• --- spoiler ---

    armagan: zeliha yenge, vahit amcayla sen, yani nasil basladiniz?

    (o sirada vahit alt katta oglanlarla icmektedir. orada da ayni konu konusulmaktadir)

    vahit: anasiyla babasi, yirmi yas buyuk birisiyle sozlemislerdi tanistigimizda. ben kasaba pazarina elma indirdiydim. o da elma almaya geldi.

    zeliha: baktim, bu elinde elma kasasi, arkasi da bana donuk, oyle duruyor. surdan iki kilo elma versene, dedim. o zaman bana yuzunu dondu

    vahit: donmemle, yuregim yuregine zincirlendi sanki. gozleri urkek bi ceylan, yanaklari gul yapragi gibiydi.
    sikilaraktan guldu. ben de guldum.

    zeliha: oyle bi gulusu vardi ki... yani sanki boyle daglarin tepelerinden gurleyip gurleyip gelen sular boyle akti akti akti akti taa boyle icime doldu. soyle kana kana seyredeyim istedim. ikimiz bir oylece kalakalmisiz. sonra bana dedi ki

    vahit: yolu yok! benim kadinim sen olcan, dedim!

    zeliha: ya olmaz, dedim. ben baskasina sozluyum, dedim. oyleyse seni kaciricam, dedi.

    vahit: bizi vururlar, dedi. dedim, vursunlar. biz birbirimize boyle vurulduktan sonra ne yazar

    zeliha: dedi. eger elin elimde olacaksa, bayram yerine gider gibi giderim ben olume, dedi. ee madem oyle, kacir beni diyivermisim

    vahit: kacirdim ben de. istanbul'a geldik. tam uc sene bi akrabamin yaninda, tek goz odada yasadik. o oda var ya cocuklar...

    zeliha: o odaya biz kocaman bi sevda sigdirdik. o oda bizim peri sarayimizdi. sobamiz bile yoktu ama birbirimize sarilip oyle guzel isinirdik ki... bi cocugumuz olsun istedim, olmadi...

    vahit: yoksulluk... amelelik yaptim... zelihami doktor doktor gezdirdim. ne fayda... zeliham... kisir cikti.

    zeliha: aslinda... kisir olan vahit'ti... ona hicbi zaman diyemedim. diyeydim, kendini hic bagislamazdi yoksa... amaaaan, varsin dedim beni kisir bilsin.

    vahit: bizim memlekette, kisir kadina hor gozle bakarlar. biliyorsunuz... zelihami uzmesinler diye, burda ac kaldim, yine de memlekete geri donmedim! sevda ince istir evlatlar!
    --- spoiler ---

    bir daha!

    --- spoiler ---

    sevda ince istir evlatlar!
    --- spoiler ---
  • vahit emmi ve haydar'ın, evlilik üzerine diyaloğu;

    --- spoiler ---

    -vahit emmi, evlilik nasıl bir şeydir?
    +evlilik dağdaki keçi yolu gibidir evlat.
    -anlamadım...
    +şimdi bir dağ düşün yalçın mı yalçın. sivri kayaları var. işte doğar doğmaz bizi ''hadi bu dağı aş'' diye eteklerine bırakıveriyorlar
    -hayat yani?
    +aferin... ilk başlarda iş kolay. ama yükselmeye başladıkça dağ sarpa sarıveriyor... dimdik kayaların, uçurumların arasında kalıveriyorsun. gücün azalıyor... derken senin gibi bir yolcu daha çıkıyor. yoldaşınla omuz omuza, can cana verip bir keçi yolu açıyorsun kendinize... biliyorsun ki artık tek başına değilsin. biliyorsun ki artık o yolu iki kişi yürüyeceksin... dağ yine yalçın. ama artık yürümek zevkli. nefesim tükenecek diye korkmuyor insan. çünkü yanında kendi can nefesin gibi bir nefes daha var... anladın mı?
    -her evlilik sizinki kadar mutlu mudur?
    +yoldaşına bağlı... biz zeliha'mla yan yana yürürken, dikenleri değil çiçekleri derdik. canımız yanınca bir yandan ağladık, bir yandan türkü söylemeyi bildik... ben ''pes'' deyince, o ''hadi'' dedi, o yorulunca ben sırtımda taşıdım.
    -peki geçim sıkıntısı insanı mutsuz etmez mi?
    +bilmiyorum... biz mutluluğu ne parada ne handa bulduk evlat... bak bugün deniz kenarında zeliha'mla beraber çekirdek çıtlayıp, çay içerken, mutluluk da bizimle beraber masada oturuyordu sanki...

    --- spoiler ---
  • dizideki oyuncuların çirkin bulunduğu için en başta kanalın bile diziyi yapmak istemediği yazılmış bazı yerlerde ki cansu'yu oynayan gülden güney de bir röportajında buna benzer bir hikayeyi doğrulamıştı. yani senarist oya yüce oyunculara sahip çıkıp ya bu kadroyla yaparız diziyi ya da ben yokum diye rest çekmiş.

    gerek kanal tarafından gerekse bazı ekşi sözlük yazarları ya da kendi çevremde tanıdığım insanlar tarafından oyuncular hakkında yapılan "çirkin" tanımına katılmıyorum. oyuncuların hiçbirini çirkin bulmuyorum. galiba yaşadığımız çağ bizim güzel-çirkin algımızı bozmuş durumda. ekranda, streaming platformalarındaki dizilerde, beyaz perdede o kadar çok mankenvari insana maruz kaldık ki ekrana çıkmanın, oyunculuk yapmanın yalnızca güzel insanların hakkı olduğunu; hele de başrol oynamanın yalnız ve ancak güzel insanlara mahsus olduğunu düşünmeye başladık. bu anlamda erkek oyunculara iltimas geçildiğini, onların görece çirkin ya da pek de yakışıklı olmayan kategorisine koyulsalar bile "karizmatik" ya da "abi herif çok yetenekli yeeaa" kontenjanından şanslarını kullandıklarını söyleyelim. kadın oyuncular için bu pek güzel(!) olmamanın getirdiği hiçbir karizma puanı yok, onlar yapımcılar ve izleyiciler için mutlaka ve mutlaka güzel olmak zorunda.

    yedi numara oyuncularının hepsi eli yüzü düzgün insanlar. sokakta, toplu taşımada falan biraz çevrenize bakın bir zahmet, gözünüz normal insan görsün.
    hiç çirkin mi görmedi acaba bu yorumu yapanlar diye düşünüyorum. benim için çirkin yüzlü insan kavramı, eline yüzüne hiç bakılmayacak derecede bir çirkinlik, bir tövbe-yarabbim dedirtecek yüze sahip olanlardır. ve bence çirkinlik bu tv-film sektörünün ele aldığı kadar geniş bir kavram değil; güzellik de bu kadar dar yorumlanabilecek bir mevzu değil. bizim güzellik algımızla oynayanların bok yemesi bunlar.

    olması gereken şekilde yetenekli oyuncuların oynatıldığı; mimiksiz ve yetenek fakiri plastik suretleri barındırmamış, iyi ki de öyle yapmış dizidir.

    debe editi: bu kadar sevdiğim bir dizi hakkında yazdığım entry ile debe'ye girdiğim için ve ayrıca bu kadar çok insanın benimle aynı fikirde olduğunu gördüğüm için çok mutlu oldum.
  • recep'le haydar aybasinda faturalari yatirip kalan parayi hesaplamak icin para sayiyor.

    haydar : su ve elekturuk tamam.
    recep : eeee okula yol paramuz kalmadu.
    haydar : yururuz.
    recep : bakkala olan borcta duruyor.
    haydar : bakkalda yurur.

    ulan gene gul gul oldum ya.
  • recep; televizyon bozulmuş!

    haydar; yayındandır, yayından...

