• 0-1 yaş. emziğimi liköre bandırırlarmış uyuyayım diye. tahmin edildiği üzere trakyalıyım. bizim burda sülalecek rakı içilirken kundaktaki bebeğin ağzına rakının içine parmak sokulmak suretiyle rakı sürülür. o bebek ortaokula geldiğinde önüne çay bardağı ile bira konur, mangal yapmaya gidilince. liseye geldiğinde ise ailenin erkekleri ile rakı içmeye başlar. bu şekilde büyütüldüğüm için ne alkolik oldum ne de içip içip insanların karısına kızına musallat oldum. aksine üniversitede aile baskısıyla büyüyüp, ilk kez o yaşta alkol alarak meze olan çok insan gördüm. ya hiç bulaşmayacaksın ya da dozunda içmeyi, içki kültürünü ailede öğreneceksin diye düşünüyorum.
  • alkolle tanışmak onu ve yapabileceklerini tanımak demekse eğer ilk anılarıma, 4-5 yaşlarıma kadar gider.
    çocukken alkol benim için eve gelmesin, annemi dövmesin diye yorganıma sarılarak dua ettiğim babamın gecenin bir vakti kapının kilidinde dönen anahtar sesiydi. annemin bileginden akan kandı. dayak yememek icin kendimi tuvalete kilitledigimde duyduğum kapı yumruklamalarıydı...
    büyüdükçe böyle olmadığını anladım. kafamdaki yargı şekillendi : alkol iyi insanları keyifli yapıyordu, kötüler içinse nefreti kusmaları ve bunu yaparken vicdan azabı duymamalarının bir yoluydu.
    dozunda ve guzel ortamlarda alındığında keyifli bir şey olduğunu anlamam ise on sekiz yaşıma tekabül eder.
  • bir dönem ciddi anlamda alkolizmin ucundan dönmüş, şimdilerde ise nadiren içen biri olarak şahsım adına 13'tür. sigaraya ise daha önce başlamıştım. şimdi düşününce bildiğiniz sorunlu bir çocukluk dönemi geçirmişim gerçekten.
  • tanışmadım. kötü biri diye duydum. hatta tüm kötülüklerin validesi diyorlar. böyle analık olmaz. selametler diliyorum kendilerine.
  • 5 yaşında antalya'nın meşhur sıcağında ciğerim yanmış. daha bebeyiz, suyu bile anneden istiyoruz. kadının işi var "git dolaptan iç" dedi. herhalde boş bulundu. açtım buzdolabını, nereden bileyim rakısını makısını? bir diktim tepeye, tüm iç organlarım yanmaya başladı.

    tükürdüm ağzımdan, düzelttim façayı gittim annemin yanına "dolapta niye acı su var ya?" diye hesap soruyorum. geldi yanıma, gösterdim. "babanın rakısını içmişsin eşek sıpası" dedi.

    öğrendim.

    isteyerek ise 20 yaşında içtim. viski ile başladım. muazzam idi.
  • ilkokuldaydim.camiye kuran kursuna giderdim. babam dini sorgulayan dincileri ve yobazlari sevmeyen biriydi dogal olarak bu tur seylerle kafam karismasini istemiyordu ama beni ikna edemiyordu. sonra bir gun eve kirmizi bir icecek getirdi. beni cagirdi bardaga biraz koydu al bunu ic dedi. ben de bu ne derken falan baba sonucta ic lan dedi. ictim ve bardagi aldi ve sonra 'sen nah müslüman olursun' dedi. sonra sarap oldugunu soyledi ickiymis ben de kesin basima bir sey gelecek rabbim bana kotu birsey yapacak diye dusundum sonra hicbir sey olmadi. iste dini sorgulamam da o zaman baslamisti.
  • 14 yaşında tanıştım. tombul şişe efesi* okul ceketime sarıp sarmalamış, tam da sınav olacağım gün okuldan götüm götüm kaçıyordum ki kaldığım yatılı okulun müdürü yoldan arabayla geçerken bizi yakalamıştı.

