• eşyaya bağlı değilim, daha doğrusu öyle olduğumu düşünmek isterim. evimde de mümkün mertebe az mobilya vardır, televizyonum hâlâ yok mesela. gerekirse yer yatağında yatarım, hiç de gocunmam.

    fakat...

    ilk evim evlenirken oldu. aileler ödediği için kendi sevdiğim şeyleri değil ayrılan bütçenin yettiği şeyleri alabildim. salon neyse de yatak odası facia idi. hem daha önce eşya almamaktan oluşan cahillik hem bütçenin yetebileceği sevimli bir şey bulmaya çalışma hem de itiraf etmem gerekirse görmemişlik saçma sapan mobilyalar aldırdı bana.

    bir kere tüm mobilyalar siyahtı, evet yatak odasınınkiler de.

    bu ne büyük bir kâbustur? ev temizliğine ucundan kıyısından bulaşanlar bilir. çok da detaya girmeyeceğim, öyle bir çetrefildi ki bu mobilyalar, kiracı olan birinin asla bunu yapmaması, öyle karmaşık mobilyalar almaması gerekir. mesela 180*200 bir karyolaya 160*200 ölçüde yatak alırsanız, kullandığınız süre boyu sinir olursunuz. yatakların bir ölçüsü olduğunu ilk kez ev kuracaklara söylemeliler bence. hatta bir kanun olmalı, ilk kez ev kuracakların okuması gereken maddeler olmalı mesela. böylece vatandaş fazla ve boş para harcamaz, sinir stress sahibi olmaz. gerçi kapitalist sistem bunu ister ama, neyse, konumuz yatak odası zaten.

    kısa keseyim diye niyetlenip uzatan da ben varım herhalde. ama ne yapayım, detayları atlamamayı ve konuyu hikâyelestirmeyi severim. beğenmeyen okumasın allah allah ya.

    neyse efenim, sonra boşandım ve eşya paylaşımında kızımın yatak odası hariç, hiçbir eşyayı almadım. hiçbirini hem de. alırken beğenmemiştim ki onları. ayrıca bana mutluluk falan da getirmemişlerdi. kızın babası da almadı. ikimiz de nefret ederek kullanmışız demek ki, her ne kadar ikimiz de "mutluluk getirmedi" dediysek de, bence gerçek bu. sonra param ev kurmaya yetmeyince az buçuk sevdiğim koltuk takımını da aldım, yatak odasında da bir baza vardı sadece, annemlerin aldığı. o sıra izmir'de yaşıyorduk. kızımla başbaşa idik ve bence daha fazlasına ihtiyaç yoktu. sonra bursa'ya tayin oldum, eşyaları izmir'de bırakmak istesem de, hiçbir isteğimizi önemsemeyen anam, gadın anam, "bi'şolmaz bi'şolmaz" diye diye, her türlü itirazıma rağmen kendi nakliyeci tutup bursa'ya getirtip depoya koydurdu. hiçbirini görmek istemiyordum, ama bu yeterli değildi. 2 yıl kadar annemlerle yaşadım. sonra artık yeter deyip başka bir eve kiracı çıktım. o eşyaları da yengemlerin tanıdığı ihtiyaç halinde olan birilerine verdim. halılardan biri o verilen evlerden birinin apartman girişinde duruyor hala. oraya gittikçe görüyor ve sinir oluyorum. 1995'te evlendim. 2008'de boşandım. o halı neler gördü neler. dış kapıda duruyor şu an ya hu, 28 yıldır taş gibi hâlâ. hiç mi yıpranmaz? yok yıpranmadı peze.enk halı (noktanın yerinde m harfi var, öyle okuyunuz).

    sonra kendim eve çıktım ve yine paramın yetebileceği ve az buçuk beğendiğim eşyalarla bir ev kurdum. lakin maddi anlamda bir memur maaşıyla yapabileceklerim sınırlı olduğundan, düşündüm taşındım ve çocuğuma yatırım yapmaya karar verdim. kendim için değil, onun için. böylece sadece ihtiyaçtan alınıp birbirine uydurulmaya çalışılmış eşyalarım oldu. hiçbir kere tam takım bir eşyam olmadı. gardrobum bile yoktu 2008'den beri yav, düşünün. şuna benzer bir şeyler kullandım. koçtaş'tan aldığım uyduruk dolabın kapı kilidi daha montajda ebediyete uçtuğundan başka odada kedi içine girmesin diye duruyordu.

