• "sanki bu taş duvar gerçekten de huzurun ta kendisi ve gerçekten de içinde bir barış düşüncesini barındırıyor gibi ve bu sırf onun iki kere iki dört eder kadar kesin olmasından dolayı böyle sanki. ne büyük saçmalık! her şeyi anlamak, tüm imkansızlıkların ve tüm taş duvarların yani her şeyin bilincine varmak; uzlaşmak size tiksinti veriyorsa bu imkansızlıkların ve taş duvarların hiçbiriyle uzlaşmamak; en kaçınılmaz mantık kombinasyonları yoluyla, hatta taş duvarın varolmasında bile bir nedenden ötürü yine de hiç suçlu olmadığın o kadar açıkken sanki kendin suçluymuşsun gibi en iğrenç sonuçlara varmak ve bunun neticesinde sessiz ve güçsüzce dişlerini gıcırdatarak, hatta kızacağın hiç kimse olmadığını, bir gerekçenin de olmadığını, belki de hiçbir zaman olmayacağını, burada sadece aldatma, sahtekârlık, dolandırıcılık olduğunu, burada yalnızca ne veya kim olduğu belli olmayan bulanık bir varlık olduğunu, ama tüm bu belirsizliklere ve aldatmacalara rağmen içinizde bir şeylerin ağrıdığını ve ne kadar çok şey bilirseniz o kadar çok ağrıdığını hayal ederek adeta şehvet dolu bir atalet içinde donakalırsınız"
  • insanın en büyük problemi kendisi.
    sabahattın alinin ömeri (bkz: içimizdeki şeytan)
    werther (bkz: genç wertherin acıları)
    bandini (bkz: arturo bandini)
    hepsi kendi içinde çelişen kişiler çok düşünüp kendiyle savaşan karakterler.
    burada da görüyoruz ki insan daima kendiyle bir savaş halinde yaptıkları, yapacakları, başarıları, başarısızlıkları ve bunları kabullenip kabunllenmeme, arasında gidip geliyor. zamanla hayata uyum sağlamaya çalışıyor fakat bunu başaramıyorlar devamlı içlerinde bir soru, sorun.
    (bkz: sofies verden) de hayata alışmamalısın kabullenmemelisin herşeyi diyor şaşırma duygusunu kaybetmemelisin diyor.
    sanırım bahsettiği şey bu eğer hayatı olduğu gibi kabul edersek böyle kitaplarda var olamazlar.
    hayatı, insanlığın sorgulayabilen yazarlar sayesinde böyle eserler okuyoruz.
  • belli bir adama omuz atabilmek için yıllarca pusu kuran psikopatın hikayesidir.aynı zamanda dahidir.
  • ayni masayi paylastigim cocuk okuyor, kendim okurkenki halim geliyor aklima. umutlu bir yaz günü. plajda.
    trende okuyor cocuk, kiyamam. ayni listeyi dinliyoruz spotifydan. o da benim gibi uzgun belli. kimse konusmuyor, herkes acisini bir sonraki sarkidan cikariyor.
    guzel kitap, bastan okunmali zira kendimi bulmustum. su cumlenin altini cizdigimi hatirlarim:

    "öfkeden ağzım köpürmüşken biri biraz gönlümü alsa ya da önüme bir bardak çay sürse hemen yelkenleri suya indirirdim.
    ...yaratılışım böyleydi işte."

    cay iciyoruz karsilikli, yaratilisimiz boyle iste.
  • bazı kitapları tekrar tekrar okumak gerekir çünkü her seferinde farklı bir ruhla özümsersin satırları ve bu kitap benim için defalarca deneyimlenmesi gerekenler arasında ilk sıralardaydı, hatta başucu kitaplarımdan biriydi. son okuyuşumda hiç bakmadığım bir gözle özümsedim ve ne yazık ki bugünden sonra bir kez daha elime alabileceğimi sanmıyorum.
    son olarak;
    ahh liza...
  • okurken beni dehşete düşürmüş ve başrol için yapılan betimlemeleri kendim için de düşünerek kıyaslama yaptığım kitap. insanın dengesizliğini, kibrini, anlaşılmayacak davranışlarının arkasındaki asıl sebepleri, herkesin az biraz hastalıklı olduğunu düşündüren değerli bir klasik.
  • bir insan eğer içinde adalet buluyorsa intikam alır der dostoyevski.
  • bir dostoyevski kitabı (bkz: notes from underground)

    ilk bölümü adeta benim güncel durumumu yansıtıyor şu hayali olan bölüm hani.
    diğer 2. bölümü ise bana çok fazla kurgulu gelmişti.
  • “etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”

    dostoyevski
  • nasıl anlamak istenirse; neyle-kimle bağdaştırılmak istenirse ona yorulabilecek pasajlar içerir.

    mesela yeraltı bölümünün xı. kısmındaki şu paragrafın size biri(leri)ni hatırlatmıyor olması çok düşük ihtimal:

    --- spoiler ---

    “-yaptığınız ayıp, küçültücü şeyler değil mi! diyeceksiniz. yaşamaya susadığınız halde hayat meselelerini bir mantık hercümerciyle çözmeye kalkışıyorsunuz. hareketleriniz sırnaşıklık, küstahlık dolu olduğu halde, ne kadar da korkaksınız! saçmaladığınız zaman kendinizi pek beğeniyor, ama sert, küstah sözler sarf ettikten sonra durmadan ürküyor, özürler yağdırıyorsunuz. korku nedir bilmediğinizi iddia ederken bir yandan da yaltaklanıyorsunuz. bizi hiddetten dişlerinizi gıcırdattığınıza ikna etmeye çalışırken, güldürmek için nükteler savuruyorsunuz. nüktelerinizin hiç de zekice olmadığını biliyorsunuz, fakat herhalde edebi değerlerinden memnunsunuz. belki gerçekten acı çektiniz, ama kendi ıstırabınıza bile zerre kadar saygı duymuyorsunuz. samimisiniz, bununla beraber iffetiniz eksik; küçük bir gurur uğruna ortaya dökmek ve aşağılamak için, içinizde ne varsa piyasaya sürüyorsunuz... gerçekten bir söylemek istediğiniz var, fakat korkudan son sözlerinizi daima kekeleyip duruyorsunuz, çünkü bunu açıkça söyleyecek kadar metin değilsiniz; sizinki sadece korkak bir arsızlıktan ibaret. anlayışınızla övünüyorsunuz, ama bir yandan da tereddütlerle dolusunuz, çünkü kafanız işlediği halde kalbiniz ahlaksızlıkla kararmış; halbuki temiz kalpli olmayan kimsenin idraki tam değildir. ya o yılışıklığınız, sırnaşmanız, kırıtmalarınız! yalan, yalan, hep yalan!”

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap