• hayata bakış açısını değiştiren kitapların başında yer alması gereken arthur schopenhauer şaheseri. hayatın her alanına, her gün içli dışlı olduğumuz tüm kavramlara değiniyor yazar ve birçok konuda ezberimizi bozuyor. hiç sorgulama yetisi olmayan biri bile bu kitabı okuduğu esnada, her cümleden sonra bir şeyler düşünmeye başlayacaktır ve mutlaka ufku genişleyecektir. bu nedenle saygıyı sonuna kadar hak eden bir filozoftur schopenhauer.

    kitapta altını çizdiğim yüzden fazla cümle var belki. ancak hepsini buraya yazmaya kalksam saatlerimi alır, bu yüzden en çok dikkatimi çekenlerden bazılarını derlemek istedim buraya, sadece bunları okumak bile ufkunuzu iki katına çıkaracaktır:

    - zenginlik üzerine:

    "birçok zengin, asıl zihinsel donanıma, onları zihinsel uğraşa yetkin kılabilecek bilgilere ve dolayısıyla herhangi bir nesnel ilgiye sahip olmadıkları için kendilerini mutsuz hissederler. çünkü zenginliğin gerçek ve doğal gereksinimlerin doyurulmasının ötesinde yapabileceğinin, bizim asıl huzurumuz üzerinde çok az bir etkisi vardır; huzurumuz daha çok, büyük bir mülke sahip olmanın neden olduğu sayısız ve kaçınılmaz sorun yüzünden bozulur. yine de insanlar zenginlik elde etmek için zihinsel donanım elde etmek için, uğraştıklarından bin kat daha çok uğraşırlar; oysa insanın mutluluğu üzerinde 'ne olduğunun, neye sahip olduğundan' kesinlikle daha çok katkısı vardır. bu yüzden, bitmez tükenmez bir çalışma içinde, bir karınca gibi gayretle, sabahtan akşama kadar, zaten var olan zenginliğini daha da arttırmaya çalışanları bile görürüz. o kişi, araçlar alanının dar ufkundan ötesini göremez: zihni boştur, bu yüzden başka her şeye kapalıdır. en yüce hazlara, zihinsel olanlara ulaşamaz; bunların yerini geçici duyusal, az zamana ama çok paraya mal olanla, kendine ara sıra izin verdiği şeyle doldurmaya çalışır boş yere."

    - sağlık ve bedensel gelişim üzerine:

    1- "...herhalde sağlıklı bir dilenci hasta bir kraldan daha mutludur."

    2- "bedensel ve zihinsel üstünlükler yavaş yavaş zamana yenilirler, ancak ahlaki karaktere zaman bile dokunamaz."

    3- "olağanüstü kas gücü ile donanmış, herkül gibi bir insan, dış koşullar yüzünden oturarak yapması gereken bir işle, küçük zavallı bir zanaatla uğraşmak ya da kendisine çok yabancı başka türlü güçler gerektiren çalışmalar ve zihinsel işler yapmak zorunda kalırsa, bunun sonucunda kendisinde kusursuz olan kuvvetleri kullanamazsa, ömür boyu mutsuz hissedecektir kendini; ama zihinsel güçleri çok ağır basan ve bu güçleri gerektirmeyen çok kötü bir işi ya da fiziksel gücünün yetmediği bedensel bir işi yapmak uğruna, zihinsel güçlerini geliştirmeden, kullanamadan olduğu gibi bırakmak zorunda kalan biri daha da mutsuz olacaktır."

    - aptallık üzerine:

    1- "aptal birinin sersem bilincinde yansıyan tüm görkem ve hazlar, rahatsız bir hapishanede don kişot'u yazan cervantes'in bilinci karşısında çok yoksuldurlar."

    2- "iç dünyası zengin olan bir kişi yazgıdan çok şey beklemez; buna karşılık bir aptal, sonuna dek bir aptal olarak, bir hödük olarak kalır; isterse kendisi cennette, etrafı hurilerle çevrili olsun."

