• daha çok yapılması lazım. hatta mümkünse herkesin bunu yapması lazım.

    yemek fotoğrafı paylaşmanın görgüsüzlüğü hep "o yemeği yiyemeyen, aç insana kendisini kötü hissettirmeme" hassasiyetinden kaynaklanıyor. toplumda herkesin her yemeğe ulaşamıyor olduğu gerçeğini bu gerçeği olabildiğince gizleyerek, özünde aç ve yoksun olanın aslında o kadar aç yoksun olmadığına ikna çabası.

    aç ve yoksun kişi mahrum kaldığı güzellikleri görmediğinden aslında konumunun ne kadar yoksun, sosyal hiyerarşide ne kadar geride olduğunun farkında olmuyor. çünkü etrafındaki herkes "abi biz de bişey yemiyoruz zaten merak etme" modunda stealth olarak takılıyor. gördüğü kadarı da onun bu eşitsizliğe sesini çıkarması için yeterli olmuyor, aç ve yoksulluğun sona ermesine de yaramıyor.

    tam tersine herkes yemek fotoğrafı paylaşsa, herkesin sahip olduğu imkanlar herkes tarafından bilinse, hatta bunu yapmaya zorunlu olsalar, bunlardan mahrum olan insanların tepesi atar. "yeter lan yediğiniz içtiğiniz, hep güzel şeyler size niye bize yok? bizim suçumuz ne!?" diye sokaklara dökülürler.

    biz bugüne kadar erdem ve ahlak kisvesi altında hep aslında göreceli olarak ayrıcalıklı kesime en az sıkıntı çıkaracak olan konforlu bir düzeneği sürdürüyoruz. anayasanda "sosyal devlet" diye geçiyorsun ama "aman ona toplumun ne kadar alt tabakasında olduğunu çok hissettirme" diyorsun. aman abi tadımız kaçmasın. sen yine portakallı pekin ördeğini ye ama bunu yaparken aç adama sistemin onu nasıl siklemediğini hissettirme.

    devlet burada bu temel eşitsizliği oluşturan ekonomik ve siyasi stratejilerin sahibi olarak sorumluluğu üstünden atmak için yine toplumu üstünüze sürecektir: "yemeğinin fotoğrafını paylaşıyorsan yemeğini de paylaş, iki fakiri de sen doyur" diyecektir. kendisi demez de topluma bunu dedirtir. oysa sen zaten o hesabı ödemek için harcadığın gelirinden de, üstüne hesabın kdv'sinden de sürekli olarak devletin topluca tutarlı ve iyi planlamayla doyurabileceği milyonlarca aç insanın parasını ödüyorsun. hepimiz ödüyoruz. sosyal devlette verginin temel amacı da budur, eşitsizliğin olumsuz etkilerini yok etmektir. halbuki bizde hükümet bu geliri seçimde varlığının devamlılığını sağlayacak unsurlara harcar. mesela duble yol yapar, köprü falan yapar. yemek vermez. verse de yeterince vermez.

    seçmen de oyunu açları doyurmayı vaadeden adama değil de duble yol yapan adama verir. bu tercihiyle aslında kendi ahlakının sahteliğini de tescil eder. seçim sonrası da "aman abi olan var olmayan var bu yemek fotoğrafları olmuyor" der. aman diyim üçüncü boğaz köprüsünü o adamın boğazından çaldıklarımızla yaptığımıza uyanır muyanır.

    yemek fotoğraflarını paylaşın. en ağız sulandıracak instagram filtreleriyle, en lüks ışıklar altında, toplumun uçurumlarını en iyi veren kontrast ayarıyla.
  • yurtdisinda bulundugum kisa donemde ne kadar dusuncesizce oldugunu anladigim hareket. hele bir kere birisi erik fotografi paylasmisti ki yoksunluktan oluyorum sandim. bir de bunun yoksunluk degil de yoksulluk oldugunu falan dusunun. sanirim dikkatli olunmasi gerekn bir is bu.

    ben kucukken annem elimde yemekle disari cikmama izin vermezdi be, olan var olmayan var derdi.
  • hadi yine güzel bir yere gidersin arkadaşlarınla, çekersin paylaşırsın o da bir şey. bana kalırsa yine biraz görgüsüzlük ama neyse.

    facebook ta her gün annesinin yaptığı yemeklerin fotoğrafını çekip paylaşan bir arkadaşa sahiptim. işte bunun açıklaması olamaz. her gün evde ne yediklerini ''bakın taze fasulye annem yine döktürmüş'' tarzı yazılarla bize duyururdu.

