• dolmuşta, en arka dörtlünün ortasındaki koltuk boştu. gittim oturdum, eh buna oturmak diyebilirsek eğer. ancak kollarımı ve bacaklarımı üst üste istifleyerek sığabildim çünkü. kendime kaçak bir kat çıktım, nasılsa kimsenin beni denetleyecek hali yoktu. yanımdakiler bir milim bile kıpırdamamışlardı, bana mı baksınlardı? elbette yine benim çaba sarfetmem gerekiyordu, kendime ufak da olsa bir yer açabilmek için.

    dolmuş yeterince dolamadığı için, yani içine su hacmi kadar insan alamadığı için, öylece beklemeye başladık. bir adam bindi, elinde iki poşet ekmek, üstü başı perişan. önümde oturan genci bastonuyla dürttü, “kalk” işareti yaptı. niye onu seçmişti acaba? genç ağzını açamadan kalktı yerinden ve adam kuruldu. o arada hareket etmişiz, ben adamın saçlarına bakıyordum. o kadar çoklardı ki ve o kadar beyaz, bembeyaz. yüzü ise aksine simsiyah, güneşten kavrulmuş gibi. siyahla beyaz, ne güzel renkler diye düşündüm. sahi, maç kaç kaçtı acaba? dolmuşun radyosundan gelen ses cevap verdi; henüz gol yok. peki. maç hiçbirimizin umrunda değildi zaten. ben, ne zaman bu kadar mutsuz insanı bir arada görsem, hep birlikte yok olabilmeyi diliyorum. gözlerimi kapatıp. gözlerimi açınca, herkesin yerli yerinde olduğunu görüyorum ama. golsüz, passız, heyecansız, nefessiz, dolmuşta bize inat yaşayan biri vardı ama; o adam. poşetlerden birinden bir ekmek çıkardı, başladı yemeğe. neredeyse bütün bütün ısırıyor, nasıl bir açlık, nasıl bir iştah. canım kuru ekmek çekti desem size? yoksa sizin de mi canınız çekti? çünkü adamı gören herkesin canı o ekmeği çekti. hepimiz, ekmek derdine düştük birden. mecaz yok. adam yiyor, biz yutkunuyoruz. adam farketti mi, hissetti mi bilinmez, dolmuşta olan bizlere şöyle bir bakıp, elindeki yarısı yenmiş ekmeği havaya kaldırıp uzattı. “isteyen var mı?” diye sordu kendince, ekmeğini paylaşmak istedi. o an hepimizin canı tarifsiz bir şekilde sıkıldı, buz gibi olduk (sahi hiç ısınmış mıydık?). bu nasıl cüretti? üstü başı kir pas içinde olan bir adamın uzattığı, ne idüğü belirsiz yerlerden alınmış o ekmekler, bize göre miydi hiç? hadi canım sen de. herkes yüz çevirdi adama, sırtını döndü, görmezden geldi. adam ise hiç oralı olmadı, aynı iştahla ilk ekmeğin ardına ikincisini de yutmaya başladı. “nasıl boğazında kalmıyor kuru kuru?” diye konuştu iç sesim, belli ki onun gözü hala ekmekte. o sırada adam öksürmeye başlamasın mı? ben bizimkini susturdum acilen, “yine açma şu şom ağzını” dedim. hep olduğu gibi, hemen küstük birbirimize. ben de onunla ilgilenmiyormuş gibi yapmak için etrafa saldım bakışlarımı. sağ yanımdaki kadın “candy crush”oynuyordu. hiç oynamadım bu oyunu, ama toplu taşımalar sayesinde de oynamış kadar öğrendim. kadının yaptığı hamlelere bakmaya çalışayım derken, kuvvetli bir bulantı tuttu içimi. ben de sol yanımdaki kadına çevirdim yüzümü. onun elleri kucağında birleşmiş, çantasının hemen üzerinde. sağ baş parmağına takıldı gözüm, öyle dipten yemiş ki tırnağını, benim etimden de tırnak koptu, yüzüm acıdan kıvrandı. ne sağa, ne sola, ne adama, ne radyoya, ne de iç sesime sığamayınca, kapadım gözlerimi yine. yok, bu sefer yanıldınız. çünkü, kısa zamanda aynı dileği üst üste tutmamak gibi bir ilkem var (canım ilke). bu sefer çabucak, en hızlı, ama en hızlı, en çabuk, şekilde eve varabilmeyi diledim. bakın, bu tuttu. çünkü neyi ne zaman dilediğimiz önemlidir, çünkü maç vardı ve çünkü yollar boştu. peki, skor ne ara 2-1 olmuştu?
  • şaka maka milletçe içinde olduğumuz halet-i ruhiye.

