• bir insanın varlığını değersizleştirmek, o insana yapılabilecek en kötü davranışlardan biridir. bu sadece sürekli ilgi görmek, sevilip sayılmak, aranan kişi olmayı istemek değildir. bir insan beni sevmiyor ama düşmanlık ediyorsa bilirim ki, varlığımı bir şekilde tanıyordur ve bu bana keyif bile verebilir. çünkü kin dolu bir intikam dahi değersiz hissettirmek kadar can acıtamaz.

    duygularınızın, düşüncelerinizin, görüşlerinizin, söylediklerinizin ve hatta davranışlarınızın karşı tarafta - olumlu ya da olumsuz - hiçbir etki yaratmaması, yani yok sayılması, insanın kendisini kelimenin tam anlamıyla bok gibi hissetmesine neden oluyor. gerçi, tiksinmeye yol açsa da bok bile dikkate alınabiliyor. yok sayılmak daha da beter bir şey.
  • yüksek akademik kariyer sahibi olduğum alan.

    misalen anılardan bir seçmece;

    her allah'ın günü merkezden ücraya- ücradan merkeze rotatör eleman taşıyan külüstür bir midibüs içinde sekiz on kız ve iki üç erkek...
    erkekler en arkada oturuyor. iş günü bitiminde merkeze dönüş istikametindeyiz... ilkbahar sonu- yaz başı, öyle eğlenceli bir mevsim, güneşli bir akşam. şöyle bir bakıyorum da ortamda mesai sonu bezmişliğinden eser yok. herkes enerjik, konuşkan, bakımlı ve iyi görünüyor...
    araç, büyük bir avm'nin önünden geçmek üzereyken erkeklerden biri en arkadan ortama sesleniyor;
    "var mısınız ilerde avm'de inelim, yemek, sinema falan?"
    bunları söylerken bir yandan da kalkıp öne doğru ilerleyerek orta sıranın koridor taraf koltuğuna yanlamasına ilişiyor. böylece hem öndekiler hem arkadakilerle rahatça konuşabileceği bir pozisyon yakalamış oluyor. ve göz teması kurarak, isimle hitap ederek tek tek sormaya başlıyor kızlara.
    "seçil...?" "ceren...?" "burcu... sen?" bu böyle devam... her kıza tek tek sorup her birinden mırın kırınlı, "başka zaman cnm yaa"lı klişe red cevapları alıyor. "peki madem" deyip yerine dönüyor.
    ortamda görünmezlik iksiri içmiş tek bir kız var, ona soru sorulmuyor. kim olduğunu belirtmeme de gerek yok herhalde.
  • "uzun süre yok sayılmak, yok olmayı tercih etme rahatlığıyla sonuçlanır."

    bambu üstünden notlar/ pandayevski.
  • "çünkü bir insanı yok saymaktır, onu öldürmek...
    çünkü bir insana hayatından çıktığından hiçbir şeyin değişmeyeceğini göstermek, onu her gün civayla yavaş yavaş öldürmektir...
    çünkü ne yaparsa yapsın hep aynı davranmak bir insana, ruhunda çift kancalı oltalarla avlanmaktır..." demiş bir yazar...
  • çektiği acı yalanlandıkça deliriyor insan. birbirimize, diğerlerine "birşey olmadı ki" dedikçe delirtiyoruz da diğerlerimizi. panzerelere taş atan çocuklara, gecekonduları yıkılırken çıldıran yoksul insanlara, ölüm orucuna yatıp kuş kadar kalmış kocaman adamlara, başörtüsü yüzünden okuluna giremeyen ve dayanağı olmayan kız çocuklarına "en çok neye gücendin" diye sorsak adım kadar iyi biliyorum ki "yok sayılmak" diyeceklerdir. işte bu, insana dair ve de ulusu olmayan bir hınçtır.
    en derin yaralarını insanlar, hikayeleri duyulmadığında alırlar.
  • kafayı duvarlara vurma hissini getirir.

    şiddetin psikolojik olanına maruz kalmayı tanımlar.
  • iki ucu boklu değneğin boklu uçlarından biri.
    diğer uç => sebepsizce, durup dururken hedef gösterilmek, hedef seçilmek.
  • acaba ben yok muyum dediğiniz andır. yaptığınız işler vardır. onlar sizin göreviniz çünkü. ama bunlardan yararlananlar bir kafasını kaldırıp da göremez ne kadar mutsuz olduğunuzu. çünkü gördükleri an dikkate almak zorundadırlar sizi. birşeyleri değiştirmek zorunda kalırlar. oysa görmemek çok daha kolaydır. birşey yapmak zorunda kalmazlar. işte bu durumda gitmeli insan. acı verse de üzülse de gitmeli. kalmak ve ilgi görmeyi, farkedilmeyi beklemek kadar acı veren başka birşey yoktur çünkü. gitmeli ve uzaklarda yine yeniden var olmaya çalışmalı. kalana da acı vermez bu gidiş. çünkü varlığınızla mutlu olsaydı zaten mutsuzluğunuzla mutsuz olurdu.
  • çok güzel bir mobbing yöntemi.
  • bazen bu hissi o kadar yoğun yaşıyorum ki,
    içime gömüldükçe gömülüyorum. içim sığınaktan öte sağanak..
hesabın var mı? giriş yap