• ardından tura nın icadı ile devam eden hede.
  • yazının icadı, insanın sessizlik ihtiyacıyla ilgili olmalı.
  • sürecin belirsizliği, mutabakatın büyüklüğünü gösterir.

    somut nesneleri ideogramlarla ifade etmek kolaydır.

    örnekler;
    "inekler ot yer"
    çizimi: iki üç inek, ot, ağız.

    "ben kedi gördüm"
    çizimi:cinsiyete göre bir insan, altını çizmek ben, kedi resmi, göz resmi

    buraya kadar kolay fakat soyut nesnelerin betimlenmesi olayı zorlaştırıyor;

    örnekler;
    "sevgi, gönüllerdeki boşluktur"
    çizimi:kalp->sevgi mutabakatı, gönül -> kalp çizdik aynısından çizmemek lazım, boşluk ->hassiktir

    "ruhumun kaybolmasına üzülme"
    çizimi:ruh->bi yere kadar çizilebilir ama mutabakat şart, kaybolmak->hen hen, üzülmek-> göz yaşı idare eder

    en büyük mutabakatlar ise halen daha insanoğlunun üzerinde uzlaşamadığı değişken yargılar konusunda yaşanmıştır*

    örnekler
    "çirkin elbise"
    çizimi:kötü -> reisin karısı, elbise->reisin karısının donu

    "yaşlı domuz"
    çizimi:yaşlı->reis, domuz->gene reis *
  • yazı bir icattır
    bulunmamıştır icat edilmiştir (icat edilene kadar yoktur)
    bulunan şeyler elektrik gibi şeylerdir onlara buluş denir
  • insanın ve insana dair özelliklerin evrim süreci deniz derya; sürekli keşfedilen fosil kanıtlarla evrim sürecine dair sürekli yeni bilgilere ulaşıyoruz.

    yazının evrimi konusunda şanslı sayılırız çünkü bu süreç hem göreceli olarak daha yakın bir tarihe tekabül ediyor hem de daha kesin kanıtlar var elimizde.

    bilim insanları uzun bir süre tüm yazıların mezopotamya'da ortaya çıktığına ve oradan dünyaya yayıldığına düşünüyorlardı. bu yazı sisteminin mezopotamya'da seyahat eden tüccarlar tarafından aktarıldığı fikri hakimdi.

    yalnız ortaya çıkan başka kanıtlar, yazının birden fazla yerde keşfine dair bilgiler sunuyor ki dört farklı uygarlıkta bağımsız olarak geliştiğine inanılıyor; mezopotamya'da mö 3400 ile 3100 yılları arasında, mısır'da mö 3250 civarında, çin'de mö 1200 yıllarında ve güney meksika ve guatemala'da mö 500 yıllarında. bağımsız olarak geliştiğinin nedeni ise yazıların üsluplarının farklılığından kaynaklı genel olarak.

    history of writing (https://en.wikipedia.org/wiki/history_of_writing) yazısından aldığım bu fotoğraf aslında yazının farklı uygarlıklarda keşfine ve örneklere dair iyi bir özet gibi duruyor.

    görsel

    not: bu yazıyı şimdilik kısacık tuttum, yazar olduğumda dönüp daha kapsamlı bir yazı hazırlamayı düşünüyorum.

    edit: imla
  • bir karikatürden:

    mağara adamı: sevgili günlük. yazıyı buldum, ağlamak istiyorum...
  • entelijans bir tanrı olan ve maarif faaliyetlerini gompile tekelinde bulunduran mısır tanrısı thoth tarafından bulunduğu da mitolojinin fikridir. aritmetikten müziğe, geometriden mantığa ne varsa bulup firavun'a sunmuş olan thoth, şaşırtıcı olmayacak bir biçimde yazıyı da bulan kişidir. * yazının bulunup firavun'a sunulduğu görüşmeleri çok olaylı geçmiştir platon'a göre. phaidros diyalogları'nda platon, firavun'un yazının icadına karşı çıktığını, şiddetle itiraz ettiğini anlatır. firavun'a yazıya karşı çıktığı için gerici demeyelim hemen, çok makul sebepleri vardır platonca. firavun bilginin ehil olmayan kişilerin eline geçeceğinden korkmaktadır. yazı dilsizdir, yazı çaresizdir, söylemek istediği kişileri seçme şansı yoktur. "düşünce bir defa yazıldı mı artık sağda solda dolaşır; anlayanın anlamayanın eline düşer; kime bir şey söylemeli kime söylememeli bunu seçemez; çünkü yazı da resim gibi derin bir sükûttur. onu konuşturan kişi, simgelerin temsil ettiği gerçekleri bilmiyorsa, hakikati bulamaz, boşça vakit geçirir.*"

    sosyal bilimler bu dertten en çok nasibini almış olanlar heralde. (bkz: herkesin fikir yürüttüğü bir meslek sahibi olmak) hrant dink'in vuruluşundan sonraki gün, katilin bakışlarını tanıdım, taksi şoförü'ndeki robert de niro'nun bakışları diye birinci sınıf psikolojik tespit yapabiliyor hercai gönüllü bir gazeteci. kimse o acının üstüne bu benzetme hoş kaçtı mı hiç diye sormuyor. edebiyat desen nuriye akman'ın kitabını okuyup sana soru sorma ihtimali var. ya da sosyologsan, ayşe arman seninle röportaj yapabilir. (yazının çaresizliği dedik, böyle bir röportaj da sözün çaresizliğinin en muhkem kanıtı) ilahiyat desen, sözlük, islam felsefesi 101, fıkıh 101, kelam 101 öğrencilerinin kıraathanesi zaten. türkler tababet, diyanet, siyaset konusunda alim doğarlar darb-ı meselini nasıl hatırlamayalım?

    mühendisseniz ya da doğa bilimleriyle uğraşıyorsanız daha şanslısınız, çünkü ikinci bir alfabeniz var; matematik. mesela stereokimya konusunda orta düzeyde kimyacılar bile sadece konuya giriş yapabilirler. maxwell, elektro manyetik teorisini yayınladığında avrupa'da bilim adamları bile anlamamıştır teoriyi. * ama bu alanlarda bilginin yazı yoluyla ehil olmayanların eline düşmesinin sonuçları felaket tabi. bilgi ehli değilseniz fizik öğrenip atom bombası yaparsınız. mühendis olup savaş uçağı yaparsınız. sonuç ortada.

    platon'un kaygılarının yersiz olduğunu kimse iddia edemez sanırım. fakat, firavun thoth'u ikna edemez ve thoth icatlarına bir icat daha katar. beni de böyle derde katar.

    (bkz: önce söz vardı)
  • yazinin m.o. 3200'de sumerliler tarafindan bulundugu soylenir.*
    tarihciler tarafindan yazinin bulunusu ilk cagin baslangici olarak kabul edilir.
  • umberto eco, sette anni di desiderio, sugli specchi e altri saggi ve ingilizce yayımlanan derleme travels in hyperreality adlı yapıtlarından seçmelerle oluşturulmuş olan ortaçağ'ı düşlemek adlı deneme kitabının "yazının kışkırtıcılıkları" bölümünde bu konuya farklı bir bakış açısıyla, şu sözlerle değinir.

    --- spoiler ---

    en başta, insanın yazmayı öğrenmesi iyi bir şey mi olmuştur? platon'un anlattığı olay geliyor insanın aklına; firavun daha yeni yazıyı icat etmiş olan tanrı tot'u azarlıyor. bitti, diyor ona, insanoğlu artık kendi düşüncelerini geliştiremeyecek, kendi içselliğini de; çünkü sen ona, ruhunu tabletler, papirüsler üstünde nesnelleştirmeyi öğretiyorsun. hoşça kal bellek, artık insanlar bu kötü araçlar aracılığıyla anımsamayı öğrenecekler. mini hesap makineleri üstüne kaydedilmiş iğrenç bir söyleme benziyor, yazmaya hiç eğilimi olmayan bir sokrates'e yorma isteği uyandıran bir söylev. neyse ki, platon onun yerine yazmış; birkaç bin yıl sonra, yazının buluşunun, örneğin proust'u, belleği olsun, kendi içselliğini olsun geliştirmekten alıkoymadığının bilincine varıyoruz. ama mısırlılar bunu iyi biliyorlardı, şu tanrı tot yalnızca dilin ve yazının bulucusu olmakla kalmamış, yazıcıların patronu, tıpla büyünün de tanrısı olmuştur: göstergebilimsel tanrı, başka nice şeyin yanı sıra, taşın içine oyulmuş işaretleri okumakla, insan bedeni üstündeki belirtileri okumanın, öte yandan, doğanın gidişini yönetmek için işaretler çizmenin, tümünün de aynı şey olduğunu biliyordu. tanrı tot'un sık sık bir maymun gibi tasvir edilmesi rastlantı değildir: yazmak da, konuşmak gibi işaretler aracılığıyla gerçekliği yansılamaktır.

    --- spoiler ---

    duygularımızın yozlaşmaya başlamasında yazının bulunmasının etkisinin ne derece kuvvetli olduğu ve bununla birlikte, günümüzdeki iletişim sıkıntılarının yazının icadıyla alakalı olup olmadığı düşünmeye değer bir ihtimal. ayrıca başka insanların yazıya döktüğü duyguları okuduğumuzda, bizde yarattığı hisle kendi dünyamızdan uzaklaşma ve başkasının hislerini kendi hislerimiz zannediyor olma durumu da ayrı bir konu. yazdıklarımızın ve hissettiklerimizin gerçekliğimizi yansıtma olasılığı sandığımız kadar yüksek olmayabilir. homo sapiens, belki de yazı yokken anılarına daha sadık, duyguları daha saf bir canlıydı.
  • mısır tanrılar kralı thamus'un yazının bulunması hakkında söyledikleri;

    "bu icat onu kullanmayı öğrenenlerin zihinlerinde unutkanlık yaratacaktır; çünkü hafızalarını kullanamayacaklardır. kendilerinin bir parçası olmayan dış karakterler tarafından üretilen yazıya duydukları güven, kendi içlerindeki hafızayı kullanmalarını engelleyecektir. siz hafıza değil, hatırlama iksiri icat ettiniz. öğrencilerinize gerçek bilgeliği değil, bilgelik görüntüsünü sunuyorsunuz, çünkü birçok şeyi talimat almadan okuyacaklar ve bu nedenle birçok şeyi biliyormuş gibi görünecekler. oysa çoğunlukla cahiller ve geçinmesi zor kişiler, çünkü bilge değiller, sadece bilge görünüyorlar."

    (çeviren: suedanur çokadar
    (dikkatimiz her zaman dağınıktı, joe stadolnik)
hesabın var mı? giriş yap