• korku değil de sıfırdan kendini yeni birine anlatma, güvenme vs adına enerji ve istek bulamamak daha gerçekcidir. ağırlaşmışsınızdır. hani sabah böyle bir şey yapmak için yataktan kalkmanız gerekir de son anda "amaaaan" diyip yorganı kafanızın üstüne çekip tekrar uykuya dalmayı tercih edersiniz ya, işte öyle bir şey.
  • özlemek, anlamak, kıskanmak, aramak, mesaj atmak, ilgilenmek, naz çekmek, arkadaşlarına katlanmak, hediye almak, hesap vermek, trip çekmek, gezip tozmak vs. bazen insanın gözünde çok büyür. ihanete uğrama korkusu ve yeniden kalbim, hevesim, gururum kırılır mı korkusu ise insanı tamamen yeni ilişkiden iter.
  • korkmaktan değil üşengeçliktendir.

    yeniden birini tanı, tüm geçmişini hızlandırılmış şekliyle ona anlat, onunkini dinle, hesap sor-hesap ver, devamlı görüşme halinde ol. yine yine yine "acaba bunu derken şunu mu demek istedi? acaba öyle mi böyle mi?" diye kafanı yor.

    öf yazması bile sıkıcıyken bunları tekrar tekrar bir ilişkide yaşamak çok zor geliyor.

    illâ hayatımızda birinin olması da gerekmiyor ayrıca. bir ilişkinin stresini çekip dertlere gark olacağıma dertsiz dertsiz kendi başıma giderim.

    ki gidiyorum da...
  • iliskiden korkmaktan ziyade, insanin kendisinden korkmasidir.

    her heyecan icinde baslayan maceranin, en nihayetinde ayrilikla son bulmasinin ardindan, artik yeni bir iliskiye bir caba sarfedebilecegini dusunmemek ve yeni iliskideki yeni tarafa da haksizlik etmek istememektir.

    duygularin can acitmaktan baska bir ise yaramadigini anlayan insan, yasayabilecegi en ciddi kayiplardan sonra sanirim hissizlesebiliyor.

    korkmanin sebebi, artik heyecan hissedememektir. korkmanin sebebi, artik hicbir sey hissedememektir..
  • birini beğen. tesadüf bu ya o da seni beğensin. konuşmaya başla. her gün konuş. işin gücün arasında aklına gelsin mutlu ol. muhabbet ilerlesin, sevgili ol. her sabah biri sana günaydın desin, yazsın, güne mutlu başla. arkadaşlarınla, sevdiklerinle tanıştır. o da yakınlarıyla tanıştırsın. biraz zaman geçsin öyle...

    sonra karşındaki insanı olduğu gibi değil de, olmasını istediğin gibi gördüğünü fark etme. o da seni olmanı istediği gibi görsün ve bunu fark etmesin. kafasında seni yerleştirdiği o kalıba her uymayışında sorun çıkartsın, sinirini bozsun. o senin kafandaki kalıba her uymayışında geceleri uyuyama, streslere gir. arkadaşlarınla takılacaksan bir sürü hesap ver. hele karşı cinsten birileriyle takılacaksan vay anam vay. o karşı cinsten birileriyle takılacaksa için içini yesin. git gide arkadaşlarından uzaklaş, o da uzaklaşsın. kafası bir şeye takıldığı için bir sürü trip atsın, nedenini de açıkça söylemesin, hareketlerine bir türlü anlam vereme. sen de asıl sorunları açık açık dile getirme. anlamsız tartışmalar yaşa. üzül. iki tarafın da birbirini anlamaya çalışmadığı, varsa yoksa karşı tarafı kendisinin haklı olduğuna ikna etmeye çalıştığı uzun, gereksiz ve sonu bir yere varmayan tartışmalar yaşa. tüm bunlar yaşanırken bir de güzel alış ona. onsuz olma düşüncesi zor gelsin. birkaç defa ayrıl barış.

    her zaman derim; ayrılıklarda bilinen bahaneler ve bilinmeyen gerçekler vardır... "seni istemiyorum ben, başkalarına şans vermek istiyorum" demesin açık açık. bunun yerine saçma sapan bahanelerle olayı bitme noktasına getirsin. ya da bunu o değil de sen yap. ayrılmak isteyen taraf o da olsa sen de olsan, alıştığın için ayrılık sana bir güzel koysun, boşluğa düş. sürekli ilişkinin ve geçmişin kritiğini yap kafanda. sorulara cevap ara, bulama. iyice strese sok kendini...

    yalnızlık o kadar da kötü değil aslında. biriyle flört ettiğinde birine yazdığında kimseyi aldatmış olmuyorsun, kimseye yakalanma derdin yok. istediğin zaman istediğin yerde istediğin kişiyle takılabiliyorsun. kendine daha çok vakit ayırıyorsun. sevdiklerinle daha çok vakit geçiriyorsun. kimseye hesap vermek yok. ekstra stres sebebi yok. fazladan sorumluluk yok. söylemek istediğim polyanna'cılık değil. şimdi bu paragrafta söylediklerimi ve daha fazlasını feda etmeye değecek mi yeni birisi? her gelen bizden bir şeyler götürüyor, değecek mi bir sonraki..?

    sütten defalarca ağzı yanınca, her ne kadar içinde umut olsa da, yoğurda mesafeli duruyor insan artık.

    (umut sarıkaya'nın bilemem ilgilenmem de adlı yazısından azıcık esinlenilmiştir)
  • 6 yıllık hasarın üstüne yaşadığım durumdur. ayrılalı 1 sene 2 ay oldu, tekrar aynı şeyleri yaşamaya gücümün olmadığını hissediyorum. yaşayacaksam da gerçekten tamam doğru insanı buldum demem gerekiyor sanırım. o da şu an olmuyor ve işin kötüsü bundan sonra da hiç olmayacakmış gibi hissediyorum.
  • bazen karşınıza ilişkiden asla korkmamanızı sağlayacak kadar özel, düzgün, sizi hiç yormayacak ve sizin için şans sayılacak bir insan da çıksa, yine de atlatması kolay olmayan bir öğrenilmiş çâresizlik durumu.

    geçmişiniz, heves edip de yarım kalmış ilişkiler enkâzı ile doluyken buna bir yenisini daha eklemek, aynı yıpranmaları; aynı tekbaşınalıklar sonrası kendini tamir etmek zorunda kalma durumlarını yaşamak istemezsiniz. en arada kalıp da "denesem mi?" diye düşündüğünüz zamanlarda, geçmişinizdeki bu yıkık dökük harâbeler gözünüzün önünden şöyle bir geçer ve yapmakla yapmamak arasında bocalarsınız.

    yeni birisini tanımak, hikâyesini dinlemek, ona alışmak, onu düşünmek ilk gençlik yıllarında en yüksek seviyesindeyken, zaman içinde azalan bir eğilime sahiptir. olgunlaştıkça insana; hikâyelere doyar, sadece bir bakışla anlaşılmayı beklersiniz. geçmişteki o heyecanlı başlangıçların, edilen kallâvi sözlerin, gelecek planlarının hepsi birer boş laflara dönüp uzay boşluğunda yerlerini almışken yüreğinizi yeniden ve yeniden emin olamadığınız şeyler için tüketmek istemez; idâreli kullanmaya çalışırsınız. zaman daha da değerlidir artık.

    nâçizane tavsiyem, yeni ilişkiye başlamaktan korkan kişiyi/kişileri eleştirmeyip anlamaya çalışın ve bu gerçekten istediğiniz bir birliktelikse biraz zaman verin. kendi tecrübelerinizden aldığınız derslerle karşıdaki kişinin kendi tecrübelerinden çıkardığı dersler, refleksler aynı olamaz çünkü. sevinçleriniz, korkularınız, umutlarınız, beklentileriniz farklıdır.

    ha yeterli sabrınız da yoksa kimseyi durduk yere kabuğunda dürtmeyin. zirâ bu tür insanların toparlanması, kendi kendine "ben biliyordum böyle olacağını" diyerek kendini bir sonraki deneme için öncekinden beş kat daha koruma moduna alması işten bile olmuyor.