    aslında olayın aslı astarı şöyle:
    ben o dönem bir taraftan cemaat yurdunun birinde kalıyor * diğer taraftan bu yurdun bulunduğu kasabadaki meb okuluna gidiyordum. ulan bu yurt öyle canıma tak etmişti ki kaçıyorum olmuyor, göçüyorum olmuyor, ana baba ayrı terane, napsam kurtulamıyorum itoollarından. velhasılı o ergenlik pıtırcıklarının ilk kıvılcımlandığı bahar ayında olanca atarımla bizimkilere beni bu yurttan almalarını, aksi halde napıp edip kendimi buradan kovduracağımı salık verdim. tabii o zaman bilemiyorsun salık vermeyi, olaylar nasıl gelişir kestiremiyorsun. neyse sabahın erken saatlerinde okula öyle gidesim yok, öyle afyonum patlamamış ki yanımdaki birkaç arkadaşa anlattım niyetimi, böyle böyle dedim. hımına, dedik kasabanın az dışına savurup kendimizi, aldık bir tanecik tombalak şişe, eşşek kadar iç iç bitmez sanıyorduk. düğünlerde falan görüp özeniyordum. hayır, bi ben değil yanımdakiler de nasıl hevesliymiş... tam kasabanın ormana doğru giden yoluna salıyorduk ki kendimizi aha, o geliyor gaçın, demeden frene basıp aşağı indi göt. cekete sarıp sarmaladığımız şişeyi görünce adam şok, adam iptal. düşünsene, sabah namazında birlikteyiz adamla. arkada saf tutup cemaat oluyoruz. parmakla falan gösteriliyoruz. neyse, gözüm görmesin gibilerinden bir hayal kırıklığı, bir afra bir tafra derken adam gazladı gitti. biz gabak gibi yolun ortasında kaldık. meğer gitmiş yedi sülaleye ispiklemiş bizi. üstelik ele başı olarak da beni okumuş bıyığı ütülmüş yawwşak.

    o gün 3 arkadaş ne bok yiyeceğimizi bilemeden taaa şehre kadar yürüdük. ben diym 8 sen de 10 km. arkadaşın biri başka bir memlekettendi. bok varmış gibi aldık başımızı onun ailesinin yanına, evhamlar kraliçesi anasının gucağına doğru süzüldük. denizi de ilk kez o zaman görmüştüm ha, vay be* 1-2 gün kalınca anası bizi naptı etti postaladı ordan.

    sonra geri döndüğümde eve, ne anam baktı yüzüme ne babam. anamı anlamıştım abdestli namazlı kadındı da, cayır cayır içki içen babamın triplerini anlayamamıştım. sonuç olarak godumun yurdundan kovuldum. zaten ortaokulun bitmesine az bi şey kalmıştı, evden okula her gün işçilerle birlikte bindiğim dolmuşla 1 saatlik yol tepip gelmenin stresini, kasabanın o yolunda okula yürürken yaktığım sigarayla atıyordum. freedom ulan!

    derken gel zaman git zaman hâlâ hatırlayınca gururlanırım kendimle. bi bok yediğimden değil, ümüğümü sıkıp hayatımı zindan eden pezevenklerin elinden bu eylem biçimiyle o yaşta kurtulduğumdan. hayır, birayı içemedik sadece tanıştık kendisiyle o da yarayan bir kanadır içimde. o değil de hep aklıma takıldı, bu hoca o bira şişesini naaptı lan?!
  • beğenerek içmeye başladığım yaşım 14, hey gidi o zamanlar 10 liraya 3-4 bira alır iyi bir aksam geçirebilirdik.
  • 14 yaşındaydım. tanesi 750 bin liradan (şimdiki 75 kuruş) 3 bira almıştım. ötv yoktu. yıllardan 2002 aylardan temmuzdu. başbakan ecevit cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer’di. televizyonda huysuz virjin vardı, tatlı sert eğlendirirdi bizleri. kral tv’de nez’in gri pantolonlu poposuna zoom yapıldığı bir klip dönüyordu. türkiye avrupa birliği yolunda ilerliyordu, en azından biz öyle düşünüyorduk. geleceğe dair umutlarımız vardı. sonra...?

    umutlar azaldı, biraya ödediğimiz para arttı. özeti bu.
  • kendi irademle orta 1 ya da 2 olması lazım, tam hatırlamıyorum. ama kendi iradem dışında tanışmam 40 günlükken.

    ben yeni doğmuş masum bir bebekken annemlerin eve arkadaşları yemege geliyor. bizimkiler de hazirlikti, yemekti, içkiydi derken benim 40i unutuyorlar. gecenin ortalarında da mevzunun hatırlanmasıyla bu saate dışarı çıkartamayız, sarap içerelim diyor benim inanılmaz derecede pratik annem.

    neden, ne alaka, nasıl hiç bir fikrim yok. ılk çocuğum bir de. normalde ilk çocukta anne baba böyle saçmalamaz diye duydum hep ama benimkiler çok da normal değil zaten.

    annem de diyor yüzünü eksittin. hayir napicaktim bildiğim tek gıda anne sütü zaten ne bekliyorsun. *
hesabın var mı? giriş yap