• bir ömür kadar eskiden, radyolu volkmenimin kanal ayarı bu radyo istasyonunun frekansında sabitti.. kaç mhzdi unutmuşum bak, hatırlamıyorum frekansını..

    sene 1996 olmalı.. liseye gidiyorum ama okul çok uzak.. sabahın zifir karanlık saatinde evden çıkıp (ki o zamanlar saatler geri falan alınıyor, bugünden daha aydınlıkta çıkıyordu insanlar yola, ona rağmen kapkaranlıksa 06:00-06:30 civarı olsa gerek) 20m'nin istiklal mahallesi'ndeki ilk kalkış durağına yürüyorum.. yaşam radyo o saatlerde karışık özgün müzik/halk müziği yayını yapıyor.. o saatlerde yayın masasında kim nöbetçiyse artık, amcamın playlisti taş çatlasa 30-40 şarkılık.. hep, her gün aynı parçalar dönüyor.. ben ise hayranım o listedeki parçalara.. dinliyor, dinliyor ve çocuk aklımla hayallere dalıyorum..

    o listenin demirbaşlarından biri de ahmed arif'in anadolu şiirini kendi sesiyle okuduğu bir kayıttı.. sanki ahmed amca almış beni karşısına da anlatıyormuş gibi dinlerdim onu..

    dinlerdim.. sonra ne zaman:

    "...öyle yıkma kendini,
    öyle mahzuun, öyle garip..."

    dediği yere gelse içim kabarırdı; nefesim daralır, gözlerim dolardı.. dünyanın bütün yükünü sırtlanmışım sanki..

    sonra:

    "...dayan, rüsva etme beni" der, gözlerimden öper ve "bir umudum sende, anlıyor musun?" diyerek yanağımı okşayarak bitirirdi şiiri..

    ne zorum varsa, her sabah içim sıkkın, içim dolmuş vaziyette otobüse biner, soğuk cama başımı yaslar, uyuyormuş gibi gözlerimi kapar ve dünyanın bütün yükünü sırtımdaki çantada götürürdüm okula.. sonrasında da efkan şeşen, kızılırmak, tolga çandar, cem karaca falan gelir bir şeyler söylerlerdi ama ben ahmed amca'yı rüsva etmeme gayretiyle pek dikkat etmezdim onların sözlerine.. umut ile, sevda ile, düş ile dayanmanın yollarını arardım.. bir ömür sonra bugün buldum mu peki..? bulamadım.. hala arıyorum..

    o ki bana "öyle yıkma kendini" deyip omzumdan tutup silkelemiş.. arayacağım tabii, o kadarını borçluyum..

    https://www.youtube.com/watch?v=xn_1gp54bbi
  • (bkz: uluorta)
  • eskiden -biz üniversiteye hazırlanırken- geceleri hep aynı playlisti çalardı. ezberlenmişti şarkılar, isimleri bilinemese de. -bugün öğrendim bir tanesinin adını hatta, suavi, leman sam -sanırım- ama en bilinmedik şarkıları, her gece çala çala kaset gibi olmuştu 2den sonrası.
    bir de kül vakti diye bir şiir programı vardı-müziği beyoğlu fonu olmuştur hatta bir süre-, ha bir de sunay akın'ın veşaire veşairesi. sonradan bu radyo kapatıldı, yeniden açılmış diye duyduk. artık radyo dinlemiyorduk.
  • kendilerine en soldaki radyo dedikleri için en soldaki frekansı almışlardır, 87.5.

    arabasının radyosu bozulmuş ve sadece 87.5 frekansını çeken birisi olarak, bunu bu radyonun yapmış olduğundan şüphelendiren radyo istasyonu.

    ayrıca, sabah hedede bir toplantı yapmaya araba ile giderken, recep yener isimli kişinin bağıra çağıra gazeteleri yorumlamasından dolayı beni benden alan, radyo istasyonuna gidip 'kardeşim ne bağırıyorsun sabah sabah, bi sus be' dedirtme noktasına getiren radyo.
  • bir zamanlar icinde dolu dolu yasamın bulundugu, dinlenme oranı oldukca yüksek radyo. gündüzleri türkü ve özgün müzik, geceleri klasik müzik, new age ve jazz ağırlıklı parçalar çalınırdı.`. harbiye'de bogaz manzaralı bir binaya sahipti. en sevilen programları klasik muzik ansiklopedisi,tili yorum, idealar dünyasına yolculuk,cazhane radyonun kamberi tonmaster'ı hasan kahramanoğlunu da unutmamak gerek.`
  • yönetiminin değişmesiyle içime su serpilen eski radyom. umarız tez zamanda hak ettiği yere gelir.
  • hala benim için en güzel radyodur kendisi.

