• son zamanlarda sıkça duyduğumuz, ülke sınırları içindeki her şeyi ve herkesi tanımlayabilen, cumhurbaşkanının "gönlünde yatan" modeli anlatan sıfatlar.

    yerli ve milli diyerek yapılan/yapılacak icraatlere baktığımızda gördüğümüz ise sıkı bir tekdüzelilik, devlet tarafından kalıplara sokulmaya çalışılmışlık, bir kısmın ahlak anlayışına göre şekillendirilmiş bir tektipçiliktir.

    tamamen dışarıya bağımlı hale gelmiş bir ülkenin vatandaşları için sunulan güzel bir hayaldir "yerli ve milli".
  • çözüm süreci sırasında türk bayrağı hatta türk kelimesine yapılanlar ve hala gösterilen tutum ortada. sanırım yerli ve milli denilen şey, sünni ümmetçilik ...

    yoksa megri megri den dombra'ya geçiş süreci ve öncesiduruyorken bunu kimse yemez...

    yer mi?

    http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0543.pdf
  • hayatımıza birden 2016 yılı itibariyle girdi. daha önce esamesi okunmayan bu söz öbeği neden 2016 yılında girdi hayatımıza? bu kadar zaman niye pek kullanılmadı?

    bir sorum da şu, yerli ve milli diye beynimizi sikenler ülkenin yerli ve milli her değerini yabancılara peşkeş çekmedi mi? her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almadı mı? eti buğdayı bırak samanı dahi yurtdışına bağımlı hale getirmedi mi?

    yerli ve milli diyenler ülkeye bu mültecileri doldurmadı mı?

    yerli ve milli diyenler bu ülkenin türk silahlı kuvvetlerinin içini boşaltılmasına göz yummadı mı?

    yahu yerli milli diyorsunuz, pkk türkiye devleti sınırı içinde yol çevirmesi yaparken göz yummadınız mı? ardından o göz yumduklarınızla mücadelede yüzlerce insanımız şehit olmadı mı?

    kelimelerin bile anlamını boşaltıyorlar, dünya lideri diye diye öyle olduğuna inandırdılar, yerli milli diyerek buna da inandırıyorlar. söylemeyle oluyorsa senin hakkında pek güzel şeyler söylemiyoruz bilesin.
  • bütün ülke benim “zenci” olduğuma inanıyor; bense böyle düşünmüyorum. ve kavga sürüyor. çünkü eğer ben, ben olduğumu söylediğiniz şey değilsem, bunun bir anlamı, sizin de tasarladığınız şey olmadığınızdır! kriz de buradan kaynaklanıyor zaten” james baldwin

    “yerli ve milli olmamak” bir adım ötesi vatan hainliği olan alafranga, ecnebi, mukallit, köksüz, kökü dışarda olmaktı hiç bitmeyen bir zamanlar. kendini evde iyi hissetmeme haliydi. evi derli toplu hale getirme, insanca yaşanılabilen bir yer haline getirme derdi olmayanların eve dair anlattıklarıyla, kurguladıklarıyla yetin(e)memeydi. bu yüzden bu anlatılarla yetinenler yetinmeyenlere çeşitli çağrılarda bulundular, ecnebilikte birinciliği hiç kaptırmayan solculara; annen gibi saç uzatacağına baban gibi bıyık bırak yahut evine dön ey türk solu gibi...
    hatta eve dönen adam başlığıyla yahya kemal’i yazmıştı beşir ayvazoğlu-ki evine dön ey türk solu çağrısını yapan ahmet turan alkan’ın en yakın arkadaşlarındandı ve alkan, memleketin en konsantre olmuş hali olarak hapishanede tutukluluk hali mahkumiyet haline dönüştürülmüş vaziyette bekliyor; kendisi hakkında verilecek hüküm ile bir türlü sesi çıkmayan arkadaşlarının, türkiye günlüğü dergisi cevresinin yahut kendisine bir zamanlar üstat diyen kişilerin yarım ağız bile olsa verilmeyecek tepkilerini. tıpkı ali bulaç’ın, kendisinden islamcılığın elifbasını öğrenen müslümanlardan beklediği hiç gelmeyecek haysiyetli itirazlar gibi.
    memleket hali işte; üzümün çöpü armudun sapı mesabesine indiriyor; kendi kendinden beslenen, kendisiyle kaim olan haysiyeti bile.

    ev sadece ontolojik güven vermez, oraya iyice yerleşir ve kapıyı pencereyi sıkı sıkıya kapalı tutarsanız hastalık da üretir; aynı hikayeleri dinleye dinleye, hayal edildikçe varolabilecek bir ev/yurt, hayatlarımızı icat etmek, yapmak imkanı da kalmaz üstelik. aynı hikayeler anlatan her türden baba figürü bir rehber olamaz/olmamalı artık size, başka figürler, figüralar, anlatılar bulmanız lazımdır. yoksa başkaları sizin adınıza yapar sizin hayatınızı/evinizi.

    ben, kalbimin eğriliğinden ya da kendi evimi sırtında taşıyan tosbağa milletinden olmamdan yahut bir yere değil konuşabildiğim insanlara bağlılığı önemsediğimden hiç kimlik sorunu yaşamadım. bu belki de aristo’nun nikomakhos’a etik’te bahsettiği bilerek, isteyerek, bilinçli yapıp etmeler ve tercihler ile bunların sonucunda ortaya çıkan sorumluluğu üstlenmenin en doğru, en ahlaki hayat olduğuna inandığımdandır. yine ben, silifkenin yoğurdunu, ezinenin peynirini, ladik’in semahını, ankara büyük tiyatro ya da çankaya merkez camii yahut istanbul şehzadebaşı camii mimarisini ya da evliya çelebi’nin seyahatnamesi’ni, rum meyhanelerini, ermeni taş ustalarının yaptığı evleri, dengbejleri tercih etsem de siyasal iktidarın tercih ettiği daha çok acemice revize edilmiş tarih ve icat edilmeye çalışılan yeni gelenekler eşiliğinde, arkamda sıralanın, beton millet sakarya türünden bir yerli ve milli olmak.
    bu yerli ve milli olmanın sabit kaynaklarından birisi olarak avama televizyon dizisiyle hasa mustafa armağan’ın derin tarih’iyle boca edilen tarihin tayin ettiği -sanki kapitalizm otantik diye bir şey bırakmış da bizim göremediğimiz – otantisiteyi ve buna dair tartışmaları boş iş olarak görüyorum. üstelik tarihin, insanı, orada bırakmak şartıyla istediği yere götürebileceği, başka bir deyişle -aklımda kaldığı kadarıyla- levi-strauss’un -daima tarihselleştir değil-tarihe ayarlı bir bilincin tehlikeli olabileceği uyarısını da hatrımda tutuyorum.

    inandığınız ne olursa olsun; tanrı, doğa, evrim, evren; uluslar, kavimler hatta ırklar filan yaratmaz, yalnızca bireyler üretir ve bu bireyler sonradan kolektif aidiyetlerini bulurlar demişti, spinoza’dan alarak ulus baker. hep sonradan hep...
    kültürler başka kültürlerden farklılığıyla kendilerini kurarlar ancak bu kuruluş hiç bir zaman sonlanmaz, sonuç daima ertelenir.
    bize kalan, joyce’un samus heaney’e bu irlandalı yerelliğe, milliliğe, “kabile sızlanmalarına” takılıp kalma anlamındaki şu önerisidir:
    “it’s time to swim
    out on your own and fill the element
    with the signatures of your own frequency...
    elver-gleams in the dark of the whole sea.
    [yüzme vaktidir
    çık kendi başına, doldur içini
    kendi yoğunluğunun izleriyle
    yılanbalığı ışıltıları, tüm denizin karanlığında.] çev. bülent somay

    silifkenin yoğurduyla başlayan cümleye bu türden “yerli ve milli” olan ne kadar çok şey ekleyebileceğimizi entryi bitirdikten sonra ikinci kez okuyunca farkettim. işte yerli ve milli olmak bu bence, sadece bu. anadil-ler-imize, paylaştığımımız coğrafyanın kurduna kuşuna, börtüsüne böceğine, çalısına çırpısına, deresine tepesine sahip çıkmak, yerelliğe, otantiğe saygı göstermek. bu kadar.

    bir de belki şu: horon tepen cumhurbaşkanı ve semaha durmuş ana muhalefet partisi başkanı, saz çalıp türkü söyleyebildiği için küçümsenmeyen ve her şeyi siyasallaştırmayan bir kültürel alışkanlık ile mizah ve ironi yapabilen islamcılar !
  • " türkiye siyasal tarihinde millileştirme süreçlerinin her birinin altında asli bir suç yatar. çünkü millileştirme, terim anlamının, kamulaştırma kavramının aksine peşkeş çekmeyi karşılar ülkemizde. yani tam tersi anlamında. örneğin sermayenin millileştirilmesi üzerine bir araştırma yaptığınızda türkiye’den kovulan rumların ve göç yollarında katledilen ermenilerin mülklerinin eşrafa peşkeş çekildiğini görürsünüz. derelerin, meraların millileştirilmesi, onların köylülerin ortak kullanımından alınıp sermayeye peşkeş çekilmesidir. millileştirme, millilik bir ilk günaha, bizi biz yapan bir suça işaret eder her zaman... "

    dinçer demirkent
  • vasat projelere verilen isim. belirli bir kesime yakın olanlar tarafından büyük paralar kazanılarak yapılmaktadırlar.

    genelde fikrin bir yerden, gerekli olan teknolojinin bir başka yerden, gerekli parçaların ise bambaşka bir yerden toplanarak kalifiye olmayan kişiler tarafından özensizce ülkemizde birleştirilmesiyle oluşurlar.
  • erdoğan'a göre "türkiye'ye karşı düşmanlık yapmayan, türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda hareket eden" demektir. ancak yalnızca tek bir partinin (akp ya da başka bir parti fark etmez) bu nitelikte olduğunun ileri sürülmesi bu söylemin sorunlu hale gelmesine neden olmaktadır.
  • sit-com gibi ülkeyiz valla.
  • diktatör özentisi bağzı eskiler de vatansever sözünü sahiplenmişti. hani tüm solcular vatan hainiydi de sağcılar vatanseverdi. iki nesil bu uydurma bilgiyle büyüdü. şimdi de büyüyor. fark etmez. o zaman fayda etmedi şimdi de etmez.
    doğru ve gerçek er geç ortaya çıkar. evrensel kavramların içi boşaltılamaz. maksimum on yıl yutturursun. bu bilgi çağında bu süre çok daha kısa.
    farkındalık mürit olmayı kabul etmeyip düşünebilen sorgulayabilen insanlarda. bugünlük. yarın yakın.
  • onca propaganda ve eğitim politikasına rağmen gençlerde islamcılığın tutmaması sebebiyle uydurulmuş yeni ideoloji.

    milliyetçilik, islamcılıktan daha talep görüyor 16-30 yaş arası kitlede, hal boyle olunca dini öğelerin ağırlığ milli öğelere göre azalma yaşiyor.

    tüm bu türklük ve islam’ı güncelleme açıklamalarının sebebi de bu.

    islamcılık 1980’den beri deneniyor fakat 2010’lardan beridir yeni nesilde karsiliginin olmamasi sebebiyle milliyetcilik deneniyor.
hesabın var mı? giriş yap