• diyalog tekrarı: tahminen üç saniyede bitmesi gereken karşılıklı bir diyalogun sürekli tekrarlarla uzatılması yöntemiyle gerçekleşir. sadece üç kelime ile anlatılabilecek olay örgüsü işkenceye dönüşür.

    -mert'i en son kemal'in evinden çıkarken görmüşler
    -kemal'in evinden mi?
    -evet kemal'in evinden
    -evden çıkmış ve gitmiş öyle mi?
    -mert kemal'in evinden çıkmış arabasına binip gitmiş
    -mert'in kemal'in evinden çıktığına emin misin?
    -mert'in evden çıktığını duydum, görmedim
    -kemal'in evinden mert'in çıktığını görmüşler demek...çok enteresan
    -evet ben de ilk duyduğumda şaşırdım. mert'in kemal'in evinden çıkarken görülmesi insanı şaşırtıyor

    (allah belanızı versin)
  • kardeş payı'nda yapılanın tersini yapmaktır.
    adamlar o kadar fazla içerik üretiyorlar ki aradaki yürüme sahneleri bile batıyor da fıtı fıtıyla geçiştiriyorlar.
  • slow motion: bu çekim tekniğini kim icat ettiyse allah gani gani rahmet eylesin. ağır çekim denen bu bok şu an olmasaydı yerli dizi yapımcıları, yönetmenleri ne bok yerdi bilemiyorum. esas kızın, esas oğlana doğru yürümesini 12 dakika 43 saniyede eşsiz kıraç müzikleriyle veremedikten sonra bir yerli dizi ne sikime yarar?
  • reklam sonrası son 5-10 dakikayı başa sarma. epey popüler bi yöntem.
  • karakterlerin yemek esnasında tabaklarına tek tek servis yapıldığına şahit olur seyirci. kimin eti az pişmiş, yanına kaç kaşık salata alıyor, tercih ettiği içecek falan... gerçekten de ara sıcaklardan başlayarak tatlıya kadar sürer bu. günlük hayatta girilen detaylara dizide de eş zamanlı olarak girmelerine olanak tanınır. aynı şey dialoglara da yansır. konuyu ya da olay akışını hiçbir şekilde etkilemeyecek, sıradan konuşmalar geçer.

    -yaprak dökümü-

    fikret: -ben bi umut'a bakayım.
    cevriye: -çok ağlıyor gazı var herhalde..
    ...
    hayriye: -kızım bir kahve koy da içelim.
    sedef: - orta mıydı yoksa az şekerli mi?
    hayriye: -orta
    neyyir : -benimkisi sade...
    sedef: -tamam.
    neyyir: -yemekten sonra kahve iyi geliyor.
    hayriye:-evet şekerim hazmı kolaylaştırıyor.
    ...
    -aşk-i memnu-

    matmazel: -süleyman efendi'nin böreği bir başka güzel olur.
    firdevs: -ah bu evde ben bu gidişle formumu koruyamayacağım.
    bihter: -ben sadece salata alayım.
    adnan: -yanına şarap?
    bihter: -evet, lütfen.
    -tuzu uzatır mısın?
    bülent: -al
    bihter: -saol.
    firdevs: -fazla tuz dökme şişkinlik yapar.
    adnan: -ben onu böyle de seviyorum.
    firdevs: -bunun içine ne koydun sen süleyman efendi?
    süleyman: -o özel bir tarif, verirsem özel olmaz.
    adnan: -ahha ilahi süleyman...
    firdevs: -ahaha...
  • bu taktiklerden yemek sahnelerine katlanamıyorum ben. bu bol bakışmalı, kuş başılı, baş başa romantik bir yemek de olabilir, maaile oturulan uzun sofralar da. kapı çalar misal, herkes birbirine bakar. kapı mı çaldı? evet çaldı salakçım, git aç. biri niyetlenir, öbürü oturtur, yok ben açarım. abi sizin senaryonuz yok mu? kapıyı kimin açacağı belli değil mi? gidin açın şu kapıyı laaan! biri gider ağır ağır açar kapıyı, gelen kişi 43 numaralı ayağıyla tırnaktan tepeye doğru çıkan kamera hareketleri ile seyircinin gözüne sokulur. geçmişten gelen bu yabancı en çok kimi tedirgin edecektir, bilinmez. 3 bölüm sonra anlaşılır nasılsa. masaya dönülür, gelen kimdir? bu husus açıklanır veya açıklanmaz. ama mutlaka sorulur. masadaki herkes tek tek sorar. üst kattan inen evin uyuz kızı bi daha sorar. ertesi sabah meraklı komşu bi daha sorar: kimdi gelen kızım? elinin körüydü anne.
  • "kim osurdu?" bakışı ile karakterleri bön bön birbirlerine baktırmak. aşk - ı memnu kaç sezon atlattı bir bakın, işe yaradığını göreceksiniz.

    - kim osurdu bihter?
    - ben osurmadım. sen mi osurdun behlül?
    - hayır! nihal?
    - tabii ki ben osurmadım bülent osurmuştur?
    - iftira! babacım siz mi osurdunuz?
    - keh keh keh tabii ki hayır. matmazel osurmuştur tabii ki.

    3 dk. daha birbirlerine bakarlar, sahne değişir.
  • bunlardan biri de, selamlaşma, bayramlaşma, tanışma sahneleridir. yabancı dizilerde, "hey john noel yaklaşıyor, hediyemi aldın mı adamım?", "başlattırma hediyenden sam, zaten morgıcı* ödeyemedim daha!" şeklinde kısa bir diyalogla bize önemli gün olduğunu belirtme olayı; türk dizilerinde bitmeyen bir ritüele dönüşür.

    ailenin büyüğünün evinde toplanan 15-20 kişilik bir grup*; sanki uçaktan inen devlet erkanı, karşılayan diplomatlar, onları selamlayan askerler gibi karşılıklı geçerler, tokalaşırlar, el öperler, şakalaşırlar, evin büyükbabası torunlarını öperken tonton yüz hali takınır falan ve o dakikalar geçmek bilmez. hele bir de izin verilmeden bir başkasına kaçan evlat ve onun kocası falan filan gibi ortamda bir soğukluk unsuru bulunuyorsa, istenen gerilim de yaratılmış olur.
  • halil ergün'ün iki bölümde bir kalp krizi geçirmesi de bu taktiklerdendir sanırım. zaytung'a bile haber olduydu adamın kalp problemi.
  • ana karakterler, bir yanlış anlama yüzünden birbirine küser.

    -küslük evresi - en az 5 bölüm

    -yanlış anlaşılmanın meydana çıkması - 3 bölüm

    ilk iki bölümde diğer taraf olayın aslını öğrenecek gibi olur ama öğrenemez. olay 3. bölümde çözülür. örneğin, çalan telefonu açsa herşey çözülecek olur ama telefona yetişemez. karıştırdığı defterin bir sonraki sayfasına geçse herşey açığa çıkacak olur ama tam sayfayı çevirirken odaya biri girer ya da telefonu çalar...

    barışma evresi - 2 bölüm

    bu 10 bölümden sonra ana konuya dönülebilir...
hesabın var mı? giriş yap