• bi videosunda şili'de sokak pazarına gidiyor. yanındaki kız pantolon gösteriyor buna. 'yok bana şort lazım, artık pantolonla işim yok' diyor. havaların sıcak olduğu yerlere gidicez artık zaten diyorlar. iki dakika sonra kazak görüyor bi tane, çok beğeniyor, alıyor. içimizden biri.
  • bugün yayınladığı şu videoyu izlerken bazı yerlerdeki efsane diyaloglara tanık olunca (ki bunun sebebi termos adam değil remi reiz) yiç videoları hakkında karakter analizi yapmam gerektiğini hissettim. daha önce defalarca değindiğim için termos adama değinmeden ona eşlik eden yoldaşlara değinmek artık boynumuzun borcu. zira bu güzel videolarda bu şahısların rolü termos reyizden eksik değil. 60 no'lu videonun içeriğinde çok sevdiğim, rap atışması tarzındaki diyaloğu yazayım öncelikle.

    yiç, s01e60; yanardağa çıkarken bir turist kafilesiyle karşılaşılır. o kafile ile remi arasında şu diyalog gelişir;

    --- spoiler ---

    karşılaştıkları kafiledekiler:yol çok uzun.

    remi: evet evet, sıkıntı yok. zamanımız var 3 günlük yemeğimiz de var.

    karşılaştıkları kafiledekiler:ya yükseklikten kaynaklı bir problem olursa. çünkü burada herkes hasta oldu.

    remi:bu yüzden yanımıza koka yaprağı aldık(hahahahah)

    karşılaştıkları kafiledekiler:bizdeki fransızlar eken döndüler.

    remi:bu yüzden bir türkle çıktım.

    --- spoiler ---

    reminin efsane çıktığı son 3 videodan sonra, yiç'e eşlik edenlere değinme fikri zihnimde oluşmuştu. ilk izlemeye başladığımda yiğit yalnız geziyordu. durum o kadar vahimdi ki yiğidonun termosu bile yoktu. sonra yiğide eşlik edenler oldu.

    hazal: ilk yoldaş o oldu. güzel bir hanım kızımız olduğu için donanımhaber ölücüsü olan yiğit can'a eşlik edemez sandık. yorumlarda da görüyordum, herkes öyle düşündü lakin bu kızımız bir mao zedong yoldaşı kadar yoldaş oldu. 2-3 videoda ayak uydurdu, hiç mızmızlanmadı. ispanyolcası iyi olduğu için yiğidoya faydası da oldu aslında. umarım ileriki dönemde kendisini tekrar görürüz yiç videolarında.

    diego: aslında yoldaş diyemeyiz. sadece 1 videoda karşımıza çıktı, yiğidi ağırladı. avukat olan bu şilili gardaşımız ile de bir dağ videosu gelse iyi olurdu ama neyse. elemanın nasıl biri olduğunu başka entrylerde değinmiştim.

    karina: hazalla oluşan güzellik boşluğunu bence doldurmasa da yoldaşlık boşluğunu kesinlikle doldurmuştu bu brezilyalı ronaldo ruhlu hanım kızımız. hem kezbanlık yapmaması hem de uyum sağlamaya çaba göstermesiyle gönlümüzde taht kurmuştu. tek olumsuz yanı belli bir seviyenin insanı olduğu için hayatta kalma mücadelesi veren termos reyize uyum sağlayamadı. hastalıkları, uykusuzlukları vs ile termos reyize hem yavaşlık kattı hem de ekonomik olarak restaurantlara vs girip bütçenin zorlanmasına vesile oldu. neyse sağlık herşeyden önemli.

    mevlüt: o da karina bacımız gibi uyum sağlamaya çalıştı. ha bu arada mevlüt peru'da hostelde çalışan bir arkadaşımızdı. mevlüt, temiz yürekli, saf anadolu insanının bir yansıması olmakla beraber her videoda ''nereden düştüm bu duruma ulannn'' bakışıyla bizi bizden alıyordu. kah kağnı gibi yürüyüp 2 saat geriden gelir, kah kaybolurdu. o da uyum sağlamaya çalışırdı ama başaramazdı. hatta videonun birinde reminin yanındaki sebastian biraz mızmızlanmıştı mevlütümüz hakkında. neyse mevlüte dönersek mevlüt o yüzündeki ''naaapıyom la ben burada'' bakışına rağmen hiç mızmızlanmadı. hep paylaşımcı oldu. sanırım uzunca bir süre göremeyeceğiz kendisini. şimdilik tanrı apu punchau onunla olsun.

    remi: bu adamın olduğu her video x2 etkide eğlenceli. hazır cevaplığı, tam dağ adamı olması, her şarta uyum sağlayabilmesi efsane. onun yanındayken termos reyize birşey olmayacağından da eminim. tabi bol koka yaprağına abanıp kendi bir psikopatlık yapmayacağını varsayarsak öyle. velhasıl kelam şuana kadar yiğidoyla en iyi ikili olan şahıs remidir. bu saatten sonra zeki ile metin ne ise, cenk ve erdem ne ise hatta devlet bahçeli ile koltuk ne ise remi ile yiğit odur. umarım tanrı pachamama onlarla olur. selam ve dua ile.
  • “bu termosu da iyi ki almışım hee!“
    (yiğit can iç.)
  • bu adamın her şeyden önce bir duruşu ve kendine ait doğruları var. yavşaklık yok, yılışıklık yok, kendini büyük görme ve kendini pazarlama kaygısı yok.

    ben bu adama kıyasla beyzade gibi geziyorum. ama bu yolculuktan esas zevk alan da bu yolculuğun çilesini en çok çeken de yine o. güney amerika'nın bizzat tarafımdan keşfedilmesi isteği çocukluğumdan beri hep içimdeydi. burada devlete benzeyen iki ülke var. arjantin ve brezilya. diğerleri sanki farklı bir yapılandırmayı andırıyor. adı devlet ama devlet de değil. bu ülkeleri benim gözümde cazip kılan da bu.

    dünyada elbette daha farklı ve ilginç yerler de var. ne bileyim, antigua'dan basıp honduras'a gideyim, oradan nz'ye geçip fiji'ye atlayayım ama öyle bir ihtimal yok işte. güney amerika bu ilginç yapılanmanın tek kıtada vücut bulmuş hali. şili'den sıkıldın mı, geç bolivya'ya, ordan birkaç saat otobüs yolculuğu ile peru'ya, bas ertesi gün ekvador'a vs.

    şimdi tekrardan yiğit'e gelelim. interrail türkiye başlığında efsane olmuş bir entry vardı. onu buraya bırakacaktım ama şu an o entry nedense yok. bu tipini siktiğim interrailcilerinin genel profilini anlatan bir entrydi. "moruk dün gece atina'da bi içmişim, karılar kızlar"cı orospu çocukları var ya. bildiniz o tipi. bu şerefsizler yüzünden türk halkı dünyayı, avrupa'yı gezmek isteyenlere düşman oldu. yiğit'in yolculuğunu ilk günden son güne kadar takip ettim. bir iki olay dışında yüzlerce saatlik videolarında çok ilginç, ekstrem bir olay yaşamasa da izlettirdi kendini. onun farkı kendi dünya görüşüyle, duruşuyla ben buradayım demesiydi.

    bu adam her şeyden önce bir survivor. survivor demek illa ki çöllerde böcek yemek değildir. adam çadırda yatıp kalkıyor ve en boktan hostelde kalabildiğinde bunu büyük bir ödül gibi görüyor. kaldı ki burada yaşayabilmek için yarı zamanlı işler yapıyor. peru'da bir öğünü bisküvi ile geçireceğini düşünürken 3 sol'lük bir sulu yemek bulduğunda ayıla bayıla yiyor. bu yukarıda "geziyoruz agaaa"cı tipler şu yemekleri yeseydi bir hafta kendilerine gelemezdi eminim.