    hep birlikte sıyırdık kafayı farkında değiliz. şu konuşulan, yazılan şeylere bir göz atmak bile yeter görmek için.
  • freddie mercury hazretleri i'm going slightly mad buyurmuştur.. belki bir alakası vardır. (bkz: innuendo)
  • (bkz: tez yazmak)
  • dönüşü olmayan delirme şeklidir. yavaş yavaş olmuştur yavaş yavaş da bitmeyecektir. bir anda mı delirdim de bir anda düzeleyim? bu yüzden en iyisi fevri olmaktır, biriktirmemektir.
  • genellikle gittikçe şiddetlenen obsesyonların eşlik ettiği süreçtir.
  • kimse farketmeyecek, siz sevginizle gideceksinizdir.
    (bkz: ipek ertürk)
  • bazen topluluk içindeyken bazen'e bazan diyorum. bakalım kim farkedecek diye oturup beklemeye başlıyorum. zaten genelde oturuyor oluyorum bu oyunu oynadığımda. tahmin edin kim farkediyor ilk önce. tabiki ben. son yılların ''trend'' uyuzluğu yazım yalnışı yapmaya bayılıyorum ki benden daha da nefret etsinler. bazen bilerek ishal numarası yapıyorum ki yanlız kalabileyim. sonra hemen sıkılıyorum ama kendime böyle acılar cektirmeyi seviyorum.
    gündüzleri bira içmeye alıştırdım bu aralar kendimi. insanlar kilo aldığım hakkında bir şeyler geveliyorlar sanırım. kopuk cümleler kurmayı ve en hızlı şekilde delirmeyi seviyorum.

    bi de şu var son olarak, ben eskiden delilerden korkardım. şimdi ise delirmekten korkuyorum.
  • sanırım içinde bulunduğum durum. soma'yla ilgili haberleri seyrederken, bir yandan gözlerimden yaşlar süzülürken, bir anda saçma sapan birşeye takılıp kahkaha atabiliyorum. delirttin bizi büyük usta!
  • çocukken çok sinirlisinizdir; maçlarda kavga çıkarırsınız, kardeşinizi ve gücünüzün yettiği herkesi döversiniz.
    biraz büyüdüğünüzde yani ergenlikte duygu patlamaları yaşarsınız; öfkenizi, kininizi olması gerektiğiden fazla abartır, fazla gösterirsiniz.
    yaşınız büyüdükçe sorunlarınız da büyür ama siz büyüyemezsiniz; sonunda psikoloğa gider ve hastalığınızı öğrenirsiniz; davranış bozukluğu.
    sizi aptallaştıran, hayattan koparan ilaçlar kullanırsınız ama sosyal dünyanızın amına koyduğunu farkedip bütün ilaçları bırakıp tek dostunuz alkolle ayakta kalmaya çalışırsınız. ama alkol tüm sorunlarınızı daha da büyütür; süperegonuzu iyice öne çıkarıp sizi olduğunuzdan da zayıf hale getirir.
    yıllar böyle geçer sonunda büyüdüğünüzü sanırsınız ama onca yıl sonra bakarsınız ki tüm psikolojik problemlerinize bulduğunuz tek çözüm ikinci bir kişilik yaratmaktır. normal hayatta gayet sakin, rahat ve eğlenceliyken sorunlarla karşılaştığında insanlıktan çıkan bir ruh haline bürünürsünüz.
    intihar etmeyi bile düşünebileceğinizi farkettiğiniz bir geceyarısı anlarsınız yavaş yavaş delirdiğinizi ve tüm hayatınızı yeniden ele alıp yeni kararlar verirsiniz. verdiğiniz kararların sizi bir şizofreni hastası yapacağından habersiz ve bir o kadar kararsız yürürsünüz hayat yolunda.
    sonunda kendinizi parçalanmış mutfak dolabının karşısında; önünüzde bira şişesi, elinizde bıçakla bir hayalden uyanmış, yada bir bilgisayar oyunundan çıkmış gibi herşeyden bihaber halde bulursunuz.
    sonunda karar verirsiniz tamamamen delireceğiniz , 'bu dünyanın ta amına koyim' diyebileceğiniz günü beklemeye. ve o zamana kadar delirmenin hangi evresi varsa onu sonuna kadar yaşamaya söz verip bir boyut daha atlarsınız. önünüz açık kendinizden emin devam edersiniz hayata..
hesabın var mı? giriş yap