    - yalnızlık üzerine:

    1- "iç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünceleri ile ve hayalleri ile eşsiz bir eğlence bulur; öte yandan, ruhsuz biri sürekli dernekten derneğe, oyundan oyuna, yolculuktan yolculuğa ve şenlikten şenliğe koşsa bile, can sıkıntısından kurtulamaz. iyi, ılımlı, yumuşak bir karakter kısıtlı koşullarda hoşnut olabilir; öte yandan, hırslı, kıskanç ve kötü biri tüm zenginliğe karşın hoşnut değildir."

    2- "iç dünyası zengin bir insan, her şeyden önce acı çekmemeye, kendini ihmal etmemeye, dinginliğe ve kendi başına kalmaya yönelecektir, yani sakin, alçakgönüllü ama olabildiğince engellenmemiş bir yaşam arayacaktır ve buna göre, sözümona insanlarla kimi tanışıklıklardan sonra, kendi köşesine çekilmişliği ve hatta, büyük bir kafa ise eğer, yalnızlığı seçecektir. çünkü bir kimse kendinde ne çok şeye sahipse, dışarıdan o denli az şeye gereksinir ve ötekiler de o denli az onun olabilirler."

    3- "herkesin kendine döndüğü yalnızlıkta, bir kimsenin kendinde neye sahip olduğu ortaya çıkar: işte aptal adam, kendi zavallı bireyselliğinin sırtından atamayacağı yükü altında inim inim inliyor; öte yanda yüksek yetenekli kişi, en ıssız ortamı bile kendi düşünceleri ile şenlendiriyor ve canlandırıyor."

    4- "insanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıktan birisini seçmekten başka şansı yoktur."

    5- "boş zaman, tam da ariosto'nun (italyan şair) dediği gibi, cahillerin can sıkıntısıdır. sıradan insanlar sadece zaman geçirmeyi düşünürler; herhangi bir yeteneği olan kimse ise ondan yararlanmayı düşünür."

    6- "insan sadece yalnız olabildiği sürece, bütünüyle kendisi olur: demek ki, yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez; çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür."

    7- "entelektüel açıdan yüksek bir insana, yalnızlık ikili bir yarar sağlar: birincisi, kendi kendisiyle olmak ve ikincisi, başkaları ile birlikte olmamak. her toplumsal ilişkinin ne çok zorlama, eziyet ve tehlikeyi beraberinde getirdiği düşünülürse bu ikinci yararın değeri daha iyi anlaşılacaktır. 'tüm belalar, yalnız kalma yeteneğimizin olmayışından gelir başımıza" diyor la bruyere."

    - mutluluk ve haz üzerine:

    1- "zevkin değil, acısızlığın peşinden koşar akıllı kişi." (aristoteles'den alıntı)

    2- "budala kişi, yaşamın hazlarının peşinden gider ve aldandığını görür; bilge kişi ise belalardan kaçınır. bunda başarısız da olsa, bu kendi budalalığının değil, talihinin suçudur."

    3- "daha iyi, iyinin düşmanıdır." (fransız atasözü)

    4- "çok mutsuz olmamanın en güvenilir yolu, çok mutlu olmayı istememektir."

    5- "kendi kendine yetmek, kendi kendisi için her şey olmak ve tüm varlığımı kendimde taşıyorum diyebilmek, elbette mutluluğumuz için en yararlı özelliktir."

    diğer konularda karışık alıntılar:

    - "düşünsel zenginlik taşıyan konuşmalar ya da düşünceler, yalnızca düşünsel zenginliği olan topluma aittirler: sıradan toplumda bunlardan adeta nefret edilir; çünkü sıradan toplumun hoşuna gitmek için kesinlikle sığ ve bön olmak gereklidir."

    - "hiç kimse, kendinden fazlasını göremez. bununla demek istiyorum ki: herkes başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde kavrayabilir ve anlayabilir."

    - "insanların, her şeyi kendileri ile ilişkilendirmeleriyle ve her düşünceden, adeta düz bir çizgiyle kendilerine geri dönmeleri ile sonuçlanan acınılası öznelliğinin büyük bir kanıtını, büyük uzay cisimlerinin hareketini zavallı bir benle ilişkilendiren, gökyüzündeki kuyrukluyıldızları yeryüzündeki kavgalarla ve serseriliklerle ilişkilendiren astroloji vermektedir."

