• uğruna mini sözlük hazırlanası, dağarcığa nice kelimeler katasıcası kitap.

    sayepuş: taht üstüne kurulan dört ayaklı gölgelik.

    kruvaze: ön kapama kısmı üst üste gelen ceket, yelek vb.

    müstahdem: istihdam edilmiş olan, görevli, çalışan.

    peklik: kabız.

    şayia: söylenti, dedikodu.

    beynelminel: beynelmilel, uluslararası.

    atlant: atlas’ın çoğulu. atlas mitolojide evrei sırtında taşımakla cezalandırılmış bir titandır. mimari ve heykelde taşıma sütunlarının insan figürü olanlarına bu ad verilir. ayrıca şamdan gibi herhangi bir şey taşıyan aletlerde de aynı üslüpla yapılmış taşıyıcılarada da kullanılır.

    tezyinat: tezyin. boyama, süsleme,e bezeme.

    çırağpa: çırağ + pa. çırağ fitil, kandil gibi yanarak ışık veren nesen, pa da ayak demek. bunları taşıyan araç demek.

    şuara: şairler. ayrıca kuran’da musa’nın asası, nuh tufanı, ad, semud kavimlerinin helak edilişi gibi pek çok olaydan bahseden sure.

    ziya: ışık. tasavvufta eşyayı hakk’kın gözüyle görme.

    mürettip: tertip eden, düzenleyen. matbaa’da basılacak şey için harfleri düzenleyen kişi, dizgici.

    kaşane: yuva, ev, zengin kimselere ait gösterişli evler.

    teyakkuz: tetikte olma hali. yakaza kökünden gelmektedir. yakaza uyku ile uyanıklık arasındaki yarı bilinçli hal demektir.

    çolpa: ayağı sakat olan.

    mülazım: osmanlı ordusunda teğmen.

    tıraka: korku.

    istidat: bir işe yatkınlık, uzmanlık. doğuştan gelen yetenek.

    istim: duman.

    havut: hamud. at, deve gibi hayvanların yük taşıması için kullanılan alet. deve semeri.

    taaffün: küflenmiş. kötü kokan.

    evrad: vird’in çoğulu. vird dua, güzel söz, istek demek.

    mukabele: karşılık vermek, karşılamak. karşılıklı kuran okumak. islam’da hz. muhammed’in ayetlerini doğruluğunu onaylatmak için cebrail’e okumasına arz, cebrail’in de bunları doğrulayarak muhammed’e tekrar okumasına mukabele denir.

    intiba: izlenim. ilk görüşmede kişide oluşan fikirler.

    muhavvile: dönüştürücü.

    şerare: kıvılcım.

    şua: ışın.

    mükessife: kondansatör. elektirk akımını depolayan bir elektronik parça.

    cezbe: çekmek. bir şeyin etkisine kapılmak. tasavvufta allah’ın kullarını kendine çekmesi ve kulun bu hal ile coşması.

    elektirkiye-i sakine: durgun/statik elektrik.

    muhassala: hasılat, toplam. bileşke kuvvet. ağırlık merkezi.

    harümüntakili sübap: ısı ileten, tahliye eden sübap.

    tombaz: su üstündeki araçtan kıyıya geçmek için yardımcı olarak kullanılan sal, platform.

    istimbot: buharlı gemi.

    gudde: zerre, danla.

    ifrazat: salgılamak.

    nümayiş: gösteri, miting.

    selatin: sultan tarafından yaptırılan yapılar.

    mefküre: fikir kökünden gelme. ülkü, ideal demek. ziya gökalp tarafından türetilmiş bir kelimeymiş.

    muttarid: ittirad ile hareket eden. ittirad: ritmik, dürekli ve düzenli demek.

    muhteriz: çekingen.

    tabnak: parlak ışıklı.

    ratıp: nemli, rutubetli.

    saik: sebep, güdü.

    priap: yunan mitolojisinde diyonisos ile afrodit ya da bir nymphanın oğlu. penisinin çok büyük olmasıyla meşhur olupbereketi simgelemekteymiş.

    müzekker: zeker kökünden gelir. erkeksi, erkeğe has olan demek.

    tehzil: hafif görme, alaya alma.

    mastori: meyhanedeki en yetkili garson. meyhane sahibine de barba denirmiş.

