• filmcilik, müzik sektörü gibi değildir. iki farklı icracının kıyaslamasını yapmak o nedenle zordur. ancak yılanların öcü filmi türk sinemasında yönetmen kıyaslama şansı açısından eşsizdir. 23 sene sonra farklı bir kadro ve yönetmenle tekrar çekilmiş bir film. senaryoda ufak tefek bir kaç değişiklik var o kadar.

    2. filmin (şerif gören, 1985) kadrosu dönemine göre tümü elek üstü sanatçıdır. (fatma girik, kadir inanır, serpil çakmaklı, nur sürer, erdal özyağcılar, savaş yurttaş, ihsan yüce). şerif gören filminde 1956 yılında köy yerinde tek bir yamalı elbise giyen köylü göremezsiniz. bu akıl alır bir durum değildir.
    bir sahnenin ön çekimi aydınlıkta arka çekimi karanlıkta gözükür. erdal özyağcılar'ın yöre ağzıyla serpil çakmaklı'nın yöre ağzı birbirinden çok farklıdır. vs.vs.

    metin erksan'ın filmi ise hem dönemi yaşatır hem de 1962 yılı için yeni sayılabilecek oyuncu kadrosunun (fikret hakan, nurhan nur, aliye rona, kadir savun, ali şen ve erol taş) yönetimiyle şahanedir. belki de tek sorun sansür endişesi yüzünden verilmek istenen mesajların farklı yöne kayması ve filmin akışına uymamasıdır.

    her iki filmde o yıllara ait köy yaşamını ve hatta günümüz köylü karakterini eksiksiz anlatır. güçlü olanın kendini haklı hissetmesini, arkasının kalabalık olmasını, mağdur olanın hasmına düşünmeden kötülük yapabileceğini, ahlak yapısının iyi içinde kötü içinde normal olmadığını göz önüne serer.
    bana göre çekilen ikinci film, ilk filmin değil üstüne çıkmak, yanına bile yaklaşamaz. önce 1962 sonra 1985 yapım sırası ile izlemek daha doğrudur.

    fakir baykurt'un yılanların öcü kitabının da ilginç bir hikayesi var. yunus nadi ödülleri verilecek 2 eser ön plana çıkıyor, biri yusuf atılgan'a ait aylak adam diğeri yılanların öcü. seçici kurulda haldun taner ve behçet necatigil aylak adam'a verilsin istiyor. nedeni ise anadoluda bu tip köy olmaması,(her ikisi de istanbul doğumludur). orhan kemal, halide edip adıvar ve dışarıdan yaşar kemal gibi isimler ise yılanların öcünün ödülü hak ettiğini düşünüyor, çünkü anadoluyu çok güzel yansıtmıştır. orhan kemal öncülüğünde ölünü yılanların öcü'ne veriyorlar.

    metin erksan'ın yaptığı filmin de şöyle bir hikayesi var. film sansüre takılıyor ve uzun süre gösterim izni alamıyor. belki de tesadüf eseri bir şekilde cemal gürsel tarafından izlenerek sansürden geçiyor. köylüyü fakir ve ahlaksız göstermesi yüzünden sansüre takılan filme ait cumhurbaşkanı cemal gürsel'in yorumu farklı "köylerimiz gerçekten böyledir. hatta siz biraz cilalamışsınız. filmde kimse yamalı, yırtık değil. artistler gürbüz, şişman, besili besili kimseler. gerçek sizin gösterdiğinizden daha acıdır. evet acıdır. ama ne yapalım ki böyledir."
  • tarlada çalışan köylülerin mütemadiyen sabit bir noktaya kazma vurduğu dizi. diziyi yapanlar tarla sahnelerini çekmeden önce insanlar tarlada ne yaparlar bir öğrenselermiş keşke. sektör bu kadar ilerlemişken bu tip hataların yapılması dizinin epey amatör kaldığını gösteriyor.
  • "....bayramgil, yedi yıl önce satın alınan bir bey çiftliginden borçla 40 dönüm kadar toprak almışlar, yüklendikleri borcu da yeni bitirmişler. boyundurugun bir yanına öküz, bir yanına inek koşuyorlar. kır bayır topraklarının ancak üç evlegi, yani 750 metrekaresi sulanabiliyor, üst yanı yanıyor. üst yanı çorak, kurak topraklar. ama kara bayram, karısı, üç çocugu ve anası ırazca umut içindeler: gelecek harmandan sonra bir öküz alacaklar, inegi temelli sagımlık yapacaklar. eger bir sel, bir bela, yeni bir köy belası gelmezse, daracık evlerine yeni bir oda ekleyecekler...

    birden bir "heykel" işi çıkar. ilin valisi, türkiye halkının nasıl bir "mutluluk" içinde yaşadıgını sembolize eden büyük bir anıt dikme sevdasına kapılmıştır. bu sevdayı gerçeklerştirebilirse ankara'nın gözüne biraz daha girecektir. ilçelere, köylere salma yapar. karataş muhtar, salınan parayı, hiçbir başka çaresi olmadıgı için, köy içindeki alanlardan bir "evyeri" satarak bulmayı düşünür. köy içinde 20 ailenin evi vardır. hiç kimse evinin önüne ev yapılmasını istemez. hela ve gübrelik, köylerde evin ardına verildigi için, yeni evin ardı, eski evlerden birinin önü olacaktır. bu "hakaret"e katlanacak "arkasız" bir aile seçmeli ki, hiç tepkisi olmasın. bu aile, kara bayram ailesi olabilir. böylece muhtar, bayram'ın ev önünü, yeni bir eve gereksinimi olan kurul üyesi deli haceli'ye satar. deli haceli gelir, temel açmaya başlar.

    bayram'ın anası yaşlı ırazca, "bu iş olmaz!" diye dikleşir. bir kızılca kıyamet kopar. ırazcagil geceleyin kalkıp temeli doldururlar. ötekiler gelip yeniden açarlar. ırazcagil, haceli'nin kerpiçlerini kırarlar. haceli gelip bayram'ın karısına saldırır. haçça gelin, çocugunu düşürür. muhtar da bayram'ı odasına çagırıp, dövdürür. kara bayram ailesinin mutluluk düşü, kimseye zararı olmayan o küçücük düş, yıkılıverir. iş işten geçtikten sonra kaymakam gelir, ırazca'nın evi önüne ev yapılmasını önler. düşürülen çocuk için ise savcılıga gitmelerini söyler. bundan sonra muhtarla bayram arasındaki "barış konferansı" başlar. muhtar, bayram'a: "gitme mahkemeye!" der, bayram gidecektir. o zaman muhtar bir hikaye anlatır. biçim olarak biraz "açık" görünen bu on iki satırlık hikaye öz olarak şunu deyimler: "ister burada kal, bizimle barış, ister mahkemeye git; ipin bizim elimizdedir. eninde sonunda senin ananı belleriz!" fırdolayı daglarla çevrili karataş'ta bu gözdagı korkunçtur. kara bayram gibi yoksulların ipi, gerçekten, sırtını ilçedeki kodaman particilere ve yöneticilere dayamış muhtarın ve deli haceli'nin elindedir. eger barışmazsa, pundunu bulup daha hesaplı bir sille ile temelli yıkabilirler adamı. bundan dolayı bayram duraklar. fakat ırazca direnmesini sürdürmektedir: "davacıyız! düşün yollara... yollara" der. ...."

    fakir baykurt, 8 şubat 1962
  • full makyajlı ve saçları yapılı köylü kızlarıyla yeşilçam gerçekçiliğini aratmayan dizi.
  • yay gibi kaşları olan sözde köylü kızlarını, dekoltesi ve makyajı 7 köye nam salmış hizmetçi kızı falan geçtim bu dizi hakkında cevabını bulamadığım tek bir soru var o köylüler o bomboş tarlada sabahtan akşama kadar napıyorlar? gerçekten deli gibi merak ediyorum.
  • -haceli emmi nenem diyoki!!!
  • burada bir kadın var adı şerife, ben bu kadının giydiği kadar dekolte elbiseyi istanbul'un ortasında giyemiyorum, kadın köy yerinde memeler fora dolaşabiliyor valla helal olsun.
  • metin erksanlı versiyonunda fatma girik' in değil nurhan nurun oynamış olduğu siyah-beyaz film.*
  • her türk bilgi yarışması programında mutlaka ya romanın yazarı, ya filmin yönetmeni ya da oyuncuları sorulur. bilinmeden herhangi bir yarışmaya katılınmaması gerektiğine kanaat getirdiğim yapıt.
  • kaymakamı ağırlamak için kesilen kuzuyu muhtar,ihtiyar heyeti ve önde gelenler yedikten sonra geri kalan kemik ve kalıntıları etrafta bakan köylülere sunmaları da hafiften dokundurmalı güzel bir sahnedir.
    aynı sahnede dayının biri doyduktan sonra sofradan kalkarken bitirici vuruşu yapar:
    - biz yedik allah arttırsın , sofrayı da kuran kaldırsın.
    filmdeki tek kusur olarak gördüğüm durum da;konuşmalar hal hareketler ege insanını andırırken ,giyim kuşamın biraz daha doğuvari olmasıydı.
hesabın var mı? giriş yap