• karşılıklı yardımda bulunma durumu.

    (bkz: bu başlığı dolduracağım hiç aklıma gelmezdi)

    önemlidir; çünkü hakikaten insanın yapmak isteyip de tek başına yapamayacağı şeyler olabiliyor, bu durumlarda yardımlaşma iyi bir şeydir.

    (bkz: oral seks) marilyn manson hariç
    (bkz: kan nakli)
    vesaire...

    fakat belki bazı şeyleri tek başımıza yapabileceğimiz halde başkalarıyla beraber yapmayı tercih edebiliriz.

    (bkz: orgazm olmak)
    (bkz: bulaşık yıkamak)
    (bkz: müzik yapmak)
    vesaire...

    velhasıl, yardımlaşma bana göre çok süper bir şeydir.
  • yakın bir tarihte frans de waal birkaç hayvan türünde ve özellikle şempanzelerde bu tür davranışların birçok örneğini ortaya koydu. buna göre, şempanzeler kendilerinden saydıklan biri yaralandığında pek çabuk böyle tutumlar benimseyebiliyor, hatta birbirlerine karşı rahatlatıcı ve teselli edici davranışlar bile gösterebiliyorlar. örneğin trisomik (hücrelerindeki fazla bir kromozom yüzünden "mongoloid") olan ve bu yüzden yakınlarına pek az tımar yardımında bulunabilen küçük bir dişi rhesus maymunu, buna rağmen on sekiz aylık olduktan sonra onlardan ortalamanın üstünde tımar yardımı görmüştür. aynca anlaşmazlık ve kavgalardan sonra banşma da en sık cinsellik yoluyla olmaktadır. yine aynı şekilde, sanki "altın kural" daha embriyon aşamasında ve tabii açıkça dile gelmeksizin mevcutmuş gibi, acı çekme belirtileri karşısında duygusal sirayet olaylan görülmektedir.
  • (bkz: #113172887)

    arkadaşlar, lütfen bu entryi yayalım.

    eskişehir'de canından can giden insanlar var, ses olalım.

    bu yazılar paylaşıldıkça kan bulma ihtimali artacak, lütfen es geçmeyin.
  • birlikte yaşayan iki canlının birbirinden yararlanması halidir.likenlerdeki ve mantarlar arasındaki ilişki gibi.
    (bkz: mutualism)
  • kiliseye, tapınak fahişesine, kuruma, şeyh veya dedeye, dilenciye, doktora, üfürükçüye, cinciye, falcıya, vs para verilir. gene özüne doğrudan dahil olmasa da para akışı yardımlaşanlar arasındaki asimetrik ilişkiye işaret eder. o özel bir bilgi halkasındandır, adeta ezoterik ve hermetik bir disipline mensuptur, ocaktan ve ocaklıdır. bu asimetriye, bilici büyücü ve yardımlaşma ustası olmaya yıllarını, becerisinin önemli bir bölümünü vermiştir. kaçak da güreşse artık bir köşeyi tutmaktadır. varlıktır, sosyal olarak el altında ve işlevseldir, sadece kendinden menkul ve kendi için değildir. (bkz: hekimlik/@ibisile)

    kadınlar, kız kardeşlerinizin tabii ki yanında olun, olabildiğince. bilin ki kadın kökenden yetkin, güçlü, lider, yıldız, tanrıça, devlet bir yaratık olduğundan yardımlaşması, yardım alması hep istisnai ve kısmidir. keza öteki kadınlarla arkadaşlık, dostluk ve dayanışması da.

    iyimser ile kötümser:
    aslında umutlu/iyimser olma ile umutsuz/kötümser olma eşit ölçüde olgulardan (istatistikten ve deneyimden) bağımsız, içsel yani sanal kaynaklılar. içsel/kişiliksel olan bunların kökü erken çocukluk dönemi ve ailedeki büyüme öyküsü bakımından yine olgusal olanla (deneyimle) birleşiyor. orada ise olgusalın yönü ve yönetimi denetlenemiyor, rastlantısal kalıyor. can suyu diyebileceğimiz anne (anababa) ne benzersiz bir ilk hız (ilk etki) vericidir, hayret!
    bu durumda düzeltici-onarıcı deneyimler, kurulmuş zemberek gibi keyfi giden insanoğlu için altın veya gömü değerinde. hani yaşamın bazen kötü başlayan darbelerinin bizde umut dinamiği yaratacak bir yön kazanması gibi. bir de dönüşüm ebeliği yapan terapi, yardımlaşma mesleklerinin değeri o seyrek yaşanabilen viraj alışlarda saklı. daha düzensiz olarak olağanüstü haller, toplumsal histeriler, bir de devrim dönemleri yüksek potansiyelli trafolardır denebilir. mucizenin başka terimlerle tanınması ve irdelenmesi bu.

    "yardım alan biri aslında kendine yardım eden kişiden nefret eder - bu insan doğasının değişmez özelliğidir." george orwell - paris ve londra'da beş parasız

    (ilk giri tarihi: 14.11.2017)

    (bkz: yardımlaşmak), yardımlı
  • adı üstünde, birbirine yardım etme eylemi.

    karşılık beklemeden yapılan yardım, en kutsal şeylerden biri bence. bu maddi olur, manevi olur. zor durumda olan birisine bir "nasılsınız?" bile demek, o kişi için çok önemli olabilir. hiç tanımadığım insanlara yardım ettim, hiçbir zararını da görmedim.

    yardımlaşma ufak bile olsa, bir şey eksiltmez aksine çok şey getirir. getirmese de olur gerçi. çünkü maksat yardım etmiş olmak. sadece 1 sayfa girdi olması da ironik olmuş.
  • yardımı ulaştırma gayreti tüm müslümanlarda mutlaka olmalıdır.
    cenâb-ı hak buyuruyor:

    bismillâhirrahmânirrahîm

    “…(ey müminler!) siz hayır işlerinde yarışın. nerede olursanız olun sonun allah hepinizi bir araya getirir. şüphesiz allah her şeye kâdirdir.” (bakara, 148)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “allah’a yemin ederim ki, cenâb-ı hakk’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (buhârî, fezâilü’l-ashâb 9, meğâzî 38; müslim, fezâilü’s-sahâbe 34)

    imâm-ı âzam hazretleri’nin, tıpkı ashâb-ı kirâm gibi kendisini toplumdan mes’ûl hisseden yüce bir islâm şahsiyeti sergilediği şu misâl, bizler için güzel bir numûnedir:

    imâm-ı âzam ebû hanîfe hazretleri’nin komşularından ayyaş bir genç vardı. bu genç, sabahtan akşama kadar içer, geceleri de yerinde duramaz nâralar atıp küfürler savurarak etrafı dayanılmaz derecede rahatsız ederdi.

    bir gece gencin attığı nâralar kesilince, imam sabahleyin gidip gencin başına bir hâl gelip gelmediğini araştırdı. arkadaşları, içki yüzünden kavgaya karışıp hapse atıldığını söylediler. ebû hanîfe hazretleri bu duruma çok üzüldü. hapishâneye giderek yetkililerden onu serbest bırakmalarını ricâ etti. memurlar ancak kefâlet ile serbest bırakabileceklerini söyleyince imâm-ı âzam hazretleri kefil oldu ve sarhoş komşusunu hapisten kurtardı.

    durumu öğrenen genç, derhâl imâm’ın yanına koşup nedâmet gözyaşları döktü. artık içkiye tevbe ettiğini söyledi. bundan sonra ona lâyık bir komşu ve talebe olacağına söz verdi. büyük imâm, gence şefkatle baktı ve hüzünlü bir sesle:

    “–delikanlı; görüyorsun ya, seni gerçekten biz ziyân ettik! sana ulaşma gayretini gösteremedik. asıl sen bize hakkını helâl et!” dedi.

    imâm-ı âzam hazretlerinin bu şuurunu en güzel şekilde kavrayarak hayatımıza tatbîk etmeye ne kadar muhtâcız! (osman nûri topbaş, altınoluk dergisi, 2005 mayıs, sayı:231, sayfa:032)

    her güne bir esma-ül hüsna (allah’ın en güzel isimleri)

    el-kaadir: her şeye gücü yeten, ölçen, tanzim eden, plânlayan, hükmeden, takdir eden, tam bir kudret sahibi olan ve istediğini, dilediği şekilde yapmaya gücü yeten demektir.

    kısa günün kârı

    islam bizden hassas gönüller istiyor. toplumda hidayet bekleyen birçok insan var. mü’min hidayet bekleyenlerin elinden tutmalıdır. mü’minin sevinci hidayete vesile olmaktır.

    lügatçe

    mes’ûl: sorumlu.
    nedâmet: pişmanlık.
  • eldeki imkânları meşrû ölçüler içinde, gönüllü olarak ve karşılık beklemeden başkalarının yararına sunma eğilimi.

    müslümanlar birbirlerine yardımcı olup sımsıkı kenetlenmez, birlik ve beraberlik içinde bulunmazlarsa, güçleri ve kuvvetleri gider, ayakta duramaz hâle gelirler. samîmî bir din kardeşliği yaşadıkları takdirde ise, maddî-mânevî nice zaferlere nâil olurlar.
    cenâb-ı hak buyuruyor:

    “ey îmân edenler! ne bir alışveriş ne bir dostluk ne de (allâh’ın izni olmadıkça) bir şefaat bulunmayan kıyâmet günü gelip çatmadan önce, rızıklandırdığımız nîmetlerden allâh yolunda cömertçe sarf edin. küfrân-ı nîmet (nankörlük) içinde olanlar, zâlimlerin tâ kendileridir.” (bakara, 254)

    rasûlullah (sav) buyurdular:

    “allah teâlâ insanların ihtiyaçlarını temin etmek üzere bâzı kimseler yaratmıştır ki, insanlar ihtiyaçları için onlara ko-şa-rlar. işte onlar, allâh’ın azâbından emin olan kimselerdir.” (heysemî, vııı, 192)

    hz ali (ra) da bu nebevî müjdeye nâil olabilme heyecanı içinde şöyle buyurmuştu:

    “iki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum. birincisi, bir adamın ihtiyacını karşılayacağımı sanarak bana gelmesi, bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir.

    diğeri de, o kimsenin arzusunu allâh’ın benim vâsıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır. bir müslümanın işini görmeyi, dünyâ dolusu altın ve gümüşe sâhip olmaya tercih ederim.” (ali el-müttakî, kenzü’l-ummâl, vı, 598/17049)

    lügatçe

    vâsıta: aracı, arada bulunan.
  • (bkz: yardımlaşma)
hesabın var mı? giriş yap