    - "insanlar, affedildiklerinde küstahlaşmak bakımından çocuklara benzerler. bu yüzden onlara gereğinden çok yumuşak ve sevecen davranılmamalıdır. bir dostun ödünç alma isteğini reddetmek ile o kişiyi yitirmeyiz, ama ödünç istediği şeyi ona vermekle, onu çok kolayca yitirebiliriz; bunun gibi, bir dosta karşı gururlu ve onu biraz ihmal edici bir biçimde davranarak onu yitirmeyiz ama ona karşı çok fazla dostça ve kibar davranırsak, onu yitiririz, çünkü bu davranışımız onun küstah ve katlanılmaz kılacaktır, bu da bir kopmaya yol açacaktır. insanlar, özellikle onlara muhtaç olduğumuz düşüncesini kesinlikle kaldıramazlar; kibir ve kendini beğenme, bu düşüncenin ayrılmaz eşlikçileridirler."

    - "birisi bizim için gerçekten çok değerliyse, bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizlemeliyiz. bu elbette pek sevindirici değildir, ama doğrudur. bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar."

    - "ilişki kesilen bir arkadaşla yeniden barışmak bir zayıflıktır, bu zayıflığın cezası, bu arkadaş ilk fırsatta, tam da ilişkinin kesilmesine neden olan şeyi yeniden, üstelik kendi vazgeçilmezliğinin bilincinde olarak daha bir pervasızlık yaptığında ödenir."

    - "insanlar, çıkarları değiştiğinde zihniyetlerini ve davranışlarını çabucak değiştirirler; niyetleri öyle dar bir sürede değişir ki, buna itiraz etmemek için daha dar görüşlü olmak gerekir."

    - "dünya kötülük içindedir; vahşiler birbirlerini yiyorlar ve evcilleşmişler birbirlerini dolandırıyorlar ve buna da dünyanın gidişi denliyor."

    - "başkalarına güvenmemizde, çoğu kez üşengeçliğin, bencilliğin ve kendini beğenmişliğin büyük payı vardır: kendimiz araştırmamak, nöbet tutmamak, bir şeyi yapmamak için başkasına güvendiğimizde üşengeçliğin; kendi sorunlarımız hakkında konuşma gereksinimi, bizi başkalarına bir sır vermeye yönelttiğinde bencilliğin; kendimize bir iyilik yapmamız söz konusu olacaksa kendini beğenmişliğin payı vardır. bu güvenimize saygı duyulmasını istemekten de geri kalmayız."

    - "insanların genellikle yazgı dedikleri şey çoğu kez sadece attıkları aptalca adımladır."
  • şöyle diyor üstat; "elbette genel olarak tüm zamanların bilgeleri hep aynı şeyi söylemişlerdir ve tüm zamanların budalaları, yani ezici çoğunluğu da, tam tersini yapmışlardır: bu durum bundan sonra da sürecektir. bu yüzden; bu dünyayı tıpkı dünyaya geldiğimizde onu bulduğumuz gibi, aptal ve kötü bir biçimde terk edeceğiz."
  • sayfa 193;

    51.hiçbir olay karşısında büyük sevinç ya da büyük üzüntü duymamalıdır; bunun bir nedeni, bu olayı her an yeniden biçimlendirebilecek olan, tüm şeylerin değişebilirliğidir; bir başka nedeni de, bizim için yararlı ya da zararlı şeyler hakkındaki yargımızın yanıltıcılığıdır; bu yanıltıcılık yüzünden hemen herkes bir defa, sonradan kendisi için çok iyi olduğu ortaya çıkan bir şeyden yakınmış ya da en büyük acıların kaynağı olacak bir şeye sevinmiştir.
  • "hiç kimse, kendinden fazlasını göremez. bununla demek istiyorum ki: herkes başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekâsı ölçüsünde kavrayabilir ve anlayabilir."
  • "kendini beğenmişlik insan eylemlerinin en yıkılmazı, en etkini, en aptalcasıdır."

    "bu dünyayı, tıpkı dünyaya geldiğimizde onu bulduğumuz gibi, aptal ve kötü bir biçimde terk edeceğiz."

    "ne zaman parçalayabilir, ne de herhangi bir güç, yaşayarak kendini geliştiren, belirlenmiş biçimi."

