• belediye ekiplerinin yıkmak için geldiği gecekondunun sakinlerinin korku dolu bakışlarıyla açıklanabilecek bir şeydir benim için yıkım. bir yandan hasarını, yere devrilmiş yüzyıllık görkemli bir ağacın içini çürüten kurtçuklar kadar derinden bırakır. sonuçta geriye dönülmez bir şeyler kalır. yaralar demek istemiyorum; daha çok yıkılan gecekondunuzu geri yapmaya çalışırken her seferinde unuttuğunuz, bulamadığınız, çoktan çöpe atılmış, toza dönüşüp sokaklara saçılmış parçalardır bunlar. ruhsal yıkımın bu açıdan diğer yıkım çeşitlerinden bir farkı yoktur. genellikle uzun bir dönem kurtçukları ile içinizi kemirse de, her zaman bir darbe ile yıkar insanı. hangisinin gerçekten yıkım olduğunu kestirmek güç. sıkıntılar, sorunlar, ufak tefek şeyler, her ne iseler, o kadar çok içinde olursunuz ki önce vücudunuzda yarattığı değişimleri farkedersiniz. yüzünüzde çıkan garip kabartılar, bir sabah beliren uçuk, gözlerinizi açık tutmakta zorlanmak, vücudunuzun ince ince kasılarak size ufak ağrılar hediye etmesi. aynaya baktığınızde gözlerinizin altının mosmor olduğunu farkedersiniz. halbuki gözleriniz çoktan parlamayı bırakmış, altındaki çürükle birlikte içeri doğru çekilmiştir. kendi yüzünüzü incelemek, ancak yıkımın etkilerinden korkmaya başladığınızda aklınıza gelir. evinizi yıkmaya gelen belediye ekiplerine attığınız korku dolu bakışları, aynadan görürsünüz. sağlığınız hakkında endişelenmeye başladığınızda, beyninizde çoktan kendi özgürlüklerini elde etmiş kuruntularınıza yenilerini eklemeye başlarsınız. bir süre sonra olayları değerlendirme yeteneğinizin azaldığını farkeder, okuduğunuzu anlamamaya başlarsınız. kafanız hep başka bir yerlerde olur, ama bir iki saniye dikkatiniz dağılsa ne düşündüğünüzü unutursunuz. bu şekilde yıkım, daha büyük yıkımları peşinden getirecek şekilde kendini arttırıcı bir etki ile sizi yıkmaya devam eder. sizin yapabildiğiniz tek şey genelde korku ile izlemek olur. yardım isteyecek biri yoktur zira, her şey sizinle kendiniz arasında olup bitmektedir. kaçış aramaya çalışır, korktuğunuz şeyleri anlamsızlaştıracak duyarsızlaştırma yöntemlerini denersiniz. hayatta kalma içgüdüsünü sorgularsınız. zaten kendinizi çok da mutlu hissetmediğiniz bir hayatta, ölümün sizi neden bu kadar korkuttuğu sorusunu düşünürsünüz. dünyada hayatta kalma içgüdüsünü bastırabilen tek canlının insanoğlu olduğunu farkedersiniz bir süre sonra. doğada görülebilen şeylerin sistematik olarak normal kabul edildiği bir dünyada, “anormal” olma hissine de duyarsızlaştırmaya başlarsınız. bu yıkım süreci önce bilincinizi, sonra da bedeninizi sizden uzaklaştıracak bir yabancılaşma süreci ile devam eder. ardından nereden geleceği belli olmayan bir şekilde duvarların içeri göçmesi, camların kırılması, eşyaların parçalanması, çatının çökmesi şeklinde son bulur. artık yıkılan evinize bile üzülmediğinizi hisseder, kendinizden uzaklaşıp gidersiniz.
  • kendi içinde bi' estetiği var.

    http://i53.tinypic.com/2iizd6e.jpg
  • müslüm çizmeci şiiri

    beni sevmezsen dünya barışı tehlikeye girer nurten
    çünkü benim kalbime atom bombası yerleştirdiler
    dört yanımda havai fişekli çocuklar var, söylemiş miydim
    ölümümü bekliyorlar yakmak, yıkmak, havaya uçurmak için
    böylece kutsanacağım doyarken kanemiciler,
    ya adam gibi öleceğim ya kellemi kesecekler
    insanın bir hata olduğunu haykıracağım, yüzüne tanrı’nın
    tanrım, iyi ki içime bir hayvan sakladın
    kediler, filler, kuşlar gönderdin şiirlerden bozma ölüler
    ne iyi mesihi koydun aynaya, ne iyi şeytan ve melekler
    ve nurten, nurten’in aksayan aklı, elinde pim
    cennet ölü bebeklerin başı üstündedir bilirim
    öyle bir şey ki kıyamette yeniden dirilmek, işte dünya
    işte evren, ışık saçan güneşe bu denli yakınım
    ya birbirimizi öldürmeyip ne yapacağız, doğaya haksızlık bu

    nurten'in en beğendiğim yanı en çok kendini suçlaması
    böylece ektiğim ihanetler güne bakıyor, halbuki hoş değil
    insanın ölümle aşk arasındaki arafa yerleşmesi
    bir film takması ve tasmasını okşaması yerine yapılabilecek
    sonsuz bir sevdaya yeltenmesi, ne garip

    tehdit ediyorum seni nurten sana söylüyorum dünya anlasın
    annem kur’an okuyor
    ben wilde’tan salomê
    dört yanımda havai fişekten yapılma ahir zaman, söylemiş miydim
    ölümümü bekliyorlar, kurtlar uludu bak üşüştü kargalar
    çünkü benim alınyazımsın nurten, sen üzülme
    dünyayı çekeceğim ayakaltımızdan.

    **
  • istediğin şekilde yeniden inşa etmenin ilk adımı.
  • argoda kavga manasında kullanılır.

    çıkışta mevzu var haydi yıkıma gidiyoruz.
  • bilinmemesi gereken durumların,bilmemesi gerekenler tarafından öğrenildiğinde yaşadıkları felaket.
  • dikey konuma gelmeyi yüzyıllardır başaramamış homo sapiens ve şürekâsının en başarılı olduğu eylemdir. yerlerde sürünmeyi fiziki ve moral anlamda dik durmaya her zaman tercih eden bu canlı grubu, süründüğü yerden itip kakıp yıkmayı da pek güzel becerir. ne eskiyi sahiplenip korumayı bilir ne yeniyi güzelleştirip kabul ettirmeyi. yıkım kolaydır. mevcudu sevmeyi, üzerine bir şeyler ekleyip geliştirmeyi, tamamlamayı, hele hele ders almayı bilmez homo sapiens. canlıyı da cansızı da yüz yıllar boyunca biteviye bir şekilde yıkmaya devam etmiştir. en yeninin büyük bir hızla bir sonraki yıkımın eskisi olacağını bile bile umarsızca/acımazsızca/şuursuzca yıkar. başka yol bilmez yaşamak için. yaşayıp yaşattıklarına bir einstürzende neubauten nihilizmi demek büyük bir iltifat olacağı için başka bir zamanda, başka bir düzlemde homo neanderthalensis ile yeniden başlamaya inanmak en iyisidir.
  • bir baudelaire şiiri.

    sürekli dolanıyor iblis yanımda yöremde,
    yüzüyor çevremde, tıpkı görünmeyen bir hava;
    yutuyorum iblisi, alevi ciğerlerimde,
    dolduruyor içimi, sonsuz, suçlu bir arzuyla.

    büyük sanat aşkımı bilerek, bazen giriyor
    o baştan çıkaran, ayartıcı kadın şekline,
    dudağımı iğrenç iksirlere alıştırıyor,
    kendine has o sözde sıkıntı bahanesiyle.

    böylece, uzaklaştırıp beni tanrı gözünden,
    götürüyor bitkin halimle ve soluk soluğa
    sıkıntının o derin ve kıraç ovalarına,

    ve kirli giysileri, açık yaraları birden,
    şaşkın şaşkın bakıp duran gözlerime atıyor,
    kanlı aygıtı, yıkım'ı üzerime fırlatıyor.
  • yıkımı yaşayanların yıkım gerçeğini inkâr ederek hayatta kalabildiği gerçeği üzerine çok şey yazıldı. kenzaburo oe hiroşima'dan kurtulanların yıllar sonra bile olanlar hakkında konuşmadıklarını yazar.

    (bkz: nurdan gürbilek)
    (bkz: ikinci hayat)
  • olmuş bir şeyin yitirilmesi değil, susulmuş olanın itirafıdır.
hesabın var mı? giriş yap