• bir zamanlar böyle atilla ilhan'lı bir ekipin elinden çıkan işler vardı trt'de. benim en sevdiğimdi bu dizi. batılılaşma, kapitalist bireycilik karşısında idealizm vs. gibi baba temaları işliyordu. hikayenin tamamında sanki bir tanpınar havası vardı. proje genel olarak bir problematik üzerine kuruluydu ki artık bunu sinemada görmek bile zorlaştı.

    ama benim en çok takıldığım ve malesef adını bile bilemediğim necla nazır'a aşık yoksul mühendisdi. doğuya gitmişti ve finalde necla nazır'da aynı yolu seçip doğuya gidiyordu. bu tabi seksenlerden sonra kalmayan başka türlü bir doğu ve başka türlü bir anlayışdı. doğu, yakup kadri'den halid ziya uşaklıgil'e kadar bir çok edebiyatçının da işlediği gibi eğitimin, bilimin vs. götürülmesi gereken geri kalmış, atıl ama açık, işlenerek değiştirilebilecek bir alan olarak kavranıyordu o dönemde.

    şu günlerin popüler dizimsi aşk-ı memnu'sunun nihat'ının bir vakit sonra gitmesi gereken doğu işte bu geçmişte kalan doğu imgesidir. artık batıda yaşayanların böyle bir doğu imgesi yok, bunun yerini başka bir şey, yıkıcı, yok sayıcı bir şey aldı. vatan denilen şey aslında tam da bu kollektif imgede ki kırılma ile bölündü. batılı doğuya bir şey vermek istemiyor artık.

    keşke yeniden gösterilse ve zihnimizi tazelese zira umutlu yarınlar artık çok geride kaldı.
  • bir diger trt basyapiti kartallar yuksek ucar ile benzerligi senaryosunu atilla ilhan beyefendinin yazmis olmasidir. dogudaki ilk zamanlari anlatan bolumleri dupeduz korku sacici unsurlar tasiyan bu dizide her nedense ege aydan karakterinin - ki kanimca trt nin gorup gorebilecegi en karizmatik karakter bu basketbolcu mehmet kisisidir- sevgilisi pozisyonundaki necla nazira kontes diye hitap ettigi yerlesmis hafizamda. - ha prenses daha mantikli hem neden kontes, duses var, su var bu var- sinif elestirisi, yozlasan sehirli zenginler, koyde geri kalmislik, anadolu ya isik goturen aydin, bodrum da cildirip parti yaparken od olan insanlar, kumarbaz zengin kokos anne ve evde opera dinleyen pasif baba seklinde var olabilecek pek cok kliseyi hayata gecirmis olsa da gunumuz de izlenen ve begenilen dizilerin pek cogundan otede oldugu soylenebilir.

    yarin artik bugundur, zeynep isimli doktor -ayni zamanda kontes ve necla nazir kisisi- karakterin dogudan donup istanbul da cilgin parti hayati yasayan yoz arkadaslarina yabancilasmasi akabinde yaptigi bir monologun icinde yer alan bir dusturdur, hani yarini planlamayi birakin bugun bir seyler yapin anlaminda.
  • esas kız necla nazır doğuya gittiğinde bunalıma giriyor, geri dönmek istiyordu. bi sahne vardı. dışarıda kar fırtınası var eksi bilmem kaç derece, kurt ulumaları duyuluyor ve rüzgarın sesi. tedirgin edici bi ikili. kızcaaz korkuyo görmemiş ki hiç. ona orada destek ve biraz da yanık olan öğretmen ise neclaya "niye korkuyosun, neden bu paniğin, bak, orası da türkiye burası da. ama burada sana ihtiyaç var. fark burada" gibi bişi söylüyodu. sonra kadın hırs yapıp eski arkadaş çevresini yaşam tarzları nedeniyle hakir görmeye falan başlıyodu (diye kalmış aklımda)
  • trt arşivde tekrar seyretmeye başladım sene1986 şimdi senaristim diye dolaşanların ders niyetine seyretmeleri gerekir -holdinge gidiyorum-diyerek zengin tasfiri yapımayacağını öğrenirler belki
  • sevtap parman'ın güzel zamanları için bile izlenesi bir dizidir.
    hüseyin avni danyal dizinin birkaç bölümünde jandarma er olarak figüran misali küçük bir rolde gözükmekte; şükran güngör, aşk-ı memnu-ilk versiyon'daki gibi gavat bir aristokratı canlandırmaktadır.
    edit - bir alttaki çelebi zat-ı muhtereme cevaptır: gavat aristokrat olan şükran güngör'ün kendisi değil, canlandırdığı karakterdir. ayrıca burası ekşi sözlük. belden aşağı espriye tahammülü olmayan muhallebiciye gidip eğlensin.
  • o zamana göre iddialı bir senaryosu olduğunu düşündüğüm, lakin necla nazır'a pek kontesliği ve "zeynep çeribaşı"lığı yakıştıramadığım efsane dizi. zeynep kızımızın odasının duvarında manitası basketçi uğur'un dizüstüne çöktüğü artistik bi fotoğrafı vardı. bir de klasik attila ilhan kaleminden çıktığı belli olan süslü, güzel cümleleri bol olurdu bu dizinin. olsa da izlesek gene.
  • attila ilhan 'ın kaleminden çıkan dizi bile başka dedirten oldukça realist bir olay örgüsüne sahip çok güzel diziydi. trt'nin ödediğimiz vergilerle yaptığı ender güzel yapımlardan biridir. (zira trt'nin vergilerimizi ferhat göçer vb.lerine yedirmesine çok kızıyorum.)
    --- spoiler ---
    zeyneb'e aşık olan gizli esas oğlanın bir yerde zeyneb'e kırıcı bir söz söyleyip ardından 'hicran insanı mütecaviz yapıyor özür dilerim 'deyişi hala hatırımdadır.
    --- spoiler ---
  • sevgilimin behzat ç yeni sezon geliyormuş sözünden abisini oynayan ege aydana uzanan muhabbetin ya ben ege'ye çocukken aşıktım diyerek başlayan muhabbetin sonunda geldiğimiz dizidir...