    "iç dünyası zengin bir insan, her şeyden önce acı çekmemeye, kendini ihmal etmemeye, dinginliğe ve kendi başına kalmaya yönelecektir, yani sakin, alçakgönüllü ama olabildiğince engellenmemiş bir yaşam arayacaktır ve buna göre, sözümona insanlarla kimi tanışıklıklardan sonra, kendi köşesine çekilmişliği ve hatta, büyük bir kafaysa eğer, yalnızlığı seçecektir."

    "ayrıca, nasıl ki en mutlu ülke az ya da çok ithalat yapması gerekmeyen ülke ise, iç zenginliği kendine yeten ve eğlenmek için dışarıdan az ya da çok bir şeye gereksinmeyen insan da en mutlu insandır; dışarıdan alınan pahalıya mal olur, bağımlılık yapar ve tehlike getirir, bıkkınlığa neden olur ve sonunda da, yerli toprağın ürünlerinin kötü bir ikamesidir. ötekilerden, dışarıdan, hiçbir bakımdan çok şey beklenilmemelidir. bir kimsenin, başkaları için ne olabileceğinin, çok dar sınırları vardır: sonunda herkes yine de yalnız başına kalır ve dahası, kimin yalnız olduğu da ayrıca tartışmalıdır; burada da, goethe'nin genel olarak söylediği gibi (dicht. und wahr., cilt 3, s. 474), her olayda, herkesin sonunda kendi sınırlarına çekileceği doğrudur; tıpkı oliver goldsmith'in söylediği gibi: her yerde sadece kendimize emanet olduğumuzdan mutluluğumuzu da kendimiz yapar ya da buluruz."

    "güzel günlerimizi, onların farkında olmadan yaşarız: ancak kötü günler geri geldiğinde, güzel günleri yeniden isteriz. binlerce neşeli, hoş saati, asık suratla, tadını çıkarmadan geçiririz ve daha sonra, sıkıntılı zamanlarımızda, boşuna bir özlemle o günleri ararız. bunun yerine, katlanılabilir olan her şimdiki anın ve geçip gitmesine kayıtsızca göz yumduğumuz ve üstelik bir de sabırsızca ertelediğimiz gündelik olayların bile değerini bilmeli, tam da şimdiki anı, geçmişin sahnesine geçtiği bu andan itibaren, ölümsüzlüğün ışığıyla ışıldayarak bellek tarafından korunacağını ve günün birinde, özellikle kötü bir zamanda, belleğin perdeyi araladığı sırada, en candan özlemimizin nesnesi olarak ortaya çıkacağını hiç unutmamalıyız."

    "zamanda huzur içinde olmak tehlikelidir. buna karşılık, insan mutluluğunun dışsal sınırlandırılmasının, varabildiği yere kadar o denli yararlı, hatta zorunlu olduğu, mutlu insanları betimleyen biricik şiir türünün, idilin, o insanları sürekli ve esas olarak son derece sınırlı bir konumda ve çevrede serimlemesinden de görülebilir. gündelik yaşam olaylarını konu edinen resimlerden hoşlanmamızın temelinde de aynı neden yatmaktadır. buna göre, ilişkilerimizin olabildiğince basit olması ve hatta yaşam tarzımızın, can sıkıntısına yol açmayacak ölçüde tek biçimliliği, bizi mutlu kılacaktır; çünkü yaşamın kendisini ve bunun sonucunda yaşamın en önemli yükünü de en az duyumsamamızı sağlayacaktır: yaşam, dalgasız ve girdapsız, bir dere gibi akıp geçecektir."

    "pythagoras'ın, akşamları uyumadan önce, o gün neler yapıldığının gözden geçirilmesi kuralı da buradaki öneriyi hedeflemektedir. işlerin ya da eğlencelerin gürültüsü patırtısı içinde, geçmişinin üzerinde yeniden düşünmeden yaşayan, yaşamını sürekli geçirmeye bakan biri, net ağırbaşlılığını yitirmiştir: ruh hali bir kaosa dönüşür ve düşüncelerinde belirli bir karmaşıklık görülür, bu da konuşmalarının kopuk kopuk, bölük pörçük, adeta incecik doğranmış gibi olmasına yol açar. dışsal huzursuzluk, etkilerin çokluğu ne denli büyükse ve zihnin içsel etkinliği ne denli azsa bu durumla o denli daha çok karşılaşılır."

