• minimalist kaygılarımın beni kendisine yaklaştırdığı bir dönemde, kendisinin ismi lazım değil günümüz sözüm ona (hep kullanmak istemiştim bu kalıbı, allah razı olsun) fast food zincirlerinin sunduğu hızdan daha fazlasını sunduğunu farkettiğimde; cebimdeki tüm parayı kazara öyle yerlere gitmeyeyim diye kartıma yüklettim. pek de saçma değil aslında: bir tas yemeği bitirmenin bir hamburgerden uzun süreceğini bildiğiniz gibi, talebin az olduğu yerde sıranın da az olacağını da bilmek gerek. ki bu fast food, kavramın çıktığı ülkelerdeki gibi de değil bizim ülkemizde. ne ucuz, ne de hızlı. adının bizim ülkemizde fast food olması hata, fakat bunu bu özellikleri yüzünden savunanları olması üzücü bir hata! dışarıya taşan, halk ekmek kuyruklarına benzeyen kuyruklar; gerçekten lezzetli fakat kalitesiz olduğu da inkar edilemeyecek sağlıksız gıdalar; 8 tavuk döner fiyatına menüler; reddedilemeyen "büyük seçim ister misiniz?" soruları; kızartma yağı kokusu; gözleri pörtlemiş yorgunluktan ölen çalışanlar... müşteri kitlesi öğününü çabuk geçirmek isteyen çalışanlar olacağı yerde, beslenmesine en çok dikkat etmeleri gerek yaşta olan lise öğrencileri dolduruyor o rahatsız sandalyeleri.

    yemekhane fakir fukaranın kalesi olmuş milletin gözünde. parası olmayan oraya gidermiş. onun kapısından çıkanlara acıyan gözlerle bakarlarmış. en mert erkek, en yiğit avrat orda be! ben patates kızartmamı düşürüp eksik getireni ismi lazım değil fast food zincirinde; açlığımı gözümden okuyup "yeğenim dur koyayım biraz daha" diyen aşçıbaşını yemekhanede gördüm. gelip "koskoca masaya tek başınıza otuşmuşsunuuuğğzzz" diyen çirkef avradı ismi lazım değil fast food zincirinde; yanıma gelip "afiyet olsun" diyen yahşi avradı yemekhanede gördüm. hey heeey... neydik ne olduk be.
  • bunlarda çok şahane yemek de çıksa kimse "vaay süper olmuş" diyemez kolay kolay.. zevksizlikle, midesizlikle itham edilirsin. sokak köpeği gibi hissedersin kendini..."ehh işte fena değil" falan deyip milletin tepkisini ölçmeye başlarsın sonraları...

    bir gurme edasıyla kaşları martı yapıp ne kadar çok yemeği kötülersen de o kadar çok itibarın yükselir grup içinde...
  • aşçılarından birinin 3 saniye ping ile beni şaşırttığı mekan...

    bas git- yemekler de bombaymış ehule, ehehehe!
    aşçı - yarın da patlayacak!
    bas git- ????
    aşçı - börek var...

    1,5 ton domatesi doğrarken zaman nasıl geçecek, müebbet muhabbet tabii...

    (bkz: once upon a time anatolia)
  • tavuğun çeşitli versiyonlarının gün aşırı sunulduğu yer..ha arada hindi de çıkabiliyo..
  • çalıştığım yerde de var bir yemekhane... benim tahminim günde ortalama 200 - 300 kişi yemek yiyordur en az.

    yemeği yedikten sonra tepsiyi götürdüğümüz ve aynı anda mutfağa açılan o bölmeyi dışarı çıkış kapısının yanına yapmışlar. öyle bir hava akımı var ki tepsilerin üzerindeki tüm plastik kaplar ve özellikle peçeteler biz o aralığa tepsiyi koyar koymaz vakumla çekiliyor gibi içeri fırlatılıyor.

    belki birinci dünya problemi belki ukalalık denilsin umrumda değil; ben orada çalışan kadının yüzüne o peçete fırlayıp yapışsın istemiyorum arkadaş. orada maaş alacak diye 300 tane tepsinin üzerinde kirli peçete o kadınlara, adamlara yapışsın istemiyorum. yapışıyor da ve alışmışlar; hiçbir şey söylemiyorlar. sanki o tepsiyi de
    üzerindeki her şeyi de ona fırlatmış gibi hissediyorum. kötü hissediyorum.

    peçeteyi yanımda tutup dışarıda atıyorum ama çözüm değil biliyorum.

    yıktırıcam oğlum o bölmeyi.
  • genellikle ucuz yemek cikar bu yuzden yemekler genelde bol suludur.ana felsefe ekmege yuklenmektir.
  • güzel bir ozan çolakoğlu eseri,
    güzel bir gora soundtrack'i.

    (bkz: ırkçılık yapmayın lan)
  • kapitalizmin nefesini ensemde değil, kendisi bir ruh emiciymiş gibi (bkz: dementor), bildiğin yüzümde hissettiğim zamanları yaşadığım yer.

    tekdüze bir zaman aralığı. tek tip yemek. tek tip sunum. tekdüze masa-sandalye. sıra sıra, zombi ya da ak gezen adımlarıyla ilerleyip, bu tek tip yemeği almak. belli bir sürede yiyip, işe geri dönmek. ve bu hizmet için minnet duymak.

    kampüste yemek yenebilecek adamakıllı kafenin kalmaması, kantinde saçma sapan zararlı muhteviyat ile dolmama isteği sonucu, uzuuuun bir süredir gidiyorum. öğün atlama ya da fast foodlardan fast food beğenme kararsızığından kurtuldum ama bu mavi/yeşil flüoresan ışıklı tekdüzelik hissinden kurtulamadım.

    tek başıma gitmem namümkün çünkü bu 63 yaşımdaki halime rağmen, çin'li çocuk işçiler gibi hissedip, kendime acıyasım geliyor. ancak çok akılcı bir arkadaş çevresi ile tolere edebiliyorum. vejetaryen menü (konserve barbunya) istediğimde, görevlinin garip bakışlarına maruz kalmasam bir de.

    ayrıca hayvansal ürünlerin özünden çoook çook uzaklaştırılıp, sadece diğer bileşenleri bir arada tutan bir tutkal haline getirildiği kimyasal yığınını seviyorum. fakat son zamanlarda uranyumunu (özellikle zenginleştirilmiş olanı) azalttılar, farkındayım!!1!11!11

    not: hani çok beğendiğiniz o kişi var ya, hani çok cool, hatta coooooool! o var ya o, yemekhanede sıra bekliyor ya da bekledi dostlarım. büyütmeyin onu gözünüzde, yemekhanede sıra bekleyen herkes gibi, sıradan bir insan o da.
  • ilk aklıma gelen maalesef ünv. yemekhanesi ve ramazanda oruçluyken beklenen 50 dk yı aşmasıda mümkün olan kuyruklar.
hesabın var mı? giriş yap