    sonra o evden de taşındım ve yeni bir eşek askısı aldım. sonra oradan da ve en son da şu an oturduğum eve taşındım. mobilyaların çoğu ya işine yarayacak birilerine verildi ya da taşınma kaldıramayacağı için atıldı. bu eve ise özendim biraz. çünkü bu süreçte kızım okulundan mezun oldu, iş buldu ve çalışıyor. ben kendi başıma kaldım. 3 kuruşluk memur maaşım ve ben. ne evim var, o tren kaçtı. ne arabam var, o tren de kaçtı. ben de bari sevdiğim/seveceğim ve paramın yettiği şeyleri alayım dedim. senelerce "bir gün şu'yum olursa bunu orada kullanırım" diyerek özenle alıp kenara koyduğum aksesuarlarımı da nihayet zevkle kullanırım diye de heveslendim. salon az buçuk salon gibi zaten. kendi boyadığım mobilyalar var. şirin bence. koltuk ve kanepeler de idare eder işte. beelkiii bir ara bir televizyon alsam iyi olabilir, ama çok da şart değil bana kalırsa. ama yatak odam büyük eksiklikti benim icin. bazen firmaların ürünlerine bakıp beğendiğim şeylerin nasıl git gide pahalandığını görüp hayıflansam da, hallederim bir ara diye düşünüyordum. fakat bu rakamlar durduğu gibi durmuyor ki, aydan aya artıyor ve benim yatak odası takımı hayalim de git gide uzaklaşıyordu benden.

    evet, hayalim bir yatak odası takımı idi.

    nihayetinde geçen ay, beğendiğim seyleri almamın artık imkanının olmadığını görünce, kabul edilebilir şeyleri alayım dedim. ve az buçuk beğendiğim bir yatak odası takımını gidip aldım. dün geldi, kurdular. sağlam ama detaylar facia. misal bazanın yan tarafından vidalar görünüyor. ama o fiyata da ince işçilik bu ülkede yok maalesef. kapatacağım gözlerimi, ne yapalım. temizledim ama henüz üst baş yerleştirmedim dolaplara. şu ay evreleriniçaktım başucuma ve dün gece yatak odamda uyudum. bu anı 15 senedir bekliyordum nasılsa, hakkımdı...

    fakat, hiçbir farkı yokmuş ya takım olmayan bir yatak odasında uyumaktan. sabah yine 6'da uyandım. hava yine sıcak. kahretmesin ki yine yatağın her tarafını değil sol tarafını kullanmışım. uyanır uyanmaz bozuk gözlerime rağmen o ayın evreleri takıldı gözüme, "ülen bir deprem olsa bunlar tepemde ya" diye düşündüm. kalktım keskin midirler acaba diye yokladım. keskin olmasalar bile yüksekten tepeme düşünce keserler beni dedim. canım feci sıkıldı.

    neyse aman ya, hiç değilse içine fazlalıkları, üstbaşımı ve kışlıkları atacağım bir gardrobum oldu. eşyaya fazla anlam yüklememeyi de bir gecede öğrendim. yok hiç takımı olmamış da, aman kızına yatırım yapmış da, fakir memurmuş da, bilmem ne de bilmem ne. kalk kalk mjorate hanım, kalk da işlere koyul, güne başla. eşya da neymiş, kendi gelişimine bak sen. şu yaşında hâlâ öğrenecek şeylerin var. öğrenmeye açık olduğuna şükret.
  • yatak odalarının en temel sorunu bence göt kadar olması. yani baktığın zaman, türk tipi ev mimarisinin en büyük sorunu evi metrekarelere bölmek. 95 m2 2+1 ev yapıyorsun mesela. salonu 50 m2 evin geri kalanını da o 45 m2 ye sığdırmaya çalışıyorsun. sığdı mı? sığmadı. bir insanın evi salondan ibaret değil sevgili müteahhit kardeşler. gerçi burayı okumuyorsunuz biliyorum ama, belki arada sözünü geçirebilecek biriki mimar okur da derdimi anlar.

    yatak odası bir evin en önemli yeridir. dinlenme alanıdır öncelikle. uyursun orda. aynı zamanda mahremdir. sevişirsin filan. soyunur giyinirsin. bunun dışında, apartman yaşantısı ve göt kadar evlere tıkılmışlığın getirdiği o depolama sorununun çözümü olarak görülür. ütü masasıdır, dolaptır, efendime söyliyim fazla yorgan yastık battaniye hep burada durur.

