• bi kere aşk aranmaz, aranarak bulunabilecek bisey değildir. en fazla beklenebilir, istenebilir, özlenebilir; ama aranmaz.

    yanı ilk tavsiyem, öncelikle dilinizi doğru kullanın. diliniz dünyanızı belirler.

    ne diyordum, aramak evet.
    ilişki aranabilir, aşk değil. ki beklentiniz aşk ise, bu ikisi bir tezattir aslında. deneme yanılma yöntemiyle ilişkiler arasında gezen insanlardan aşk büyük oranda kaçar.
    çünkü; abazalık tansiyonu düşer flörtten flörte sekerken.

    böyle yoğun bir flört/ ilişki devirdaimi, eskilerin şahane ifadesiyle ne sikiyor ne üstümden kalkıyor tipi bir bezginlik yaratabilir dişi üstünde belli bir süre sonunda. (burada üstüne çöken şey ilişkiler;
    s.kmesi beklenen de aşk tabii ki)
    **

    bakın mesela evli insanlar (özellikle mesafe/ saglik/ ya da duygusal problemler yüzünden cinsel hayatı sekteye uğramış/ bitmiş olanlar) müthiş aşklar yaşayabilir üçüncü kişilerle.
    böyle birilerini tanıyorsanız, "ulan ben bekar halimle yaşayamadım, herif/karı kacinciya dönüyor" gibi düşündürebilir bile size.

    ışte aranızdaki fark budur zaten. onun evli, sizin bekar olmanız.
    yanı siz herhangi bir florte her an hazır, nazır ve gönüllüsünüz. o ise evli olduğu için böyle bir lüksü yok.
    ama evliliğinde de (muhtemelen bilhassa yatakta) işler bi sebepten iyi gitmiyor.
    bu, insanda potansiyel bir abazalik tansiyonu yaratır. ve süreç uzadıkça bu tansiyon yükselir.

    abazalik, algılarımızla oynayan biseydir. tıpkı açlık gibi.
    açken, normalde farkına bile varmayacaginiz, çok uzaktan gelen hafif yemek kokuları bile müthiş tahrik edicidir. üstelik o yemeği normalde çok seviyor olmanız gerekmez, o an için muthis bir arzu nesnesi haline gelir o kokuyu yayan gıda.
    abazalik tansiyonu da bi çeşit açlıktır işte. normalde yanınızdan geçip gidecek bir insana kapilmanizi sağlayan güçlü etkenlerden biridir.

    bir diğeri nedir; kahrımız, belâmız ve daha fazlamiz; manyak ebeveynler!!!
    ahahaha
    "ne alaka" değil, çok alaka.

    gerçek bir aşk müthiş patolojik bişey bence.
    tanışalı sadece bikac saat olmasına rağmen onu hep tanıyormuş gibi hissettiren, insanı yemeden içmeden kestiren, bir/bir-kac şarkıya takılıp günler boyunca o aynı sarkiyi/şarkıları binleeeeeerce kez baştan baştan dinletip onu aralıksız düşündüren. ınsani kalın kalın iplerle yaşama bağlayan ve bu hal sonsuza kadar sürecekmiş gibi absürd sanrılara düşüren müthiş öforik ve "high" bi his.
    patolojik olmaması mümkün mü ya allasen?

    altında yatan şey de (hiç farkında olmasak da) ebeveyn temsillerimiz bence.
    allahın dallaması 35 sene orada burda sürte sürte gezmiş; gelmiş sonra bikac saat içinde "ben seni tanıyorum ya, hep taniyordum" hissi basıyor bünyeye.
    nereden tanıyordun, nasıl tanıyordun? yok abi öyle bişey.

    "hep tanıyordum" diyebileceğimiz tek figürler, anne baba figürlerimiz. ve bize bu hissi bu kadar patolojik seviyede yaşatan kişi de, bilinçaltı tarafından -farkında olmadan- anne ya da babamızla ilişkilendirilen kişi.
    arzu nesnemiz yani. uzaktan kokusu gelen, kokusunda davet olan yemek.

    iyi düşünün geçmişte yaşadığınız büyük bir aşkı.
    ıllaki ebeveynlerinizden biriyle (varsa, manyak olanıyla hatta) bi bağlantısını bulacaksınız o aşkın diğer tarafının.

