• “her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır“

    “bazen, eskilerin söyleyişiyle "bütün güzel, yüksek şeyler"in inceliğini kavramaya hazır olduğum sırada, ama neden ille de tam o anlarda öyle biçimsiz hareketler yapıyordum....iyiyi, "güzel ve yüksek şeyleri" ne kadar çok anladıysam, o kadar derinlerine battım, sıkıştım kaldım içlerinde.“

    “ umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan.”

    “bana en çok dokunan, suçlu olsam da olmasam da her zaman bir çeşit tabiat kanununa uyar gibi, herkesten önce kendimi suçlu görmemdi. bu, ilkin çevremde herkesten akıllı olmamdan ileri geliyor.”

    “içi dışı bir insanı, tabiat ananın şefkatle, özene bezene yarattığı, gerçek, normal insan olarak görürüm. böyle bir adamı delicesine kıskanırım.”

    “bütün imkânsızlıkları, bütün taş duvarları görüp anlayabilseniz, yetersizliklerin ve taş duvarların biriyle olsun uzlaşamamaktan iğrenseniz, hatta hiç suçunuz olmadığını bile bile mantığın mutlak, kaçınılmaz kurallarına uyarak, o ölümsüz taş duvar konusunda kendinizi suçlayacak kadar çirkin sonuçlara varıp, aczinizden sessizce diş gıcırdatarak kendinizi adeta bir şehvet duygusuyla atalete teslim etseniz, sonra da ortada hırsınızı alacak tek bir varlık bulunmadığını, çevrenizde dönenlerin el çabukluğu, hileler ve düzenbazlıktan meydana gelmiş bulanık bir karışım olduğunu fark etseniz bile, bütün bilinmeyenlere, hilelere rağmen içiniz sızlar, bilmedikleriniz arttıkça sızılarınız o ölçüde çoğalır!”

    “ acı çeken kimse inlemekten zevk alır; almasa inlemesini pekâlâ tutardı. bu çok hoş bir örnektir okuyucularım, üzerinde durulmaya değer. bütün bu inlemeler, bir yandan ağrılarınızın küçültücü gayesizliğini anladığınızı gösterir; öte yandan da varlığını umursamadığınız halde, kılı kıpırdamadan sizi hırpalayan tabiat anaya karşı yükselen şikâyettir.”

    “insana yalnız keder, acı batar da saadetimizi fark edemeyiz.”

    “ihtiraslarım, özentilerim her zamanki mariz hırçınlığın yüzünden keskin, yakıcıydı... okumaktan başka yapılacak işim, gidecek yerim yoktu, çünkü çevremde saygıya layık, beni içine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum.”

    “neden benden başka hiç kimse kendisine tiksinerek bakıldığını hissetmiyor?”

    “ ‘afedersiniz babacığım bir daha yapmam’ demekten nefret ettim; bunu söylemek bana güç geldiği için değil, tam tersine gayet kolay söylüyordum. hatta mahsus yapar gibi zerre suçum olmadığı durumlarda bile kendimi suçlu çıkarırdım. bu da hepsinden kötüydü. bu sefer yine duygulanır, pişmanlık duyar, gözyaşları dökerdim; bunları öyle yalandan falan yapmazdım, ama şüphesiz hepsi kendimi kandırmak içindi. kalbimde bir kötülük nüvesi vardı.”

    “söylesenize insanların kötülük yapmasının gerçek çıkarlarını bilmemelerinden ileri geldiğini ilk ortaya atan kimdir; aydınlanan insanın gerçek çıkarını görünce, kötülük yapmayı bırakıp iyi ve onurlu biri olacağını; çıkarının sadece iyilik yapmakta olduğunu anladığı ve hiç kimse de kendi çıkarına aykırı davranmayacağı için hep iyilik yapmak zorunda kalcağını ilk kim uydurdu?”
  • gregor samsa'nın gerçek önceli dostoyevski'nin yeraltı adamıdır ve şöyle bir itirafta bulunur:

    "ben yalnızca huysuz olmayı değil, herhangi bir şey olmayı da beceremedim: ne kötü ne iyi, ne alçak ne dürüst, ne bir kahraman ne de bir böcek olabildim."
    (dostoyevski, "yeraltından notlar")

    ama gregor samsa karanlık düşlerin sabahında bir böceğe dönüşmüş olarak bulur kendini. sanki sabah hiç olmamış, karanlık bir düşten henüz kurtulan gregor daha felaket bir kâbusa uyanmıştır: insan değildir artık, yatağında rahat hareket etmesini bile engelleyen bir durumda, işe yaramaz zavallı bir böceğe dönüşmüştür. şöyle de denebilir: dostoyevski'den kafka'ya doğru daralan tekinsiz spektrumda özne hiçleşmiş, neredeyse yok hükmünde bir karikatüre dönüşmüştür.
  • 'farkındalık hastalıktır' cümlesi ile anlatılamayan çoğu şeyi anlatan kitap
  • ''duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenmem.''
  • varoluş sancıları ve burnu büyük egoları ile baş etmenin yolunu, zavallılık mertebesiyle kendini yüceltmekte bulan bir adamın, kendini toplumdan soyutlayarak yeraltına hapsetmesini konu edinen roman. dostoyevski'nin muhteşem gözlem ve karakter analiz gücü, sıradan bir kahramanın sıradışı yönlerini parlatarak rahatsız edici ve düşündürücü bir yapıt ortaya koyuyor. dostoyevski karakterine öylesine hakim ki, sanki onun ciğerleriyle nefes alıyor.
  • --- spoiler ---

    '' baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır. ''

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    "umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan."
    --- spoiler ---
  • ben şimdi ne yapacağım?

    kapağı kapattıktan sonra düşündüğüm tek şey buydu, hala bu.

    bir roman mı? değil. bir hikaye mi değil ama evet de denilebilir. deneme olarak ele alınabilir mi belirli bir noktaya kadar ona da itiraz edemeyiz.

    kaburgalarını parçalarsa dokunur bir başkasının kalbine bir yazar. bu yüzden kategoriler üstündedir yeraltından notlar.

    kitabı olan, hayatını yazarlık yaparak idame ettiren biri olarak konuşacağım buradan sonra.

    bazı yazarların bazı kitaplarını bilerek okumam, onların vaktinin olduğunu düşünürüm.

    oğuz atay, sadık hidayet, pessoa gibi yazarların kitaplarını kendi adıma hep doğru zamanlarda okudum, elim doğru zamanda doğru yazarın doğru kitabına gitti hep.

    bu metni, zor günler için saklıyordum. ellerim titriyor, tansiyonum yükseliyor, hissediyorum.

    kendini bulmak üzerine ahkam kesmek, edebiyatın süslü cümleleriyle devam etmek değil amacım. burada hiç kimse umrumda değil. bir nevi günlüğüm bu sözlük benim.

    ağır depresyon, adhd, günde içtiğim 18 tane ilaç, iş arama sürecim, taşikardi ve hayatımdan alkolü değil alkolden hayatımı çıkardığım bu dönem.

    doğru zamandı okumak için.

    kitap bitti, kapağını kapadım.

    çok üzülüyorum.

    benim hissettiklerimi bir başkasının hissetmiş olmasını istemezdim, onun bu denli yalnız, ıstıraplı olmasını istemezdim. kimsenin istemezdim.

    en çok da bu denli anlaşılmayı istemezdim.

    bilmiyorum.

    kafamda tek bir soru var.

    ben şimdi ne yapacağım?

    (edit: imla)*
  • " huzur, sükunet istiyorum ben. beni rahatsız etmesinler diye bütün dünyayı bir kapiğe satarım. beni kıyamet kopmasıyla çaysız kalmam arasında seçim yapmak zorunda bıraksalar, dünya yıkılsa umurumda olmayacağını, ama çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım..."

    fyodor mihailoviç dostoyevski - yeraltından notlar
  • okumaya başladığım gün kitabı elimde gören dindar bir tanıdığımızın "kabir hayatını mı anlatıyor bu?" demesi yüzünden bir türlü ciddiye alamadığım ve her elime aldığımda ister istemez gülmeye başladığım kitap. keşke böyle olmasaydı amk, bir cümle yüzünden güzelim kitap piç oldu elimde.
hesabın var mı? giriş yap