yedi güzel adam
-
vaktiyle, atlasın bir tarafında görülüp derdest edilmiş bir adamlar konseyi.. 7'si de güzel efendim bu adamların; onlar gibi bir 8. de yok üstelik; yani böyle bizim uçuk yediler*'in bile yanına yaklaşamayacakları türden bir 7'ler..
şimdi başlasak saymaya, bütün sayı sistemimiz altüst olur; geometri bilmeyen bir daha abaküsten içeri giremez.. dahası güzellik iç olur, hiç olur.. zira, şimdi diyorum, başlasak saymaya, elde var sıfır; yazıyla beş, rakamla sıfır ama.. sonra bu sıfırları atarız, beş paranın değeri yükselir birdenbire.. beş para, ciğer parasıdır; eh böylece arzdan ve arşdan ötürü ciğerler bulunmaz hint ciğeri olur vücutta; karneyle dağıtılmaya başlanır maazallah..
diyorum ki şimdi başlasak saymaya, bu hikmet kitabının kaçıncı sayfasındadır bu yedililer.. söylemiyor ne yazık ki cahit bey [kitabın imlediği tek isim olurlar zira kendileri], saklıyor, kendiniz bulun diyor.. eh, tabiatıyla bulamıyoruz.. -
(bkz: yedi cuceciler)
-
leziz bir cahit zarifoglu siiri;
i.
bu insanlar dev midir
yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
kolkola durup bağırdıklarında
-ya kurbanın olam
dağlar önüme durmuş
ki dağlanam
çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
durdular ite çakala karşı yarin kapısında
1.
yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari alsa koynuna
ayırmaz kanı yanından
beyaz haberlerim var kardeşlerim
-bir güzel ince gelin
kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
içerlerden bir taşlı tarladan
kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
avuçları sıcacık yumulu beline dayalı
kalın bilekli badem topuklu
seyirtir o ince gelin
grevli'ler şifalar götürmek için
beyaz haberlerim var kardeşlerim
-gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlara arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
ya da güzel dışlı yapa çiçekleri
muhtemel bir genç kızın
başına atılırsa
yedi adamdan biri
bir gün bir kan göreni
kabukları soyulmuş
taze devrilmiş bir ağaç gibi
çeker çıkarır kendi kadınlardan
fırlar yataklarından tatlı uykudan
çıplak çıkarır kendi kadınlarından
fırlar yataklarından tatlı uykudan
çıplak yalın ve güzel adaleli
o er alarak
seğirtir danseder gibi
-önce sağlam olmalı arkam
o ince gelin
belirir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi
gidiyor dansöz gibi
yere ve göğe açık avucunda o kan
o işlem onda güvercin ve sevap
onlarda en ağrımalı yara
ve yollanıyor o güvercin onlara
güvercin değişiyor gittikçe ondan
güvercin değişiyor vardıkça onlara
+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek+
yedi adam artık bir kan göreni
varıyor dengede
kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve yay gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-karanfil serpercesine
bir kez daha vurdum ya allah diye açtığım yaralara
-güzelin düşmanı güzel olur
güzelin yari güzel olur
o varıyor tüm meydanlara
kanı okşayarak ve kabartarak
kanı okşa ve kabart
ve sonra sabah kahvaltısında
içinden geçirmekle varsın sofrana
çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
gürbüz bir yumurta
ii.