    .

    yukarıda en beğenilen entryde denmiş ki "size çiçek getirene değil, çiçek yetiştirene aşık olun"
    güldüm valla, aşk bir seçim değil kismettir cicim. başa gelir öylece; kafana düşer hatta çoğu zaman. yarar da o kafayı.
    en azından ilk 30-40 yıl için böyledir.

    daha ileri yaşlarda başa gelen aşklar, bilinçli seçimlerimize daha yakın olabiliyor. yani benim gözlemim bu yönde.

    artık yavaslamaya başlayan hormonlardan mi, çocukluğumuz ve ebeveyn temsillerimizle aramıza giren yılların artmış olmasından mi, neden bilmem.

    o yüzden görece olgun yaşlarda yaşanan "aklı başında" aşkları daha kıymetli, daha saygıdeğer bulurum ben. daha bi adamdan sayarım.
  • çiçek getirene değil, çiçek yetiştirene aşık ol. çiçeği zengin olan getirir, gönlü zengin olan ise çiçek yetiştirir.
  • istanbul’da aramayın, aşk ve samimiyet namına hiçbir şey kalmamış burda.insanların insanları bir günde tükettiği bir yer burası.
  • geçip giden ilişkilerinize baktığınızda, farklı insanların sizi kesişen küme olarak değişmeyen konularda üzdüğünü göreceksiniz. işte o konuları bulun. onlar yeni bir ilişkiye, aşka başlamadan önce sizin değiştirmeniz gereken şeyler. çocukluk travmalarınız, eksikleriniz, yaralarınız, hatalarınız... adı her neyse. ama onları çözmezseniz gelen aşk da sizi aynı konularda ağlatacak. hiç şüpheniz olmasın
  • aşk bir büyüdür, sonradan geçer.
    hislerinizin doğruluğuna inandığınız kişilere emek verin.

    daha iyi olanı değil, size kendinizi daha iyi hissettireni seçin.
  • pürüzsüz insanları herkes sever. sen karşındaki erkeğin yüzündeki en güzel yere konmuş doğum lekesini sevmeyi denedin mi hiç? dene!...

    aşk öyle oturduğun yerde bulmayacak seni hiçbir zaman. çabalayacaksın sevmeye, aşık olmaya!...

    önce, aşk senin için neyi ifade ediyor onu bul. bu çok değişken bir kavram çünkü. herkesin lugatında farklıdır aşkın tanımı. bu tanımlar kiminde muhabbet edebilmeye, kiminde dertleşebilmeye, kiminde birlikte ağlayabilmeye, kiminde gülebilmeye, kiminde de çok iyi sevişmeye indekslidir. sen kendi tanımını bulmakla başla işe.

    artık kilidin hazır. sadece o kilidi açacak anahtarı bulman gerek. onu da; ilk cümlemde de belirttiğim gibi 'çabalayarak' bulabilirsin ancak. bu çaba dediğim şey; gezmek, tozmak, fıldır fıldır etrafa bakmak değil. sevmeye çabalamak!

    zira; birini sevmek gerçekten çaba ister azizim. birini sevmek yürek de ister. öyle kolay iş değildir aşık olmak. güzel olanı herkes sever. iş; kusurlarıyla sevebilmekte, hatta o kişinin kusurlarına aşık olmakta...

    sevdiğinin ince uzun boynuna değil, o boyundaki tüylü bene hayran kalmaktır aşk. eğri parmaklarını sevmektir. göbeğini okşayabilmek; evine ekmek getirebilmek için gittiği iş sonrası kokan terine rağmen eve girdiği an boynuna sarılabilmek hatta sevişebilmektir. asla kabul etmeyeceğin şeyleri kabul etmektir. en zayıf noktanın 'o' olmasıdır. onun için her şeyi yapmak hatta o yaptığın şeyi onunla yapıyor olduğun için, yavaş yavaş o şeyi de sevebilmektir.

    anlayacağın, kolay iş değil şu sevmek. yorgunluk ister, liyakat ister, mahcubiyet ister, güç ister. çok şey istediğine bakma ama. aldıklarının bin mislini de; sevdiğinin tek gülüşüne, tek dokunuşuna sığdırır da geri verir. ne yorgunluk kalır sende, ne sinir, ne stres...

    o cengâver adamın heybetini bir kenara atıp; kedi gibi dizine uzanışını izlemek, saçlarını kurutmak, sırtını keselemek, doyuma ulaştığı ana şahit olmak, belki de baba olduğu andaki göz yaşını silmek...

    ömrünüz uzar ömrünüz. her öpücükle de sevdiğinizin ömrüne ömür katar, birlikte sonsuzluğa yol alırsınız. darısı herkese, hepimize!...
  • hep aynı şeyi yapıyor ve üzülüyorsan artık aynı şeyi yapmamak konusunda neleri yanlış yaptığını düşünerek değişimle gelen mucizeye ortak olmalısınız.
  • ekşi sözlükte aramayın. pişman olusunuz.
  • aramayın. arandığında bulunmaz. siz kendinizi daha iyi bir insan yapmaya çalışın sadece.
  • erkeklerin yalnızca cinsel ihtiyaçları için partner aradıklarını, hevesleri bitince başkasına yöneleceklerini aklınızdan çıkarmamalısınız. şaşmaz bu.
hesabın var mı? giriş yap