    çok şükür ki aklı başına gelmiş olacak (bence biri uyardı) bu huyundan vazgeçti. yine saçma fotoğraflar paylaşıyor ( babasının sabah uyandığı halinin fotoğrafları gibi) ama en azından yemek değil.
    yada hangisi daha kötü bilemedim..
  • ben ne çeşit bi salağım, hangi türden gelme bi görgüsüzüm, kaç iq 'um var demenin bir diger yoludur. sizin sosyalliginizi eşekler zksin.
  • yiyeceği yemeğin fotoğrafını çekmek ve insanlarla paylaşmak, hayatında ilk defa yemek yiyecekmiş hissine kapılan ergen hareketidir. görgüsüzlüğün ya da sonra görmenin ne olduğunu merak edenlere ibretlik örnektir.
  • memleketten yemek fotoğrafları şeklinde olanları hala bütlerle boğuşan aç öğrenciler için adilik, şerefsizlik, bilimum kötü şeydir. küfürü hak etmektedir kendileri.
  • yapmayın. ben dedim diye değil. büyükleriniz dedi diye değil. nedenini kendiniz keşfedin isterseniz ama yapmayın.

    arada bir üst tabakadan birileri çıkar, alt tabakayı gaza getirir sonra olanlar olur ölenler ölür ama ona bir şey olmaz. fakirlik birilerine kızmak, isyan çıkarmakla çözülecek bir mesele değildir.

    bunu yapmanız yönünde verilen tavsiye size mantıklı geliyorsa, kendinize bir iyilik yapın ve bir de bu filmi izleyin;
    (bkz: cinderella man)

    göremediğiniz şeyleri yumruklamanın bir faydası yoktur. siz kaybettiğinizi zannederken aslında ortada müsabaka olmadığını çok geç anlarsınız.

    eğer yoksulların iyiliğini istiyorsanız onları kışkırtmak yerine taşın altına kendi elinizi koyun.

    son olarak, fakir olanların sadece yetişkinler olduğunu zannetmeyin. dünyaya nefretle bakacak insanların yetişmesine sebep olmayın.
  • farklı kültürlerin yemeklerini tanıtmak, "böyle yemekler de varmış" demek için yapılıyorsa paylaşım, "bakın bugün ben bunu yedim" demek için yapılıyorsa görgüsüzlüktür. şu zamanlarda yapılanı genelde ikinci kategoridedir.
    yemek lan bu, bulan var bulamayan var. ailemden kilometrelerce uzaktayım. param kimi zaman oluyor kimi zaman olmuyor. olduğu zaman yiyoruz, olmadığı zaman da makarnayla öğün geçiriyoruz. ancak bu yenilenleri de hayvan gibi paylaşmıyoruz, haydi kendimi geçtim, bir çok kişi için o fotoğrafları paylaşılan yemeklere erişmek kimi zaman o insanların 3 günlük yemek parası oluyor. yapmayın etmeyin, yiyin, anı istiyorsanız da çekin fotoğrafını, ancak paylaşmayın be şunu. tatil yarı olmuş, para suyunu çekmiş, hala memlekete gidememiş kalmışım okulda, yapmayın be şunu, canı çekiyor insanın.
  • bir insanın, yediği yemeğin fotoğrafını çekip sosyal medyadan servis etmesinin altında yatan neden nedir peki? boğazın en nadide, en şık mekanlarından biri olan arnavutköy balıkçısı'na gitmiş misal adam. şahane. kesmiyor adamı ama işte. dostlarla istanbul'un en sağlam mekanlarından birinde keyifli bir akşam yemeği yiyor olmak da tatmin etmiyor adamı. sadece bir kesime hitap eden bir mekanda yemek yiyorken hazır, bunu bir belgeleyelim biz. havamız olsun. refah seviyemin hangi merhalede olduğunu herkes görsün.

    bir süre beklenen siparişler masaya gelir gelmez akıllı telefonlara sarılıp da, eşine dostuna ve diğer tüm takipçilerine ne yediğini ne içtiğini belgeleme itkisi, sizce de hastalıklı bir düşünce yapısı değil mi? o fotoğrafı o saniye instagram'a yüklemese yeterince tat mı alamayacak yediğinden yani nedir?

    ilk tahlilde takipçilerinden like alma istemi taşıdığı düşünülen bu fotoğrafların dijital platformlara servis edilmesindeki asıl gaye ise pek tabii, akıllardaki intibayı değiştirmek. daha daha üst basamaklarda konumlandırılma dileği.

    insanoğlu, kişilere duyacağı itibarı, yaptığı gözlemler aracılığıyla belirliyor. sarar'dan giyinen, audi'ye binen, beş yıldızlı otellerde gününü gün eden insanlar zihnimizde olağanın üstünde konumlandırılıyor. işte varlıklı insanın da tasası bu. zengin olmakla da yetinmiyor. asıl tatmini, bu konforu herkese gösterdiğinde yaşıyor.
  • yemek fotoğrafı paylaşarak devrime giden sürecin başlayacağını düşünen insanları da gördüm ya, ölsem de gam yemem gayrı. yani yemek fotoğrafı paylaşıldığında, bunları alamayan pis fakirler, "yeter lan yediğiniz içtiğiniz, hep güzel şeyler size niye bize yok? bizim suçumuz ne!?" diyecekmiş ve sokaklara dökülecekmiş.

    amerikan havası yaramamış bu süper fikrin mucidine.

    bir kere akıl var mantık var; bu yemek fotoğraflarını nerede paylaşacaksınız da görecek insanlar? ya facebook'ta, ya da instagram'da. o "pis fakirler"in ne kadarı instagram kullanıyor? ya da şöyle sorayım: instagram kullananların ne kadarı "pis fakir"? bunu geçin. diğer seçenek facebook. facebook listelerimizde kimler var? aşağı yukarı bizlerle aynı sosyal statüde bulunan insanlar; akrabalar, arkadaşlar, tanıdıklar... benimle aşağı yukarı aynı statüde bulunan bir insana ne kadar hava basabilirim? paylaşıp paylaşacağım fotoğraf en fazla 1,5 porsiyon tereyağlı iskender olur. onu da zaten benim arkadaş grubu alıp yiyordur. çeşitli sebeplerle facebook listemde olan ve sosyal statüsü, ekonomik durumu gerçekten kötü insanlar da var. onlar zaten bilmiyor mu aramızdaki farkı? kendi fakirlik derecelerini gerçekten bilmediklerini mi düşünüyorsunuz?

    yani senin benim sosyal medyada yemek fotoğrafı paylaşıyor olmamız, bu insanların kafasında bir ampul yanmasına neden olmayacak. o bahsettiğin "pis fakirler" de zaten kendileri gibi "pis fakirler"le arkadaşlar. ne paylaşabilirler en fazla?

    o zaman neden durumu olmayanlara karşı görgüsüzlük olduğu sorulabilir. az önce de söylediğim gibi, o an için durumu olmayabilir insanın. ay sonudur, maaşı bitmiştir. öğrencidir, para bitmiştir. kredi ödüyordur, borç içindedir, parası yoktur. işsizdir, sıkıntıdadır. bunların hepsi de geçici bir dönem olarak görülür ve kimseyi isyan ettirmez. ama o an cebinde parası olmayan kişinin bu yemekleri görecek olması, canı çekmesi, alamayacak durumdası olması gibi sebepler, o kişiye karşı da görgüsüzlüktür.

    en önemli kısım hamileler bana göre. hamile kadın da o fotoğrafları görüyor. o an için alabilecek durumda olmayabilir ve bu durum hamile kadın için gerçekten sıkıntılıdır.

    kişi hastanededir, durumu çok ağır olmadığı için telefondan internete girebiliyordur, o yemek fotoğraflarını görür, ama yemek zorunda olduğu yemekler bellidir ve dışına çıkamaz. ne oldu? durduk yere o kişinin de hasta yatağında alamayacağı, yiyemeyeceği bir yemeği istettirdiniz.

    bu örnekler çoğaltılabilir.

    diğer teoris komedi asıl. bu insanlar fakirlik derecelerini böylelikle görüp öğrenecek ve isyan edecekmiş. bu fikrin çıktığı adam da herhangi biri değil, troll değil, gök yeleli bozkurt değil. bu ülkede gerçekten yokluk ve sefalet çekenlerin zaten büyük bölümü, o bahsettiğin sosyal medya araçlarını kullanmıyor. onu bırak, bunlara erişebilecekleri bir cihazları bile yok. instagram'ın adını bile duymamış milyonlarca insan var bu ülkede. bu insanlar gerçekten de fakirliklerinin derecesini bilmiyor mu sizce? bir holdingde, plazada çaycılık yapan adam, temizlik işçisi kadın, oradaki insanların kıyafetlerine, arabalarına bakarak bile fakirlik derecelerinin farkında olmayabilir mi gerçekten? sosyal medya kullanmayan milyonlarca insanın evinde televizyon var yine de. bu insanlar her gün televizyonlarda o şaşaalı hayatları görmüyor mu? zenginlerin nasıl bir lüks içinde yaşadıklarını izlemiyor mu? sosyal medya olmadan önce de görmüyor muydular bunları? bunca fakir insan, her gün önünden geçtikleri lokantalardan gelen yemek kokularını duymuyor, kaldırımlara atılan masalardaki envai çeşit yemeği görmüyor mu? üzerinde, hayatları boyunca yiyemeyeceklerini bildikleri yemeklerin olduğu masaların arasından içlerini çeke çeke geçip gitmiyorlar mı?

    bu insanlar, fakirlik derecelerini zaten biliyorlar. hiç sosyal medya hesabı kullanmamalarına rağmen biliyorlar. sosyal medyanın kendisi bile yokken de biliyorlardı. kim döküldü sokaklara? onu da bırak, burada her gün ekşi sözlük'e giren, iyi kötü okumuş, sosyal adaletsizliğin farkında olan, kendisi üç kuruşa talim ederken süper konforlu hayatların yaşandığını zaten bilen insanlar bile, bu sosyal adaletsizliği değiştirmek, yok etmek adına bir şey mi yapıyor? yapar mı veya böyle bir şey? örneğin bu süper fikrin babasının ekşi sözlük sayesinde milyonları kaldırdığını, basıp amerika'ya gittiğini, orada da gayet konforlu ve rahat bir hayat yaşadığını, sözlüğün yeni sahibinin nusret'ten çıkmadığını, dünyanın parasını yemeğe, birçok kişinin hesap bakiyesi kadar bahşişi de garsona verdiğini bilmiyor mu sözlüğün "pis fakir" yazarları? bunlardan herhangi birisinin sokağa dökülme ihtimalini görüyor musunuz gerçekten?

    her gün hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk haberlerinin çarşaf çarşaf yayınlandığı türkiye'de, okumuş ve eğitimli kesim bile sokaklara dökülmüyorken, ülkenin en köklü gazetelerinden birinde görevli gazeteciler tamamen keyfi bir şekilde hapse tıkılırken eğitimli ve muhalif insanlar sokaklara dökülmüyorken, geri kalan dindar ve her şeyin allah'tan geldiğine inanan insanların sosyal adaletsizlik yüzünden sokaklara döküleceğine inanıyor musunuz gerçekten? oy verdikleri insanların nasıl bir lüks içinde yaşadıkları ortadayken, üstelik bu insanların nasıl zengin oldukları da belliyken "çaldıysa benim paramı çaldı, sana ne!" diyen insanların, sosyal adaletsizlik sebebiyle sokaklara döküleceğine inanıyorsunuz yani ciddi ciddi?

    çık bir halk pazarına, en ucuz tecgahtaki çürümüş domatesleri daha da ucuza almak için, hatta yere dökülmüş ve artık satılamayacak durumdaki domatesleri toplamaya çalışan vatandaşa mikrofon uzat bakalım, ne diyecekler sana? "görüyorsun halimizi be evladım. vatandaşı düşünen yok. üç kuruşa boğazımızı doyurmak için uğraşıyoruz" falan diyecek en fazla. bu insanlar fakirlik derecelerini de biliyor, sebebini de biliyor. yirmi sene önce de biliyorlardı, otuz sene önce de. otuz sene sonra da bilecekler. hiçbirisi de "yeter lan yediğiniz içtiğiniz, hep güzel şeyler size niye bize yok? bizim suçumuz ne!?" demeyecek. en fazla "boğazınızda kalsın, haram zıkkım olsun" der, bir kısmı öbür tarafta ilahi adaletin sağlanacağını söyler, başka bir kısmı "atatürk gibi bir adam lazım bu ülkeye" der, başka da bir şey olmaz.

    o dediğin sosyal adaletsizliğin hesabını sormak için sokaklara dökülenlere komünist dediler zaten yıllarca. onları da polis döverken alkış tuttu bu "pis fakirler." bunlar en fazla, kendileri işten çıkarılınca, daha önce işten çıkarıldığı için grev yapanlara küfretmemişler gibi greve giderler bir süre, sonra yeni bir iş bulur da kendilerini garantiye alırlarsa, grevdeki arkadaşlarını da satarlar, ileride grev yapanlara yine küfrederler.

    sosyal medyada yemek fotoğrafı paylaşarak sosyal patlama yapılabileceği fikrini de duydum ya, artık gözüm açık gitmem.
hesabın var mı? giriş yap