• gayet başarılı bir film.etkiledi
  • taşşak mı geçiyorsunuz, kendinden 2 yaş büyük oyuncuyu şener şen in annesi diye oynatmak???
  • abartısız söylüyorum son 5-10 yılda izlediğim en kötü türk filmi.

    öyle böyle kötü bir film değildir. bunu yavuz turgul ve şener şen hayranı biri olarak söylüyorum.
  • fox ta gorunce daha once izlememistim hem şener şende var dedim.

    şunu soyleyim hayatimda bu kadar berbat bir sosyalizm guzellemesi gormedim. marx engels falan şu filmi gorse ahahdkdkakjdbdbd seklinde random gulerdi.

    19. yuzyilda sanayi devriminde , liverpool limaninda calisanlarin hikayesini falan mi anlatiyorsunuz abi yapmayin lutfen. insanlar bu romantik komunizm, sosyalizm olaylarini yemez artik. 68 kusagi 70 yasini gecti. baska bir dunyada yasiyoruz gerceklerin farkina varin lutfen.

    butun dunya buna inansa birrr inansaa hayatt bayrammm olsaaa , insanlar el ele tutussa birlik olsaa uzansakkk sonsuzaaaaaa.

    olmamis malesef , olamamis.
  • özünde mübalağa, hayalperestlik, romantizm olan bir film. bu filmin gerçeğe, döneme, olağan ve beklenebilir olana uygun düşmek veya bağlı kalmak gibi bir çıkış noktası yok diye düşündüm. filmde her bir oyuncu kusursuz bir diksiyonla ve sanki bir tiyatro sahnesinde gibi tam cümleler kurarak konuşuyor. bu dil ve üslup tercihi özellikle gerçekle arasına mesafe koymak için bir yöntem olarak kullanılmış. filmin senaryosu ve metni belli bir zamana ait ve bağımlı değil. bu film yüz yıl önce de çekilebilirdi, yüz yıl sonra da çekilebilir. zamansız bir hissi, arayışı, sorgulayışı salt şiirsel bir dille anlatmaya çalışıyor. bu yüzden romantik olan sadece sosyalizme bakışı değil; hasta yatağında tek başına ölen yapayalnız bir adama da öyle bakıyor. gerçekçi bir bakışa göre acınası vaziyette olan altan, son cümlelerinde "hiç üzülme, ben çok mutlu bir hayat yaşadım" diyor. ve gerçekten onun film boyunca çevresine neşe katan ruh hali, hayattan aldığı keyif, kurduğu bu son cümleyi gerçek kılıyor. tek bir bisiklet figürünün mahzar'a varoluş nedenini hatırlatması ve ona erişmek için sahip olduğu her şeyden vazgeçen bir savaş başlatması... muhteşem. küçücük bir detayda durup dururken kendi hikayesini görebilme ve ondan hareketle her şeyi yeniden yazmaya cesaret edebilmenin filmi.
  • iyi oyunculuk, vasat senaryo, berbat final.

    film içindeki bazı monologlar fena sayılmaz.
  • ekşi sözlük hiçbir siki beğenmeme timi iftiharla sunar.

    bir film ancak bu kadar kötü olabilir. izlerken ruhum sıkıldı, hayatımdan iki buçuk saat çaldı. hiçbir film için bunu yazmamıştım ama yukarıda bir yazarın belirttiği gibi iliklerime kadar nefret ettim, iğrendim filmden.
  • genel bir yanılgı var; yol ayrımı, kemal tahir'in esir şehir üçlemesinin son kitabı olarak değerlendirilir. bu değerlendirme doğru olmakla birlikte eksiktir. şöyle ki, yol ayrımı okunana kadar okunması gereken kitapların sıralaması aşağıdaki gibi olmalıdır;

    - esir şehrin insaları
    (bkz: esir şehrin insanları (kemal tahir romanı)/@panic13)

    - esir şehrin mahpusu
    (bkz: esir şehrin mahpusu/@panic13)

    - yorgun savaşçı
    (bkz: yorgun savaşçı/@panic13)

    - kurt kanunu
    (bkz: kurt kanunu/@panic13)

    - yol ayrımı

    zaman buldukça diğer kitaplara ait diğer başlıkları da dolduracağım ama doğrudan bu başlığa gelenler için kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

    hikaye (yukarıda da yazdığım gibi) esir şehrin insanları ile başlar. güçlü bir osmanlı paşası olan selim paşa'nın oğlu kamil bey yurtdışında çok iyi bir eğitim almış, varlık içinde bir delikanlılık dönemi geçirmiş ama babasının vefatı ve parasının bitmesi sonucunda hanımı ve kızı ile tam da büyük yıkım sırasında memlekete dönmek zorunda kalmış bir osmanlı aydınıdır. ülkeye döndüğünde hem genel ahval ve şerait hem de parasızlığı sebebiyle büyük bir buhran içine düşmüştür. bu dönemde arkadaşları ve genel durumun kendisi üzerinde yarattığı ruh hali hasebiyle kendisini bir anda milli mücadeleyi desteklerken aynı zamanda kanun dışı işlere bulaşmış olarak bulur. bu arada zenginliğe alışmış ama kendini bir anda fakirlik içinde bulan çocuk sayılabilecek yaştaki hanımı ile de sorunları vardır. tüm bu sorunların ortasında debelenirken biraz kumpas biraz da şartların getirdiği bazı olaylar sonucunda yakın arkadaşlarından biri olan nedime hanım'a atılan iftirayı üstüne alarak hapse düşer, ilk kitabımız böylece biter.

    ikinci kitabımız esir şehrin mahpusu, ilk kitabın bittiği yer olan kamil bey'in hapse girmesi ile başlar. normalde "millicilerin" has adamlarından biri olan kamil bey'in ayrı bir koğuşa yerleştirilmesi gerekirken, çeşitli hinlik ve iddialar yüzünden itin kopuğun bulunduğu koğuşa yatması uygun görülür. burada bulunduğu şartlar neredeyse kabusa eşdeğerdir. bazı sebeplerle kimliğini sakladığı için koğuştaki it-kopuk ona hırsızmış gibi davranmakta ve parasına çökmeye çalışmaktadır. aynı anda evliliği de çok kötü durumdadır. eşiyle çok derin sorunlar baş göstermiştir ama hapiste olması sebebiyle elinden bir şey gelememektedir. bir noktada itin kopuğun yaptıklarına artık katlanamaz ve (genelde okuyanlar için kitabın en güzel yeri olan) üzerine oynayan herkesi bir güzel pataklar (bizim de içimizin yağları erir). sonrasında milliciler tarafından rahat bir koğuşa alınır, çünkü milli mücadelede tüm ibreler ankara hükümetine dönmüştür. milli mücadeleyi destekleyen herkes için umut dolu ama kendi için çok umutsuz şekilde roman biter.

    üçüncü kitabımız yorgun savaşçı, kamil bey'in yurda döndüğü dönemlerde başlar. olaylar koyu bir ittihatçı ve "cehennem" lakabını alacak kadar yetenekli topçu yüzbaşı cemil bey üzerinden ilerler. istanbul'da durum çok karanlıktır. işgal kuvvetleri kabus gibi cemil bey dahil tüm ittihatçıların üzerine çökmektedir. istanbul merkezli bir kurtuluş umudu kalmamıştır. gönül işleri ile alakalı sıkıntılar ve bazı olaylar sonucunda cemil bey ile arkadaşları anadolu'ya geçerler. geçerler geçmesine de buz gibi gerçekler yüzlerinde patlar; bir iki vatansever bürokrat dışında ne halkın ne esnafın devlete, millete, askere... itimadı kalmamıştır. velhasıl ittihatçı bakiyesi kim kaldıysa hepsine karşı derin bir öfke ve kin mevcuttur. askeri birlik veya herhangi bir devlet kurumu kurmak mümkün değildir. bu günlerde hem biraz tesadüflerle hem de ankara'dan gelen emirle çerkez ethem'in eşkiya topluluğunda kendisini bulur. koca osmanlı devleti'nin ordusu demirci efe, çerkez ethem gibi eşkiyaların harami çetelerinden ibarettir. kitap ethem'in birliklerinin baska bir eşkiya paşası ama padişahçı aznavur çetesini tasfiyesi ve ankara hükümeti'nin olayları yavaş yavaş kontrol altına alması ile biter.

    dördüncü kitabımız kurt kanunu yeni rejimin kurulduğu ama mustafa kemal'in şahsi karizması dışında henüz yeni rejimin rüştünü ispat edemediği zamanlarda başlar. ittihatçı artıkları nereden estiyse mustafa kemal'i öldürmeye karar verirler. 3-4 tane fedai eskisi, bir iki muhalif vekil ve bürokratın gazıyla uyduruk bir plan yapar. plana da hiç haberi olmadığı dahası bu tip işlere net muhalefet olduğu halde kara kemal bey'i dahil ederler. kara kemal bey, ittihatçılar arasında küçük efendi diye bilinen, büyük yıkım sonrası ve enkaz halinde bile olsa bir kaç ay fiili şekilde ülkeyi yönetmiş ünlü ittihatçılardandır. tabii bu tip bir olay, 3-5 fedai eskisinin altından kalkabilceği bir şey değildir ve bu suikast girişimi kolayca ekarte edilip kontra bir şekilde nerede rejim muhalifi ve potansiyel bir rakip varsa onların tasviyesine dönüşür. sonunda çeşitli olaylardan sonra yanına sığındığı yakın arkadaşı emin bey'in konağında acı şekilde öldürülür. kitap boyunca kara kemal ve yakın arkadaşı emin bey üzerinden yoğun bir rejim eleştirisi yapılır. kemal tahir'in, daha önce üzeri oldukça kapalı ve yoğun sarkazm ile yaptığı eleştirlerin yerine ağır eleştirilere başladığı ilk eser bu kitaptır.

    büyük yıkım ve yeni rejimin doğuşu yukarıda bahsettiğimiz 4 kitapla ilmek ilmek işlenir. bütün kitapların buluştuğu ve harmanlandığı o ulu tek kitap, yol ayrımı'dır. diğer kitapların cehennem yüzbaşı cemil, selim paşa'nın oğlu kamil bey, kara kemal bey'in yakın dostu emin bey, gazeteci murat ve doktor münir bey gibi ana karakterlerinin tamamı bu kitapta buluşmuşlardır. bütün karakter hem kendileri ile hem de memleket ile derin bir hesaplaşmaya girerler. kitabın son bölümü osmanlı bakiyesi üzerine kurulan yeni rejime yönelik türk edebiyat tarihi (ve kemal tahir özelinde) en sert eleştirilerdir. kemal tahir'in kişisel birikimi ve cesaretinin doruk noktası bu eserin finalinde okuyucunun suratına olabilecek en sert tokak vurulur. bana (ve çok sevip büyük saygı duyduğum halit refiğ'e) göre türk toplumu siyasi yapısı üzerine yazılmış en sert ve net eser yol ayrımıdır. tespitlerin ve çözümlemelerin tamamı hem birey ile hem devlet ile hesaplaşmaktadır. günümüz türkiye'sinde böyle bir cesaretle bu şekilde net bir eser yazacak bir yazar olduğundan şüpheliyim.

    kemal tahir, türkiye cumhuriyeti tarihinde ödediği bedeller ile olsun yazdıkları ile olsun mensup olduğu memlekete borcunu ödemiş, üzerine (bence) alacağa geçmiş yegane yazardır. yol ayrımı ise onun tüm birikimi, memleket sevgisi, bütün hesaplaşmaları ve belki kompleksleri ile bu büyük yazarın tacıdır. bence siyasete ilgisi olup da yukarıdaki 5 eseri okumamış bir türkiye cumhuriyeti evladının görüşleri her zaman bir parça eksik kalacaktır. bir gün kıymetinin anlaşılması dileği ile...

    edit: düzeltme için trip 'e çok teşekkür ederim.
  • yavuz hoca'nın yine zıtlıkları bir araya toplayıp onları ustaca yerleştirdiği film.
    zengin/fakir, genç/yaşlı, /realist/romantik/, hükmeden/hükmedilen...
  • bazı şeylerin zamanı geldiğinde tam tamına açık seçik ortaya dökülmesi iyidir de, bu şu alemde tamamiyle hakkıyla yapabilmek mümkün müdür?

    bazen olan bitenler bizi kör etmez mi? ya da kör olunması en doğrudur gibi değil midir?

    tarihi kendi kuralları, kendi gereklilikleri içerisinde değerlendirebilmek ne kadar mümkündür, bir süre sonra olan biteni görerek geçmişe doğru analiz etmek doğru mudur?

    papini'in gog isimli kitabında tarih kitapları eskiden yeniye değil, yeniden eskiye doğru yazılmalıdır, en doğrusu budur şeklinde bir bilgi okumuştum, oradaki gerekçe çok aklıma yatmıştı. bu açıdan bakınca tarihi bugünden geriye doğru analiz ettiğimizde evet, doğrusu budur diyebiliyorum.

    osmanlı'nın yıkılması ve cumhuriyet'in kurulması yılları bilerek ya da bilmeyerek hatalarla dolu. ben gazi mustafa kemal'in büyük bir lider olduğunu düşünenlerdenim. amaçladığı şeyler ve elde ettiği kazanımlar, devrimler, hesaba çekilmeyecek şeyler. fakat, ta kanuni süleyman'dan bu toprakların kanına işlemiş çiğlik, çürümüşlük, fikirsizlik, çıkarcılık, zavallılık o kadar yoğun ki, bir çok değerli, mükemmel insanlar bulunsa da yanıbaşında gazi mustafa kemal'in elinde ki bu kadrolarla, bu cana işlemiş çürüme ile baş etmesi gerçekten çok sancılı olmuş. diğer taraftan kısacık bir dönemde bu kadar gelişmeyi, bu olumsuz tablo ile yapabilmiş olması ayrıca gazi'e hayranlık sebebi diye düşünüyorum.

    kemal tahir'in üçlemesinin üçüncü kitabi olan yol ayrımı, ülkenin serbest fırka yıllarında olan bitenin kısaca üzerinden geçilerek, farklı yönleri ile o dönemin fikir ya yaşam dünyasını gözler önüne sererken, diğer taraftan insan iç dünyasına yönelik kayda değer analizleri de keyifle okuyacağınız nefis bir eser.

    murat karakteri idolleştirilecek cinsten.
hesabın var mı? giriş yap