• hiçbir zaman bir yazlığımızın olmaması ve üstüne üstlük bir de izmir'li olmam sebebiyle benim için hala bir çocukluk hayalidir. günübirlikçi yazlarla geçti çocukluğumuz, elden ne gelir. ancak artık kralı olsa umrumda olmaz. çünkü herkes bilir ki yazlık çocuklar için en güzeldir.
  • geldiğimiz yazlık bir süredir kapalıymış. hayvanlar krallıklarını ilan etmişler. yazlıklar aslında onlara ait.

    bahçenin en güzel kokan kocaman gülünün içinde ağustos böceği uyuyor. hayatımda gördüğüm en güzel şeylerden biri. gülden yatak.
    ev sahibinin "istediğiniz zaman yakın, çalışıyor" dediği şöminenin içinden tıkır tıkır sesler geliyordu. az önce aşağı baykuş düştü. baktı, baktı yukarı gitti. nereye yakıyorsun? hayvancağız orada çoluk çocuk kalıyor belli.
    fare gelip arka bahçenin duvarında gezindi. ben buradaydım, siz kimsiniz der gibi, bakındı gitti.
    bahçenin etrafına çakallar geliyor.
    her yanda örümcek var, sinek kolluyorlar. balık havuzundaki balıklar sineklerle besleniyor. evde bırakamayacağımız için balığımızı buraya getirdik, suya koyduk, bir daha görmedim. hayvan keyfine bakıyor.
    sokağın baş köpeği evin dört tarafında geziyor, "kolluyorum sizi bak" pozu atıyor, besleyince uykuya gidiyor.

    burada ne ilaç sıkarsın, ne hayvan kovalarsın, ne de mekanlarını ellerinden alırsın. konuk olan biziz, onlar değil. ormanın içindeki yazlık bana, hayvanlara saygıyı bir daha öğretti. baykuş şöminenin içinden "kimsin lan sen" diye bakıp gidiyor, kendine geliyorsun. ben sonbaharda döneceğim ama onlar hep burada. bak şu an kedi geldi, bana baktı, çayıma baktı, işedi gitti. şehirde ne etmişiz biz bunlara ya, hayvanlar bildiğin tripliymiş. herkesin hor gördüğü köylüler sabah akşam hayvan besliyor da şehrin havalı sakinleri kedilerin mama kaplarını çöpe atıyor. orman içinde yazlık lazımmış bunu anladım. insan burada değişiyormuş.
  • bu aralar ona olan özlemimin bir deniz gibi kabardığı ev şekli.

    bireysel değil de kooperatif dahilinde yazlığı olanlar iyi bilir ki, biteceği yılları beklemek uzak bir hayal, ütopik bir istek gibidir. ve her ay ödenmek zorunda olan tonlarca para da feci darbe vuracaktır aile bütçesine..

    ilk defa babam işten eve "harika bir yerde bir yazlık siteye üye oldum" haberiyle geldiğinde ilkokula henüz başlamıştım. o harika yerin adı, daha önce hiç gitmemiş bulunduğumuz çandarlı'ydı ve biz şimdiden, hiç görmediğimiz bir yerle ilgili hayaller kurmaya başlamıştık bile ablamla. yok odalarımız şöyle olacak, havuz böyle olacak, yok yüzmeyi tam süper öğrenicez, coşucaz, ortamlara akıcaz filan..

    bir geldik sitenin yapılacağı yere. köhne bir otel hariç dağ taş ot, diken, çalı!! oteli de zaten midilli'ye kaçarken kolaylık olsun diye mültecilere veriyorlarmış sığınak olarak. ne bilelim tanışma yemeğinin orada yapılacağını..
    tek güzellik var -ki o da her şeyi affettirmeye yetiyor- o da muhteşem deniz manzarası. ve tam ortasında da denizin, plana göre tüm evlerin görmesi beklenen hayranlık duyulası bir ada..

    neyse yıllar yılları kovalıyor. aidatlar anamı küfürbaz, babamı mide hastası yapmış. biz kardeşler (ve birtakım kuzenler tayfası olarak) ebeveynlerimize küfrediyoruz her muhabbette: ulan hani bitiyordu bu sene! ilkokuldaydık, aha da liseye geldik. kazzık kadar olduk. üniversiteden sonra da bizden hayır beklemesinler zaten lan!!

    ve sürpriz sona tamı tamına sekiz yıl sonra kavuşuyoruz. mültecilerden arındırılan pis otelde tanışma yemeği düzenleniyor. herkeste bir telaş, heyecan.. evler tamamen olmasa da bitmiş, yollarla uğraşılıyor artık. nasıl şen'iz.. yemekte kuş üzümlü pilav çıkarıyorlar, yanında da fanta. aç kalıyorum...