    şimdi, boyu aşağı yukarı 2 metre, eni de en azından 140 cm olan bir yatağı bu odaya koyacaksın. bu insanlar eşyalarını çivilere asmayacağına göre, en azından üç dört kapılı bir dolapları olacak. iki tane de komodinimiz olsun, yatarken saatimizi çıkaralım, başucu suyumuz olsun, çalar saatimizi, telefonumuzu koyalım dimi? belki çorap pijama koymalık bir şifonyerimiz, belki bir makyaj masamız da olur. bunlar yatakodası denince akla gelen ilk mobilyalar dimi? yani gitsen bi yatak odası takımı alayım desen, yatak, iki komodin, dolap ve şifonyer default geliyor.

    heh işte sorunumuz burda başlıyor: istanbulda ve birçok başka şehirde, bu saydıklarımı içine sığdırabileceğin bir yatak odası yok. sığmıyor arkadaş! sığabilecek büyüklükteki evler zaten han gibi 4 5 odalı lüks evler. orta sınıfın salonu at koşturacak gibi geniş olsun ama, yatak odası sıkış tıkış olsun, banyosunda kollarını iki yana açama.

    yani ev 95 m2 arkadaş, öyle az buz değil ki? nasıl böyle biçimsiz bir yerleşim planı olur? nasıl böyle her yer pencere olur ve dolap koyacak duvar bulamayacak hale gelebilirsin? her şeyin sığsa bile, o eşyalar uyurken üstüne yıkılacak gibi tıkış tıkış olur ve gece uyurken insan oksijensiz kalır. bırak sevişmeyi, uykunun bile kalitesini düşürecek bi oda çıkar ortaya.

    yatak odası, bence salonla hemen hemen aynı büyüklükte olmalı. insanların çoğunun o kadar geniş salonlara ihtiyacı yok. yatak yüklerini salona koyan, ütü masasını salonunda saklayan kimse görmedim. asıl büyük alan yatakodası olmalı. salonu yatak odası olarak kullanalım desen, bu sefer de o koskocaman salondaki fazla pencere ve balkonlar, ve hatta belki de amerikan mutfak işi bozuyor. amk evini bir düzgün yapamıyorsunuz! ben mi öğreticem yani bunları?
  • benim esas derdim -genellikle- yatak odalarından geçilen giyinme odaları aslında ama sözlükte öyle bir başlık yok. en esas derdim o da olmadığı için ayrıca bir başlık açmayı lüzumsuz gördüğümden buraya yazıyorum.

    bu izahattan sonra serzenişime geçmek istiyorum. hepimiz rahmetli defne'nin "çat kapı"sı ile büyüdük. gâh bir şarkıcının gâh bir oyuncunun evini, defne kız'ın sevimli ve şen şakrak sunumuyla mercek altına aldık. çestır koltukları, devasa boyutlardaki 18 kişilik maun yemek masalarını, dolmabahçe'den mülhem salkım saçak avizeleri, çakma palmiyelerin gölgesindeki bambu koltuk takımlarıyla kış bahçelerini, masasında sembolik çikolatalı kek ve porselen demlik olan mutfakları, oyma ceviz yazı masalı çalışma odalarını ve ennihayetinde gizli bir geçit gibi giyinme bölümüne açılan italyan tarzı döşeli, cibinlikli yatak odalarını bu program sayesinde öğrendik.

    zemin kotundan aşağı konumlanan dubleks veya tripleks evlerden maada içinden rengarenk otrişler çıkan, beyaz gömleklerin bir arada, kotların üstüste, jakarlı brode, jarse, saten, ipek şifon, fransız danteli, krinkıl gibi iddialı kumaşlardan mamul "sahne kostümleri"nin istiflendiği o oda dikkatimizi çekmez miydi a dostlar? biz 6 kapılı dolabı eve nasıl sığdırabiliriz hesabı yaparken bu iş için başlı başına bir odanın görevlendirilmiş olması kafamızı karıştırırdı. fakat yine de gözlerimizi asıl kamaştıran unsur o odanın da içinde duvardan duvara ayrılmış olan ayakkabılıktı. ayakkabı dolabı ya da ayakkabı rafları da diyebiliriz. açık, kapalı, topuklu, topuksuz, yazlık, kışlık, spor, okulluk (bizim zamanımızda okul ayakkabısı diye bir mefhum vardı) bütün ayakkabılar o raflarda düzgünce sıralanırdı.