    buna hakkınız yok!
  • empatiden kaçınıyorum şiddetle. üzülmek isterdim. anlamak isterdim. çabaladım da çok vaktiyle. artık yersiz devam etmek. hep tek taraflı. ıssız adam herkes. öyle olunca kimse laf edemez. çözüm bulmak yok. belirsizliğin içinde kaybolarak ilerlemek. nereye gidiyorsunuz bilmiyorsunuz. boşluktasınız. özel kadınlar deniliyor hep. belki mendil işleyen kadınlar belki kurabiye pişiren kadınlar belki sevdiği insanın sesini duyduğu vakit yüreği titreyen kadınlar. hepsinin ortak mı yazgısı? kırılmak, üzülmek, tüketilmek... bilmediğiniz yolda güvendikleri için sürüklendiler sizle birlikte. kendi sorun ve sorumluluklarınızı onların da sırtlanması korkunç. evet istediler çünkü yürekli bu kadınlar. sorumluluk almak onları korkutup kaçırmayacak. ne acı ki bu özel kadınlar teslim ettiler sizi başkalarına. sıvıştınız. hala korkaksınız. bu özel kadınlar mı? onlar da değişiyorlar. farkında değilsiniz. hediye ettiğiniz bencilliğiniz ve kurumuş kalpleriyle büyüyorlar.
  • doğal akışıyla ilerlemeyen sevgilerle ilgilidir. başka bir sürü nedeni olabilir. bunun bazı nedenleri:

    kusursuz yalnızlık: yalnızlığının içinde çok mutlu olan bir insan, bir ilişkiye başlamaktan çekinebilir. yalnızlık, korkulacak ve şikayet edilecek bir şeye değil, gerçek bir içsel yolculuğa dönüşmüştür. o kişi, ailesi de dahil, herkesten ve her şeyden uzak kaldıkça, yalnız kaldıkça mutludur. bir ilişki, bundan böyle yalnız olamayacağı anlamına gelmektedir ve o insan, bir ilişkiye başlamaktan, yalnızlığına ortak biri çıkmasından korkar.

    öğrenilmiş sevgi: aslında ilişki yaşayacağı kişiyi sevmiyordur ve sevme ihtimali de yoktur. yalnızca hep bahsedilen sevgiyi yaşamak istiyordur ve bu sevgiyi de - farkında olmadan - öğrendiği/öğretildiği biçimde yaşamak istiyordur. öğrenilmiş sevgi: insanlar tarafından yeni yeni benimsenmeye başlanan her türlü kalıplar. "ben şöyle insan severim. şu davranış doğrudur. kıskançlık yanlıştır ve kendine güvensizliktir." vb. gibi öğrenilmiş düşünceler, asıl duygularını bastırmak ve onları bir küçüklükmüşçesine yaşamamak. öğrenilmiş sevgi, insana bir yenilik sunmaz. sonu bilinen bir film gibidir ve yaşamaya gerek görülmez. bu sevgi türü, kendini modern zanneden insanlarda görülür. herkesin her düşüncesini dile getirdiği ortamlarda, sevgi ve aşk gibi konularda başarısızlıklar yaşayan ve henüz olgunlaşamamış veya hiç âşık olmamış insanlar tarafından kabul edilen düşüncelerden oluşur. deneyimsiz veya kompleksli insanlar da bu düşünceleri kabul eder. bu da aşk ihtimalinin önüne geçer; çünkü şu hayatta hiçbir kalıba/şekle sokamayacağınız, o kalıbı yırtıp parçalayacak tek şey aşktır.

    tüketmek ve tükenmek, tüketirken tükenmek veya tükenirken tüketmek: bu en tehlikelisi. genelde çok fazla ve sık ilişki yaşayan insanlarda görülür. aslında bunlar ilişki değil, yalnız kalmamak uğruna geçici takılmalardır. karşısındaki insana hiçbir şey vermediğini, ondan da hiçbir şey almadığını, yalnızca takılmanın ve seksin hakkını verdiğini düşünür. gerçek de şudur ki asıl, sevgi olmadan yapılan seks, insandan çok şey götürür. seks yapılan yatakta, vücut sıvılarıyla birlikte bırakılan çok şey vardır ve işin gerçeği her seferinde ruhundan bir parça, yabancı bir yatakta veya yabancı birinde kalır. bu da yavaş yavaş tükenmek, inançlarını yitirmektir.

    geçmişteki kötü deneyim: geçmişte yaşanmış kötü bir deneyim de insanın ilişkiye başlamak istememesine neden olabilir. uzun sürmüş, karşılıklı olarak çok şey paylaşılmış, hatta belki de evliliğin eşiğinden dönülecek kadar 'tamam' olan bir ilişki, bir şekilde bittiği zaman insanın elinde iki şey vardır: birincisi; bir daha, en azından uzun bir süre, bu derinlikte bir ilişki yaşayamayacağını düşünmek ve o ilişkide yaşanılanların yeni ilişkiye taşınması korkusuyla birlikte, eski ilişkiyi yeni ilişkiyle karşılaştırmak. bunun sonrası başlayan ilişki, ne yazık ki harcanan bir ilişkidir. geçmiş ilişkideki ayrılık sebeplerinin de o ilişkinin o kadar uzun ve derin yaşanmasını sağlayan şeylerin de farkında olarak ya da olmayarak tam tersi yapılır. örneğin: günde en az on sefer arayan, nereye gittiğinizi, ne yaptığınızı kontrol eden, giydiklerinize karışıp kıskançlık krizleri geçiren, her gün evlenme teklifi eden bir eski sevgiliniz varsa yeni ilişkinizde bu etkenleri ortadan kaldırmaya çalışırsınız. bu da maalesef, doğmadan ölen bir ilişki anlamına gelir. aşırı ilgiden sıkılmış olarak yeni sevgilinize hiç ilgi göstermezsiniz ki o da size en azından makul bir ilgi göstersin; fakat bu olmaz ve genel bir ilgisizlikle sonuçlanır. kıskançlıktan çok çektiğiniz için kıskanmamaya yemin edersiniz ve zaten o kadar çok kıskanılmışsınızdır ki kıskançlıkla bir alışverişiniz kalmamıştır. yeni ilişkinizde, bu kıskanmama durumu, 'sevmediğiniz' şeklinde algılanır ve kıskanmadığınız/sevmediğiniz için suçlanırsınız. oysa siz yalnızca, ilişkide kavga çıkmasının nedenlerinden birini engellemeye çalışıyorsunuzdur. bu algıdan daha korkuncu ise gerçekten sevmediğinizi ve o nedenle kıskanmadığınızı fark etmek olur. öpüşürken yakalasanız bile arkadaşça gülümseyip uzaklaşacak kadar umursamazsınız. geçmişteki kötü deneyim, bir şey daha bırakır ve o da zaten zar zor başladığınız her ilişkinizi geçmiş ilişkinizle ve geçmiş ilişkinizdeki insanla karşılaştırmaktır.

    sevmemek: yeni bir ilişki yaşanacak kişiyi çekici bulmamak. olası ilişkinin nasıl yaşanacağını az-çok bilmek. kalp atışlarının olmaması. birine âşık olmanın en önemli belirtisini kalp gönderir. onu düşündüğünüzde kalbiniz, kendini - sesini duyurmaya başlar. kalp, sessiz sedasız ve mütevazı yaşayan en önemli/biricik organdır. o kadar sessizdir ki kalpten kaynaklı bir ölüm bile sessizdir. birdenbire uykuda bile durabilir. işte bu organ, bir tek âşık olduğunuz kişi için çarpmaya başladığında aslında sesini duyurmak, size seslenmek istiyordur. kalp atışlarınız, kaleme dönüşür ve hissettiğiniz aşkı yazarsınız. sözlere dönüşür ve aşkınızı anlatırsınız. dokunuşlara dönüşür ve aranızda olan/olacak sevişme, asla yalnızca sevişme olmayacaktır. işte kalp, olası biri karşısında tepki vermiyorsa o ilişki, mantığa veya sekse dayalı bir ilişki olacaktır ki buna da gerek yoktur.

    sevilmeme korkusu: kalbinizin çarpmasını sağlayan biri tarafından sevilmeyeceğiniz korkusu. bu, boş bir korkudur. içinde pazarlık vardır. aşk, pazarlığı sevmez.

    insanın kendi kendine yetmesi: yukarıdakilerin hepsinin karışımı gibi. farkında olmak. kendi kendini bilmek ve uzak durmak. yalnızlık da varsa bir çeşit bilgelik.

    yine de yeni bir ilişkiye başlamaktan korkmamak gerekir. seksin sevgiden daha önemli olduğu bu zamanda kalbinizin çarpmasına neden olan biri varsa ondan vazgeçmeyin ve her şeyi unutun. şunu da belirtmek gerekir ki kıskanılmaktan bıkarak, kıskanmamaya yemin etmiş olsanız bile eğer âşıksanız kıskanmak kaçınılmaz oluyor ve o ana kadar kimseyi kıskanmamanızı bir sorun olarak gören siz, aslında ne kadar da kıskanç olduğunuzu fark ederek afallıyorsunuz. ne yapacağınızı bilmiyorsunuz ve kısmi delirip zaman zaman saçmalıyorsunuz. bununsa karşınızdaki insana güvenmemenizle veya özgüveninizin olmamasıyla bir ilgisi yok. bunun yalnızca "biz"e dokulması ihtimaliyle bir ilgisi var. bir ilişkide "biz", çok zor oluşur ve çoğu zaman hiç oluşmaz. işte, bir kez oluşunca o "biz"e zarar gelmesinden ölümüne korkarsınız. kıskanmak, "şöyle özgüvensizliktir, böyle karşındakine güvenmemektir." diyenlere aldanmayın. muhtemelen onlar, ruhlarını onlarca yatakta ve onlarca kişide bırakan insanlardır ve sırf seksin hazzı için yaşayan tiplerdir. bu tipler gerçek anlamda sevişmezler/sevişemezler.

    kalbinizin çarpmasını sağlayan biri varsa ondan vazgeçmeyin, o ilişkiye başlayın. yalnızca, kıskanmak/kıskanılmak da dahil her duygunun tadını çıkarın. zamanınızın ele geçirilmesinin tadını çıkarın. kendinizi ellerine bırakacak kadar güvenmenin tadını çıkarın. uzak olsanız, dokunamasa bile hayali bir dokunuşun bile ne kadar gerçekçi olduğunun tadını çıkarın. sessizlikteki konuşmaların tadını çıkarın. şarkıların içinde başka şarkılar duymanın tadını çıkarın. özlemenin ve beklemenin tadını çıkarın. hepsi çok güzel. birini sevmek çok güzel. günde on kere aranmaktan şikayet eden siz, bir bakmışsınız ki sevdiğiniz kişinin yirmi kere aramasından şikayet etmeyeceksiniz. bu da demektir, hayatın tek gerçeği yalnızca aşk, aşk olmasaydı sevemeyecektiniz. seks bolluğunda aşkı keşfetmenin de tadını çıkarın. bir kişiyken, iki kişi yaşamaya başlayacaksınız, soyut olarak değil, hem soyut hem de somut olarak o kişiyi içinizde hissedeceksiniz. öyle anlar gelecek ki vücudunuzun içinde iki tane kalp varmış gibi olacak. ikisi de farklı atan ve biri sizin, biri onun olan.

    tabi bunlar aşktan kaynaklanan sevgi için geçerli. öğrenilmiş sevgide bunları yaşayamaz, bir kalıbın içinde yaşarsınız. öğrenilmiş sevgide herkes size nasıl seveceğinizi söyler ve öğretir, aksi durumlara tahammül etmemeniz öğütlenir, kendini sıkıp kasmak ön plandadır ve sonra da "aşk yok sevgi yalan!" diye ağlama duvarlarına ağlaya ağlaya kafayı vurmak...

    oysa aşktan kaynaklanan sevgide her şey sizsinizdir ve kendiniz olma özgürlüğünü yaşarsınız. hissettiğiniz her şey kendi öz duygularınızdır ve hem o'nu ve hem de hiç bilmediğiniz kendi yönlerinizi keşfedersiniz.
  • "ödün kopuyor değil mi o ellerinle kurup kendini hapsettiğin kaleyi yıkacak gücü olan birinden. birinin kendisini, senin derinlerinde görmesinden ölesiye korkuyorsun. sen, zorluklarla başa çıkmakta gözüm kapalı 'o halleder' diyeceğim ya da bir gün düşsem elini kolunu feda edercesine yanımda kalacağını bildiğim tek kadınsın. ama ödün kopuyor, birine kapılmaktan. ne yazık ki görünmez olmak için uğraşmışsın, insanların arasından rahatça ve onlara değmeden geçebilmek için. ödün kopuyor birinin seni görüp, kendine katabilme ihtimalinden."

    ödüm kopuyor.
hesabın var mı? giriş yap