    "zorlama, her toplumun ayrılmaz arkadaşıdır ve her toplum, insanın kendi bireyselliği ne denli önemliyse o denli ağır gelen fedakârlıklar ister."

    "dünyada, gerçekten değerli olana saygı gösterilmez ve saygı gösterilenin de hiçbir değeri yoktur. bu yüzden kendi köşesine çekilmiş olmak, değerliliğin ve seçkinliğin kanıtı ve sonucudur. tüm bunlara göre, kendinde doğru bir şeye sahip olan kişinin, yeri geldiğinde özgürlüğünü korumak için gereksinimlerini sınırlandırması ya da genişletmesi, ve buna göre, insanlar dünyasıyla kaçınılmaz ilişkiler içinde olan kendi kişiliğiyle olabildiğince kısa bir süre uzlaşması, gerçek bir yaşam bilgeliği olacaktır."

    "etkinlik, bir şeylerle uğraşmak, mümkünse bir şey yapmak, ama en azından bir şeyler öğrenmek, insanın mutluluğu açısından vazgeçilemezdir: insanın enerjileri kullanılmak isterler ve insan bunların başarısını bir biçimde algılamak ister. ancak, bu açıdan en büyük doyum, bir şeyler yapmakla, ister bir sepet, ister bir kitap olsun bir şeyi tamamlamakla sağlanır; insanın, bir yapıtın her gün kendi ellerinde geliştiğini ve sonunda tamamlandığını görmesi ona dolaysız bir mutluluk verir."

    "bu yüzyılın walter scott, wordsworth, southey vd. gibi ünlü ingiliz şairlerinin yaşlılıklarında, hatta daha altmışlarındayken zihinsel açıdan kısır ve yetersiz olmalarının, hatta embesilliğe düşmelerinin nedeni, hiç kuşkusuz, hepsinin de yüksek telifin cazibesine kapılıp, yazarlığı bir iş gibi yürütmüş, yani para yüzünden yazmış olmalarıdır. bu da doğaya aykırı bir aşırı çalışmaya vardırır ve pegasus'una yular bağlayıp, ilham perisini kırbaçla hızlandıran biri, bunun cezasını, venüs'ü zorunlu hizmete sokan birisinin çektiğine benzer bir biçimde çekecektir."

    "dünyadan sağ salim geçebilmek için, beraberinde büyük bir özen ve hoşgörü yedeği bulundurmak yararlı olur: birincisi sayesinde zararlardan ve yitimden, ikinci sayesinde de tartışma ve kavgadan korunulur."

    "kişi, çok haklı olsa bile, kendini övmenin cazibesine kapılmamalıdır."

    "vurgulama yapmadan konuş: bilgelerin bu eski kuralı, insanın ne söylediğinin anlaşılmasını ötekilerin aklına bırakmasını amaçlar: ötekilerin aklı yavaş çalışır ve anladığında da oradan gidilmiştir. buna karşılık, vurguyla konuşmak demek duygularla konuşmak demektir; bu durumda her şey tersine döner. kimilerine, nazik bir tavırla ve dostça bir sesle, doğrudan bir tehlikeye maruz kalmadan, gerçek kabalıklar bile söylenebilir."

    "kusursuz bir bilge, asla kararsızlığa düşmeyen ve asla acele etmeyendir."
  • ''gündelik kötü davranışlara, insan ilişkilerindeki küçük sürtüşmelere, anlamsız itişmelere, ötekilerin münasebetsizliklerine, dedikoduculuklarına vb. karşı, miğfer giymiş bir siegfried gibi olmalı, yani onları hiç duymamalı, yüreğimizin içine almamalı ve onlara öfkelenmemeliyiz; tüm bunlardan hiçbirinin bize ulaşmasına izin vermemeli, onları yolun üzerindeki taşlar gibi kendimizden uzaklaştırmalı ve asla düşünüp taşınmalarımıza konu edinmemeliyiz.''

    arthur schopenhauer
  • "olayların nesnel olarak ve gerçekte ne oldukları değil, bizim için, bizim kavrayışımız açısından ne olduklarıdır bizi mutlu ya da mutsuz kılan."