    kapandı gitti. bir yerlerden bulduğum kayıtları (bir kaç kayıt) bazen dinlerim.

    en soldayız derdi radyo. gerçekten de mükemmeldi her programı
  • ne fm ne internet radyosu ne de sitesi üzerinden kendisine ulaşabildiğim radyo. akıbetini merak ettirir..

    bitliste falan diyenler olmuş ama bilemedim şimdi. 101.5
  • günlerden bir gün, -yıllar önce- adı 'yaşam radyo' olan bu radyonun kapısını çalmış; dipsiz bir özgüvenle gülümseyerek, ''ben de yaşamseverim'' demiştim kapıyı açan zat-ı muhtereme.
    o, suratımda taş baskı şeklinde donarken; ben ise karşımdaki kişinin ünlem ve soru işareti olan yüzünde tutunacak bir nokta aramıştım.

    5 -10 saniye havada asılı kalan bu adsız bakışların her anını kafamda döndürüp incelerken ve az önceki çiçek böcek ruh halim mahcubiyetle yer değiştirirken; pek sayınlı beyefendi neyse ki ''memnun oldum, buyurun lütfen, ben de özgür özbakır'' demişti de, o kollektif tanımsızlık sona ermişti.
  • 16 mart 2010 salı günü saat 20:30'da 9/8 adlı yeni bir programı yayına sokmaya hazırlanan radyo. kendini "artık romanların da bir radyo programı var" sloganıyla lanse eden program, gazeteci murat ören ile ya da komünite katkısıyla hazırlanıyor. bu ikili hem yerinde duramayan çingene müziklerini paylaşmayı, hem de bu paylaşım üzerinden kimliklerin ötesinde bir toplumsal duyarlılığı ortaya koymayı hedefliyor. programla ilgili bana ulaştırdıkları metin şu şekilde:

    "ekonomik ve sosyal sorunların dalgaları karşısında giderek zayıflayan toplumsal kesimlerin, kendilerine yönelen bu süreklileşmiş şiddet biçimleri karşısında duydukları acılarla birlikte, haklı olarak her geçen gün daha büyük öfke yoğunlaşmalarına kapıldıklarını gözlemlemekteyiz.

    ekonomik ve sosyal olanakların paylaşımı süreçlerinde, paylarını alamayan ve bu yüzden geçmişten bugüne kadar biriken öfke birikimlerini birbirine karşı kusma eğiliminde olan toplumsal kesimler; bu olanakların adil paylaşımının önünde engel olanlardan ziyade yine farklı biçim ve düzeylerde de olsa kendisiyle aynı mağduriyeti yaşayan diğer toplum kesimlerine yöneltmektedirler öfkelerini.

    biriken öfke, önyargılar yaratmakta, bu da sorunların gerçek kaynağını görmede adeta körlüğe neden olmaktadır. toplumsal kesimler açısından bu yanılsamalı öfke patlamalarının önüne geçmek, tarihsel deneyimlerimiz de göz önünde bulundurulduğunda, kuşkusuz asgari insani bir sorumluluktur. mağduriyetlerinin gerçek nedenleri olmayan diğer toplumsal kesimlere yönelmekte olan öfkelerinin önüne geçmek, önyargılarla şişmiş bu farklı toplumsal kesimlerin görünürlüğünün artırılması, birbiriyle tanışması, birbirini tanıması ve giderek kardeşlik bağlarının örülmesiyle mümkündür.

    bu bakımdan, atılacak her türlü adım değerli ve belirleyicidir. gerçekleştirilmesi planlanan radyo programının temel gerekçesi de bu bakış açısıyla örülmekte, kardeşleşme süreçlerine mütevazi bir katkı sunmayı hedeflemektedir."

    ayrıca (bkz: ya da komünite)
hesabın var mı? giriş yap