    *bu akşam seyretmeye karar verdik... güzel diziydi...
  • 1980 li yılların yarattığı toplumsal dejenerasyonunu anlatan atilla ilhan imzalı 12 bölümlük bir dizidir. baştan sona yayınlandığı dönemde izleyen birisiyim. eğitim sistemimizin arttık tamamen yozlaşıp tanınmaz bir hale getirilişinin de eleştirisi yapılmış. 1980 ihtilali ardından özal imzalı liberalizm dokunuşları oturmamış toplum düzenini nasıl katlettiğinin bir örneği olmuştu. toplum değerleri yerini para ve lükse devşiriken vicdan ve ahlak sahibi insanların kınandığı bir dönemi de anlatmıştır. yıllar sonra diziyi tekrar izlediğimde dönemindeki tadı bulamadım. çünkü yozlaşma o günden bu güne devrim yapıp çağ atlamış
  • uzun uzun yorum yapmak için büyük bir heyecanla geldim , ancak bir üstelik yorumun lumpenliği hevesimi kursağımda bıraktı. "gavat aristokrat" nedir allasen? kahvehane mi burası yoksa sultangazi'de gelen giden müşterilerin çarşaf altından kıçını gözlendiği ev altı bakkalı mı? ay sinirlerim yine. neyse ciddili yorumuma geliyorum.
    öncelikle şükran güngör enfes. ztn türkiye aristokrasisinin gerçekçi işlendiği yapımlara zaafım vardır. attila ilhan 'ın da ucundan kıyısından onları anlatmayı sevdiğini düşünüyorum. ( kartallar yüksek uçar da gelini canlandıra. serap aksoy da düşmüş bir aristokrat aileden geliyordu. )
    attila ilhan'ın kafasındaki kurtarılmaya ve aydınlatılmaya muhtaç doğu imgesinin dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. ancak onun resmettiği doğuda doktora, mühendise yani okumuş öğrenimi aydın insana saygı ve hayranlık var, bugünün doğusunda cahil cüreti ile doktor bıçaklamak ve öğretmen dövmek var. bu işin bir yüzü. öteki yüzü ise bugünkü karanlığımızın nedeni, nato güdümündeki hain devlet politikasıdır. anadolu'yu cemaatlerin kucağına atmak. evet anadolu devletin isteğiyle kimsesiz bırakıldı ve her tür fitne fücur cemaate peşkeş çekildi. yani bunun yolu doktor zeynep'in fedakarlığından değil toplu bir devlet politikasından geçer. üstelik tek başına doktor zeynep'den kendisini feda etmesini beklemek popülizmden başka birşey değildir, hoş attila ilhan'da vardır bu tarz popülizm. üst sınıfların yozluğunu vurgulayıp köylünün ve yoksulun temizliğine odaklanır. mehmet koçak'ın canlandırdığı (daha doğrusu öldürdüğü, çünkü oyunculuk sıfırın altında eksi bin derece) tuğrul karakterinin yoksul ve geleneksel ailesi 'temiz' olarak gösterilmeye çalışılıyor. al sana popülizm kere popülizm. tuğrul'un temiz babası zeynep'i akşam yemeğinde bildiğin atletle karşılıyor ve bu sanki güzel, doğal, sıcacık bir aile yuvası olarak gözümüze sokulmaya çalışılıyor.

    attila ilhan'ın yukarıda andığım kaygılarından dolayı istanbul ayağı bilerek zayıf tutulmuş. tam da bugünün cahil ve türkiye tarihinden bihaber sersemlerin "sol halktan uzak" anlayışının ekmeğine yağ sürecek biçimde solun anadolu'dan uzak olduğu algısı verilmeye çalışılmış. halktan uzak olan sol değil, zengin üst sınıftır. ama dünyanın her yerinde zengin üst sınıf halktan - he ne ise o halk - uzaktır. mevzu kapitalizmin bir aygıtı olan devlet örgütlenmesinin bu rolünü nasıl eda ettiğidir. solun bir kabahati yok yani, liberallerin yaşam biçimi ile solun yaşam biçimi birbirinden ayrı şeyler. attila ilhan'ın eleştirdiği sanırım yeni yeni filizlenen libeal sol ucubeliğidir. ege aydanın basketçi uğur'u ise kıvanç tatlıtuğ un behlül haznedar'ını hacca tövbeye gönderip geri getirtti. ama ege aydan çok güzel oynuyor, müthiş bir yetenek. ayrıca bu halini de beğenirdim de gençliği de ayrı karizmaymış. uğur bence gayet inandırıcı yazılmış bir karakter. zeynep zorunlu hizmetine gider gitmez onu unuttu, yakınındaki kadınlarla ilgilendi. çünkü aslında kendi ilgisi değil başkasının ilgisiyle ilgilenen tipler bunlar.

    zeynep'in annesi mualla'nın çakal avukatla kaçtıktan sonraki yaşamına ilişkin ayrıntılar da gayet özenli ve doğruydu. verecekleri bir partide hangi müziği kullanacaklarını konuşurlarken kesinlikle arabesk diyor mualla, yeni sosyete buna bayılıyor. oysa çeribaşızade bahtiyar bey'in evinde arya dinleniyor.
hesabın var mı? giriş yap