    “lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymân(eymâne), fe keffâretuhu it’âmu aşereti mesâkîne min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ev kisvetuhum ev tahrîru rakabeh(rakabetin) fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm(eyyâmin) zâlike keffâretu eymânikum izâ haleftum vahfezû eymânekum kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum teşkurûn(teşkurûne).”

    maide suresi 89. ayet: allah sizi, yeminlerinizdeki boş sözlerden dolayı sorumlu tutmaz. fakat, akid yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. artık onun kefâreti (cezası), ev halkınıza yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu yedirmeniz veya onları giydirmeniz ya da bir köle azad etmenizdir. fakat kim bunları bulamazsa, o taktirde üç gün oruç tutsun.işte bu, yeminlerinizi bozduğunuz zaman onların (yeminlerinizin) kefâretidir. ve yeminlerinizi koruyun (onları bozmaktan sakının). allah, âyetlerini size işte böyle açıklıyor, umulur ki böylece siz şükredersiniz.

    “yâ eyyuhâllezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn”

    maide suresi 90. ayet: ey âmenû olanlar! ancak şarap, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir. artık bunlardan kaçının. umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

    irsal: ulaştırma.

    mursile: ulaştırılacak olan hedef. kitapta hoparlör için kullanılıyor.

    kagir: taşların üst üste atılarak ve aralarına harç konularak yapılan evler.

    kazulet: iri yarı, sevimsiz. kalas.

    lenduha: çok iri, kaba şey. lend-i har (eşek siki) nin konuşma dilinde farklılaşmış olduğuna dair bir iddia var.

    tekfir: kafir ilan etme.

    “'allahümme, erinel'hakka hakkan,ver'zuknel'ittiba'a ileyhi, ve erinel'batıle batılen verzuknel'ictinabe anhü, ve erinel'eşyae kema hiye hakkuha.'”

    “allah'ım!hakkı (doğruyu) hak olarak göster ve hakka tabi olarak yaşamakla bizi rızıklandır.bize batılı (eğriyi-yanlışı) batıl olarak göster ve ondan kaçınmakla bizi rızıklandır ve eşyanın hakikatını olduğu gibi bize göster.”

    mühtez: titrek.

    tevsi: genişletmek.

    müvessi: genişletici.

    mebzul: cömertçe, çok miktarda, fazlasıyla.

    ihtizaz: titreşim.

    müşir: gösterge.

    tevali: süreklilik, ardı ardına gelme. kitapta frekans nietine kullanılmış olabilir.

    bevval: çişli.

    mütehavvil: değişken, kararsız.

    ufki: yatay.

    şatuli: dikey,, düşey.

    memnu: men edilmiş, yasaklanmış.

    istikrah: tiksinme, iğrenme.

    zekavet: çok zeki olma.

    uzeym: kemikçik.

    “non est dolor sicut dolor meus” : benimkine benzer bir acı yok.

    asude: dingin.

    müsavat: eşitlik.

    uhuvvet: kardeşlik.

    “ailahümmağfirlî mâ kaddemtü vemâ ahhartü vemâ esrartü vemâ a'lentü vemâ esraftü vemâ ente a'lemü bihi minnî entel mukaddimü ve entel muahhirü lâ ilahe illa ente.”

    “allahım! evvel işlediğim, sonra işlediğim, gizli ve açık işlediğim, israf ettiğim ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affet. önde sen ve sonda sensin. senden başka ilah yoktur”

    kevn: varlık, var olmak.

    müstağni: doymuş, doygun, kimseye minnet etmeyen. gönlü tok.

    üdeba: edipler, edebiyatçılar.