    recep; yayı nerde ki bunun?
  • --- spoiler ---
    haydar: üşüdün mü? titriyorsun.
    armağan: bütün bunların yaşanması gerekiyor muydu, ha?
    haydar: bana neden kızdığını söyle armağan.
    armağan: çünkü o zavallı kızın canını yaktın.
    haydar: canını yakmak için ne yaptım?
    armağan: onu bu gece neden yalnız bıraktın, ha? neden?
    haydar: sana bakmaya çıkmıştım.
    armağan: bana mı?. inanmıyorum. orda sana deli gibi aşık ve yardıma ihtiyacı olan bir kız varken sen bana bakmaya çıkmıştın, ha? öyle mi?
    haydar: evet. benim de yardıma ihtiyacım vardı. o çocuğa "evet" dedin mi?
    armağan: bu seni neden ilgilendiriyor?
    haydar: çünkü "evet demeni istemiyorum.
    armağan: bak haydar.
    haydar: dedin mi? cevap ver.
    armağan: demedim ama demeyeceğim anlamına da gelmez.
    haydar: ben... seni seviyorum armağan!
    armağan: ne?
    haydar: seni seviyorum dedim. seni doğduğum, nefes aldığım günden beri, toprağa sıcağı avucladıgından beri, ağacın dibine oturup yaktıgım türkülerden beri seviyorum. hiç görmeden bildiğim, görünce tanıdığımsın. yanımda yokken sen bende varsın, yanımda varken ben sende yok oluyorum. işte söyledim armağan. iki yıllık sessizliğimin mührünü söküp attım. gerisi sana kalmış.
    (armağan gitmek ister, haydar onu kolundan yakalar)
    haydar: dur, birşey demeden yollamam seni.
    armağan: sana ne diyeyim, bilmiyorum.
    haydar: bana neden kızgın olduğunu söyleyeceksin.
    armağan: söyledim ya. iclal'e acı çektirdin.
    haydar: iclal benim onu kardeş gibi sevdiğimi biliyordu.
    armağan: sana duyduğu aşk hoşuna gidiyordu. sana dokunması, sana sarılması, sana sarılması.
    haydar: hayır, rezzan hocam içindi. peki sen niye beni iclal'e doğru ittin?
    armağan: ben vicdanımın sesini dinledim.
    haydar: diğer bacılar dururken niye en çok sen bağrına bastın?
    armağan: çünkü çok çaresizdi.
    haydar: sen iclal'i kıskandın.
    armağan: madem böyle düşünüyorsun, onu niye eve getirdin?
    haydar: söyle armağan. iclal'i kıskandın değil mi?
    armağan: hayır!
    haydar: kıskandığın için vicdanın seni ayıpladı değil mi?
    armağan: hayır!
    haydar: kendinden sakladığın hayaletler iclal gelince hortlamadı mı?
    armağan: hayııır!.. evet, evet kıskandım, evet kıskandım.
    haydar: niye peki?
    armağan: çünkü sen benimdin, benim parçamdın onun değil.
    haydar: sana son defa soruyorum, bi daha da sormayacağım. "benim bir parçamsın" ne demek armağan?
    (armağan tekrar gitmek ister, haydar yine tutar ve soruyu tekrarlar)

    haydar: ne demek armağan?
    armağan: kabul etmekten deliler gibi korktuğum, kırk kilide vurup sakladığım herşey demek. yitirdiğim çocukluğumdan saklı kalan masumiyet demek. bir türlü yol bulup da yüreğimden dilime gelmeyen o cümle demek. ben de seni seviyorum haydar demek, ben de seni seviyorum demek.
    (yağmur yağar, sarılıp ağlarlar, yanyana iken yaşadıkları hasret bitmiştir artık)

    --- spoiler ---
  • zamanında yedi numara'nın bir forum sitesi vardı, değişik isimlerde faaliyet göstermişti ama en bilineni www.7numara.net adresiydi. o forumda uzun yıllar vakit geçirdim, dizi bittiğinde yeniden başlatılması için kampanya düzenledik, jackie diye bir arkadaş alternatif senaryolar yazardı, ben de bir kaç ay kısıtlı flash bilgimle fanzin türü bir elektronik dergi hazırlamıştım. evde bizimkiler başka dizi izliyor diye bilgisayarıma tv kartı alıp, hem pazartesi günleri diziyi izler hem de daha sonra tekrar izleyebilmek için kaydederdim. photoshop'u öğrenmeye başlayınca ilk önce armağan'lı wallpaperlar hazırlardım, hatta lisede hoşlandığım bir kız armağan'a olan aşkımı kıskanıp, benle flörtü bırakmıştı. * 2009 yılından beri yazarım, neden şimdiye kadar yazmadım bilmiyorum ama yedi numara benim hayatımın çok güzel hatırladığım bir dönemine damga vurmuş, benim için efsaneden öte bir şeydi. iyi ki var oldular.
  • henüz ünlü olmamış oyuncularla sahnelenmiş, sıradan insanların hikayesi. sıradan insanın olağan hikayesini izlemenin oranı epeyce düşük. 7 numarada senaryo başrol üzerinden yürümüyor, bilakis ekip birlikte yürütüyor. erkek öğrenciler, zeliha-vahit, asiye vb karakterlerde, yani köyden gelen grup daha açık yazılmış karakterler. ancak, armağan karakteri üzerinden fark ettiğim bir şey var ki, kız öğrenciler dizideki karakterleri ile gerçek hayattaki karakter geçmişleri aynı. tuba erdem'in bir röportajında, geçmiş yaşamıyla armağan'ın geçmişinin örtüştüğüne dair cümleler kurmuştu. hatta kendisinin de kuralcı, realist, katı vb gibi özelliklerinin de aynı armağan gibi olduğundan bahsetti. diğer kızlarda da var bu herhalde. onlardan bir cümle almadığım için herhalde diyorum. ama şöyle bir ipucu var ki, hepsinin soyadı gerçekteki soyadları ile aynı. dolayısıyla bir ihtimal diğer kız öğrenciler de gerçek karakterlerinden büyük izler barındırıyor.

    diziyi istemsizce 4'e ayırıyorum.

    ilk kısım: 1'den 13. bölümün sonuna kadarki, en iyi kısım. ahşap evin havası diziye yansıyor. karakterleri tanıma süreci ve ilk çatışmalar yaşanıyor. vahit ile zeliha'nın tanışması hikayesi bu kısımda su yüzüne çıkıyor. süratli bir şekilde de dış tehditler karşısındaki tepkilerini görüyoruz. dış tehditlere karşı sergiledikleri ortak tavıra ve birbirlerini sahiplenip desteklediklerine şahit oluyoruz.

    ikinci kısım: 14'ten sonra başlıyor, kötü karakterin ilahi bir güç * ile iyi olması ile son buluyor, yani 19. bölüm sonuna kadarki kısım. bence performans ilk kısımla yarışır. bu kısım, berat'ın sevimsiz hallerini izliyoruz. ancak, haydar'ın asistan olması, recep ile meryem'in kaynaşma süreci ve armağan'ın içinde saklı tuttuğu, haydar'a karşı hisleri ile ilk kez karşılaşıyoruz. ayrıca cücük sayesinde, vahit emmi batırdığı internet cafe işini mantı evine çevirerek büyük bir zarardan kurtuluyor. aslına bakılırsa bir nevi dönüşüm ve gelişim süreci yaşanıyor senaryoda.

    üçüncü kısım: 20. bölüm ile 75. bölüme kadarki kısım. 20. bölüm'de, vahit-zeliha'nın 20. evlilik yıl dönümlerini öğreniyor, onlara sürpriz yapan 7 numara halkının heyecanını izliyoruz. aslında bu bir nevi taçlandırma kısmı. dış ve iç tehditler yok olduktan sonra oluşan bir kutlama seremonisi.
    21. bölüm'den 25. bölüme doğru dizi 7 numara zeminine oturuyor. sonrasında ise diziden ziyade, her bölüm farklı bir konu, aynı karakterler ama ev halkı bütünü ile işleniyor. karakter gelişimi görmüyoruz. karakterleri detaylandırmak da göremediğimiz bir şey. sadece konu konu günlük hayattan hikayeler izliyoruz.

    dördüncü kısım: 75'ten son bölüme kadarki kısım. seyircinin ısrarı ile süregelen, oya yüce'nin senaryo ekibinden çıktığı kısım. duygusal bakınca, kötü diyemiyoruz. ama bana kalırsa, bu kısımda tempo fena halde düşüyor. izlerken zorlandığım kısım işte burası. akış zayıflıyor, kalite düşüyor. ve bir yeşilçam final bölümü ile noktalanıyor. neden böyle noktalıyorlar onu anlayabilmiş değilim. bence oya yüce'nin bitirişi efsaneydi.

    dizi komedi ağırlıklı, romantizm ve dram içerikli sahnelerin de olduğu bir yapım. örneğin zeliha'nın yalancı hamileliği ortaya çıkarken, ikili ilişkinin öfkeli ve üzüntülü tartışmasını açıkça seyrediyoruz. ardından zeliha eve geldiğinde yaşadığı depresyonu olabildiği kadar kısa ve net veriyorlar. ancak bu kadar. drama kısmı saman alevi gibi. mesela, asiye karakterinin çocuklarının olduğu ve çektiği hasret bir süre sanki yokmuş gibiyken, başka bir karaktere pas atmak (berat) için kayınpeder-kayınvalideye mektup yazdırırken görüyoruz. dram kısmı ansızın ortaya çıkıyor ve kayboluyor. sonra yine berat karakteri için ortaya çıkıyor ve tekrar kayboluyor. dava açmak, çocukları vesayeti altına almak üzerine bir senaryo işlemiyor. daha çok öğrencilerin ve zeliha-vahit'in ön plana zaman zaman çıktığı bir dizi seyrediyoruz.

    eğer oya yüce diğer karakterleri de eşitlemek ve tüm karakterlerin detayına inmek isteseydi çok daha farklı bir dizi seyredebilirdik.

    bir diğer konu da aniden beliren final bölümleri. 75. bölüm ile fantastik role play'in hikaye anlatıcısı * * oya yüce bitti diyor ve hikaye noktalanıyor. yahu bu insanlar üniversite okumak için istanbula gelmediler mi? bir iki kere sınav haftası sürecini izliyoruz. gerginliklerini görüyoruz ama o kadar. mezuniyet, mezuniyet sonrasına atıfta bulunma gibi hiç bir şey belirtilmeden bitiyor.

    muhtemelen, diziyi kırk kere (abartıyorum) baştan sona bitirdiğim için bütün bunları yazabiliyorum. yetmiyor, izliyorum ama keşke başka bölümleri de olsaydı diyorum içten içe. elbette bitmeli, tadında kalmalı. ancak komedi dizimiz/filmimiz o kadar az ki. özellikle komedi dizileri parmakla saymak çok kolay. bir de böyle başlamadan kaynaşmış bir ekiple çekilen tiyatral ağırlığı yüksek çalışmalar yok gibi bir şey.

    tüm bu saçmalamalarıma dizi ekibinden bir iki güzel insan denk gelir de okursa diye, son söz; iyi ki varsınız, iyi ki böyle bir çalışmayı bizlere bıraktınız. eğer fırsatını bulsaydım, arkadaşlarımı toplayıp 7 numara evreninde türlü hikayeler üreterek frp oynamak isterdim. kim bilir, kısmet. belki bir gün yeniden frp oynayan arkadaşlarım olur.
  • bugüne kadar izlediğim en iyi dizilerden heralde,galiba,sanursam!:))
  • türklerin yapmış olduğu en izlenesi, arşivlenesi, dönüp dönüp tekrar izlenesi, onun bölümleri ya da arka plan çekimleri için ayrı bir kanal çıkarılası türk dizisidir. 7 numara değil 10 numara bir dizidir. her daim kendi izletir.

    kendi içinde kendi klişelerini yaratmış kült olmuş bir dizidir. "avrupa yakası çok güzeeelll" "geniş aile muhteşeeeemmm" diyenlere "7 numara yayınlanırken bu diziler daha portakal ağacında vitamindi" dedirten bir yapımdır.

    ayrıca yeni çekilen komedi dizleriyle (muhtemelen bu dizinin daha samimi, daha doğal bir komedi ve özellikle öğrenci merkezli olduğundan dolayı) kısaylayamadığım bir dizidir.

    can sınıntısına da iyi geldiği görülmüştür. dizi içindeki replikleri günlük hayatta kullanılası bir dizidir.

    içindeki komedi öğelerine ragmen aslında baya da duygusaldır. büyük aşk nedir iyi anlattığı düşünülmektedir, ah le yar yar şarkısının dinlemekten sıkılmadığım ilk ve tek dizidir

    ayrıca şu gibi repliklerin döndüğü muhteşem bir durum komedisinin olduğu dizidir;

    sabit: gözün aydın vahit emmü misafürün gelmüş
    vahit: sabit misafir konusunda iyimser bi laf daha edersen o lafları sana yediririm sonra seni keser misafire yediririm
    sabit: olsun misafir umduğunu değil bulduğunu yer
    vahit: sabit sus zaten burnumdan soluyom
    sabit: normaal ben de burnumdan soluyom yalnuz baluklar solungaçlarundan solurlar
    ---
    ayten : babişkom iyiki bana ek kart çıkartmış bak armağan bilgisayarla alışveriş yapmak ne kadar kolay bi tıklıyosun ayağına getiriyolar
    armağan: babanın ek kartıyla saçma sapan şeylere bi tıkladığından haberin var mı? kredi kartı ödemesi geldiğinden bi tıklayıp seni evlatlıktan reddetmesin bu fatura baya yüklü de...
    ayten : abartma armağan milyarlık alışveriş yapmıyorum ya..
    bu sırada kapı çalar ve eve 2. fatura gelir.. tabii bu alışverişten aytenin haberi yoktur.. internetten kart numarası hacklenmiştir
    ayten : (faturayı görür ve çığlık atar) aaaa!
    armağan: 1 milyar 110 milyon mu? buz dolabı, çamaşı makinası, televizyon.. ayten sen nereye bi tıkladığını sanıyosun?
    ---
    armağan : (garip ve donuk bi şekilde odaya gelen haydara sorar) haydar neyin var?
    haydar : telefon..
    armağan: telefona ne oldu
    ayten : yutmuş galiba
    armağan: konuşsana haydar
    ayten : sırtına vurmamız lazım
    haydar : telefon.. rezzan hocadan.. o..
    ayten : o mu yutmuş
    ---
    vahit : elalemin merçebinden korkup evde stefan king (stephen king) rüzgarı estirdin ya hehal olsun be gadun
    zaliha: niye sadece bana kızıyon aha buncaazlarda korktu
    ayten : aa biz mi biz bilim adamıyız ayol
    recep : kapı 3 defa vurulduğunda çok bilimsel cıyaklıyodun ama
    ---
    rüya : gözler sözlerden daha derin anlamlar taşır
    cansu: yaa yıllardır inekler tirenlere neleerr neler anlatıyo biliyomusun sen
    ---
    rüya : bi dakka bi dakka benim kafam karıştı
    ayten : kafa karıştırcak bişiy yok gayet basit armağan evlenmeye zorlanıyor ve rezzan hocanın kızı intahara kalkıştığı için bizim evde çünkü tekrar intahar etmesinden korkuluyo
    rüya : bu bi birezilya dizisi değil dimi
    cansu : hayır ama istenirse tutar
    rüya : peki neden kız intahara kalkışmış
    cansu : senariste sormak lazım
    ayten : iclal duyma ve konuşma özürlü babasını yeni kaybetmiş bissürü sorunu var
    cansu : senarist çok karamsar
    armağan: bence bunlardan daha önemli bişiy var. iclal haydara aşık
    cansu : senarist abartıyo
    armağan: abartmıyorum bunu görmemek için kör olmak gerek
    rüya : peki peki ne olucak
    cansu : senaristleri işten atalım
    ---
    rüya : aahyy
    cansu: üff beni de kararttınız ay ne bu haliniz yaa
    rüya : herşey kötü
    cansu: iyi şeyler de var
    rüya : evrenden hala ses yok dolayısıyla bi sevgilimde yok
    cansu: ama burnunuz içinde sivilce de yok valla ölürdün acından
    ayten: armağan istemediği bi evlilik yapmak üzere
    cansu: ama şeftaliyi içimiz gıcıklanmadan tutup yiyebiliyoruz ne güzel bak
    rüya : haydarın durumu feci
    cansu: enazından 3 şarkının sözlerini sonuna kadar söyleyebiliyoruz
    ayten: ben yaşlanıyorum
    cansu: bak ona diycek lafım yok ay şimdi ben de karardım
    ---
    zeliha: amanda horozum uykudan uyanmış gözleri mi mahmur, aman da setresi uzun eteği mi çamur, aman da horozuma kolalı da gömlek ne de güzel yakışır...
    vahit : senin o horozu kulağım bi yerden ısırıyo zeliha bi türküde katip olarak çalışmıyomuydu bu
    zeliha: çalışsın ayıp mı çalışmak
    ---
    cansu: neyi kanıtlamaya çalışıyo
    rüya : pisagor teoremini değil herhalde aklı sıra bencil olmadığını kanıtlamaya çalışıyo
    cansu: tüh.. pisagor teoremi daha kolaydı be
    ---
    meryem: emreye baksanıza oturum olmuuşşş
    asiye : ney ney ney?
    vahit : kötürümün meryemcesi
    ---
    ayten : jenerikte adımın recepten sonra yazıldığını görürsem kıyameti koparırım ona göre
    cansu : recepten sonra mı yazdınız
    rüya : hayır
    armağan: recepten önce mi yazdınız
    rüya : hayır
    haydar : re ile cep'in arasına mı yazdınız yoksa
    ---
    ayten : açılıcak
    recep : kısılacak
    armağan: biz açarız
    recep : biz de kısarız
    armağan: haydar sen de bişey söylermisin
    haydar : bi kısıp bi açsak
    ayten : yeter ama babanızın çiftliği değil burası
    recep : emmimizin çiftliği
    armağan: artık emminizin çiftliği de değil. haydar bişiy söyle
    haydar : ali babanın çiftliği olabilir mi?
    ---
    tersten konuşan ayten armağana derdini anlatamaz ve kızlar gülme krizine girer
    armağan: nece konuşuyo bu
    rüya : türkçee
    armağan: iyi de ben niye hiç bişey anlamıyorum
    rüya : anlamak için ayteni aynaya tutmak lazım
    ---
    recep : filim icabı önüne çıkanı dövüyodu
    zeliha: annaa nası filmmiş o öyle.. e peki siz naapıyodunuz?
    haydar: biz önüne çıkıyoduk
    ---
    ödev yapmamak için hasta numarası yapan cansu ve rüyayı gören ayten armağana sorar..
    cansu : sinsi bi hastalığn pençelerinde kıvranıyo olabiliriz
    rüya : evet evet kazıklı humma olabilir
    armağan: amma abarttın rüya
    rüya : peki kazıksız umma
    ayten : nesi var bunların
    armağan: kazıklı ve ya kazıksız umma henüz teşhis edilemedi
    ayten : bunlar internet cafeye gelip exel ödevini yapmamak için numara yapıyolar
    rüya-cansu: kazıklı voyvoda..
    armağan: ortada bi kazık var ama bu işin neresinde anlayamadım ayten hadi çıkalım
    cansu : armağan hazır internet kafeye gitmişken bizim ödevlerini de yapar mısınız?
    ayten : kazık nerdeymiş şimdi anladın mı?
    armağan: yiyince anladım
    ---
    haydar: ince uzun bişey var mı (bir alet kastederek)
    ayten : ben varım nolucak
    recep : ama biz işe yarar bişey istiyoz
    ---
    koçlar ve armağan parmağını su borusuna sıkıştıran ayten'e parmağını çıkarması için yardım ederken arlarında geçen bir dilog
    ayten : olmuyo..
    haydar : aboo napıcaz şimdi
    recep : olmazsa ana boruya ayten bacıyı monte ederiz
    armağan: çok komik (!)
    sabit : olmaz ek yeri uymaz
    bi süre sonra rüya ve cansu gelir ve aytene sorar..
    cansu: aa ayten noldu sana
    recep: su borusunun içine kaçtı

    çok mu uzun oldu acaba?
hesabın var mı? giriş yap