    ve o yaz ('99) resmen taşınıyoruz siteye. yalnız bi sorun var. siteye "tek" taşınan biziz. market filan yok. (ulan insan yok dedik ya) babam, zavallım, hergün arabayla takribi yarım saat uzaklıktaki merkeze gidip getiriyor her şeyi. biz bronzlaşmak uğruna keçiyollarından denize inip çıkmaktan lisanslı dağcı oluyoruz adeta. sahilde desen kimse yok. bir tek akşamüstü inşaat işçileri iniyor. onlarla kanki oluyoruz. elektrikçi ümit kuzenime asılıyor durmadan.. onunla ilgili siteden bir anons yapıldığında hepimiz birden "oooooooooo" nidalarıyla kuzenin üstüne yürüyoruz filan..

    birgün denizden gelmişiz. banyo yapıp üst katta balkonda saçlarımızı kurutuyoruz. ve alt kattan bir çığlık yükseliyor:

    -memeeeeeeeeeeeettttttttttttttttttt

    annem. mutfak kapısından evin içine inek girmiş. babamı çağırıyor. babam da tam bu hayatın adamı, ne var bunda korkacak diyor. bu cümleyi sarfettiği kadının da kırk senedir panik atağı var bu arada.. ineği akşam yemeğimize büyür ediyoruz. napalım, komşu yok bari karpız neyin yer garip, bize de eğlence işte diyerekten..

    ilk senemiz böyle geçer gider.

    sonra sonra site nüfusu artmaya, genç popülasyon çoğalmaya ve temeli sağlam dostluklar atılmaya başlanır yazlıkta. her akşam sahilde ateş yakılır, etrafında gitar eşliğinde şarkılar söylenir, sabahlanılır, arada bazen merkeze kaçıp içilir, içilir, içilir... ve elbet,

    aşık olunur..

    hatta birgün ölünür de...

    (bkz: rıdvan inan)

    sekiz sene boyunca hayatıma çok şey katmış bir kavramdır yazlık. sadece çatısı olan betondan ibaret bir yapı değil,
    benim için her yaz akşamında kulağıma çalınan grup yorum'dur, çav bella'dır. yenitürkü, edip akbayram'dır.
    tekne turudur, saint georgia'dır
    beklenmedik bir anda, beklenmedik birinin verdiği mutlu eden beyaz bir deniz kabuğudur.
    ya da denizdir. ege'min denizi
    üstüne oturulmaktan aşınmış kayalıklardır. adaya nazır şarap içilesi
    titremek pahasına ses etmeden saatlerce aynı kalıpla dışarıda oturmaktır
    bitmeyesice sohbetlerdir
    kopuk bir gitar telidir. gizlice sarıp cüzdanımda taşıdığım. meşkle dolu bir gecenin anısına..

    çandarlıdır. ve en çok da aşktır yazlık...
  • %90'ının anahtarı su saatinin yanındadır.
  • anne babanin her mayis ayinda gidip, ekim ayinda geri dondugu; bu sure zarfinda "hadi gelin" diye surekli baski yaptiklari, denize girilen, uykuya doyulan, kucukluk hatirlari hatirlanan, sıkılınan, sessiz sakin mekan.
  • başlarken sanki hiç olmamış gibi, ilkmiş gibi hazırlaniyorsun. gittigin yerler, zevkler, tadlar degisecek. yatakta yatma seklin, giydiklerin... sokaklar degisecek, sesler degisecek. sarkilar baska seyler anlatacak. daha heyecanli, daha hareketli, taze ekmek gibi, asidi hala kacmamis gazoz gibi, usutmeyen ruzgar gibi.
    aglayan ve gulen bebekleri sokakta goreceksin. yasli teyzeler ve birkac adim onden elleri arkalarina bagli, anahtarlari kemerlerine takili yuruyen amcalar. teyzeler o ondeki amcalari ya da varsa torunlari, amcalar da devlet meselelerini en düz yerlerinden tartışacaklar. ayni konuyu biraz ilerlediginde bir baska grupta bir baska yerinden yakalayabilirsin. suleyman demirel, çiller, baykal, ecevit, özal, erbakan ve o münasebetsiz dedikleri adamdan söz edecekler. yaşlara göre daha geri de gidebilirler ama konu hep o oylari hangi yazliktakilerin verdigi bilinmeyen munasebetsize gelecek. cocugun uykusu gelecek, torun ayakta uyuyacak, oturuyorlarsa şayet mutlaka iki sandalye birbirine kavuşacak ve o üşütmeyen tatli ruzgar bir küçüğü uyutacak. hemen hemen her gun karpuz masanin vazgecilmezi olacak. evden dudagina annesinin ve babasinin anlamayacaklarini dusundugu parlak ruju suren genc kiz, taze yanmis bacaklarini ve omuzlarini acip onun icin hic hazirlanmayan, hatta denizden sonra duş bile almamis delikanliya kendini begendirmek icin ilk topuklulari cantasina saklayacak. yokusun basinda terlikler cantaya, yurutmeyen ayakkabilar ayaklara. kosede bekleyen ozensiz sevgili adayina bir kalp carpintisi. cinselligi henuz birbirlerine vurarak kesfeden ergenlerin yuksek yuksek gulusleri. golgede uyuyan kopekler, guneste mayışan kediler. aglara takilan zavalli baliklar. bisiklet sesleri; kornasi olmayan cekilin cekilin, kornasi olan sansli çın çın çın, cekirdek sesleri çıt çıt. masalarda kadeh sesleri. bilmedigin dillerde konusan araya karisan misafirler. hepsi emlakciya donmus o ev ne kadarmis, burdaki ne zaman gelmis, bunun amcasinin oglu insaat isi yapiyormus yazlikcilari. ilk opucugu dudaklarina yerlestiren oglani dusunen o saf kiz. o saf opucugu arkadaslarina anlatan çakal oğlan. kovsan da hic gitmeyen sinekler. sicaktan bunalan ve bunu kendine agustos sohbeti yapmis orta yas ustu kadinlar. ne yapacagini bilmeyen, sokaktaki cocuklarla konusacak sey bulamayan, evde gozlukleri gozunde kitap okuyan o dahi cocuk (o ilerde bunlari film yapacak kimsenin haberi yok) her seye gulen, her seyi bilen, her seye karisan ve beş üç demek yerine muhakkak penc-ü se severler güzeli genç ise diyen hayat dolu yaşli amcalar.
    hepsi bu da biterken sonmuş gibi kapatacaklar o evleri. kapi kenarlarina fareler girmesin diye mermerler. nemden rutubetten curumesin diye koltuklarin ustune kiliflar. hepsi bavula giren yaz kokulu giysiler.
    az once bir kadin elinde cekirdek, yaninda onun degil buyuk ihtimalle pusette uyumus bir bebek, yanindaki arkadasina diyordu ki; amacsizca bir seyler yapmayi hic sevmem. iste o amacsizca yapilan seyler bitiyor.
    korkunc sarki soyleyen, akdeniz aksamlari sarkicisi haluk gitarini arabaya koydu, artik şöhret bir dahaki yaza.
    çok degil 10yıl sonra yokuşun başında topuklulari ayaga geciren buket markette elinde bebegiyle gorunecek. bilenler sitenin en guzel kiziydi diyecekler. yazik kadin cabuk çöküyor. halbuki haluk öyle mi? hala aksamlari plajda akdeniz aksamlarini soyluyor.
  • yazlık alınırken dikkat edilecek en önemli şey site içerisinde olmamasıdır. istediği kadar lüks , havuzlu , güvenlikli olsun site içerisindeki yazlıklar özgürlükten çok kurallar içinde insanı sıkmak için yaratılmıştır. mangal yaparsınız dumandan şikayet eden biri gelir , köpek iki ıyıklar hemen beslemek yasaklanır , kapının önünde çocuklar top oynar emekli bir öğretmen yönetime şikayet eder gürültü yapıyorlar diye.televizyonun sesini öğleyin ve gece çok açamazsınız kesin uyuyan bebek falan vardır. en güzel yazlık siteden bağımsız tek başına olandır.bu yüzden yazlık ilanlarında site içerisinde ibaresi görünürse tekrar düşünülmesi gerekir.
  • insanı hep aynı yerde tatil yapmaya mahkum eden yaz mevsimi ikametgahı.
    hizmetçilikten başka bir şey değildir kadın için.

    o yüzden hemen satıp parasıyla doğru ve artışı mümkün bir yatırım yapıp, geliriyle de her yaz başka bir yerde,(tabii ki otelde) hizmetçilik yapmadan tatil yapmaya yollanıyoruz.
  • kışın gidilmesi gereken yermiş, anladım. ne o yazın nefret ettiğim kalabalık ne sıcak var. negzel yağmur ve dalga sesi.

    ciddi ciddi pılı pırtıyı toplayıp yerleşmeli buraya.
  • eğer bu yıllardır gidilen mekanda iyi bir arkadaş grubu,güzel bir çevre varsa kişi sıkılmaz ve hatta seve seve gider.yazlığa giden genç kesimden insanlar daha çok evcimen kimselerdir.
    oteldeki gibi sabahın köründe kahvaltıya yetişme zorluğu, ve şık olma zorunluluğu yoktur. (normal bir insan otelde gecelikle/boxerla dolaşamaz) evde en azından iyi bir anne bulunmalıdır yemek hazırlayacak ve etliye sütlüye karışmayacak.
    ertesi yıl geldiğinde nostalji yapmaya müsaittir, şurda yemiştik,şurda içmiştik,şuraya kusmuş şuraya da sıçmıştım diye (dediğim gibi evcimen insanlar nostaljiyi de sever)
    acaba x bu yıl gelecek mi,y bu yıl üniversiteye giriyordu hatta kimi zamanlar bu yaz zyi tavlayabilecek miyim (itiraf edin) gibi şeyler düşünülebilir. (bkz: doğrucu davut)
    tabii ki tek kötü etken komşulardır. bir kısmı fazla meraklı olan bu komşular bilmemkimin kızı bilmemkimin oğluyla kırıştırıyomuş, elalemin torunu gece evden kaçmış gibi üzerlerine vazife olmayan şeyleri tartışırlar (bkz: dedikodu) ama kendilerinin hiçbir zaman çok büyük bir skandala yol açtıkları görülmemiştir. genelde kendi hallerinde takılır,en fazla küçük çapta huzursuzluklara yol açarlar.

    yazlık aslında güzel birşeydir...
hesabın var mı? giriş yap