yedi adam biri bir gün
bir aşk bir gün
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
ayırmaz aşkı yanından
beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim
daha ne kadar saklanabilirdik seninle:
yaylalardan nasıl geçtik
çobanlara yetişemedik ama uzaktan
zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan
ne bilge sözler dinledik
sığındığımız
ve içinde saçlarımız göle girmiş ıslanan
o dev o kabul eden o sizin veren mağaralar
yine açık yine buyur’lu
çekildi üstümüzden. -çalıların
bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere
güneşi tez gördük dağlarda
ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla
ilk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu
gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda
o gün gezdim seni ellerimle
söyledin: geniş vuruyor yüreğin
ülkeyi tez giden ayaklarımla varıyorum
kanım temizliği seven bir kolla atılıyor durmadan
yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi
serin ve ürpertici gövden
yaklaşmaktasın ve / çok yakınıma taşıdığın / güller
sana canı gönülden âşık oldum meleğim
kollarına gümüş bilezikler düşündüm
dostlar buldukça onlara
kalın kaşlarını övdüm
güzeldin
gövden gerilmiş devinmekteydi
bir tabloda gibi her bakmaya değişen
karanlık anlamlardan arınan yüzünle
hakkı verilmiş
zehirleri alınmış kazanlarda
demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın
ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak
işçi eğilir bükülür ve doğrulur
köylü bükülür doğrulur eğilirken
insan iyi maden kuyumcuda
güzeldin / gövden
yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara
ağaçlar, kırdaki hayvanlar kasabadaki insanlarca
işte davetliydin
acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi
gelip acı sözlerin için
bir çekmece koydun yaralarımıza
ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
birden
nasıl yalnız olduğumuzu anladım
kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan
susuyor sessizce
aşkla ilerliyorum
milletim bileniyorum
devirmeye
devirmeye safrası beynimi üleşen
elleri karımın üstünde birleşenleri
bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim
/sanatsever halkımıza duyurulur/
aklım eski izlerde şimdi
iz demek
bir geniş
bir kendine dönük bir en ileriye
yol demek
usulca kalkıp gedene: dur
ki çevrileceksin
toydun cesurdun
gençtin atıldın
bilmezdin atıldın
kabuğu oydun oydun
kabukta kaldın
sis iner örter mermeri
ağacı binayı
sis kalkar kalkmaz
görünür mermer
ağaç ve dev
bu kadınlar dev midir
yatak özlemez gövde midir
gül açar boyunlarında
kolkola durup bağırdıklarında
bomba düşmüş gibi deprenir toprak
konuştuklarında
-yar kurbanın olan
dola yaşmağını bileğime
ki düşmanı güzel vuram
çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
durdular ite çakala karşı yarin kapısında
iii
yedi adam biri bir gün
bir yar gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
ayırmaz yari yanından
alev gerekli kentliye
bu ısıtma devleri kente
bir an önce inmeli oğlum
/bütün gün badem çırptım
üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım
uykuya geç vardım
yatağın içine elimi daha yeni koydum
rahatıma doymadım ama.../
ümmeti gözetmen gerekli
ben seni beyaz haber ustası
olasın diye boğmadım -doğurdum
beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim
anam su döküyor ellerime
bedenim hızla kaçıyor
gözlerime toprak atan uykudan
suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız
yanıyorlar
yemi torbanın dibine gelince beygir
iri saman saplarının arasından
iri etli dudaklarına
küçük zor bulunan arpaları topluyor
bir parça daha yükselen
bir parça küçülen
bir parça daha uzak duran yıldız
beygir ve yanında duran semeri
evin gerisinde yığınla odun- badem dalları
ve kuru alıç kökleri
ve ben o zaman bilmezdim halka
ateş gerektiği
çalışır gün boyu koru ağaçları devirir
badem çırpar budardım yaban çalıları
gün tepeme değsin öğleye durayım
gün tepene değsin öğleye durasın
kökleri hem derinleri hem sığları sarmış
durmaksızın nimet devşiren
ceviz ağacının altında.-
öğleye durmayı
hiç düşündüm mü ağaç neden havyan değil:
çünkü kan'dır hayvan
damardır ağaç
o ceviz ağacının altında
dallarına ve köklerine
bir öz su damarı gibi bağlanarak
onlar ve ağaçlar
toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar
işitmişler bakın onlarla
onlar ve yapraklar
geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar
onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar
şimdi öldürme vaktim değil
başına omuzlarıma konun
dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin
/işte bakın ekmek böyle tutulur/
öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri
o tepelere
eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı
damlardan
çorba dumanı yükselmemekte
yufka ekmeği
toprak ve ağaç kokulu ellerimle
/ işte bakın ekmek böyle tutulur/
şu en artist
ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda
pıt pıt bir damar gibi atan
yemin ve billah
sıcak bulgur aşının kalbidir
dedim çünkü kalk
yoksa sütüm helal olamaz
düşündüm sol kolları kesik insanların
ne denli mahir olduklarını sağ kollarında
beyaz haberlerim için toplanan kardeşlerim
-adım mustafa ve niyazi ve abdurrahman
kafkas yaylalarında çadırlarımın
sürülerimin ocak taşlarımın
izleri vardır/doğup yürümeye başlayınca
çıplak basmıştım toprağa/
yine de ana'vâzın duymasam hiç uyanmam
bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
ölü gibi kımıldamıyor dedem
sini belli kendi belli değil
ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu
ellerim yumruk dizlerimin arasında (tam üç yüz yılı)
etim etimin sızını alsın diye
kalk çünkü sabah yıldızı
bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi+
iv
yedi adam biri bir gün
bir bela gördü
gereğini belledi
yalvarsa evleri harap kadınlar
ve ağlayan birkaç çocuk
kamalar salınsa karnına
ayrılmaz belalı yanından
haberlerime kulak asmayıp-duymadık
demeyesiniz kardeşlerim
ülkem bugün
yariyle buluşmuş gizlilerde
tepeden tırnağa yeni yıkanmış
ve örtüler içinde
göz kapakları kale kapıları
gibi örtülü
yassı gözlü kabarık alınlı
kalbine ve beline zengin
düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi
ülkem
tepeden eteğe yıkanmak için
aşıdan sonra paklanan
ovalara yayılmış kadınlar
evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
yavruya yerinde bekleten
o kadınlar gibi ülkem
-yürürüm bayırlarda
gücüm ne merkezde tartmak için
kulak verir
dinlerim ağacı
geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta
sesim nasıl etkili yoklamak için
durdurur sorarım kentliyi
ne haber böyle:
nereye:
bela üreten elim
nasıl davranır belalar içinde
sınamak için
uzanır okşarım saçlarını ey yarim
bakarım hoyrat ve âşık ellerime
bir gün sapsarı kesildim
öyle bir tabiat vardı ki gövdemde
insanları görmezdim bile yanımdan
bir hava bulutu gibi geçerlerdi
içimden
gidip dağlara
kafa tutmak gelirdi
bir gün ben
iri ve kaslı gövdem
sapsarı kesildim
hali harap bir dev çıktı önüme
gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
sonra söyleştik
bu bir nöbet devriydi kardeşlerim
bizimle aşkta olanların
eline su döksünler
çadırlarının önüne o küçücük
kilimleri sersinler
v
yedi güzel adam
biri bir gün bir dağ gördü
gereğini belledi.
ki o dağ
ağaçsız ve yalnız
gökte alıp veriyordu.
rüzgârla ürperir gibi olurdu
beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya
dokununca.
yılanla akreple kertenkele
tavşan keklik kurtla
onlarla
hayvanlarla kımıldanırdı
dağ bu
serpilmiş atılmış yer kapmış
başa kurulmuş. böbürlenmeden iri kendiliğinden koca
dağ bu
devir, söz gelsin, kervan devri
eteğinde ipek yolu zencefil yolu
kara ve beyaz yolu zenci. develer
içerek karınlarından tüylerinden geçirerek
dağı yiyerek, söz gelsin, beslenirlerdi
dağ bu
devir kuş devri
geçerdi kartal
işte o kartal
renksiz ısı vermeden
ürkmeden ürkütmeden
kendinden geçerek süzülür
dikine batar dikine çıkar
coştumu
vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak
dağ bu
devir aslan devri
yer yer toplaşarak
erkekli dişili
sık sık oynaşarak
devir insan devri
geçti geçti
insan geçti
et geçti kan geçti
göz geçti
gelenler
yeni gelen yeniden sonradan gelen
geçti geçti
dağ bu
yılanla kımıldanırdı
yılanla kımıldanırdı
yedi güzel adamdan biri
bir gün bir dağ göreni
durdu sevmeden bilmeden devinirken
durdu durdu seyreyledi
sordu:
dağ nicesin
günde mi gecede misin
geçmişte şimdide
yoksa gelecek bir düşte misin
dağ serpildi
atıldı yeniden yer tuttu
ilk kez yılanla kıpırdanmadı
gözü görür görmez
dağa göçtü güzel adam
eteğinden yukarıya üç gün
yürüdü. bir yılda dolandı
çevresini. eğlenerek kayalarda geceleri
yürüdü günde ve bir kuş gibi
görerek de
durmadan dolandı dağın çevrisini
artık dağ yılanla kımıldamadı
kımıldardı onunla
hırçındı adam hep hırsla
yaralıymışça inlerdi
yüzü durgun gözler duru berrak
hırslanırdı ayağıyla- avuçlarından ter akar
omuzlarını burardı.
ola ki anlatsa dağ
der hırcındı adam ince bilekli
azgın topuklu
ince uzun parmaklı karınsız
karşı koyan omuzlu
yerken güzel yer doymadan kalkar
oturarak ve hayvanlarda bile
gizlenerek işerdi
adam hırçındı-saçları uysal akardı
rüzgârla kardı
esinti olmadan zaten akmaktaydı
uzun boylu değildi
ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı
geçince önünden
mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu
dağa vururlardı
serçe tohum düşürürdü ağzından
tavşan yeşerince onu
yerdi kökünden
ot üremedi
ağaç üremedi
dağ ağaçsız ve yalnızca
gökte alıp veriyordu
adam küçük bir kaya düzlüğünde
toprakta mağra içinde mağra kapısında
kaynak başında kuru yamaçta
dururdu
eğilip alnını
yaydıkça yere iki elinin arasına
göksü çatırdayarak eğilir
parçalanarak doğruldukça
dağ cezbelenir
en yüksek zirvesini kayalı alnını
yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü
adam eğilip koydukça yüzünü toprağa
eğilip koyacak yer arardı
dağ cezbelenince
doğrulup eğildikçe
ovaya bir anda
kentler serilir
yollar fabrika çevrekleri bentler
yedi adamdan biri
bir gün bir dağ göreni
yeni bir soluk çekti içine
değişti aynı kalarak
indi kente
dağıyla
esen başı
serin başı geniş kollarıyla
gözleri yüzünü kaplayacak gibi büyüyerek
ve şakaklarında
avuçlarımın arasında güçlükle tuttuğu
bir şey duruyordu
yedi adamdan bir dağ göreni
buyruğu dağa yiyeni
dağdan buyrukla kente ineni
suları yürüyerek geçeni
çekip mavzerini çıkardı oyluk etinden
durdu yarin kapısında -
cagrisim itibariyle (bkz: bir kac iyi adam)
-
cahit ağabey'in yedi uyurlar'a [yedi uyuyanlar] zarif bir selamı.
şairin, yazdığı şiirde saydığı 'güzel adam'lar arasına kendini de katmış olduğunu düşünmek; bizim her şeyi bilir islamcı gençlik için hiç de garip değil nedense...
")aktör gibi oynayın bu satırları" -
"ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
birden
nasıl yalnız olduğumuzu anladım
kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan" -
(#8188015) nolu entrynin de devamı olan vi. kısım şöyledir menziller kitabında.
vi.
yedi güzel adam
biri bir gün
bir sofra gördü
gereğini belledi
sağdan soldan
hoşça davetler gül kuyusu etler
mevkiler
sözümona kadın
entrika
tehdit
teklif pof pof
kazanç
savaş
tümü ölüm işretleri
o ayrılmaz sofrasından.
yedi güzel adamdan biri
bir gün bir sofra göreni
diğer kardeşleri gibi
tanrı adıyla başlansın cömertliğe
misillu
bir sözle
nalbantyani bıyıklarını çekerek
çöker
mavi bir yemekle başlardı
bir kaçış:
belleğime vur benim
az'ı vur debelensin
bir at ansanblesini
şaha kalkmışlığın psikodinamiğinden vurarak
çocuk avuçlarında tablolar
yalın kılıç ve ünleme isteği
ile
soy bir yanımı
uzat mahzenlerdeki ses bloklarının içine
hoyratken
ellerim birer oymak bir göçebelik
kız kazımağı
daha bayıltıcısı olmadı iliklerimde
ha ben ha varlık göçmeni kalbimin şuuru
ağaçları dereye fırlattırır yamaca
bilinçle ürküp
evciliklerden
gün-gün gün-gün
yar bu obada
evinde
bir laleler içinde
döşeğine ve uykusuna
binilişine ve ekmeğine rahat
ulu önder mübareki
tasasız ve yavrusundan emin
iken
yedi adam her biri
obalarda
bal kutusu kayalar ağzında
toprağın
al suyu al tohumu
ya hak
insana doğru
kıvrımları kokuları
yükselir uçuşurken
her biri bir bezirgân oku
bir kervan koruyanı
her biri
bir yedi güzel adam bahadırı
beyi ya kılıççısı
olarak dolanırlar iken
obalarda
kentlerde
bahçelerde
ev ağızlarında
bir gün bir sofra gören yiğit
bir kadın dövdü
elini bin tövbeyle yıkadı
senin adınla başlarım ekmeğe
senin izninle varsak yarenliğe
dostluk olup yardan dostluk görerek
geçer sözümüz dört başlı ejdere
bir gün bir sofra gören yiğit
bir günah sevdi
belini bin tövbeyle yıkadı
senin adınla...
senin izninle...
dostluk olup...
geçer sözümüz...
gün-gün gün-gün
onlar o obada bu obada
kan dolaşımı soluk hızlanışı safalarında
[yavaşlayıp duran tunç kaplar
parmak uçlarında bakır oyukları
aşk var
ak bir mermer damarı yarıldı
toprağın derininde
üstünde
kızını ve oğlunu avutuyordu]
tayları deli dolu genç yalaz
engin otluklarda
bir milyar koyun keçi manda mecik
uzaklaşıp sırlı başlardan
başıboş ve görevsiz
çepeçevre sohbete oturmuş gibi
dana irisi köpeklere
doğru
kuşku duymadan yaklaşarak
azgın dişleyicilerin önünden
bilmecesiz
bir köylü kalabalığı tavrıyla
geçerek
`sevgili anneciğim
kemiğim`
uyanınca dağın bayrağın açarlar: ova
güneş yine aynı eğriden görünür
ve sofralar binlerle
esenlik dolu kızlarca serilir
-ne de kuşlar sabırsızlanır-
çocuklar
anne
ve peşlerinde
uykunun ve yatağın çiçekleriyle
süzülüp gelen yaşlılar
sofranın eteklerinde
çok oldu renk yollarını
çatı kirişlerini
değirmenin taşlarını
onaran kişiler
bileklerinde beylikleri
sular geçirip ağızlarından
seyirtirler
onun sabah sofrasına
sevgili dostum
etim
cahit zarifoğlu, menziller * -
kahramanmaraş'ta çekimlerine başlanan dönem dizisi. bir dönem veya ölünceye dek kahramanmaraş'ta yaşamış 7 büyük şairi konu alan bir dizi olacakmış.
mart ayında trt 1'de yayınlanacağı söyleniyor. -
yedi güzel adam
sezai karakoç
nuri pakdil
akif inan
erdem bayazıt
alaaddin özdenören
rasim özdenören
cahit zarifoğlu
yedi güzel adam
kahramanmaraş’taki kara lisesinde aynı dönemde okuyan edebiyatımıza ses veren yedi güzel adamın hikayesini konu alan yeni dizimiz yakında trt ekranlarında olacakmış, şiirleri gibi güzel olur umarım. -
lütfen yapmayın, bari onlara kıymayın diye diye kafamı trt duvarlarına vurasımı getiren dizidir. ne yazık ki fragmanı da çıkmış. bazı şeyler az bilindikleri için değerlidir. şimdi salak salak hesaplar, profiller türeyecek yedi güzel adam falan filan diye. saçmasalak adamlar onlardan bahsedecek. inşallah tutmaz da ilk bölüm yayınlanmadan yayından kaldırırlar.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap