• liseden (16 yaşından) beri beraber olan arkadaşlarım var. 30 yaşında evlendiler.
    şu an 37 yaşındayız. yani 21 yıllık beraberlikleri var.

    yani, hayatlarının ayrı geçirdikleri yılları, beraber geçirdikleri yıllardan az.

    bunu asla anlayamıyor, çok gıpta ediyor ve olağanüstü buluyorum. ıki ayrı insanın bu kadar bir, bu kadar eş ve bütün olabilme hali; birbirlerini hiç kaybetmemiş olma hali bana çok büyüleyici geliyor.
    tam bir uktedir benim için. yalnizligimdan uzun beraber olduğum kimse olmayacak
  • çok kaliteli bi eğitim almak isterdim. dünyanın en kaliteli üniversitelerinin birinde -oxford, cambridge, harvard vs.- okumayı çok ama çok isterdim.
    allah kahretsin ki 70 yaşına da gelsem düzgün bir eğitim alamadığım için üzüleceğim.
  • hiç üniversiteye gitmemiş olmak. gidemedim.

    liseyi de dışarıdan bitirdim. üniversite önemli değil de, keşke liseyi olsun yaşıtlarımla okumuş olabilseydim, sanırım içerimde hep bir ukte olarak kalacak.

    lise döneminden arkadaş sahibi olmamak gerçekten arkadaş çevrenizde büyük bir boşluk olmasına sebep oluyor. özellikle de ilçe gibi küçük yerleşim alanlarından birinde yaşıyor iseniz.

    edit: imla.
  • avrupa ve amerika'da doğmak.

    kısacası coğrafya kaderdir.
  • babamı arabayla gezdirmek.
    arabayı evin önüne çekip, o gelirken araçtan inip sağ arka kapıyı açıp buyrun demek. babamı küçük yaşta kaybettiğim için ebedi ukte olarak kalacak.
  • babam ben 8 yaşındayken öldü.
    ama öncesinde bizden ayrı yaşardı babamı doğru dürüst görmedim.
    bazı günler amcamlara giderdim kuzenimin yanına ve akşam amcam işten geldiğinde kuzenim koşardı "babacımmmm" diye sarılırdı. amcamın tek oğluydu. o zamanlar çok kıskanırdım keşke babam yaşasa da eve gelse gidip sarılsam sımsıkı derdim. abime sarılmak isterdim ama hiç iyi davranmadı bana çok korkardım ondan. anneme sarılırdım ve yastıklara işte. hâlâ daha babam kapıdan girsin koşarak "babacımmm" diye sarılayım isterim.
  • 18 yaşındaydım. lise son sınıf. liseyi beş senede bitirdim. zekiydim ama çalışmıyordum. şimdikiler bilmez, belki de ben de şimdikileri bilmiyorum, çocuklarım örgün eğitimi bitirelim çok oldu, milli güvenlik dersi vardı o zamanlar.
    albaydı galiba milli güvenlik dersimize giriyordu; babacan, tonton bir asker. yani muhtemelen benim şimdiki yaşlarımda*
    beni de pek severdi. neyimi severdi bilmiyorum. yüzümde kafam kadar sivilceler, sevimliydim galiba ya da sempatik. belki de kendimi, o zamanlar bu kadar sevmiyordum.
    sıfır art niyet, bizi askeriyenin deniz kıyısındaki tesislere sokardı.
    kapıya gider, adını verip içeri girerdik. gençlik.
    deniz pırıl pırıl. deniz, havuz ne bulursak deli gibi eğlenirdik. yaşıyorsa da burdan bir selam olsun kendine, yaşamıyorsa da, yattığı yerler incinmesin*
    yine böyle bir gün, denize girip çıkmışız, şezlongda oturuyorum.
    tam çaprazımda, bir çift.
    biz pek öyle anne babanın birbirine sevgi göstermesine şahit olmuş bir nesil değiliz. niyeyse gözüm takıldı.
    30'lu yaşlarda, bir kadın ve bir erkek.
    sırtlarını görüyorum. adam denizden çıkmış, kadın önce havlu ile kuruladı adamın sırtından başlayıp.
    sonra sırtını kremlemeye başladı.
    ne kadar kolay, ne kadar basit.
    çok sıradan, bir o kadar eşsiz.
    güneşin denize aksini, dalga seslerini, havadaki tuz kokusunu, kadının ellerindeki şefkat ve sevgiyi, adamın huzurunu üzerinden 30 küsür sene geçmiş olmasına rağmen, az önce olmuş gibi hatırlıyorum.
    bu anı, zihnimde her denize gidişimde canlanır.
    benim uktem oldu o günden beri.
    ne zaman, ne şekilde yaşarım, yaşar mıyım bilmem ama o günden, o denizden, o kokudan içime sızan sevgiyi bunca sene sakladım.
    o anı, o anın bir gün yaşanabilme ihtimali bile, beni umutlandırıyor ara ara.
    şimdilerde, torunlarını sevecek yaştaki* o çifte çok şey borçluyum. belki de, hayatımı sevmek üzerine kurmayı, o gün orada, o deniz kenarında öğrendim. buradan sevgilerimi gönderiyorum onlara.
    benim uktem bu.
    ve arttırıp, bir de deniz sonrası bıçağın ucuna taktığım meyveyi yedirdim mi, ölsem de gam yemem.*
    belki bir gün…
  • bi sürü bi sürü şey var ama en büyüğü büyük bir aşk . bütün engelleri aşan ,karşılıklı , büyük bir aşk .
  • anne olmak. bir zamanlar ne çok isterdim. şimdi ise içimde bi ukteden ibaret kaldı.
    artık çok geç..
  • üniversite sınav sonucumu aldığımda ne tebrik edildim ne sevinebildim. çünkü koca sülale doktorluk yazmadığım için kızmıştı bana. tekrar girmemi önerenler ( bana değil aileme) niye tercihlerin benden gizli değistirilmediğini sorgulayanlar... hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum sadece.

    çalışıp hayatımızın merkezine koyduğunuz o sınav var ya, ondan sonuç aldığım halde sevinememek benim için ukte. asla yaşayamayacağım bir şey artık. 34 yaşıma geldim hala sınav sonucunu öğrenip güle oynaya tercih yapıp sonucu alınca sevinen insanlar görünce gizli gizli ağlıyorum.belki birçoğunundan çok çok fazla puan aldım büyük şehirlerde iyi bir bölüm okudum ama daima barajı zar zor geçip kıbrıs da iki yıllık bir bölümü tutturan bir insanın mutluluğuna hasret kalacağım ömür boyu.
hesabın var mı? giriş yap