    ‘audi, vide, tace’: dinle, gör, sus.

    bikir: bekaret.

    izale: gidermek.

    bikri izale etmek. bekaret bozmak.

    cebin: korkak.

    zatülhareke. kendisi hareketli olan. kendinden hareket edebilen. otomobilin osmanlıcası.

    tenvir: aydınlatma.

    mors alfabesiyle yazılan kısım: ben enver pasa ulan kalkmis yarrak evladi eseklere siktirecegim

    fasıla: mesafe, ara.

    muvazene: denge.

    tevcih: yönelmek.
  • fazla soze gerek yok, her zaman ki gibi ihsan oktay anar'in elerinden opmek lazim, ilk okumayi hazmettikten sonra geri donmek lazim...

    lakin kafama takilan bir soru:

    --- spoiler ---

    kitabin 80. sayfasinda bir satranc maci anlatiliyor. aldim tahtayi onume oturdum, satranc macini tekrar canlandirayim diye, yazildigi haliyle mumkun degil. 2 kisi oturduk yine cozemedik. uzun sure sonra pes edip baski hatasi olduguna karar verdik.

    lakin kitabin en son sayfasi der ki:
    "...bu kitabindaki kusurlari, rastlayinca sevinip tatmin olsunlar diye onlara sadaka olarak verdi."

    bu mudur hakikaten bitemeyen satranc macinin hikmeti?

    --- spoiler ---

    budur meramim, kendim gibi psikopatlara selam ederim...
  • bir puslu kıtalar atlası değil
    bir suskunlar değil
    bir efrasiyabın hikayeleri değil
    ama bir ihsan oktay anar kitabı
  • --- spoiler ---

    ama onun amacı iktidarı değil, çocukluğundan kalma gülgoncası'nı almaktı. fakat nerede ve kimde olduğunu bilmiyordu. asker olmasına rağmen sormaya da cesareti yoktu, sadece senatoda moruklar onu bıçaklarken evlatlığı brütüs'e "sende mi brütüs?" diye sorabilmişti.

    hayalet bölümünden, sayfa 193. sen de mi brütüs lafına bambaşka bir bakış açısı.

    --- spoiler ---
  • "aç karın, yüksek nalın, salın husyelerim salın!" gibi bir kabadayı cümlesiyle beni güldürmüş kitaptır. sadece bu değil. şaşırtan ve şaşırtmakta devam eden de bir kitap... eline, kalemine, yüreğine ve aklına sağlık ihsan baba.
  • 1. baskısı aşağıdaki hatayı içeren kitap:

    80. sayfada herman ile rebaz'ın satranç oyununda rebaz'ın 4. hamlesi ad5-e4 değil ad5-f4 olmalı. at d5'ten e4'e gidemez. zaten 8. hamlede aynı atın af4 x g2+ hamlesini yaptığını görüyoruz. bu da hata tespitimi doğruluyor.

    ancak bu hata dışında oyun akışında bir hata yok, hoş bir mat olmuş.
  • --- spoiler ---

    birini çok sevince, incecik bir tülün üzerine sevdiğinin yüzü resmedilmiş de, sen tüm dünyaya o tülün arkasından bakıyormuşsun gibi oluyor.

    --- spoiler ---

    maceracı, masalcı, fırlama, neredeyse gözleri tepede haşarı bir oğlan çocuğunun büyümüş hali gibi geliyor anar bana. ama böyle yazınca da, o fırlama çocuğun, bir kız çocuğuna kaçamak, utangaç baktığını hissediyorum. ve eğer bu masalları bir gün birir ete kemiğe büründürecekse, bir başka haşarı çocuğun büyümüşü ezel akay, tam olur.
  • ihsan oktay anar'ın roman dilini zorladığı ve büyülü gerçekçiliğe selam çaktığı son romanı. önce şahsi olumsuz eleştirilerimi sıralamak isterim:

    - eğer bunu roman olarak adlandırırsak ciddi anlamda kurgu sorunu var. her şeyden önce romanın olmazsa olmazı iskeleti, yani temel bir öyküsü yok.
    - bunun dışında küçük küçük öyküleri birbirine bağlaması gereken bölümler arası geçiş amatörce ve hatta bazen zorlama.
    -öykülerde genel itibariyle "son" kavramı olmaması gerekirdi. ama mesela romanın başında yaklaşık 25-30 sayfa anlatılan ve okurun başkahraman sandığı adam ölüyor ve romana katkısı bitiyor.
    -"roman"ın dilinde de standart yok. romanın başında oldukça ağdalı olan dil sonlara doğru günümüz diline yaklaşıyor. tabi bu kurgunun parçası olabilir. tarihsel sürece paralel bir dil kullanılmış olabilir. ama dildeki bu değişimler okurun romanın içerisine girmesine engel teşkil edebilir.
    -ilk 50-60 sayfayı tamamen anlayan beri gelsin. yıllarca arapça-farsça-osmanlıca eğitimi almış bir türk dili ve edebiyatı mezunu olarak bazı yerlerde resmen tıkılıp kaldım.

    pozitif düşüncelerime gelecek olursak:

    -ilk dikkatimi çeken şey mizah. anar'ın mizahı oldukça sağlam. okurken kahkahalar attığım dahi oldu.
    -eğer kitaba öyküler bütünü olarak bakarsak, tek tek gayet keyifli ve akıcı.
    -oldum olası masalsı-efsanevi öyküleri çok severim. büyülü gerçekçilik akımına örnek dahi olabilecek bir sürrealite var kitapta.
    -sonlara doğru biraç sayfada özetlediği medeniyet tarihine eleştirel bakışı etkileyiciydi.

    genel itibariyle dilinin zorluğuna rağmen okuması gayet keyifli bir roman.
  • üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümü "baba"da anlatılan hava taşıtı yapma hikayesiyle, nobel ödüllü yazar jose saramago'nun türkçe olarak blimunda ve baltasar adıyla da basılmış olan manastır güncesi adlı enfes eserindeki passarolanın yapılma serüvenini çağrıştıran kitap.

    söz konusu romanda, romanın başkahramanları peder bartolomeu lourenço, baltasar ve blimunda herkesten sakladıkları passarola'yı havalandırmak için blimunda'nın doğaüstü güçlerinden yararlanarak insanların ruhlarından elde ettiği özü kullanırlarken, yedinci gün'de sonradan dine sarılan alman mühendis aman baba bartolomeu lourenço'nun, baltasar ihsan sait'in, döjira ise blimunda'nın yerini alır ve onları uçuran şey ihsan sait'n döjira'ya ulaşma arzusudur.

    yazar daha önceki kitaplarında olduğu gibi bu romanında hayatında önemli yer tutan kişilere yer vermiş ve nasıl nobel ödüllü yazar orhan pamuk benim adım kırmızı'da annesi ve abisini, masumiyet müzesi'nde ise kendisini kitabın karakterlerinden biri yapıvermişse, ihsan oktay anar da bu kitabında ihsan sait ile babası mehmet sait'i, ali ihsan ile de kendisini kitabın kurgusuna ekleyerek bir anlamda kitabın bölümlerine adını veren "baba" ve "oğul"u şimdiden başyapıt olan romanında ölümsüz kılmıştır. bu iki bölüm birlikte düşünüldüğünde carlos fuentes'in türkçe'ye artemio cruz'un ölümü olarak çevrilen romanı la muerte de artemio cruz'daki hikayeyle olan kısmi benzerlikler de göze çarpar. artemio cruz korkak bir askerdir ve bu sayede meksika devrimi sırasındaki çatışmalardan sağ kurtularak ileride tıpkı ihsan sait gibi çok zengin olur. ama kaderin cilvesi olarak artemio cruz'un oğlu da ispanya iç savaşı sırasında tıpkı ihsan sait'in oğlu ali ihsan gibi dağlarda çaresizce ölür. bir ilginç nokta da ihsan oktay'ın 1995'te kuzey ırak'ta çelik harekatı'nda tim komutanı olmasından mıdır bilinmez, ali ihsan'ın yani kendisinin içinde bulunduğu savaşla ilgili kısımlar da kitapta sarsıcı bir gerçeklikle tasvir edilir.

    son bölüm "hayalet" ise dünya tarihini kısa, öz, nüktedan ve anlaşılmaz derecede anlaşılır bir şekilde anlatan girizgahla başlayarak cumhuriyetin ilk dönemine bağlanıp kitabın diğer iki bölümünün giriş kısmında olduğu gibi okuyucuya ana temadan uzaklaşıyormuş hissi vererek aslında onları tam da hikayenin içine çeker ve orada öylece bırakır. yapbozun parçaları, giriş bölümünde betimlenen tarihe mal olmuş şahsiyetlerin silütleriyle beraber bir hayalet gibi ortalıkta dolanır ve ihsan oktay'ın o alışageldik üslubunun neticesinde konulacağı yer bulunmak üzere kitabın okunmasından sonra dahi zihinlerde asılı kalır.

    bunun yanında, mitolojiye ve edebiyat klasiklerine oldukça sık selam çakması, yakın geçmişin siyasi meselelerini ilk kez bu denli açık bir şekilde ele alması, nevi şahsına münhasır üslubu ve daha ilk sayfasında kendini ele veren diliyle ihsan oktay anar, birçok nobel edebiyat ödülü almış yazarla ortak olan özellikleriyle uluslararası bir yazar olduğunu bu kitabında daha açık bir şekilde dünyaya duyurmakta ve evrensel kabul görme yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
  • --- spoiler ---

    kitabın başlarında padişahın sineği öldürmeye çalışması ve sineğin şehir maketine konup durması, padişahın raketi makete vuramaması. sonra maketteki bir eve bakması ve kendini elinde sinek raketiyle görmesi. http://www.imdb.com/title/tt1687901/ bu filmde aynı sahne vardı. kadın bir maketten içeri bakıp kendini o anki şekliyle görüyordu. ihsan abimin apardığını sanmıyorum. tesadüftür mutlaka. ama bence güzel bir açılış sahnesiydi ama bir yere bağlanmadı.

    ihsan abimiz bu kitabında biraz kırdı beni. neden mi? çünkü bazen okuyucuyu kofti yerine koyup bazı şeylere gönderme yapıp orada bırakmıyor ve gönderme yaptığı şeyi ayan beyan açıklıyor. örneğin aman baba sahaflardan aldığı bir kitabı (müslüman olmadan önce) zevkle okumaktadır. kitap hurma dalı üzerine yazılmıştır. kitap kuran'dır, nitekim içinden ayetler de verilir. zaten biz bu kuran'ın hz. muhammed'e inen vahiyden sonra yazdırılan(vahiy katibine) ilk kuran olduğunu anlıyoruz. çünkü kitabın hurma yaprağına yazılı olduğu söyleniyor. 5 sayfa sonra adamın birinin o kuran'ı eline alıp sayfanın altına "abdullah bin abi serh" ismini görüp şaşırmasına ve "bu kişi peygamber efendimiz'in vahiy katibidir!" demesine ve söz konusu kuran'ın ilk kuran-ı kerim olduğunu gözümüze sokmana gerek yoktu mesela ihsan abim.

    bir de kitabın sonunda ihsan sait'in fişleme dosyasını bulmaya çalışan 7 adam vardır. kitaba 2 sayfa kala adamlardan biri havlayan köpeğe "sus kıtmir" diye bağırıyor ve biz bu yedi kişinin yedi uyurlar olduğunu anlıyoruz. ha bir de yedi kişiden birinin idris'e faytona binsin diye para uzatması, idris'in de "bu para tedavülden kalkalı çok olmuş ama hatıra olarak alırım" demesi bu kişilerin yıllardır uyuduğunu kanıtlayan başka bir ayrıntı ama ihsan sait ne yapıyor sanki biz bütün bunlardan onların ashab-ı kehf'i sembolize ettiğini anlamamışız gibi adamlara kalkıp "ey siz yedi uyuyan ulu kişi" diyor. bence metinlerarası göndermelerin üstü kapalı kalması, okuyucunun altyapısına bırakılması daha hoş bir davranış.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap