• patronunuzun sesini iyice taniyin ki telefonu ilk actiginiz gun x'le bagla dediginde, 'pardon kim ariyordu' demeyin ve ustune bir de 'sence kim ariyor olabilir' diye azar yemeyin.
  • bir heves, bir istekle ise baslarsiniz. sanirsiniz ki dunyayi kurtaracaksiniz kici kirik bir maas alacaksiniz, sorumluluklariniz olacak diye. endise etmeyin bir kac hafta icinde geciyor. ortama adapte olmakta gucluk cekmezsiniz. iste asil sorun da burda baslar. insanlarla ve ortamla kaynasmaya baslamissinizdir artik...

    - insanlar surekli isinden sikayet edeceklerdir yaninizda (uyum saglama, eskileri ispiyoncu olmadigina ikna etme sureci sonrasi) artik bes-on senedir orda olanlar. calisma hayatinin bir gelenegidir hem kufredip, soylenmek hem de deli gibi calismak.
    - sakin mudurler, patronlarin arkasindan konusmayin. gaza gelmeyin. birakin isteyen konussun. sirket kapisindan ciktiktan sonra iciniz rahat olsun.
    - gemisini kurtaran kaptandir unutmayin ama is sohbetlerinizde ekip calismasindan, takim ruhundan bahsetmeden gecmeyin. (bkz: iki saattir konusuyoruz bir kere ataturk demedik)
    - saginda solunda oturdugun hemen aptal olduguna kanaat getirdigin kisi de senin aptal oldugunu dusunuyor, unutmayasin.
    - bilgili ve ilgili olabilirsin ama gorev taniminda yazmayan, direkt verilmeyen hicbir isin ustune atlamayin kendinizi kanitlamak icin. basta dedigin "cok az isim varmis lan" cumlesini yalayacaksin unutma. sinirlerinizi bozmak, "benden baska kimse calismiyor be" dememek icin kendi sinirlarinizi bilin.
    - ilgili basligi okuyabiliyorsan, sozluk de okuyorsun demektir, sozlugun is hayatina faydalarini sakin goz ardi etmeyin. kavramlari, mekanlari okuyun ogrenin. ayrica bunaldiginizda spor yapabilmenize olanak sagladigindan ucmayin, ucurulmayin.
  • ne kadar kar yağarsa yağsın, tüm okullar tatil olursa olsun iş yerin çok uzak olsa da kar tatili denen şeyi unut.
  • iş hayatı; öyle gelip geçici bir durum değil, hayatının çok çok uzun bir dönemini kaplayacak, gerçekçi ol. bu fikre ne kadar çabuk alışırsan bazı şeyleri kabullenmek o kadar kolaydır.
    (bkz: belki geçer diye beklemek)
  • sagda solda kucuklu buyuklu bircok firma var. buyuk bir firmaya tecrubesi olmayan birini zaten kolay kolay almazlar (is aradigin donemi hatirla, buyuk firmalar kimseyi pat diye almaz). ancak; kucuk bir firmaya gidip "ben ucuza calismaya geldim" diyecek olursan, seni kimse geri cevirmeyecektir.

    kaldi ki, yaygin inancin aksine, yeni bir konuda calismaya buyuk bir firmada baslamak yerine kucuk bir firmada baslamak cok daha iyi bir fikirdir. buyuk bir firmaya girdigin zaman, sadece donen carkin kucuk bir parcasi olursun ve sana kucuk sorumlulugunun disinda hicbirsey yaptirmazlar - bir baska konuda uzmanlasmis biri mutlaka vardir. kucuk bir firmada ise surecleri kus bakisi bir bicimde gorme sansin olur; ve is surecinin degisik asamalarinda farkli farkli isler yapabilirsin. bu sekilde, kisa bir sure icerisinde isin geneline hakim olma ve hangi konuda uzmanlasmak istedigine karar verme sansin olur. sonra kendini o konuya verirsin, ve birseyler ogrendikten sonra buyuk bir firmaya gidip "ben simdiye kadar bunu bunu yaptim, simdi sizde bunu bunu yapmak istiyorum, ben size sunlari katacagim, siz de bana sunlari katacaksiniz" deyip iyi bir maas talep etmeye yuzun olur. kariyerinin ilk adimlarinda; firma konusunda secici olmak yerine, "bir yerde birseyler yapayim da ne yaparsam yapayim" diye dusunmeni tavsiye ederim.

    tip, psikoloji gibi istisnai konulari bir kenara birakacak olursak; is tecrubesiyle desteklenmemis bir yuksek lisans, amaci ogretmenlik yapmak olmayan biri icin sadece vakit kaybidir - okulu bitirdiginde yasin da ilerlemis olacagindan, yeni mezun arayanlar seni almayacaktir. iki sene is tecrubesine sahip biri ise, iki sene okumus birine kesinlikle tercih edilecektir. en ideali, bir yandan okuyup bir yandan calisiyor olmaktir - iyi veya kotu bir yerde.

    teknik bilgi gerektirmediği sürece herkesin her işi yapabileceği konusunda haklısın. ancak, gözden kaçırdığını düşündüğüm bir nokta var: iş dünyasında oturmuş bazı genel kanılar vardır. bunların doğru / yanlışlığını tartışmayacağım, ama ne yazık ki mevcutlar. basit ve uzmanlık gerektirmeyen işleri belli bir yaşı geçmiş kişilerin yapamayacağı, bu kanılardan ilki. asgari ücretin yarısına bir stajyer; veya asgari ücretle hevesli bir yeni mezun alıp teknik beceri veya tecrübe gerektirmeyen bu işleri ucuza ve istediği şekilde kolayca yaptırmak varken, neden kişiliği ve talepleri oturmuş orta yaşlı biriyle uğraşsınlar ki?

    bir de "overqualified" diye bir kavram var tabii. teknik beceri gerektiren bir işte "underqualified" olduğun için işe alınmayacak olabilirsin. ama, overqualified olmak da underqualified olmak kadar kötü birşeydir. sen gidip neredeyse hiçbir teknik beceri gerektirmeyen bir işe başvurduğunda; senin hayat tecrübene, eğitimine ve birikimine bakacak ve "yok, bu iş için overqualified`sın" diyeceklerdir. overqualified birini motive etmek çok zor bir iştir, ve self-motivated elemanların revaçta olduğu günümüz koşullarında bu işe alınmamana yol açar. düşün bak; aynı işte yeni mezun biri "yaşasın istediğim işi yapmaya başladım lay lay lom" diyerek son derece motive bir şekilde çalışabilir. sen gidip "valla billa motive olacağım" desen bile, kimse seni dinlemeyecektir - doğru söylüyor olsan bile. zira verecekleri düşük maaşın ve görevlerin seni tatmin etmeyeceğini ve bu yüzden senden yeterli verimi alamayacaklarını düşüneceklerdir. yaşı senden küçük üstlerinin seni yönetmekte zorluk çekeceğini de düşüneceklerdir.

    yöneticilik gibi üst pozisyonlara hiç bir zaman işinde teknik (veya başka bir şekilde) başarılı olarak ulaşılmıyor. işle ilgili lokal başarılardan ziyade; sahip olduğun ilişkiler, iş bağlama & sonuçlandırma yeteneğin, insan ilişkileri, otorite, karizma, hırs gibi binlerce faktör kimin böyle bir pozisyona sahip olduğunu belirler. özetle; bu gibi üst pozisyonlar sana "verilmez", becerebiliyorsan, gidip kendin "alırsın". yani sırf oyuncu analiz yetisi ve iyi bir gözü olan herkes yönetmen olamaz, sırf ekonomik teorileri ve hukuğu iyi bilen herkes de başbakan olamaz. lokal alanlarda uzmanlaşmış danışmanların işi ne?

    "kişilik özellikleri uygunsa gerisi training ile halledilir" de yaygın kanılardan biridir. buna bir yere kadar katılırım; ancak, eğitimler kısıtlı laboratuarlardan başka bir şey değildir. bir haftalık bir training almış biri yerine, aynı kişilik özelliklerine sahip olup 2 sene de iş tecrübesi olan biri kesinlikle tercih edilecektir. etrafında istisnai örnekler olabilir, ama iş tecrübesi training’in daima önündedir.

    akademisyenlik söz konusu olduğunda ise, yaş konusunu problem etmezler. ama orada da, akademik koşullar çerçevesinde benzer bir takım mücadelelere girmek zorunda kalabilirsin.

    son olarak şunu da düşün. hayatın boyunca ailenle birlikte yaşamayacaksın. ileride seçeceğin mesleğin maddi getirisi, sana bugün alıştığın ve yarınki vizyonunda hedeflediğin hayat standardını sağlayabilecek mi? eğer sağlayabilir diyorsan, güzel... sağlayamaz diyorsan, sana hedeflerini gözden geçirmen yolunda küçük bir tavsiyede bulunacağım... tabii "benim ailem zengin, çalışmasam da sermayemiz bana iki ömür boyu yeter" diyorsan, o zaman bütün bu yazıyı boşuna okudun demektir, git ne istiyorsan yap...

    (kaynak: http://kerem.koseoglu.info/…=ara&id=131&format=html)
  • asla kariyer yapmalıyım, plazalarda ofislerim olsun, holdinglerde müdürler olayım diye sıkıntılara sokma kendini. sanayi sitelerinden birine ufak bir büfe aç, bira sat, fıstık sat, huzur bul.
  • - işinize saygı duyun
    - işinizin en iyisi olun bu yolda çok çaba sarfedin.
    - sağda solda en iyi benim demeyin ancak yeri geldiğinde müdürünüze karşı bile en iyi benim varsa iyisi çıkar ortaya diyecek kadar da kendinize güvenin iddalı olun,vazgeçilmez olun.
    - iş size göre değilse şayet yeni bir iş bulmadan istifa etmeyin.
  • sadece işinizi iyi yapın..
    (bkz: meslek namustur)
  • (bkz: mobbing)
hesabın var mı? giriş yap