    otostop çekiyor, diyor ki "sizden önce başkası burdaysa onun arkasından otostopa geçin. kimsenin hakkını yemeyin." bekliyor, bekliyor kimse gelmiyor. sikerler şuraya çadır atıyorum diyor yatıp uyuyor. şansa birini bulursa alan adamın karakterine göre onun gönlünü hoş tutmaya çalışıyor. "ne var lan aldın işte arabana, sür orospu evladı" demiyor. bu onun için büyük bir ödül, o kadar bekliyor ki o adamı o olmazsa ya hiçbir yere gidemeyecek, ya saatlerce yürüyecek ya da onlarca-yüzlerce doları gidecek. adamın ilgilerini soruyor, futboldan gram anlamıyor ama bu güney amerikalılar futbol manyağı olduğu için elinden geldiğince konuşuyor. sohbetiyle tatmin etmeye çalışıyor. çünkü ona iyilik eden adamın bunu hakettiğini düşünüyor ahlaki yapısı gereği.

    paraguay'dayken otostop çekiyor. onu gören otoban esnaflarından biri içinden diyor ki bu adamın yardıma ihtiyacı var. adam esnaf, onu istediği yere götüremeyecek elbette ama yiğit'e bisküvi gibi bir şey veriyor. çünkü bu paraguaylı abimiz iyi bir insan. ahlaki inançları nedeniyle bunu yapıyor.

    koyunun otlamayacağı yerlere çadır atıyor, gidiyor birilerine danışıyor buraya çadır kurabilir miyim diye. bazıları ibnelik yapıyor, iki kelime söyleniyor sonra da hayatına devam ediyor. bu adamın yolculuğunda mükemmel insanlara da denk geliyorsunuz, yavşak orospu çocuklarına da. hayat hakkında hiçbir şey bilmeyen insanlar için yüzlerce saatlik simülasyon gibi bir şey bu.

    pazara gittiğinde kız "şu pantolon güzelmiş bunu alabilirsin" diyor. "yok abi hava sıcak ben şort alacağım" diyor. on saniye sonra kalın bir kazak görüp "ne güzelmiş ya bu, bunu alıyorum ben" diyor. brezilya'ya karnavala gidiyor ama söylenip duruyor. çünkü mutsuz, onu açmıyor. arjantin'deyken balinaları görmek için günlerini harcıyor, bisiklet sürüyor. ama sebebini hatırlamadığım bir nedenden dolayı göremiyor. olsun, en azından denedik diyor.

    o kadar tutumlu ki, her kuruşun hesabını yapıyor. bazıları donanımhaber ölücüsü demiş ama adamın parası yok. brezilya'da mıydı hatırlamıyorum ama isa heykeliydi sanırım. oraya girmek için 2 kişi gidiyorlar. birinde para var, diğerinde yok. kapıda konuşuyor arkadaşıyla, al kameramı iyice çek diyor. ben giremeyeceğim çünkü para yok diyor. onların bir önünde bekleyen brezilyalı orta yaşlı karı-koca diyor ki içinden "ulan adam nerelerden gelmiş buraya. bu adamın bu kapıdan içeri girememesi insanlık ayıbıdır". parası neyse veriyorlar ve yiğit'i içeri sokuyorlar. yiğit sevinçten tavşan gibi zıplaya zıplaya içeri giriyor. yani kimse ölücü demesin bu adama, adamın genellikle parası yok.

    şili'de bunu bir çocuk ağırlıyor. heralde couch'tan buluyordu bu çocuğu. bu da çok enteresan bir karakterdi. fenerbahçe taraftarıydı, evinde fb logolu ürünler vardı. fener marşları söylüyordu. tüm hünerlerini konuşturup yiğit'e mangal bile yakmıştı çocuk. sanki şilili değil de adanalı amına koyim.

    yiğit yavşağın biri olsaydı muhtemelen "kolobiya aga, escobar" diye ilk dakikadan soluğu orada alırdı buna eminim. ama en çok benim de çok sevdiğim peru'yu seviyor. çünkü peru güzel, sakin, sadece hayatını devam ettirmek isteyen iyi insanlarla dolu. yanılmıyorsam remy ile burada tanışıyor. remy o kadar mükemmel bir karakter ki bu hikayede yiğit'in bile önüne geçebiliyor. şikayet etmiyor, mızmızlanmıyor, yalan yok, kaypaklık yok. böyle yolculukların en önemli detayı yanınızda yavşak ve mızmız adamlar istememeniz. o yüzden böyle adamlar tek başına bu yolculukları yapıyor. kimsenin ayak bağı olmalarını istemiyorlar.

    bir yerde remy ve yiğit bir dağın tepesine mi ne çıkmaya çalışıyorlardı. daha gidecekleri yere yürüyerek 5-6 saat var. bir grup geliyor. onlar vazgeçmiş gitmekten geri dönüyorlar. remy hemen bu grupla sohbeti kuruyor. adam diyor ki "gitmeyin amına koduğum yerine daha bilmem kaç saat var. bizim fransızlar dayanamadı, geri döndü" diyor. remy de "o yüzden bir türk'le geldim buraya" diyor.

    yanılmıyorsam mevlüt'ü de peru'da tanıyor. tam bir anadolu çocuğu. onu amerika kıtasına getiren şey yeni bir arayış. uyumlu bir adam ama mutsuz. sürekli yüz ifadesinde "ulan ne işimiz var burada, ne umuyorduk ne bulduk" var. buna başka entrylerde de değinilmiş. benim de dikkatimi çekti. yine de onu da çok seviyoruz. ona ne olduğunu, şu an nerde ne yapıyor bilmiyorum ama yiğit'le yolları ayrılıyor.

    bir de brezilyalı bir kız vardı. adını hatırlayamadım. birkaç bölüm yiğit'in yol arkadaşı oluyor. o kızı da çok seviyoruz ama kız çabuk hastalanıyor, midesi bulanıyordu. bu yüzden yiğit'in yolculuğuna ayak bağı oluyordu. yine de tatlı bir kızdı. selda bağcan şarkısı söylüyordu bir yerde.

    daha yazabileceğim bir dünya detay var ama yiğit her şeyden önce mükemmel bir karakter. hiçbir şeyi garipsemiyor, hiçbir olaya ve olguya tek yönlü bakmıyor. her şeyi olması gerektiği gibi karşılıyor. insanların inancına, inançsızlığına, vatanına, milletine, dünya görüşüne saygı duyuyor. duymayanlara da bir güzel dersini veriyor. şu an türkiye'deymiş ve sebebi sağlık sorunlarıymış. umarım bir şeyi yoktur ve bir an önce yeniden yola çıkar. aklında türkiye'yi dolaşma planı varsa da yeniden gözden geçir derim kardeşim.
  • son videosunda bisikletini yaptırırken kendi kendine diyaloğu yardırmıştır.
    + dünya iyi insan kaynıyor.
    - ama kötü orospu çocukları çok güçlüler.
  • galiba bu remi denen herif yüzünden izlemeyi bırakacağım gezgin.

    adama (remi'ye) “gel abi dağa” çıkalım diyorsun hoop koşarak güney amerika'nın bilmem ne dağına, volkanına tırmanıyor. ertesi gün durduk yere bisiklet sürelim diyorsun, arkada 200 kg yükle 1 gün molasız pedal çeviriyor. okyanus görüyor tüpsüz dalıyor. yarım ton balığı konservesiyle, sırtta çanta 150 kg, 16 saat yol yürüyor. iki dal koka yaprağı veriyorsun gün boyu energizer tavşanı gibi ortalıkta koşturuyor. fransızcayı, ingilizceyi zaten yalayıp yutmuş, bir bakıyorsun kolombiya köylüsüyle quanto questa, quanto questa diye diye ispanyolca konuşuyor. iki hafta önce türkiye'ye geldi neredeyse mardin aksanıyla türkçe konuşacak. en son yiğit bunu alıp palandökene götürdü, “ ben 2 yaşımdan beri kayıyorum abi” deyip 3500 metreden slalom yaparak kaymaya başladı.

    abi bu yaşta bu kadar şeyi ne ara öğrendin? ensende usb 3.1 gen 2 girişi mi var, neo musun bro?!

    bir de tüm bunları yaparken bir gün bile modunun düşük olduğunu, bir şeyden şikayet ettiğini görmedik. durmadan gülüyor.
  • ormanda kayboluyor, ne başlıkta ne de video açıklamasında hiçbir clickbait yok. herif bildiğin kayboluyor yani hayati bir tehlike yaşıyor. bu özelliğini seviyorum. bir de sağ tarafta öneri olarak emre durmuş'un videosu vardı, brezilya'nın en tehlikeli mahallesine girdim (sıkıntı büyük) yazmış. baktım, herif turla gitmiş, hiçbir olay yok.
  • son videoya kadar hep güle eğlene izledim ama son videoda şu köy ortamını görünce biraz üzüldüm kendi adımıza. yiğit can'a değinmeden buna değinmek isterim. aslında söyleyeceğim şeyler çocuğun başlığıyla alakası yok ama madem onun sayesinde hissettik, buraya not edelim.

    --- spoiler ---

    bu bölümde termos reyizle duracell remi tepeleri aşıp şelaleye gidecektir. 1 gün önceki sohbette, köyde kendilerine evi açan ilyas salman grünümlü sasa ağabeyin eşlik etmesi kararlaştırılır. lakin ertesi gün işi çıktığıdan sasa gelemez. sonra baktık ki önde bir kız çocuğu bizimkiler peşinde. yiğit can videoda dedi:''sasanın kızı bizi götürüyor.'' bende sandım sasa'nın kızı bunları aldı sasanın çalıştığı yere götürecek. meğer kız bunlarla tepeleri aşıp şelaleye gidiyormuş kuş uçmaz kervan geçmez yerlere... dedim biz bu güveni tee nezaman oldu kaybedeli. çünkü hayatta aklımıza gelmeyecek bişeyler. evet yiğit can pırıl pırıl eleman remi de öyle. lakin o köydeki insanlar henüz bir gün olmuştu bunları tanıyalı, hatta ekonomik sebepler ve yolculuklardan dolayı bizimkiler at hırsızı gibi ama insanlar güveniyor. şu kartellerin ekmek doğradığı gibi insan doradığı yerlerde. bizim coğrafyamızdaki insanlar kanından canından insanlara bile haklı olarak çocuğunu emanet edemezken...
    --- spoiler ---
  • youtube çöplüğünde samimiyetinden, dogallığından ödün vermeyen kim var diye sorulsa en başta ismini söyleyeceğim gezgin. ispanyolcasını geliştirmek için gittigi güney amerika ülkelerini, en az bütçeyle gezmeye çalışan bu arkadaş dizi tadında videolar çekerek bizimle paylaşıyor. izlenmek için clickbait başlıklar, türlü türlü şaklabanlıklar yok. neyse o. yolun açık olsun quanto questa reis.
  • edit:

    yaklaşık 8 aydır otostopla güney amerikayı gezen bir türk.

    (bkz: gezgin)

    şu videosu içime işledi resmen: https://www.youtube.com/watch?v=beevtcxzko4

    soğuğu, uykusuzluğu, yorgunluğu ve bir o kadar da özgürlüğü ta buradan hissettim.
hesabın var mı? giriş yap