    "bir kere neşeli olanın, her zaman neşeli olmak için bir nedeni vardır: bu da, işte şimdi neşeli oluşudur. diğer özelliklerinin yerini bu kadar iyi doldurabilen bir başka özellik yoktur; kendisinin yerine ise başka bir şey konulamaz. biri genç, güzel, zengin ve saygın olsun; mutluluğu değerlendirilmek istendiğinde, keyfinin yerinde olup olmadığı sorulacaktır: buna karşılık, keyfi yerindeyse, genç ya da yaşlı oluşu, dik ya da kambur duruşu, yoksul ya da zengin oluşu fark etmez; mutludur o kişi. ilk gençlik yıllarımda okuduğum eski bir kitapta, "çok gülen mutludur, çok ağlayan mutsuzdur" yazıyordu - oldukça tek yanlı bir · görüş, ama her ne kadar basmakalıp sözün dik alası olsa da, basit doğruluğu yüzünden hiç unutamadım." gibi eşsiz alıntıların bulunduğu kitaptır.
  • "hiçbir insanın görüşüne karşı çıkılmamalıdır; kişi insanları saçma olduğuna inandığı tüm şeylerden vazgeçirmeye çalışırsa, bunu tam olarak gerçekleştiremeden metuşelah'ın yaşına ulaşacağını düşünmelidir.

    konuşma sırasında, ne kadar iyi niyetli olsa da, düzeltmeye yönelik her türlü hatırlatmadan kaçınılmalıdır: çünkü, insanları incitmek kolaydır, onları iyileştirmek ise zor, hatta olanaksızdır.

    dinlemek zorunda olduğumuz bir konuşmanın saçmalıkları bizi kızdırmaya başladıysa, bunun iki deli arasındaki bir komedi sahnesi olduğunu düşünmeliyiz. böylesi yararlıdır. dünyaya, ciddi ve en önemli konularda ders vermek için gelmiş olan kişi, bu işten sağ salim sıyrılırsa kendini mutlu saymalıdır."
  • ''tam bir sağlık durumunda bile, melankolik bir mizaç ve başat kederli bir ruh hali var olabilir. bunun en gizli nedeni, hiç kuşkusuz, organizmanın başlangıçsal ve bu yüzden değiştirilemez niteliğinde, çoğu durumda tedirgin olma duyarlılığı ile yeniden üretme gücü arasındaki az ya da çok ilişkide yatar. duyarlılığın anormal bir biçimde ağır basması, ruh halinin eşitsizliğine, periyodik olarak, bir aşırı neşeliliğe, bir melankolinin ağır basmasına yol açar. dehanın koşulu da sinirsel gücün, yani duyarlılığın aşırılığı olduğu içindir ki, aristoteles tüm seçkin ve üstün insanların melankolik olduklarına çok doğru bir biçimde dikkat çekmiştir: ''felsefede, politikada, edebiyatta, ya da sanatlarda olağanüstü olan tüm insanlar, melankoliktirler.''
  • bugüne kadar okuduğum en sağlam kitaplar arasında ilk sırada yer alabilir. doğru yanlış demeden tokat gibi çarpıyor tüm gerçekleri.
    "felsefe insanı mutlu etmez sadece mutsuzlukla nasıl başa çıkılacağını öğretir. hayat zaten mutlu olmak için değildir."
    uzaktan bakılınca depresif bir filozof gibi gözükse de biraz okuduktan sonra aslında farkındalığının hat safhada olduğunu ve ne kadar iyi durumda olduğunu görmek kaçınılmaz. her bir durumu nasıl bu kadar güzel analiz edebilmiş... bu kitabı yazabilmek için bir ömrü bitirmesi gerekiyor sanki. defalarca okuyacağım.
    kitabın arka yazısında dediği gibi ya okursunuz karşı çıkarsınız ve böylece kendi görüşünüzü keskinleştirirsiniz ya da dünya üzerindeki varlığınızla başa çıkmak için sağlam bilgiler edinirsiniz. tavsiye ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap