• laf esprilerinin dalağını yarmış olmasıyla tanıdığımız bu güzide insanın şöyle de bir karikatürü vardı, aniden aklıma geldi bugün...
    olay bir yamyam ailesinin kulübesinde geçmektedir, karne günü falan mevzubahis(!)... çocuk bok gibi bir karne getirmiş, kırık dolu... anne mutfaktan soruyor
    "nasılmış oğlumuzun karnesi?"
    "süper süper, oğlumuzla iftar ediyorum"
    (bu esnada oğlunu çatır çutur yemektedir, biz de yere uzanmışızdır gülmekten)
  • çocukluğumun ve ilk gençliğimin efsane çizeridir. bi öyküsünde elemanın biri ıssız bir adaya düşüyordu. adada sadece 3 top bilardo masası vardı ama top yoktu, elemanda nereden bulduğunu hatırlamadığım takma gözlerle bilardo oynamaya başlıyordu ve yıllar içinde süper bir usta oluyordu ancak kimse görmediği için üzülüyordu. toplar dile gelip biz gördük abi takma kafana diyordu öykünün sonunda. bir diğerinde de ölüyü dirilten özel bi tabut vardı. mezarcı özel durumlarda bu tabutları kullanıyordu, ancak bi gün atölyeye geldiğinde yardımcısının tüm o özel tabutların tahtalarından gitar yaptığını görüyordu.

    tarzı, çizimi, öyküleri, esprileri benzersizdir...

    abi neredesin ya... bi yerlerde çiz artık, özledik yav...
  • avni'de ve daha sonra da hbr maymun'da okumaya doyamadığımız kocaman bir sayfası vardı. kocaman sayfasında "i was gökdemir*, you were yerbakır" ve benzeri laf espilerine ayırdığı bir köşesi ve albüm kritiği yaptığı bir köşesi vardı (prince'in bir albümünü tanıtırken hiddetlenip "yok efendim şöyle kıvrak dans ediyomuş, yok efendim jimi hendrix gibi gitar çalıyomuş denilen spastik cüce" minvalinde lafları bir güzel kaydığını hatırlıyorum eheh). kendisi bir akademili'dir*. izini çoktan kaybettik, pek bir özledik çizimlerini ve esprilerini. şöyle yeniden ortaya çıksa, periyodik olarak çizse bir yerlerde, di mi ama?
  • hayat çok garip, gerçekten de çok kolay unutuluyor insanlar. aktif olarak varlarsa hayatta, göz önündeyseler tamam, ama bir es vermeye görsünler, hafıza arkalara itiyor onları. iyi insanların iyi atlara binip gittiği devirler çok geride kaldı, artık iyi insanlar inzivaya çekiliyorlar, belki de hayata küsüyorlar; nereye gittikleri, ne yaptıkları hep belirsiz. yavuz taran da bunlardan birisi. birden bire yok oldu; neredir, ne yapar, hala saçları uzun mu gibi sorular hep cevapsız. artık beş yüz metre öteden tanıdığım çizgisinden mahrumum. geçenlerde eski dergileri karıştırırken 99 yılının hbr maymun dergilerine rast geldim evde. onlara rastlamasam varlığını bile unutmuşum neredeyse yavuz taran'ın, ki çok severdim çizgisini, köşesindeki karalamalarını, kelime oyunlarını. böyle oluyor işte; gözden uzak oluyor insan, gönül unutuyor, farkında bile olmuyorsun..

    * zihni sinir'in isim babasıydı yavuz taran, isim zincirlerinin de:

    neyzen tevfik fikret hakan balamir.

    * kelime oyunlarını çok severdim:

    3.14 love (çevirisi: pilav)
    day a mission line (çevirisi: dayı mısın lan)

    (bkz: #9926650)

    (bkz: #1159835)

    birilerinin çıkıp yavuz taran'ı eski çizgilerinden bir albüm yapmaya ikna etmesini beklemek gerekiyor galiba, yoksa gönül çok fena..
  • ben butonunu her gördüğümde zihnimin "yavuz taran" şeklinde tamamlaması ile nerede olduğunu merak ettiren, çok özlettiren şahıs.
  • karikatürlerindeki bütün karakterlerin pantalon pacalarinda centik olan sanatci. bir gün kösesinde yazmis, ben de bunu önceden farketmis bir okur olarak kendi kendime sevinmistim.
  • nerdedir, nerde cizmektedir bilmem fakat karikatürleriyle kendini özletmiş biridir.
  • bir şekilde geri dönüp herhangi bir dergide çizmesi gereken karikatürist. en boktan dergide bile çizse sırf onun için her hafta alırım o dergiyi. bilmem kaç sene öncesinde her hafta hbr alma sebebimdir kendisi.
  • bu ayki lemanyakta bir öyküsü yayınlanmış usta çizer.
  • hiç unutamadığım harika bir karikatürü vardı;
    adamın biri koç kesiyor.
    yanına hezarfen ahmet çelebi gelmiş, "derisini versene, kanatlara gereyim" diyor!
hesabın var mı? giriş yap