    sıralanırdı da, gelin bir de bana sorun. o zamana kadar evin bütün detaylarını zihnine kayda geçen bendenizin, o ayakkabıları evin en ücra köşesinde, üstelik yatak odasından geçilerek girilen bir mahalde görünce tadının kaçtığını nasıl anlatayım şimdi? gelmiş dışarıdan hanfendi, dur şu ayakkaplar dışarıda kalmasın, çalınır filan, varayım ayakkaplığıma götüreyim diye düşünmüş. takmış parmaklarının ucuna burunlarından, evin içine girmiş, fıtı fıtı merdivenleri çıkmış, yatak odasına süzülmüş ve giyinme bölümüne intikal etmiş. oldu mu? bence olmadı. dışarısının bütün tozu toprağı döküldü halıya, çarşafa...diyeceksiniz ki halayıklar, uşaklar var, temizler. ne güzel, temizlesin. ama saçıldı bir kere, her yer mikrop...şişe şişe domestos bitirsen ancak...

    özetle, bir gün bir malikanem olunca, yatak odasına bitişik giyinme odası yapsam dahi, içinde ayakkabılık olmayacak. varsın dışarıda dursunlar. nasıl eskiden müştemilât olurmuş bahçede, şimdi de olsun. metrekareden düşerim gerekirse...
  • kimisi için uyku-seks, kimisi için uyku-seks-kitap, kimisi için uyku-seks-eğlence (gerçi seks de bir eğlence) olan odadır. şöylesi de mevcuttur:

    http://i.imgur.com/ybn12.jpg

    fakink riç pipıl.

    insan olmak lazım insan.
  • evin mahrem bölgesi.
    tipik türk evinde ütü masalarıyla, ütülerle, kapı arkası kıyafet askılıklarıyla, gardrop üstü hurçlarla, naylon dantel perdelerle gizemi katledilir genelde.

    uyumak için de, sevişmek için de korkunç bir donanım!
  • çeşme açıklarında bi dalış noktasıdır. türkiye standartlarında güzel bi dalış noktasıydı.

    burayı ilk ogrenmem ise dumurluktu şahsım adına.

    o dönem gittiğim dalış merkezinde sarışın sevimli bi dalış hocası beni gördüğünde "seni yatak odasına götüreyim mi? hiç görmedin sanırım daha önce. sözüm olsun sana bu" demişti.

    ben geçiçi bi afallama hali sonrası ee olur tabi falan demiştim. hayatımın en net ve açık seks teklifiydi bu.

    meğerse dalış noktasıymış nerden bileyim. zaten götürmedi de sonra kız beni oraya falan. başkasıyla gittim. hey hey.
  • içinde televizyon olanları çok acıklı.
  • http://images.mylot.com/…ges/postphotos/2315737.jpg

    şimdiden * hayali kurulan odadır. şu üniversite bi bitsin, home office yapıcam amına koyim. stüdyo daireyi böyle döşeyecem.
  • ders çalışmak, yemek yemek, tv izlemek, internete girmek, kitap okumak, uyku, egzersiz gibi bir yığın eylemin gerçekleştirildiği mekan. ve hiç mahrem değil.
    (bkz: yurt odası)(bkz: öğrenci evi)(bkz: aileyle yaşamak)
  • dalış noktası olan yatak odasında;

    --- spoiler ---

    dibi kum döşeli olan mağaramsı kovukta (ki buraya adını veren şey budur) duvara yaslanmış bir kadın heykeli ile karşılaşılır. konudan habersiz olanlar için aniden rastlayıvermek ürkütücü olabilir ilk anda. ayrıca odanın duvarında yere dayanmış ufak bir kırık ayna parçası vardır. etrafta da muhtelif kaya duvarlarının dibinde çeşitli ayna parçalarına rastlanır. dalışta nasıl göründüğünü mütemadiyen kontrol etmek isteyenler için sürekli fırsatlar sunar. kaldırımda yürürken vitrin camlarından kendini tetkik edenlere birebir bir dalış noktasıdır diyebiliriz.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap