peki sonsuz bir sayı mıdır?

    çocuklar. a kare + b kare = tanrıdır. çözen ibadet etsin.

    düzeltme: bir kelimeyi hatalı yazmışım. onu düzelttim.*
  • (bkz: ben)
    (bkz: sen)
    (bkz: o)
  • (bkz: kadın memesi)

    buna bakip da hala yaradan yok diyen varsa ben daha ne diyeyim be kardesim!
hesabın var mı? giriş yap